Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1835
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10671
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 757
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2060 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Tartışma Konusu
REFERANDUMLA İLGİLİ YAZILAR TÜRKMECLİSİ, 9.08.2010 22:57:01
Türkmeclisi, fikir ve bilgi esasına dayalı bir sitedir.Bildiğiniz gibi particilik noktasında çok fazla öne çıkmayı uygun bulmamaktadır. Ancak referandumla ilgili birden çok makale sitemize gelmiştir.Bundan sonra da gelecektir. Onun için biz de referandumla ilgili makaleleri bu başlık altında tartışmalar bölümünde yer vermek istedik.Bilahare referandundan sonra bu makaleler görüşler bölümüne aktarılacaktır.Saygılarımızla
Sayfa: 1 2 3 4 5
Tartışmaya ilişkin Cevaplar
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 12.09.2010 18:35:52

Kâbe`de Siyaset ve ``EVET´´ Propagandası



Dedikleri bu olsa gerek o altın nesil!

``EVET´´le Kâbe`de poz veren iki embesil,

İki şerefsiz ki; Fîl Ordusu`na mümâsil?

Gönder Yârâb, nerede kaldı, hani Ebâbil?



Kâbe Allah`ın evi, seçim meydanı değil,

Bırak siyaseti, secde yap, Allah`a eğil,

Dilerim üstünüze Ebâbiller üşüşsün,

Siccil ne ki? Başınıza Kâbe kadar taş düşsün!



11.09.2010

Ömer Sağlam
Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 9.09.2010 11:10:43

Bahçeli Nihayet Trabzon`da Ortaya Çıktı ve Dağlı Salim



Propaganda dönemi başlayalıdan beri, gözlerimiz sürekli Sayın Bahçeli`yi arayıp duruyordu! Öyle ya; Sayın Başbakan devlet imkânlarını da kullanarak ``EVET´´ diye Türkiye`yi sallıyor, Sayın Kılıçdaroğlu canını dişine takmış ``HAYIR´´ için kendini parçalıyor, ancak Sayın Bahçeli ortalarda pek gözükmüyordu. Meydanlarda çok az gözüküyor, gözüktüğünde de son derece flu ve son derece sönük görünüyordu. Onun bırakmış olduğu boşluğu ise grup Başkanvekili Oktay Vural doldurmaya çalışıyor, ancak o da yetersiz kalıyordu. MHP`liler ve Ülkücüler ille de liderlerini arıyorlardı. Nihayet o lider Trabzon`da ortaya çıktı. Hem de bir çıktı ve pir çıktı&8230;



Sayın Bahçeli`nin Trabzon mitinginde yapmış olduğu konuşmayı çok beğendim. Bir ben değil, sanıyorum dinleyen herkes beğendi. Ah bir de yandaş medya ve kartel medyası o konuşmayı tam olarak verme cesareti gösterebilseydi. Konuşmayı o kadar beğendim ki; sözüm ona kendisine haber kanalı diyen TV kanalları arasında sürekli zap yapmak zorunda kaldım. Ancak melunların hiçbirisi bu konuşmayı tam olarak vermedi. Sayın Bahçeli`nin Trabzon`da yapmış olduğu konuşmayı ve vermiş olduğu mesajları ``TARİHİ´´ olarak nitelemek ne derece doğrudur bilmiyorum ama ben yine de kendi açımdan ``TARİHİ´´ olarak nitelendiriyorum.



Bahçeli`nin konuşmasında dikkatimi çeken ve kendisinden sadece benim değil, sağcısıyla, solcusuyla bu ülkenin birlik ve dirliğini isteyen herkesin duymak istediği cümlelerden birkaçını sizlerle paylaşmak isterim. İşte o cümlelerden bazıları:



"3 Eylül`de Diyarbakır`da Başbakan, `2011 seçimlerinden sonra daha geniş tabanlı anayasa değişikliğinin temellerini atıyoruz, şimdi kapıyı açıyoruz` diyor. Neyin kapısını açıyorsun Sayın Başbakan? Diyarbakır`da neyi konuşuyorsun? Bazı konular üzerinde Diyarbakırlıların, özellikle PKK`lıların hoşuna gidebilecek konuşma yapıyorsunuz. Size Diyarbakır mitinginden önce Erzurum`dan ses verdik. `Konya`da konuşuyorsun diğer illerde konuşuyorsun, genel affın çıkmayacağını Kasımpaşalı edasıyla söylüyorsun, bu sözünü Diyarbakır`da da söyleyebilir misin? Üniter yapıdan yanayım, toprak bütünlüğünden taviz vermem, genel affa karşıyım, ana dilin, resmi dilin yanına Kürtçe`yi koydurtmam diyebilir misin?` dedim. `Söyle de mahcup olayım` dedim. Ama gitti Diyarbakır`a, kültür ve sanat ansiklopedisini almış. Diyarbakır bölümünü bulmuş, oradan edebiyat yapıyor, şiir okuyor. Yine istismara başlıyor. Aydın`a gidiyor Adnan Menderes`i, Eskişehir`de Hasan Polatkan`ı, Samsun`da Kurumahmutoğlu`nu, Sivas`a gidiyor Muhsin Yazıcıoğlu`nu istismar ediyor, onlardan bahsediyor. Diyarbakır`a varıyor Ahmet Kaya ile Musa Anter`den bahsediyor. Sizi tahrik etmek için değil, düşünmek için söylüyorum. Orada bazı isimler sayıyor. Biri Ahmet Hani. Kimdir bu? Edebiyatçı, Kürtçe eser yazmış bir kişi olarak biliniyor. Diyarbakır`da Ahmet Hani`den bahsediyorsun ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin kurucu felsefesi olan eseri yazan Ziya Gökalp`ten niye bahsetmiyorsun? Milli şair Süleyman Nazif`i niye diline almıyorsun?"



Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Sululuğu bırakıp ciddi olalım. Yukarıdaki sözler, gerçeğin ta kendisi değil midir? Hangi birimiz bu sözlere ``katılmıyorum´´ diyebilir. Sayın Bahçeli bu sözlerinde yerden göğe kadar haklı değil midir? Sayın Başbakan, Diyarbakır`da bırakın Ziya Gökalp`i ve Süleyman Nazif`i, Diyarbakırlı Cahit Sıtkı Tarancı`yı, Faik Ali Ozansoy`u, hatta büyük Hattat Hamit Aytaç`ı bile alamadı ağzına. Ahmet Kaya`yı andı ama Celal Güzelses`i ve İzzet Altınmeşe`yi hatırlamadı bile. Neden? Nedeni belli; Ahmet Kaya, yapmış olduğu müzikle dağdakileri birer kahraman olarak gösteriyor da ondan! Sözüm ona Sayın Başbakan, Ahmet Kaya`nın adını zikretmekle dağdakilere mesaj verdi.



Peki, Sayın Bahçeli`nin şu sözlerine ne derseniz? Sahi bu sözler sizce de ``TARİHİ´´ nitelikte sözler değil midir?



``Diyor ki; HSYK bir Alevi örgütlenmesidir. Bir yandan halkın arasına bunu yayıyorsun, değişikliğin gerekçesini buna dayandırıyorsun, sonra 7 defa Alevi Çalıştayı düzenleyip Alevi kardeşlerimizi aldatmaya çalışıyorsun. Onlar bu ülkenin insanları değil midir? Böyle olunca her yerde görev almaları haklarıdır. Mezhep ayrıştırmasını kaşıyarak Türkiye`yi etnik temelde bölmeye yönelik çalışmayı bu yöne götürmek Türkiye sevdasıyla bağdaşır mı?"



Evet, bu sözler son derece haklı ve gerçekçi sözlerdir. Hükümet bir yandan ``Alevi Çalıştayı´´ adı altında toplantı üstüne toplantı yapıyor, ``Muharrem İftarı´´ adı altında iftar programları düzenliyor, bir yandan da HSYK`yı mezhepçilik yapmakla suçluyor. Sade o değil, bütün AKP yöneticileri aynı şeyi yapıyorlar aslında. Birkaç gün önce aynı şeyi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik yaptı. Bir TV kanalında yanılmıyorsam YARSAV`ı tenkit ederken ``Mesleksel midir, mezhepsel midir bilmiyorum´´ diyerek bazı imalarda bulundu. Sözüm ona bir dergideki araştırmadan hareketle, Yargıtay`a ve HSYK`ya seçilen üyelerin cinsel, dinsel ve bölgesel dağılımları hakkında geniş geniş bilgiler verip durdu.



Sayın Devlet Bahçeli`nin, Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu hakkında söylediği şu sözler de alkışlanmaya değerdir:



``Hak İş denen sendika var. Başkanı taraf olabilir. Ama başında bir hanımefendinin bulunduğu TÜSİAD için konsomatris tabirini kullanması terbiye ölçülerine sığmaz. Evet demeyen herkesi konsomatris olarak nitelendirmek büyük bir terbiyesizlik. Bu sözünü yalayacaksın HAKİŞ Genel Başkanı. Bu milletten özür dileyeceksin"



Evet, Sayın Bahçeli kesinlikle haklıdır. Salim Uslu, gerçekten de aklı başında ve kalıbına uygun bir adamsa, kesinlikle hem Türk Toplumu`ndan, hem de STK yöneticisi olan kadınlarımızdan özür dilemek zorundadır. Hem TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner`den, hem ÇYDD Başkanı Aysel Çelikel`den, hem Sabancı Vakfı Başkanı Güler Sabancı`dan, hem de diğer bütün STK yöneticisi olan kadınlarımızdan. Çünkü fiziki görüntüsüyle tam bir dağlıya benzeyen Salim Bey, ``Sivil Toplum Konsomatrisi´´ diyerek, başta kadınlarımız olmak üzere; STK`larda görev yapan ve ``HAYIR´´ oyu verecekleri muhtemel olan bütün insanlarımıza hakaret edip sövmüştür. Salim Bey, eğer kalkıp özür dilemezse, muhatap almış olduğu bütün insanlar, söylemiş olduğu sözleri kendisine misliyle iade etmelidirler. Şahsen benim, bazı STK`larda üyeliğim var ve ben referandumda ``HAYIR´´ diyeceğimi daha önce açıklamıştım. Onun için ``Çam yarması´´ görüntüsündeki Salim Uslu`nun söylediklerinden hisseme düşeni en azından aynısıyla kendisine iade ediyorum.



Bana kalırsa başta Boyner ailesi ve TÜSİAD olmak üzere, referandumda ``HAYIR´´ demeyi düşünen bütün STK`lar ve üyeleri Salim Uslu hakkında hakaret davası açmalıdırlar. Eskiden olsaydı adı geçen hakkında ``Gâvur parası ile on paralık´´ tazminat davası açılması çok anlamlı olurdu. Ancak günümüzde bu mümkün değil. Gerçi üç kuruşluk tazminat davasının da ondan aşağı kalır yanı yoktur. Daha önce, Salim Bey`in kuyruk olmaya çalıştığı zat hakkında da böyle bir dava açılmıştı sanırım. Bu ülkede gövde hakkında üç kuruşluk dava açıldıysa, kuyruk hakkında haydi haydiye açılır değil mi efendim&8230;



Hayır`lı Bayramlarınız, Hayır`lı referandumlarınız olsun. Kalın sağlıcakla.






Dr.Reşat Doğru - (Ziyaretci) 8.09.2010 12:28:32

GELECEĞİN İÇİN HAYIR

Milliyetçi Hareket Partisi Tokat Milletvekili Dr. Reşat DOĞRU değiştirilmesi düşünülen Anayasa maddelerinin asıl nedeninin çok farklı olduğunu, iktidarın bunu halktan sakladığını bildirdi. İktidarın referandum sonucunu kendi lehine çevirmek uğruna gizli ve kirli pazarlıklar içine girdiğini belirten DOĞRU, şunları söyledi.
``AKP hükümetinin bir yıla yakındır ülke gündemini meşgul ettiği Anayasa değişikliği ve referandum çalışmalarının sonuna geldik. Hükümet, halkımızın, sivil toplum kuruluşlarının, işadamlarının, sanatçıların, kısacası toplumun her kesimi üzerinde öylesine psikolojik baskı oluşturdu ki, ülke olarak herkes tedirgin durumdadır.

Başbakan yapmış olduğu konuşmalarda insanları ``bertaraf´´ olmakla tehdit ederek sindirmeye çalışmıştır. ``Evet demezseniz, huzuruma nasıl geleceksiniz´´ demek suretiyle kendini adeta sultan ilan etmiştir. Unutulmamalıdır ki hiç kimse bulunduğu yerde baki değildir. Halk dün oylarıyla vermiş olduğu emaneti yarın elinden alacaktır.

Bugün değiştirilmeye çalışılan Anayasa halkımızın hiçbir derdine derman olmamaktadır. Ne işsize iş, ne yoksula aş sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar ülkemizin en büyük sorununun işsizlik olduğunu göstermektedir. Halkın hiçbir kesimi mutlu ve refah içinde değildir.

Medyayı kendilerine göre onlardan olan, onlardan olmayan olarak ikiye böldüler. Yandaş medyayı asıl kendileri oluşturdular. Referandum çalışmalarını camilerimize soktular. Başbakanın bu büyük korku ve endişesi nedendir. Sivil Anayasa diye, kabul ettirmeye çalıştığı Anayasa, söylenenin aksine anti-demokratik ve siyasallaşmış bir yargı sistemi oluşturacaktır.

Anayasa değişikliğindeki en önemli maddeler, Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelerinin artışını belirleyen maddedir. Burada çok gizli bir oyun vardır. Bu önemli kurumların üye sayısının belirlenmesinde siyasi iradeye çok fazla kontenjan sağlanmaktadır. Tüm kanun, yasa ve denetimlerinin yapıldığı organlarda yapılacak bu değişiklikle ülkenin yönetim sistemini tamamen ellerine almaş olacaklar, ülkemiz ve milletimiz adına yapılacak her türlü yanlış ve olumsuz kararlar yargıya takılmadan yasal hale gelecektir.

En önemlisi ilerde haklarında yapılacak olan yolsuzluk ve görevlerini kötüye kullanmaktan kendilerini aklayacaklardır.

Vatandaşın çektiği sıkıntı, emeğinin karşılığını alamayan çiftçi, siftah yapmadan kepenk kapatan esnaf, bu iktidarın umurunda bile değildir. Onlar ancak geleceklerini garantiye alma telaşındadırlar. Bunun için de vermeyecekleri taviz, görüşmedikleri insan kalmamıştır. Ne acıdır ki bu görüşmelerin içine PKK terör örgütü elebaşlarını ve terörü destekleyenleri de katmışlardır. Ülkeyi yıkmak isteyenlerle pazarlık yapılıyorsa demek ki bu değişiklik ülkenin yararına değil.
Sayın Başbakan`ın bilgisi dâhilinde ülkenin güvenliğinden sorumlu üst düzey bürokratlar İmralı`daki terörist başı ile görüşüyor. Daha sonra İmralı Canisinin talimatıyla PKK, 20 Eylül`e kadar ateşkes ilan ediyor.

Ülkemiz, AKP iktidarı zamanında geleceği ve üniter yapısına dair en büyük sıkıntıyı yaşamış, gelecekte de yaşamaya devam edecektir. Artık terör örgütünün siyasi kanadı açık açık yeni bir bayraktan, yeni bir devletten söz etmektedir. Türk devletine ve askerine fütursuzca hakaret etmekten, saldırmaktan çekinmemektedir. Referandum için önce ``boykot´´ kararı almışlar, daha sonra ``isteyen sandığa gidebilir´´ şeklinde ağız değiştirmişlerdir. Bütün bunların arkasında yapılan gizli ve kirli pazarlıklar vardır.

Başbakan mitinglerde yapmış olduğu konuşmalarda hep hukukun üstünlüğünden bahsediyor. Söyler misiniz; hukuki olarak karar verenleri siyasi iktidarın belirlediği bir sistemde, siz hukukun üstünlüğünden bahsedebilir misiniz? Haklarındaki davalar zamanaşımına uğramış, daha önceden çıkarılan af kanunları ile yargılanamayacağı kesinleşen 12 Eylül 1980 mimarlarını siz nasıl yargılayacaksınız.

Türk Milleti için 12 Eylül sabahı, sadece seçim dönemlerinde yoksullaştırdığı halkını hatırlayan, büyük bir tarihi hataya imza atmaya çalışan AKP hükümetine vereceği cevap için çok önemli bir gündür. Halkımız bu önemli günde çok önemli bir karar verecek, kendisinin ve ülkesinin geleceği için, ayrışmanın, bölünmenin durdurulması için HAYIR diyecektir.´´

Mustafa Nevruz SINACI - (Ziyaretci) 7.09.2010 19:09:30

EN HAYIRLISI ``HAYIR´´ DEMEKTİR!.. (2)
Mustafa Nevruz SINACI
``&8230;Ağzınızı hayra açın. Niyet hayr, akıbet hayr!..´´
27 Mayıs 1960 ile başlayan fetret devrinin en nefreti mucip, zalim ve illet tarafı, adalet ahlâkı, salt dürüstlük ve evrensel hukuk anlayışından yoksun olmasıdır.
Peki, bu ``anayasada değişiklik´´ tasarısı 27 Mayıs`ı sorgulama ve yargılama yolunu açıyor mu? Hayır. Kendilerini ``din adamı, gönül adamı, şeyh, efendi, kanaat önderi ve mürşit´´ gibi nam, öğe ve unvanlarla açıklayıp tanımlayan eşhas bunu (aldatmaca ve yalanı) apaçık gördükleri, bildikleri halde; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk TBMM`de söylediği "Her Millet layık olduğu şekilde yönetilir" sözünün günümüzde geçerli olduğunu, geçerliğini koruduğunu haykırırcasına niçin şerrin, batıl, tefrika ve yanlışın yanında yer alıyorlar..
Bunlar, öyle gafil kör ve sağır hallere düştüler ki, Peygamber efendimizin "Kendini idareden aciz milletlerin başına öyle birilerini musallat ederiz ki, gelenlerden memnun kalırlar ve gelenler de onlardan..´´ hadisinin bile anlamını idrak edemez, kavrayamaz oldular..
Kaldı ki, bugün ülkemizde ve kentimizde hala açlık ve işsizlik sürüyorsa ve memleketi bu duruma getirenler önemli makamlarda görev başında iseler suçu nerede aramalıyız?
Kendimizde mi? Bizi yönetenlerde mi?
Dahası; Bizi yönetenleri acaba biz mi seçtik?
Seçim ve siyasi partiler kanunları buna imkân vermekte midir?
Yoksa 50 yıl önce başlayan vesayet, cunta, sulta ve dikta neden hükümfermadır?..
Neden yolsuzluk artarak sürmektedir. Yoksuzluk haksızlık getirir.
Haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk halka bir ``değişim´´ (transformasyon) gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Oysa; Fiyakalı koltuklu, süslü odalı makamlarını kaybetmek istemeyenlerle; aynı makam sahiplerine yaranmaya, yahut onların yerine oturmaya çalışan, buzlanmış beyinlerin; bir türlü anlayamadığı sürekli değişim bu değişim değildir...
Gerçek değişim terakkidir. Dönüşümdür. Bu sayede taş devrinden,bu güne gelindi....
Odun parçası mı değerli, altın parçası mı değerli?- O anda ne işe yaradıklarına bağlı...
Küçük derelerdir büyük nehirleri oluşturan. Öyleyse bakalım. Kim cahil. Kim değil?
Okumuş yüksel yapmış, eğitimli insanımızın 90 nına yakını devleti hortumlamakta, yani hırsızlık yapmaktadır. Hırsızlık cahillerin işidir. Evrakta sahtecilik yapmaktadır. Sahtecilik cahillik işidir. Bankaların için boşaltmaktadır. Bu cahillerin işidir. Her türlü yalan, iftira ve dedikodu yapmaktadır. Bunlar cahillerin işidir. Bir kısmı ordu göreve diyerek darbe çağrısı yapmaktadır. Bu cahil, zayıf, korkak basiretsiz kişilerin işidir. Bunlar ihtisas sahibi olmadıkları konularda ahkâm kesmektedirler. Her konuyu bildiğini sanan cahillerdendir.
Buradan Yunus Emre ile bir cevap verelim.
İlim ilmek ilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Ya nice okumaktır.
Bunlara bir görev verildiğinde her şeyi bildiğini sanarak kimseye danışmadan, müşavere etmeden iş yapan cahillerdir. Oysa bunların cahil dedikleri okuması, yazması olmayan birine bir görev verilse ben bunu bir araştırayım, danışayım diyerek görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan arif ve feraset sahibi insanı karşında bulursun.
Yine Yunus`un iki dörtlüğü ile bu okumuş cahillere seslenelim.
Okudum bildim deme/Çok taat kıldım deme.
Eğer Hak bilmez isen/Abes yere yelmektir.
Dört kitabın ma`nisi/Bellidir bir elifte.
Sen elifi bilmezsin/Bu nice okumaktır.
Milletimiz asla cahil değildir, milletimiz ariftir, feraset sahibidir. Milleti aldatmaya yönelik manüplasyonlara, yalanlara feraseti ile aldanmamıştır. Asıl cahil olanlar, bu milletin dişinden, tırnağından arttırarak okuttuğu ve kendisine tepeden bakan, kendisini yok sayan, değer vermeyen, alay eden, güdülecek sürü gibi görenlerdir&8230; Allah bu milletin başına bela olan okumuş cahillere fırsat vermesin&8230;
Anayasa değişiklik tasarıları ve referandum tarihinin en tuhaf, trajik ve antidemokratik olayı şu 12 Eylül referandumu olup; Bu bir dayatma, mecbur tutma, mahküm etme ve ataların dediği gibi &8216;ahlâk dışı aldatma, kandırma ve hukuksuz icbar`dır.
Daha açık bir anlatımla: Hileci, üçkâğıtçı, dessas ve kurnaz manavın; Dibi çürükle dolu bir çuval inciri, tepeye serpili az miktar kaliteyle tüketiciye kazıklaması gibi bir şey&8230; Veya AB ve ABD`den zorunlu bir alım yapmaya kalktığınızda, yanına bir sürü işe yaramaz ve ihtiyacınız olmayan mal dayatmaları misal, fırsatı ganimet bilerek yapılan bir ``uyutma, aldatma, kakalama ve kandırma´´ yöntemi gibi...
Öyle değilse, niçin 26 madde tek tek oylamaya sunulmadı?..
Bu bir oyun. Kuralı adalet, hukuk ve ahlâk olmayan kirli bir oyun!..
İlk kez ``emir ve kademe zincirine riayetle´´ gerçekleşen 12 Eylül;
1961`e nazaran çok daha onurlu, adil ve şereflice oluşturulan Anayasa;
Bu anayasa uyarı teşekkül eden kamu yönetimi, kurum ve kuruluşlara karşı tavır;
Ve, ``12 Eylül öncesi özlemi´´ ile hayata geçirilmek istenen bir irtica düzenlemesi!...
Anayasası, ıslah edilmiş kurumları ve öncekine oranla ``hür, hükümran, egemen ve özgür´´ bir Türkiye istikametinde oluşturulan mevzuata karşı Turgut Özal`dan beri süregelen düşmanlık. Bunun icrası ise, ABD partnerliği ve AB yalakalığı yoluyla yapılmakta&8230;
Aldatmaca-kandırmaca, dayatmaca, hile ve desisenin sebep ve hikmetine gelince:
Malum 27 Mayıs, 11 Kasım 1938 karşıdevriminin ikinci aşamasıdır...
(Gerçekte 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat`da mütemmim cüz olarak planlanmıştı.)
Temel amaç: 14 Mayıs kazasını, bütün sebep ve sonuçlarıyla kökten söküp atmak; Atatürk, Türklük, Türkçülük, Milliyetçilik ve İslâm adına Türkiye Cumhuriyeti`nde her ne varsa tarihten, tabiattan ve hayattan silmek, hafızalardan kazımaktı.
Bu cihetle 27 Mayıs`ın hesabı sorulmadan, 12 Eylül ve diğerlerinin hesabı sorulamaz.
Ancak, 12 Eylül`ün milli mutfakçıları, gizli kahramanları, doğal aktörleri, umur-u hikmet ve ebed müddet devlet yanlısı, Türk Milliyetçisi samimi zinde güçleri vardı. Başta Dr. Faruk SÜKAN olmak üzere, kamu vicdanını temsil edenler bunun pek ala farkında ve şuurunda olarak hareket ettiler. Dolayısıyla 12 Eylül, devrimbazların, gerici, mürteci ve yobazların, dâhili ve harici bedhahların planladığı biçimde gerçekleşmedi.
İşte 12 Eylül`e karşı derin düşmanlığın esas nedeni ve sebebi budur.
Bu nedenle 12 Eylül`ün bir tek sebebi, fakat iki yüzü vardır.
Sebep: Şiddetle tahrik edilen kardeş kavgası, kan, kin, nefret ve intikam; Ülke ve milleti bölmeye, parçalamaya matuf fesat, ifsat, tefrika, yalan, talan, iftira!.. Hayatın her alanına sızan rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, hortumculuk, kamu gücü destekli banker ve banka, döviz-faiz faciaları&8230; Karaborsa, kıtlık, yokluk, fakirlik ve yoksulluk. Bir millet ve toplumu çürütmek, yozlaştırmak ve yok etmek için lâzım gelen bütün lânetli işler, kirli iş ve pis argümanlar!.. Tarafların aktörleri bir, baronları birdir. Kargaşa için silâh, örgütlenme için para, hep aynı kaynaktan gelir, sağa da, sola da aynı elden verilir. Oynan, kanlı, kirli, alçakça, düşmanca, menfur bir oyundur.
12 Eylül`ün en önemli sebeplerinden biri de, Hungtinton ve Prof. Bernard Levis tarafından ortaya atılan ve belirli çevreler tarafından zamanla Büyük Orta Doğu Projesi`ne (BOP) dönüştürülen ``uygarlıklar çatışması´´ için Türkiye` de ortam hazırlama gayretlerine dayanır. Aslında bunun evveli 1957-60 yıllarını da içine alır. Ancak, DP`nin çok bilinçli, milli meselelere vakıf ve çok uyanık kadroları ülkeyi büyük badirelerden kurtarmış, ancak, hüsrana uğrattığı dış düşmanla birlikte tezgâhlanan 27 Mayıs felâketinin önüne geçmeye yetmemiştir.
Sonuç ``evet´´ olursa; Milli Birlik ve Milli hâkimiyet sağlanıp korunacak mı?
Recep`in yüzüne karşı yükselen &8216;özerklik` teranelerine bakılırsa,
Kesinlikle ``Hayır´´ !........
Mustafa Nevruz SINACI - (Ziyaretci) 7.09.2010 19:07:52

EN HAYIRLISI ``HAYIR´´ DEMEKTİR!.. (1)
Mustafa Nevruz SINACI
Şimdi eğri oturup doğru konuşmak zamanıdır.
Fakat önce, kamuoyunda ``dinci yazar´´ olarak tanınan Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi`den bir alıntı yapalım. İşte, ``evet´´çi partinin yayın organında AKP`ye hitaben yazdığı 07.08.2010 tarihli makale:

``ALLAH BİN KERE BELÂNIZI VERSİN!..
Allah Cezanızı Versin!..
İSLAMCILIĞIN cıcığını çıkarttınız, Allah belânızı versin!..
Ben çoğunuzun o e...ski mücahitlik günlerini bilirim, ne nutuklar atıyor, mangallarda kül bırakmıyordunuz. Sonra mücahitlik postunu çıkardınız müteahhit oldunuz. Müslüman`san, hangi meşrep ve mezhepten olursan ol, mutlaka doğru ve dürüst olmak zorundasın. Siz yıllar var ki, doğruluk şişesini taşa vurup paramparça ettiniz. Allah bin kere belânızı versin!
Namaz kılıyor, günde onlarca defa Allah`tan sirat-ı müstaqime (doğru yola) kılavuzlamasını lisan ile niyaz ediyorsunuz ve hayatta tam tersini yapıyorsunuz.
Bre uğursuzlar!..
İslam`da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır?
Rüşvet almak var mıdır?
Haram yemek var mıdır?
Her türlü emanete hıyanet etmek var mıdır?
Yalan söylemek, halkı aldatmak var mıdır?
Arsa ve arazileri yapılaşmaya açarak, binalara fazla kat çıkma izni sağlayarak haram komisyonlar almak var mıdır?
İhalelere fesat karıştırmak var mıdır?
Haram yollarla süper zengin olmak var mıdır?
Size beddua ediyorum. Allah belanızı versin!..
İki yakanız bir araya gelmesin!..
Haram servetlerinizi huzur içinde yiyemeyin emi!..
Müslümanların yüzünü kara çıkarttınız...
Başınız belâdan kurtulmasın.´´
(Mehmet Şevket Eygi: Milli Gazete; 07 Ağustos 2010 Cumartesi)

Yukarda ne demiştik? Dosdoğru konuşmak ve mutlaka dürüst olmak zamanıdır.
Gerçekte bu, insanlar ve özellikle Müslümanlar için belirli bir zamanı kapsamaz.
Namuskârlık, onurluluk ve sorumluluk bütün zamanları, yani bütün hayatı kapsar..
Evet, Doğru ve dürüst olmak, iman ve amelde (eylem ve söylemde) bir olmaktır.
Zira halka konuşanların (akıl veren, yol gösterenlerin) ve yazanların, her iki âlemde de sorumlulukları pek büyüktür. Bunlar, âlimler (ulema; konuşan ve yazanlar) ile amirler (ümera; idare eden, millet memurlarına emir veren yöneticiler) olarak açıklanır ve tanımlanır.
Şu kadar ki, bu avas (okumuş-ilimle amel eden; avam`ın karşıtı) ekseriyetle namuslu, dürüst, onurlu-sorumlu; Adalet ahlâkı, hukuk ve hikmet sahibi olmaları, bizatihi milletin zikri, fikri, amel, ilim ve erdemi (yaşam biçimi) ile alakalı olup; Ulema ve Ümera milletin aynası ve dâhi tıpkısının aynısıdır.
Ne diyor Hak`te Alâ, Kur-an`ı Kerim de; Bakınız:
``Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez&8230;´´ (Ra`d, Suresi: 11)
Büyük âlim, Cumhuriyetin Diyanet İşleri Başkanı (merhum) Elmalılı M. Hamdi Yazır, ayeti şöyle açıklamakta ve tefsir etmektedir: ``Allah`ın bir toplumu değiştirmesi, ancak ve sadece insanların değişimi istemelerinden kaynaklanır. Güven, huzur ve emniyetin kalmadığı, dolandırıcılığın, rüşvetin, yalanın, zulmün hâkim olduğu bir toplum elbette yıkılmaya, yok olmaya ve çökmeye mahkümdur. Allah (CC)`ın koyduğu ilahi düzen bunu gerektirir. Yoksa Allah, bir toplumu hak etmedikleri halde helak (yok) etmez. (F. Razi, XIX/22) Bir başka ifadeyle Allah, bir toplumun (milletlerin) helâkini sebeplere bağlamıştır. O sebepleri de insanlar kendileri oluştururlar. (Elmalılı, Kur-an Dili, IV /2419)
Yanı sıra: Peygamberimiz Efendimiz bir hadis-i şerifinde, ``Sizler nasılsanız öyle yönetilirsiniz´´ buyurmakta; Montesquieu ve Winston Churchill de, ``Her millet lâyık olduğu şekilde yönetilir´´ demektedirler.
Bu kadim bir bilim, siyasi ve sosyolojik vakıa ve bütün zamanların ortak gerçeğidir.
Bir gerçek daha var ki, o`da: Akil, âlim, fazıl ve basir ulemalar ile namuslu, dürüst ve demokrat amirleri (vekil ve siyasetçileri) olan bir toplumda her değişim ve dönüşüm, terakki (ilerleme, gelişme) anlamında olup; Öncelikle sine-i millet de var olan arazı (müzmin sorun ve sıkıntıları) izaleye matuf olmak gerektir.
Aksi takdirde yapılanda, değiştirilende ve atılanın yerine konulanda hayır yoktur.
Tıpkı 27 Mayıs 1960`da, Mustafa Kemal, Türk, İslâm ve Cumhuriyet düşmanlarınca atılan (ilga edilen) Atatürk ve Kurucu Cumhuriyet Anayasasının yerini alabilecek bir başka anayasa, değişiklik ve her hangi bir düzenleme konulamadığı gibi!..
Bu zaten olamaz. Olamaz!.. Zira 1923 Cumhuriyeti orijinaldir.
Orijinalin yeri taklitle, alıntıyla, sanalla ve AB sapıklığı ile doldurulamaz&8230;
Şimdi esasa gelelim ve ``ilim, tarih ve hakikatler ışığında´´ soralım:
``Bu, 26 madde`den ibaret ve 12 Eylül 2010 Pazar günü halkoyuna sunulacak tasarı´´ millet tarafından uygun görüldüğü ve onaylandığı takdirde:
. 27 Mayıs, gasp, işgal ve tasfiye kalkışmasının hesabı sorulacak mı?
. Cumhuriyetin, yok pahasına heba edilen değerleri tekrar kazanılacak mı?
. 27 Mayıs`la gelen ve elli yıldır ülkede var olan, giderek kronikleşen, derinleşen yozlaşma, rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yalan-talan, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk, suiistimal, menfur mafya tasallutları, organize suç, kaçakçılık, kayıt dışılık, kara para, hak-adalet-usul-yasa ve ahlâk dışı sarf, edinim, temlik ve tasarruflar önlenecek mi?..
. Kamu /özel, bilumum sektörleri sürekli denetlenir, hesap verir, tüyü bitmemiş yetimin hakkını korur, ``devletin malını deniz bilip´´ kamu kurumları ve halkı her vesileyle hortumlayanlardan hesap sorulacak mı?
. Tıpkı 12 Eylül`de olduğu gibi anarşi, terör ve tedhiş bir gecede kesilecek, akabinde suç odakları, eşkıya ve sair uzantı ve bağlantıları derdest edilip Cumhuriyet Mahkemeleri önüne çıkarılacak mı?
. 1963 yılından bu güne akan kanın, tahrip ve tarümar edilen milli servet`in, izzet ve itibarı ayaklar altına alınan Milli Devlet`in; Yalanla, talanla gasp ve irtikap edilen, eşe-dosta, kardeşe-yoldaşa peşkeş çekilen Milli Servet`in hesabı sorulacak mı?
. ``Demokratik özerklik ilan edeceğiz´´ diyen menfur dönme ve devşirmeler derhal derdest edilecek ve ``tarafsız-bağımsız´´ yargı önüne çıkartılacak mı? Bu bedhahların yardım ve yataklık ettiği bilumum anarşist, terörist ve tedhişçiler, her tür uzantı ve bağlantıları dahil olmak üzere ``şer ve şeytani, hain ve düşman´´ bataklıkları mutlaka kurutulacak mı?
. 13 Eylül`den itibaren ülkemizde huzur, emniyet ve sükun tam anlamıyla sağlanacak; Demokrasi, hakkaniyet, adalet ve hukuk hâkim kılınacak ve TC yargısı, diğer erk, eklenti ve bağlantılara karşı ``tarafsız ve bağımsız´´; Hükümet, hak, adalet ve hikmetle hükümferma; TBMM, ab-abd, parti sahipleri, vesayet ve cuntalara karşı tam bağımsız, kürsü masuniyeti hariç olmak üzere, her türlü dokunulmazlık, ayrıcalık ve imtiyazdan soyutlanmış olacak mı?
Açıkça, namusluca, dürüstçe, erkekçe söylensin..
Kesinlikle EVET`mi? Yoksa!...
Kesinlikle HAYIR!...
Mehmet Koçak - (Ziyaretci) 7.09.2010 19:03:42

Yarın eyvah dememek için EVET

Mehmet KOÇAK

Çok ciddi bir dönemin arifesindeyiz. Türkiye`de her kesim kendi zaviyesinden Referandumu değerlendirmeye çalışırken bazı çirkin ve karanlık ilişkiler de ortaya çıkmaya devam ediyor.
Sayın Bahçeli`yi Show TV`de yayınlanan Siyaset Meydanı`nda referandum ile ilgili değerlendirmelerini dikkatle izledim. Sayın Bahçeli SABAH gazetesinin ele geçirdiği "çok özel" belgelere göre, ``MHP lideri Bahçeli`, "Mehmetçik katili ve Türkiye`ye meydan okuyan küstah" dediği Barzani`ye 57. Hükümet`teyken silah ve para verdi´´ haber soruldu. Sayın Bahçeli ``Devlet adamlığı gereği görevde olduğum bir dönemdeki sorumluluğum icabı yapılan görüşme ve temaslar hakkında bilgi vermem, yorum yapmam. Önce Sayın Başbakan açıklasın ihtiyaç olursa ben sonra açıklarım´´ şeklinde bir değerlendirmede bulundu. Sayın Bahçeli bu konuda haklıdır. Devlet sırrı varsa açıklama yapılmaz. Ayrıca Devlet politikaları ve uluslararası ilişkiler söz konusu olduğunda karşı olduğunuz halde devlet politikası gereği yapmak zorunda olduğunuz şeyler vardır ve olmuştur.
Mesela;
Terörist başının idamı ve Doğu Türkistan`ı kana bulayan Çin devlet başkanına devlet nişanı verilmesi konularında Sayın Bahçeli`nin ve İsrail ile yapılan anlaşmalar bakımından Sayın eski Başbakanımız Erbakan`ın durumu gibi&8230; Yani devlet görevinde iken yapmak istemediğiniz halde devlet politikası gereği yapmak zorunda kaldıklarınız olmaktadır.
Ancak bu durum sadece Sayın Bahçeli`ye şamil bir olay değil her iktidar kadroları için geçerli bir gerçektir. Sayın Bahçeli kendi durumunu bu şekilde izah ederken bugün görevde olanlar ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmek zorunda olanların temas ve görüşmelerini siyasi malzeme yapması son derece yanlış ve yakışıksızdır.

Diğer bir örnek;

Bazen ``bu nasıl devlet , bu nasıl bir vicdan´´ demekten kendimi alamıyorum.
Kısa bir zaman önce ülkenin istihbarat birimleri tarafından Dörtyol ve İnegöl ilçelerinde o karanlık ve gizli ellerin yönlendirdikleri olaylarından yola çıkarak 30 il ve ilçede kaos ortamı için Ergenekoncu çete ile işbirlikçisi ve maşası PKK terörünün &8216;Kaos Planı` ortaya çıkartılmıştı.
Şimdilerde ise ortaya çıkarılan ses kaydı akıllara durgunluk verecek derecededir.

Referandumda EVET oyları arttıkça telaşa kapılan bu hukuk dışı yapılanmaların devlet kurumlarındaki uzantıları kendilerini gizleyemez oldular . İnternet sitelerinde dolaşan yazılı ve görsel basında geniş yer tutan habere göre; Yargıtay 8. Ceza Dairesinin Başkanı Yusuf Uluç ve üyesi Hamdi Yaver Aktan ile 10. Hukuk Dairesi üyesi Fatih Arkan olduğu iddia edilen ve aralarında geçen özel ve gizli sohbette ``Referandumda hayır çıkması için terörist başı Abdullah Öcalan`a çok ihtiyaç var´´. Şeklindeki Açıklamaları ile skandallar zincirine bir yenisini eklemiş oldular.

Türkiye`yi ayağa kaldıran bu skandal ses kaydı için Yargıtay üyesi Aktan Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda ``Hayır için Öcalan`a İhtiyaç var´´ dediği skandal konuşmayı inkar etmezken bazı yargı mensupları bu ses kaydının kimler tarafından yapıldığını ve kimler tarafından basına sızdırıldığını soruyordu.
Yani onlar için konuşan değil kayıta alan suçlu&8230;

İşte bu referandumun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anlıyoruz. İşte bizim inanmak ve güvenmek durumunda kaldığımız hukukumuzun hali bu&8230;

Hukuk sistemimiz en geri kalmış ülkelerin hukuk sisteminden çok daha kötü durumdadır. Türkiye`deki bu adaletsizlik yüzünden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dava açmak için 13 bin Türk vatandaşı müracaat etmiştir. Bu davalardan dolayı her yıl 100 milyon Euro`nun üstünde bu davalardan dolayı Türkiye ceza ödemeye mahkum edilmektedir.

Bu referandum kokuşmuş ve bizi dünyaya rezil eden hukuk sistemimize yeni bir vizyon kazandırmış olacak. Yapılacak değişiklilikle hukukçuların ve hukuksuzluğun üstünlüğüne son verilerek adaleti sağlayacak gerçek bir hukuk sistemine geçilmiş olacak.

Beyler ;
Dünya bizi izliyor. Çünkü biz hala 1982 darbe anayasası ile idare ediliyoruz. Bu referanduma EVET diyerek bu ayıptan kurtulmalıyız.

Ancak, statükocular, bölücüler, Ergenekoncu çeteler ve sözüm ona Milliyetçiler darbecilerin hazırlatıp milletimize dayattıkları 82 anayasasının devamı için aynı cephede buluşmuş can havliyle direnmektedirler.

Demokrasiyi içine sindiremeyenlerin oluşturduğu bu cephede yer alanlar, kaos ve istikrarsızlıktan beslenmeye alışık oldukları için daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve daha fazla anayasal güvencelere EVET diyememektedirler.

Ben bu vatanı seviyorum diyerek milletimize hizmeti ilke edinen vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum;
Sadece EVET demek yetmez.
Daha güçlü ve aydınlık bir Türkiye için, çetelerden, darbecilerden, bölücü ihanet ve statükocular ile bunlara yamananlardan arındırılmış bir Türkiye için herkesi EVET demeye davet etmeliyiz.

Çünkü bu bir fırsattır ve bu fırsatın kazası ise yoktur. Yarın eyvah dememek için EVET oyları ezici bir çoğunlukla çıkması için herkes kendini görevli saymalı ve sorumluluğun bilincinde hareket etmelidir.

Arifesinde olduğumuz bu referandum devlet ve millet olarak bir dönüm ve dönüşüm, bir yenilik ve bir değişimin adı olarak tarihe geçecektir. Onun için farklı siyasi kanaatlerimiz ve tercihlerimiz olabilir ancak bu mesele bir siyasi tercih meselesi değildir. Tarihinde ilk defa biz millet olarak geleceğimiz hakkında karar verme şansını yakalamış olduk. Bu fırsatı ve şansı EVET ile taçlandırdığımızda biz kazanacağız, aksı halde karanlık, rüşvetçi ve hukuksuzluğun hüküm sürdüğü bataklıkta patinaja devam edeceğiz.

Bütün bu açıklamalardan sora lafı uzatmadan bir kere daha hatırlatmak isterim ki;

Şimdi bu hakkı en iyi şekilde kullanma ve sorumluluğu yerine getirme zamanıdır.
Şimdi darbecileri koruyan zırhı kırma ve ayaklarımızda bağlanan prangaları söküp atma zamanıdır.
Kısacası şimdi EVET deme zamanıdır.
Dr.Reşat Doğru - (Ziyaretci) 7.09.2010 12:50:02

TEDAŞ ve TEKEL İŞÇİLERİ NE OLACAK

Tokat Milletvekili Dr. Reşat DOĞRU, Ülkemizde devlet kuruluşlarının özelleşme adı altında kapatıldığını, bunun da işsizlik ve nüfus kaybına neden olduğunu, geçmişte TEKEL işçilerine yapılanların yakın zamanda TEDAŞ işçilerine de uygulanacağını belirtti. DOĞRU, yaptığı açıklamada şunları söyledi.

``AKP hükümeti ülkemizdeki bütün sosyal kesimleri perişan etmektedir. İşadamı işyerini, işçi çalıştığı yeri kaybetmekte, çiftçi üretemez halde, esnaf kepenk kapatır konumdadır. Ülkemizde çeşitli işkolları özelleştirme adı altında kapanmakta, çalışanları ise çok zor durumda kalmaktadır. AKP İktidarının sosyal politikası, üretmeden, çalışmadan, sosyal yardımlarla günü kurtarmak olunca, emeğin, emekçinin hiç değeri olmamaktadır.

Tekel Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü işçileri bu iktidar zamanında işlerini, işyerlerini, fabrikalarını kaybetmişlerdir. Sigara Fabrikası kapanmayacak, çalışacak diyenlere inat tamamen kapanmış, Tokat Sigara Fabrikasının tabelası bile kalmamıştır.

Tokat Sigara Fabrikasının yeri Başbakanın çok değer verdiği CÜNEYT ZAPSU` nun da ortak olduğu şirketlere satıldığı söylenmektedir. Korkarım ki binlerce işçinin çalıştığı, ülke ve ilimize çok büyük ekonomik getiri sağlayan bu yerler,yakın zamanda konut alanı haline gelmesin. Bunun hesabını bu işin sorumlusu olan AKP iktidarı vermelidir.

Tokat`ımızın iş ve nüfus kaybında Tekel Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğünün kapanması çok büyük etki etmiştir. Esnaf iş yapamaz olmuş, kepenkler kapanmıştır.

Tekel işçisi sahipsiz bırakılmıştır. Çocuklarının nafakasını, kendi özlük hakkını kazanmak isteyen Tekel işçilerinin maruz kaldığı insanlık dışı olaylar, hala gözlerimizin önündedir. Kara kışın ortasında, Ankara Kızılay Meydanında işçilere yapılan muamelelerden insanların yürekleri yanmıştır. Kızılay`da buz gibi beton üzerinde sabahlara kadar donma pahasına eylem yapmışlar, haklarını aramışlardır.

Yine Sıhhıye Meydanında hükümetin saldırısına uğramışlar, üzerlerine sıkılan biber gazının etkisinden kurtulmak için kendilerini meydandaki buz gibi havuza atmak zorunda kalmışlardır. AKP hükümetinin sahipsiz bıraktığı işçilere Ankara halkı sahip çıkmış, maddi ve manevi destek vermiştir.

Tekel işçileri ve aileleri bunları unutmuyor. İşçilerin Ankara`daki eylemleri sendikal işçi tarihine geçmiş, romanlar, hikâyeler yazılıp, diziler çekilecek kadar dramatik ve düşündürücü görünümler arz etmiştir. İşçilerimiz şu anda durumlarının ne olacağını bilmeden beklemektedirler. Bunun hesabı mutlaka verilmelidir.

Şimdi de ülke genelinde 70.000 civarında TEDAŞ işçisi, çalışanı aynı durumla karşı karşıyadır. Ancak TEDAŞ çalışanlarının sesini, feryatlarını kamuoyu duymamıştır. Kamuoyu neden bu konuda duyarsız kalıyor.

TEDAŞ işçisi de iş güvencesi ve çalışmak istiyor. 4/C ye geçmek istemiyorlar. Çocuklarının ekmek parası mücadelesi veren bu insanların durumu ne olacak. Tokat ili başta olmak üzere TEDAŞ işçilerine sahip çıkalım.

TEDAŞ, Tekel işçilerine yapılanlar ve bundan dolayı psikolojileri bozulan ailelerin durumu göz önüne alınınca, bu durum bile Anayasa referandumunda HAYIR oyu verilerek AKP hükümetini protesto etmeye yetmektedir. AKP iktidarı işçileri ezmiş, sendikaları yok etmiştir.

Çalışanlar!., Emekçiler!.. İşçiler!..İşadamları!..Esnaflar!.. Gelin bu sorumsuz iktidara Anayasa referandumunda HAYIR diyerek dur diyelim,´´
Basın Musavirliği - (Ziyaretci) 6.09.2010 12:37:14

MİLLET BÖLÜNMEK İSTEMİYOR

Anayasa referandum çalışmalarına Tokat ilinde aralıksız devam eden Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Tokat Milletvekili Dr. Reşat DOĞRU, çalışmalarına Almus ilçesi Dikili beldesinde halkla iftar yaparak devam etti.

Referandum ile ilgili yapmış olduğu konuşmalarda, değiştirilmek istenen Anayasa maddelerinin halkın hiçbir problemine derman olmayacağını, aksine ilçemizde, ilimizde ve ülkemizde büyük kaos yaratarak bir bölünme süreci ve kavgası başlatabileceğini anlattı.

Referandum sonucunda evet çıkması halinde önce Kürt, sonra Demokratik diye nitelendirilen açılımlara devam edileceğini, bunun da toplumda ayrışmaya sebep olacağını anlattı.

Referandum sonrasında evet çıkması halinde Anayasanın, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine dokunularak bir ``Federasyon´´ sonrasında Kürt devleti kurulacağını iddia etti. DOĞRU, açıklamalarını şöyle sürdürdü.

Halkımız artık gerçekleri görmüştür. AKP, evet oylarından endişe edince radikal adım atmış ve Barzani`den yardım istemiştir. Barzani de Kandil`i ve İmralı`yı adres göstermiş, devletin üst düzey bürokratları, Başbakan`ın bilgisi dâhilinde buraları ziyaret etmişlerdir. Ziyaret sonrasında PKK`lılar 20 Eylül tarihine kadar ateşkes ilan etmişlerdir. Kamuoyu tarafından duyulan bu ziyarete halkımız çok büyük tepki göstermiştir.
Milletimiz öğrenmek istemektedir. Bu görüşmelerde neler olmuş, terör örgütü ile neler konuşulmuş, ne tür konularda mutabık kalınmıştır. Başbakan aralıksız her gün yaptığı miting konuşmalarında hamaset nutukları atarak suçunu bastırmak istemekte, herkese saldırmaktadır. Ancak, halk uyanmış ve referandumda kendisini cezalandıracaktır.

Türk milleti 2002 yılında durmuş olan terörün, AKP iktidarında yeniden en üst noktalara ulaşmasını, PKK terör örgütü ile MÜZAKERE KONUMUNA GELMESİNİ ve bölünme sürecine ulaşılmasını affetmemektedir.

PKK, dağlarda terörle alamadığını siyasetle, AKP iktidarı zamanında almıştır.

Anayasa değişikliği referandumu her yönü ile çok önemlidir. Ülkemizde kardeş kavgası körüklenmeye çalışılırken, hızla Yugoslavya gibi bölünmenin eşiğine geliniyor.

Yüce Türk milletine tarihi bir saldırı ile karşı karşıyayız. Yapılmak istenen bu değişiklik ile Türk ordusu ve yargısına son darbe vurulacaktır.

Emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı herkes üzerine düşen görevi yapmalı ve bu anayasa değişikliğinin tuzaklarla dolu olduğunu herkese anlatarak HAYIR oyu verilmesini sağlaması gerekmektedir.

Çok geç olmadan ülkesini seven herkes, ``SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR´´, demelidir.

Ülkemizin aydınlık geleceği için HAYIR`lı günler diliyoruz.

Ömer Sağlam - (Ziyaretci) 2.09.2010 16:29:45

Vagon Nitelemesi MHP`ye ve Ülkücülere Hakarettir



Sayın Başbakan, her önüne gelen yerde MHP`ye vagon suçlaması yapmaktadır. Neymiş efendim, MHP`nin mevcut yöneticileri MHP`yi CHP`ye vagon yapmışmış. Bu söylem, MHP`ye ve ülkücülere yapılacak hakaretlerin en büyüğüdür. Esasen, başbakan bunu hep yapıyor. Daha düne kadar, önce ``MHP ve CHP ruh ikizidir´´, sonra ``MHP, CHP ve BDP ruh üçüzüdür´´ diyerek hakaret ettiği MHP`ye şimdi de vagon benzetmesi yapmaya başlamıştır. Başbakan MHP`nin vagon olduğuna kendisini o kadar inandırmıştır ki; şimdi de ``MHP`ye oy veren kardeşlerim&8230;´´ diyerek, MHP`yi AKP`ye vagon yapmaya, MHP`lileri de MHP kompartımanından inip AKP`nin vagonuna binmeye davet etmektedir. Kanaatimce, bu tür benzetmeler MHP`ye ve ülkücülere yapılmış çok büyük hakaretlerdir. Çünkü MHP, en azından benim bildiğim kadarıyla bugüne kadar hiçbir partiye vagon olmamıştır.



Dikkatimizi çeken husus, Sayın Başbakan ve AKP yöneticilerinin, MHP`ye yaptıkları ``CHP`nin vagonu´´ benzetmesine karşılık, Sayın Bahçeli`nin yapmış olduğu ``O zaman siz de okyanus ötesindeki gücün takasısınız´´ şeklindeki benzetmeye fazla bir tepki göstermemeleridir. Sayın Bahçeli ``Okyanus ötesi´´ diye kimi kastetti emin değiliz ama herhalde Pensilvanya`daki şeyhi değil, çakma Müslüman Barack Hüseyin Obama`yı kastetmiş olmalıdır! Kim bilir belki de Pensilvanya`yı işaret etti Sayın Bahçeli. Hanefi Avcı`nın kitabını okuduktan sonra insanların bunu düşünmemesi mülkün müdür?



Başlangıç itibarıyla ``Kürt Açılımı´´, evrim geçirerek son ulaştığı isim itibarıyla ``Barış ve Kardeşlik Projesi´´ ve ``anayasa değişiklik paketi´´ hakkında MHP ve CHP`nin aynı düşünceleri paylaşıyor olmaları, ille de onların ruh ikizi olduklarını göstermez. Bu iki partinin, söz konusu projelere karşı takınmış oldukları ortak tavır, onların ruh ikizi olmalarından değil, olsa olsa bu ülkenin asli kurucu unsuru olan millet çoğunluğunun hassasiyetlerini dillendirmelerinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla Sayın Başbakan her iki partiye de hakaret etmekte ve onlara saldırmaktadır. Hele hele, bu iki partiyi İmralı`dan ve Kandil`den gelen talimatlarla hareket eden BDP ile eş tutması, MHP ve CHP yöneticilerinden öte, bu iki partiye oy veren onlarca milyon Türk Vatandaşı`na hakarettir. Bu durumda, başbakanın ``MHP`ye oy veren kardeşlerim´´ diyerek referandumda ``EVET´´ oyu istediği milliyetçiler arasından, başbakanın bu çağrısına olumlu cevap verip referandumda ``EVET´´ diyecek ülkücü çıkarsa bu ülkücüler, bilin ki ya gerçek ülkücü değildirler ya da başbakanın tabiriyle tam da vagonluk adamlardır. Vagonlarda ne taşındığını ise ülkücüler benden daha iyi bilirler.



Çünkü AKP yönetiminin MHP`lilere ve ülkücülere bakış açısının kardeşçe değil, tam aksine düşmanca olduğunu cümle âlem bilmektedir. Daha birkaç hafta önce AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, güneydoğuda faili meçhul cinayetlerle yan yana getirdiği özel tim görevlilerini anlatırken ne demişti? ``Tıpkı MHP militanı gibi bıyık bırakıyorlardı´´ demişti değil mi? Yani Hüseyin Çelik`e göre MHP`ye oy verenlerin tamamı birer militandır. Siz bakmayın Sayın Başbakanın ``MHP`ye oy veren kardeşlerim´´ söylemine. Aslında ``MHP Militanı´´ söylemi, sadece Hüseyin Çelik`in değil, AKP yönetiminin, hatta AKP`ye oy verenlerin de ortak kanaatidir. MHP`ye oy verenlerin ve ülkücülerin tamamının referandumda ``HAYIR´´ demeleri elbette beklenemez. Ancak ülkücüler eğer ``EVET´´ diyeceklerse, bunu başbakan istediği için değil, kendi özgür iradeleriyle yapmalıdırlar.



12 Eylül`ün acısını en derinden yaşayan kişilerden birisi de benim. 12 Eylül`ün hemen arifesinde, yanılmıyorsam Nisan ayı içerisinde öğrencisi bulunduğum lisede küçük çaplı bir kavga olmuştu. Ülkücülerle Akıncılar arasında. Ben aslında hiçbir grubun aktif üyesi değildim. Ancak arkadaşlarımın çoğu ülkücü olduğu için ister istemez o grubun içinde mütalaa edildim(Gerçi en azından söylemsel bazda ülkücülerle örtüşen pek çok ortak yanımız vardır. Çünkü ben bir Türk Milliyetçisiyim. Onun için de bana ``ülkücü kökenlidir´´ denilmesi, beni asla rahatsız etmez). Kavgayı müteakip, sadece bir gün nezarethanede kaldık kalmasına da polis bizi fişlemiş. Hem de ne fişleme! Bu fişleme yüzünden ben, hiçbir devlet dairesinde iş bulamadım. Neymiş efendim ben ``Öğrenim özgürlüğünü kısıtlama suçu işlemişim!´´. Buna rağmen, ben referandumun 12 Eylül`den intikam alınması üzerine temellendirilmesine karşıyım. 12 Eylül`den intikam alınacağına da asla inanmıyorum. Çünkü 30 yıl önce işlenmiş bir suçtan dolayı yapılacak bir yargılama bana pek anlamlı gelememektedir. Esasında 12 Eylül darbesini yapanların çoğu mevta olmuş durumdalar. Bu durumda kimi nasıl yargılayacaksınız.



Onun için sırf 12 Eylül`de zarar gördüğü için referandumda ``EVET´´ demeyi düşünen ülkücüler (ve elbette solcular) varsa, onların aklına şaşarım ben. Demek ki; onlar AKP`nin vagonuna binmeyi çoktan hak etmiş durumdalar.



Kanal A televizyonu, bu vagonlukları sık sık ekrana çıkartarak ``Ülkücülerin referandumda evet diyecekleri´´ propagandasını yapıyor. Bu insanlardan naçizane bir isteğim olacak; bu adamlar hiç olmazsa bu konudaki tavırlarının bireysel olduğunu, tavırlarının ülkücüleri bağlamadığını ve kendilerinin de ülkücüleri temsil etmedikleri izhar etmelidirler. Çünkü namus, ahlak ve dürüstlük bunu gerektirmektedir. Kenan Evren`den intikam almak saikiyle referandumda ``EVET´´ diyecekler varsa, boşuna heveslenmesinler. Çankaya köşkünde Cumhurbaşkanı Gül tarafından ağırlanan Kenan Evren`i yargılamaya gücünüz yeter mi sanıyorsunuz. Hem 90 yaşını çoktan geçmiş bir Kenan Evren`i yargılamanın kime ne faydası var. Adamı bugün duruşmaya çıkarsanız yarın soluğu hastane, ertesi günde mezarlıkta alır zaten. Bu olmazsa bile Cumhurbaşkanı tarafından anında bağışlanır. Tıpkı Necmettin Erdoğan gibi&8230;



Ferhat Sarıkaya`yı Meslekten İhraç Eden Güç TSK Değil AKP`dir



Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 30 Ağustos 2010 günü Haber-Türk kanalında yayınlanan ``Sansürsüz´´ isimli haber programında, Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya`nın meslekten ihracına sözü getirerek, ``Bu konuda HSYK`nın TSK`nın etkisi altında kalarak yanlı karar verdiğini, yeni Anayasa düzenlemesi ile HSYK`nın bu tür etkilerden arınacağını´´ söyledi. Yeni düzenleme ile HSYK politik etkilerden arınır mı bilmem. Ancak bildiğim bir şey var, Ferhat Sarıkaya, hazırlamış olduğu Şemdinli İddianamesi`ne dönemin KKK Orgeneral yaşar Büyükanıt, Van Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Selahattin Uğurlu ve Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Erdal Öztürk`ün isimlerini dahil ederek görev sınırını aştığı için meslekten ihraç edilmiştir. İhraç kararı HSYK`nın seçilmiş 5 üyesinin imzalarıyla alınmıştır.



Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek söz konusu toplantıya katılmayarak, dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Fahri Kasırga ise toplantıya katılıp ret kararı vererek aslında ihraç kararına bir anlamda destek vermişlerdir. Örneğin Müsteşar Fahri Kasırga, söz konusu toplantıya katılmamış olsaydı ihraç kararı asla alınamayacaktı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise, ihraç konusunu pek ala HSYK gündemine almayabilirdi. Tıpkı şimdiki müsteşar ve Mehmet Ali Şahin`in Hukuk Fakültesi`nden arkadaşı Ahmet Kahraman`ın toplantılara katılmayarak, HSYK toplantıları kilitlediği gibi. Ve tıpkı Adalet Bakanı Sadullah Ergin`in, hakim ve savcıların atama kararnamesini geri çekerek toplantıları sekteye uğrattığı gibi.



Öte yandan Ferhat Sarıkaya`nın meslekten ihracına sebep olan askerlerin, örneğin Yaşar Büyükanıt`ın hükümet tarafından ödüllendirildiğini sakın unutmayalım. Hükümet, emekli olurken Yaşar Büyükanıt`a hem ``Şeref Madalyası´´ vermiştir, hem de altına zırhlı araç tahsis etmiştir. Sadullah Ergin, Ferhat Sarıkaya`nın meslekten ihracını konu ederek HSYK`yı suçlayacağına ve buradan hareketle referandumda ``EVET´´ oyu devşireceğine, dönüp kendi hükümetinin çelişkilerine bakmak zorundadır. Bu durumda Ferhat Sarıkaya`yı meslekten ihraç eden gücün HSYK ve TSK değil, dolaylı yoldan AKP olduğu ortadadır.



Özetle; eğer anayasa değişikliği sayesinde HSYK`nın tarafsızlaştırılıp politik etkiden bağımsızlaştırılacağı düşüncesiyle referandumda ``EVET´´ oyu vermeyi düşünenler varsa, onlar da iyi bilsinler ki; bu tamamen bir aldatmacadan ibarettir.



Akşam Gazetesi`nin yaptırmış olduğu ankette, ``EVET´´ ve ``HAYIR´´ oylarının başa baş olduğu gözüküyor. Anket sonuçlarını değerlendiren gazete, ``Kadını İkna Eden Kazanacak´´ diye manşet atmış. Kadınları kim nasıl ikna eder bilmiyorum ama Allah`ın ayetlerinin ve Hz. Peygamber`in sahip hadislerinin aksine ``Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Olsa olsa fırsat eşitliği olabilir´´ diyen bir zihniyetin yapmış olduğu anayasa değişikliklerine onay verirken kadınlarımızın çok dikkatli olmasında fayda var.



Genç kızların ve kadınların zorla kaçırılarak kadın tüccarlarına satıldığı, genç kızların ve küçük çocukların ``TÖRE´´ adı altında diri diri toprağa gömüldüğü bir ülkede, anayasada kadınlara ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapsanız ne olur yapmasanız ne olur. Yapmış olduğunuz düzenlemeler, buzdolabından ve çöp konteynırlarından kadın ve çocuk cesetleri fışkırmasını önleyecek mi sanıyorsunuz?



Unutmayalım ki; referandumdan ``HAYIR´´ çıkması ya da çok az bir farkla da olsa ``EVET´´ çıkması AKP hükümetinin sonu demektir. Referandumda ``EVET´´ deyip, sonra da hükümetin icraatlarından şikâyetçi olmak ise ahlaklı bir davranış olmasa gerekir. Siz bakmayın hükümet çevrelerinin 12 Eylül`de yapılacak oylamanın, siyasi bir mahiyet taşımadığı şeklindeki açıklamalarına. 12 Eylül, tam da hükümetin masaya yatırılıp oylanacağı bir gündür aslında. Referandumdan ``EVET´´ çıkarsa, hükümet Türk Halkı`ndan güvenoyu almış olacak ve belki de otoritesini biraz daha arttıracak, yok, eğer ``HAYIR´´ çıkarsa, hükümet derin derin hülyalara dalacaktır. Sonuç bu kadar kesindir işte&8230;



2 Eylül 2010

Ömer Sağlam





Basın Musavirliği - (Ziyaretci) 2.09.2010 12:45:40

KAZOVA ÇİFTÇİSİ HÜKÜMETTEN ŞİKÂYETÇİ


Tokat Milletvekili Dr. Reşat DOĞRU, Anayasa Referandumu çalışmalarına Pazar ilçesine bağlı Dereköy ve merkeze bağlı Büyükyıldız kasabalarında devam etti. Beraberindeki il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri ile halkın dertlerini dinleyen DOĞRU, şu açıklamalarda bulundu.

Çiftçilikle geçinen Kazova bölgesindeki vatandaşlarımız bu yıl afetlerden dolayı büyük oranda zarar gördüklerini ifade ederek, hükümetten hiç destek alamadıklarını anlattılar. Ağır dolu afeti yanında, son aylardaki aşırı sıcaklar pancar başta olmak üzere sebze, meyve ve buğday üretimine büyük hasar vermiştir. Büyükyıldız, Söngüt, Emirseyit, Kat, Güryıldız başta olmak üzere Kazova` daki tarım bölgelerinde neredeyse ürünlerin tamamı afetten etkilenmiş, bitki örtüsü neredeyse ortadan kalkmıştır. Hükümet afet tespiti yaptırmasına rağmen hiçbir yardım yapmamış, yaralar sarılmamıştır.

Bölge insanı kara kara düşünmekte, borçlarımı ne yapacağım, demektedir. Tarım Kredi ve banka borçları yanında özel sektöre olan borçlar ağır gelmekte, can yakmaktadır. Özel sektöre olan borçları katlamalı faiz ile karşı karşıyadır. Vatandaşlarımız, icralar kapıya dayanacak, tarlalarımızı kaybedeceğiz diye korku içerisinde yaşamaktadırlar. Hükümet de bu durum karşısında duyarsız bir şekilde hareket etmekte, çiftçiyi sahipsiz bırakarak, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktadır.

Başbakan referandum gezilerinde her şey normal, çiftçinin durumu iyi, ürünü para etmekte demektedir. Hatta iddialı bir şekilde, `` Durumu iyi olmayanlar, cebinde parası olmayanlar bize oy vermesin´´ demektedir.

Kazovalı çiftçiler okullar açılıyor, kış geliyor, ürün para etmedi, devlet desteği alamadık, biz ne yapacağız diye düşünürken Başbakan`ın böyle beyanatlarda bulunmasına tepki göstermişler ve çok üzülmüşlerdir.

Kazova halkı, çiftçisi, kendisini unutan, dertlerini bilmeyen, meydanlardaki söz ve beyanatlarıyla kendileri ile adeta dalga geçen iktidardan Anayasa referandumunda HAYIR oyu vererek hesap soracaktır.
Sayfa: 1 2 3 4 5
Cevap yazmak istiyorum.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.