|
|
Tartışmaya ilişkin Cevaplar
|
Selim Pars
-
(Ziyaretci)
|
1.04.2008 14:40:03 |
Bir dava görülürken bu davayı ortadan kaldıracak bir Anayasal ve kanuni düzenleme yapmak yargıya yapılan siyasi müdahale olur. Kanunları meclis yapar. Evet. Kanunları yargı uygular.Evet. Ama Yargı karar verirken bu kararı tamamen ortadan kaldırmak.Bu olmaz. Ysama, yürütme, yargı;kuvvetler ayrılığı prensibi çiğnenmiş olur. Geçmişte mecliste böyle bir değişiklik teklifinin verilmiş olması da hiç bir şey ifade etmez. Sonra şuna dikkat etmek lazım.Açılan dava laiklikle ilgili. Laikliğe ters hareket edilmesi esasına dayanan bir davayı ortadan kaldırmak Anayasanın temel ve değişmez başlangıç hükümlerine de ters düşer. Bu ateşle oynamaktır. Herkes dikkatli olmalıdır. Selim Pars
|
|
Mustafa TURANCI
-
(Ziyaretci)
|
26.03.2008 11:53:48 |
Kapatma Davası AKP`yi Nasıl Etkiler
Mustafa TURANCI - 25.03.2008
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı`nın AKP hakkında açtığı kapatma davası, parti programından ziyade yöneticilerinin uyguladığı politikalara yöneliktir. Türkiye`nin gündemini sarsan bu oyalayın öncelikle çelişen taraflarına bakmak gerekiyor. Çünkü yapılan işlem hukuki tabana oturtulmakla beraber, siyasi yönleriyle öne çıkan bir harekât olarak gözükmektedir.
- AKP 2002 yılından bu yana iktidarda bulunuyor. Bu süre zarfında laikliğe karşı başından beri ortaya koyduğu mesafede ve parti sözcülerinin söylediklerinde bir sertlik görünmüyordu. Aksine yumuşak bir ton vardı. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, yapılan eleştiriler üzerine yaklaşık bir yıldır Türk, Türk milleti, Atatürk ve laiklik gibi değerlere bağlı olduğunu her fırsatta dile getirmeye başlamıştı. Hatırlanacağı üzere özellikle Türk kelimesini yakın zamana kadar ağzına almıyordu. Bununla beraber Gazi Mustafa Kemal Paşa`nın ``muasır medeniyet seviyesine çıkma´´ sözünü de sık sık tekrarlıyordu. Sanki kendisini birilerine beğendirme gayretine girmişti.
- Türkiye`de siyasi ümmetçilerin de aralarında bulunduğu bazı çevreler, devlet (bürokrasi ve özellikle askerler) ile millet arasında bir farklılık olduğunu öteden beri iddia ediyorlardı. Bazı çevreler ise milletle devletin yan yana gelemediğinden dem vururlardı. Irak`ın kuzeyine yapılan kara harekâtında millet ile devletin yan yana geldiği ve kucaklaşmaya başladığı görüldü. Bunun önemli bir yakınlaşma ve bütünleşme olarak değerlendirilmesi gerekir.
- AKP`nin kapatılmasına ilişkin dava açılmasından sonra bazı çevreler, şimdi de millet ile devletin arasına bir ihtilaf koymak istiyorlar. Bu çerçevede AKP`nin laiklik karşıtı hareketlerin odağı olduğu gerekçesiyle kapatma davası açıldı.
- AKP`nin kapatılması halinde ortaya çıkacak sonuçlar ise şöyle olabilir:
Erdoğan ve çevresindeki bazı kişiler siyasetten uzaklaşacak. AKP milletvekilleri yeni bir parti kuracak ve böylece siyasete devam edecekler.
-Burada üstünde durulması gereken konu ise ``bir grubu, bir partiyi veya siyaseti neden tasfiye ediyorlar´´ sorusunun cevabıdır.
- Yapılan harekâtın hedefinde AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan ile çevresindeki birkaç siyasetçi bulunuyor. Bu siyasi heyetin uyguladığı politikaların doğru bulunmadığı anlaşılıyor. Erdoğan başlangıçta ABD ve uluslar arası sermayenin desteği ile işbaşına geldi. ABD ile de uyum içinde çalışıyordu. Aynı zamanda AB ile bütünleşme projesini de destekliyordu. Fakat AB`nin çıkmaz bir yol olduğunu ve dünya şartlarının bunun tersine geliştiğini gördü. ABD ile ittifakı daha da güçlendirmeye çalıştı. Çünkü Ortadoğu ve Avrasya`da ABD ile Türkiye`nin çıkarlarının aynı istikamette olduğu şeklinde bir kanaat tekrar pekiştiriliyordu.
- Kapatma davası Başsavcının iddiaları doğrultusunda sonuçlanırsa, elbette Erdoğan ve çevresindekiler tasfiye edilmiş olacak. Fakat Erdoğan`dan bir kahraman meydana getirecekler. Tıpkı içi boş olan Menderes şehir efsanesi gibi. Burada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün durumu daha da ilgi çekici bir hal alıyor. Beş yıllık siyaset yapma yasağı ona da getirilecek. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Gül, Çankaya Köşkü`ndeki görev süresini tamamlayacak. Bu süre zarfında siyasetten yasaklı olacağı beş yıllık süre de dolacak. Gül, AKP` ve onun yerine kurulacak olan yeni partide bir bakıma manevi lider haline gelecek. Parti içindeki ağırlığı öne çıkacak ve temsil ettiği dış politika önümüzdeki günlerde kendini iyice hissettirecek. Bir yandan da mağdur ve mazlumların temsilcisi konumuna yükselecek.
- Peki, Erdoğan`dan ne istiyorlar? Erdoğan, bu saatten sonra uyguladığı siyasetten vazgeçse bile bir sonuç alamayacak. Çünkü ondan bunu istemiyorlar. Erdoğan`a yalnızca ``sen artık çekil git´´ diyorlar.
- Dünyada Kasım 2007`den itibaren başlayan ve giderek tırmanan ekonomik kriz, elbette önümüzdeki aylarda Türkiye`yi de ciddi şekilde vuracak. Bu dönemde Türkiye`ye yeni bir hedef, yeni bir şekil ve istikamet verilecek. Çünkü her şeye rağmen Türkiye, bölgede ve dünyada kurulacak yeni düzende çok etkileyici ve belirleyici bir konuma getirilmek isteniyor. Bu çerçevede İran`ın çevrilmesi, Rusya-Çin-Hindistan ve Şanghay Beşlisi`ne karşı altyapısı hazırlanan Neo Osmanlı-Türk Birliği gibi yeni oluşumlar, yakında gündeme gelecek.
-Şöyle düşünebilir miyiz, ABD`nin gücünü ortadan kaldırmak isteyen güçler, Türkiye-İran yakınlaşmasından yana bir politika mı izliyorlar? Bu yakınlaşmanın sağlanması halinde elbette ABD`nin bölgede tutunması mümkün gözükmüyor. ABD Türkiye`yi kaybederse bölgeyi, bölgeyi kaybederse dünyayı kaybeder ve evine çekilir oturur. Dünya üzerinde ikinci sınıf bir devlet konumuna düşer. Nitekim İran, 24.03.3008 tarihinde Şanghay Beşlisi`ne daimi üye olmak için başvurdu.
- Bu noktada, karşımıza İngiltere-Rusya-İran işbirliğinin çıktığını tahmin ediyoruz. Elimizde bilgiye dayalı bir haber yok, ancak sezgilerimiz bu yönde. Bu noktada denilebilir ki, İngiltere-ABD-İsrail ayrılmaz üçlüdür. İngiltere neden ABD ile çatışmaya girsin? Bu görüş doğrudur, ancak bu iki ülke arasında son günlerde hangi menfaat, hangi çıkar çatışması yaşanıyor, bunu doğrusu bilemiyoruz.
- Son olarak da şunu düşünmeliyiz: Acaba kamuoyunun çeşitli kesimlerinde ve devlet kadroları nezdinde iyice yıprandığı düşünülen Recep Tayyip Erdoğan ve bazı arkadaşları tasfiye edilerek, ülkede ılımlı İslam modeli denilen ABD projesinin altyapısı kurulmak mı isteniyor? Hedef bu ise ``istenmeyen´´ adamdan sonra anayasa ve kanuni düzenlemelere hız verilmesi arzu ediliyor olabilir mi?
- Şu anda bekleyip göreceğimiz dönemi yaşıyoruz.
|
|
Mustafa TURANCI
-
(Ziyaretci)
|
24.03.2008 23:49:44 |
AKP Kapatılsın mı?
Mustafa TURANCI &8211; 24.03.2008
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, iktidardaki AKP hakkında kapatma davası açtı. Bunun üzerine Türkiye`de derin bir kargaşa ortamına doğru sürüklenmenin işaretleri ortaya çıktı. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başsavcıyı ve yargı kurumunu hedef alan ağır sözlerle eleştirdi. Burada iki sorunun cevabının verilmesi gerekir:
1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yetki ve görevini hangi organdan alır?
2. Türkiye bir hukuk devleti mi yoksa kanun devleti midir? Yoksa bunlardan her ikisi de mi değildir?
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yetkisini Anayasa`dan alır. Bu yetkiyi nasıl kullanacağı da ilgili kanunlarla düzenlenmiştir. İktidarda olan bir parti yetkililerinin uygulamaları dolayısıyla Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa`nın amir hükümlerini uyguladığı için neredeyse hakarete varacak şekilde saldırılara maruz kalmıştır. Bu tutum tamamen yanlıştır. Oysaki yapılması gereken, Cumhuriyet Başsavcısı görevini yerine getirmediği takdirde, yargı ve devlet kurumlarının harekete geçerek, -hukuk ölçüleri içinde- bunun gereğini hatırlatmalarıdır.
- Hakem düdüğü çalmış ve futbol maçını başlatmış, bir süre sonra takım kaptanlarını yanına çağırarak, köşe vuruşu kurallarının değiştiğini ve karşılaşmanın bu yeni sisteme göre oynanacağını söylüyor. Bu sözler AKP Genel Başkanı`na aittir. Özellikle AB ile yürütülen görüşmelerde fasılların açılması konusunda sık sık bu konuyu hatırlatma ihtiyacı hissetmişti. AKP`nin sürüklemeye çalıştığı AB ülkelerinde, ``sana göre veya bana göre demokrasisi, devlet yönetimi ya da hukukun üstünlüğü´´ ilkesinden söz edilemez. Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya, İtalya, İspanya`da parti kapatmaları nasıl oluyor, Başbakan`a birilerinin anlatması gerekir. Bu görevi en iyi yapacak kişi belki de Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanlığı`nı yürüttüğü İspanya Başbakanı olabilir.
- Burada üstünde durulması gereken asıl konu, AKP hakkında kapatma davası açılınca hemen oyunun kurallarını değiştirme girişimlerinin başlatılmış olmasıdır.
- Olaya şöyle bakalım: 1982 Anayasası ile seçim kanununu ve ilgili yasalar çerçevesinde bir siyasi parti kurulmuş, halkın huzuruna çıkmış ve milletin oylarıyla iktidara gelmiş. Yani oyunun kurallarını baştan kabul etmiş ve ona göre sahada oyun devam ediyor. Fakat maçın belli bir dakikasından sonra işin sarpa sardığını görünce, takım kaptanlarından biri hakeme baskı yapmaya kalkıyor. Kuralların değişmesi için hakemi üstelik seyircilere de şikâyet ediyor.
- Türkiye bir hukuk devleti mi olacak, yoksa Milli Şef İsmet İnönü döneminde olduğu gibi yarı kanun devleti ve yarı diktatörlük mü olacak? Bu kabul edilemez.
- Parti kapatma cumhuriyet tarihinde bir ilk değil, ama dava açıldığında görevi devam eden bir Cumhurbaşkanı`nın işbaşında bulunması bakımından bir ilktir. Cumhurbaşkanı da siyasi yasak kapsamında Anayasa Mahkemesi`nde yargılanacak. Türkiye`de çok partili siyasi hayata geçildiği 1946 yılından bu yana 62 yıl içinde çok sayıda parti kapatıldı. Birçok parti siyaset sahnesinden silindi. Çoğunun yerine başka partiler kuruldu. Bazı parti görevlilerine de siyasi yasak geldi. Partisi kapatılan siyasetçiler ise yasakların kalkmasından sonra daha güçlü şekilde siyasete yeniden döndüler. Bunlar arasında Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve rahmetli Bülent Ecevit ile Alparslan Türkeş sayılabilir. Fakat Recep Tayyip Erdoğan`ın tasfiyesine karar verilmiş gibi görünüyor. Başbakan`ın öfkesi bundan olsa gerek.
- Türk siyasi tarihinde, şayet kapatılırsa ne ilk ne de son kapatılan parti AKP olacak. Önemli olan hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde Türk devletinin, Türk demokrasisinin ve özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesinin yaşatılmasıdır.
|
|
Atila Şimşek
-
(Ziyaretci)
|
21.03.2008 23:04:01 |
İçinde bulunduğumuz bu kritik günlerde herkes sapkasını önüne koyup düşünmeli,Nasıl bir siyaset ve siyasetçilerle karşı karşıyayız.Türkiye`nin,Türk Halkının imajına yerleşmiş siyasetçide bir değişiklik var mı?Çevrenizdekilere sorun,yoldan geçenlere sorun,ailenize sorun,yaşlı-genç,kadın-erkek,okumuş-okumamış herkese sorun;iktidarlar değişiyor,Parlamentoyo girenler değişiyor,partiler değişiyor,aceba halkın gözündeki siyasetçi imajı değişiyor mu? Üzülerek görüyoruz ki,daha doğrusu siyasetçiler bize gösteriyorlar ki,90 yıllık demokrasi tecrübesine sahip Türk siyasi hayatındaki siyasetçi hiç değişmiyor.Ülkenin geleceği açısından kaygı verici bir durum ve ülkenin geleceği açısından endişe verici. Aslında düşünen,fikir üreten ve ülkemizin geleceğini düşünenler siyasetçi hakkında var olan bu kötü imajın silinmesi için gayret gösterirken,siyasetçinin inatla ben buyum demeye devam etmesi gerçekten ilginç bir durum ortaya çıkarıyor. Halkın gözünde seçilmek için her türlü girişimlerde bulunan siyasetçi,seçildikten sonra herşeyi unutmakta,genellikle kendi menfaatlerine kilitlenmekte ve lider suntası karşısında hiçbir varlık gösterememektedir.Hatta daha ileri gidebilmekte,lider,.partisi ve şahsı ile ilgili konularda vatan ve millet`in geleceğini,demokrasinin gelişmesini,hukukun üstünlüğünü dahi bir kenara bırakarak sadece ve sadece menfaatleri çerçevesinde kilitlenebilmektedir. Hukukun birgün kendisine de lazım olacağını düşünmeden,Güvenlik güçlerimizin bu vatanın savunmasında ve kendi emniyetinin sağlanmasında önemli bir unsur olduğunu algılamadan saldırılarda bulunabiliyorlar.Siyaset bu mudur,siyasetçi bu mudur.Halkımız bunu çok iyi bir şekilde şu sözlerle ifade etmektedir. ``Dansöz gibi kıvırma´´. Bugün ülkemizde siyaset, ülkeyi ihtiyaçlarına göre yönetmek yerine yolsuzluk,soygunculuk,güvenilmezlik vb. Kelimelerle tarif edilmeye başlamıştır.Bu son derece üzücü duruma nasıl gelinmiştir,bu duruma gelmede suç kimindir.Başta siyasetçiler olmak üzere Türkiye`nin bunun muhasebesini yapma zamanı gelmiştir. Öncelikle : -Siyasetçi lider sultasını kırabilmelidir. -Halk için,halka hizmet için seçildiğini hiç unutmamalıdır. -Kendisinden önce görev yapmış ve muhalefetteki partileri insafsızca suçlamamalıdir. -Muhalefette iken kara dediğine,iktidarda ak diyebilecek kadar banallaşmamalıdir. -Devletin temel dinamikleri olan kurumlara ve bu kurumlarda görev yapan kişilere karşı eleştiri ve yorumları dikkatli ve özenli olmalıdır. -Milleti aptal,sağır,kör olarak görmemeli. -Millete hizmet etmenin sadece kendi yandaşlarına suurşuzca ve açıkça menfaat sağlamak olmadığını çok iyi bilmeli. -Milletin geçim zorluğunu sadece seçim alanlarında dile getirip,iktidar olduktan sonra unutmamalı ve en kısa sürede nasıl köşeyi dönerim hesaplarına kapılmamalı. -seçim alanlarında milletin gözüne bakarak,bangır banır söylenen sözler,iktidarda unutulmamalı. -Adalet ve adalet sistemi hiçe sayılmamalı,Hukukun birgün kendilerine de lazım olacağı hiç unutulmamalı. -Oy almak bahanesi ile milleti kutuplara bölmenin en büyük hata olacağı bilinmeli,siyasetçi bu konuda çok hassas olmalı, -Siyasette fırıldak olarak adlandırılan,menfaati icabı ideolojisi ve inancı ne olursa olsun parti parti dolaşanlardan medet ummamalı. Aklıma gelenlerden bazıları bunlar,daha da genişletilebilir.Siyasette kalıcı olabilmek milletin birlik ve beraberliğinden geçer.Özü ve sözü doğru siyasetçiler daima kazanırlar. Şu asla unutulmasın ki,siyasetçiler ülkenin sadece Siyasi gücünü değil,Topyekün milli gücünü kullanan ve bu gücü Milli hedefler doğrultusunda yönlendiren ve yönetenlerdir. Bunun için bilgi gerekir,tecrübe gerekir.Siz ülkeyi yarı yetişmiş,öfkesine hakim olamayan,Hükümet gücü ile gösteri yapacak kadar sığ düşünenlere teslim ederseniz,ekonomi ile berber dükkanı birbirine karışır.Hukuk ülkesinde hukukçular azarlanır.Görevlerini millet ve vatanı için yaparken eskaza menfaatlerine dokunursan ölümle bile tehdit ederler.Yasaları çoğunluk gücüne dayanarak değiştirmeye çalışırlar,onlar için kendilerinden sonrası tufandır. Benim mazlum halkım,mazlum rolünü oynayanlara karşı duygusaldır.Allah`ın hakkı üç der ve üç seçimde oy verir.Ya sonra............
|
|
SEMA OSMANLILAR
-
(Ziyaretci)
|
18.03.2008 11:09:59 |
Ben sitenizi yeni gördüm.Tartışmalar bölümündeki bütün yazıları okudum.Görüşler bölümüne daha tam bakamadım. Gerçekten bu kadar seviyeli ve objektif bir siteye ilk defa rastladım. Herkes fikirlerini kimseye sataşmadan söylüyor.Particilik yok.Ön yargı yok.Bundan sonra ben de bu meclise katılıyorum.Fikirlerime sıra gelince: 1-Türban yasağının kalkmasına evet ama yöntem yanlıştı görüşüne aynen katılıyorum. 2-Toplumu ne olursa olsun ister haklı olunsun ister haksız germemek gerektiğine aynen katılıyorum. 3-Partilerin kapatılmasının çok zor olması gerektiğine ama şu andaki yasalara göre de kapatma davasını soğukkanlılıkla karşılamak gerektiğine aynen katılıyorum. Saygılarımla. Sema Osmanlılar
|
|
Bahattin Dinçer
-
(Ziyaretci)
|
17.03.2008 14:26:10 |
Yargıtay Başsavcılığı kapatma davasını yanlış yere açabilir. Bu mümkün.Ancak ülkemizde bir savcının açtığı davanın yerinde olup olmadığına Mahkemeler karar verir.Eğer biz hem savcı hem hakim olursak bunun adına düzensizlik denir.Ülkemizde haklı ve haksızı belirleyen makam mahkemelerdir. Mahkemelerin de yanlış hüküm verdiği olur.Bu da mümkündür. Ancak mahkemede hakim olmayanların kendilerini hakim yerine koyarak hareket etmeleri doğru değildir. Bu süreç turkmeclisi.org`ta fikirlerini belirten şahısların da belirttiği gibi soğukkanlılıkla tamamlanması gerekir. Bu mesele eğer geniş halk kitlelerine mal edilmeye başlanırsa kamplaşma doğar.Buna partilerin çok dikkat etmeleri gerekir. Keza Yargıtay Başsavcılığını baypas edecek, Anayasa mahkemesi üye sayısını meclisin seçmesi şartıyla artıracak anayasa değişikliğine gidilmesi bu gün itibariyle çok sakıncalı olur kanaatindeyim. Böyle bir yola gidilmesi, yargıyı siyasi baskı ile sindirmek anlamı taşır ki bu da kuvvetler ayrılığı prensibini, yargının bağımsızlığı ilkesini çiğnemek demek olur. İktidar en kısa süre içerisinde ılımlı bir yola girip icraatlarına hiç bir şey olmamış gibi devam etmelidir.Bu arada Anayasa mahkemesine vereceği savunmayı en iyi şekilde hazırlamalıdır.ABD eski başkanlarından Clinton`u hatırlayalım, nasıl bir konuda saatlerce hakim huzurunda başkan sıfatıyla ifade vermişti. Bana kimse ilişemez, ilişmemeli anlayışı doğru bir anlayış değildir.
|
|
|
|
Cevap yazmak istiyorum.
|