Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1835
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10678
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 757
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2060 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (166) | Dış Politika (2403) | Ekonomi (243) | Eğitim (93) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (67) | Adalet (74) | Milli Kültür (510) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (868) | Tarım (155) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (11) | Basın ve Televizyon (21) | Din (581) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (15) | Milli Güvenlik (645) | Türk Dünyası (912) | Şiir (100) | Sağlık (193) | Diğer (3522) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (205)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (310)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (121)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1742)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Ahmet Kılıçaslan Aytar - (Ziyaretci) 11.07.2017 21:19:06

SIRADAKİ GELSİN


SIRADAKİ GELSİN


11 Eylül uçak korsanlarına kadar uzanan sözde " radikal terörle mücadele " nin üzerinden 16 yıl geçti.
Bu unsurların Ortadoğu`da, Avrupa`da ve ABD`de, sadece engellenmeksizin değil ama büyük bir devlet koruması altında hareket ettikleri çok açık bilinir hale geldi.
16 yıldır terör olayların ardından apaçık ortada olan şeyi belirtmeyi reddeden medya;
Aslında bu terörizmin Batılı istihbarat kurumları ve Ortadoğu`daki sonu gelmeyen savaşlar arasındaki bağlantının tam bir şekilde kurumsallaşmış olduğunu gösterdi.


Bu nedenle terörist saldırıları durdurmanın yolu, emperyalist istihbarat örgütleri ve ordu komutanlıkları ile yakın işbirliği içinde faaliyet gösteren El Kaide`nin ve uzantılarının vekil kara güçleri işlevi gördüğü yağmacı savaşların düzmece bahanesi olan "terörle mücadele"ye son verme mücadelesinden geçiyor...


Nitekim Başkan D.Trump, eski Dışişleri Bakanı H.Clinton`ın devlete ait gizli bilgiler içeren ve piyasaya sürülmüş kişisel elektronik posta yazışmalarından sürdürdüğü takiple;
Başkan Obama ve H. Clinton`a ağır eleştirilerde bulunuyor.


Hepsi belgeli istihbarata dayalı olarak;
Mesela, Başkan Obama ve yönetimi, NATO ile birlikte Kaddafi`nin dolar ve Afrika Finansal Topluluğu`nun CFA Frangına alternatif bir Afrika para birimi oluşturma planını engellemek için Libya`ya karşı savaşı kararlaştırmakla, 
Aralarında IŞİD`in gelecekteki çekirdek kadrolarının da yer aldığı, daha önce terörist olarak sınıflandırılmış olan İslamcı grupları finanse etmek, silahlandırılıp operasyonlarda görevlendirmek, Kaddafi`nin önce tecavüze uğratılıp sonra linç edilerek öldürülmesine sebep olmakla suçlanıyorlar.


CIA; 2011`de bu çeteleri Esat`ı devirmek ve ardından Irak`a saldırmak için silahlandırıp Suriye`ye geçirmekle,
Pentagon ise Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile birlikte Suriye`nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan güçleri desteklemek ve Doğu Suriye`de bir Sünni Prensliği kurma girişiminde bulunmakla itham ediliyor...

  
Doğrusu Trump açık sözlüdür.
"IŞİD`i Obama kurdu. IŞİD`in kurucusu o. Ve şunu da söylemeliyim yardımcılığını da ezik Hillary Clinton yaptı. IŞİD Obama`yı onurlandırıyor. Obama`nın ikinci ismi Hüseyin`dir" diyor...


D.Trump bir taraftan, güvenlikle ilgili kurumların denetime alınmakta olduğunu ve Obama döneminin sorgulanacağını taahhüd ederken,
ABD`nin savaş alanlarında vekil güç olarak terör örgütlerini kullanmaktan vazgeçtiğine: Küresel bir koalisyon halinde bu örgütlerin verdiği zararlara son verileceğine: Ardından savaşlara uluslararası hukuku konu ederek Barış`a dönüleceğine ilişkin umudlar veriyor...

 
Bir taraftan da küresel "Terörle Mücadele" koalisyonunda ABD ve Rusya`nın artık aynı safta yer aldığını duyuruyor... 
Nitekim Başkan Trump, daha 2016 başkanlık kampanyası sırasında Rusya ile ilişkileri kolaylaştırma teklifinde bulunmuştu...
Ne ki, yukarıdaki taahhütleri üzerine ABD`li demokratlar da Trump`ın gizli bir anlaşma yaparak Rus müdahalesi ile Başkan olduğuna ilişkin iddialarda bulundular.
Bu çerçevede eski Ulusal Güvenlik Danışmanı M.Flynn`ın istifası ardından Trump yönetimi Rusya ile olan ilişkileri dikkatli yönetmek zorunda kaldı.
Nihayet beklenen Trump-Putin ikili görüşmesi 17 Temmuz`da Almanya, Hamburg G20 Zirvesi`nde gerçekleşti...


Trump-Putin toplantısının gecikmesi sırasında iki ülkedeki durum değişmiş ve iki başkanında ödün veremeyeceği nedenler oluşmuştu.
Bu Rusya ve ABD`nin ikili ilişkileri ilerletmede en iyi zamanı kaçırdıkları anlamına geliyordu...


Çünkü ABD`deki popülizmine rağmen Trump`ın destek oranı yükselmiyor, Putin ise daha güçlü  konumdadır çünkü Rus ekonomisi iyileşme belirtileri gösteriyor üstelik Putin`in, Suriye ve Ukrayna krizlerini ustalıkla ele aldığı düşünülüyor.
Ek olarak, Rusya`nın cumhurbaşkanlığı seçimleri bir yıldan az sürüyor!


Bu yüzden ikili görüşme öncesinde hem Putin`in hem de Trump`ın birbirlerine ödün vermesi olası görülmüyordu.
Öyleyse her iki lider de birbirlerine hayran oldukları ve ikili ilişkileri geliştirmeye istekli oldukları halde, ulusal çıkarlar ve siyasi ortam dikkate alındığında ilişkilerin hafifletilmesini aktif biçimde artıramayacaklardı!

 
İki lider de ülkeleri arasındaki karşıtlığı kabul ediyordu.
Bu bağlamda Rusya, politikalarını ABD`ye uyarlamıştı.
Ama daha kısa süre önce Putin yönetimi, ABD ile uzun vadeli bir çatışma önermiş; Rusya ve ABD`deki seçkinler çatışma fikrini kabul edip buna uyum sağlamışlardı.
Şimdi ikili ilişkilerin yeni baştan ayarlanması zordu ve belki iki taraf arasındaki çatışma kronikleşebilecekti...
Ama Trump, işte iki ülke arasında ilişkiler yavaş işlemesine rağmen yine de ikili ilişkiler için yeniden konumlanma fırsatı sundu...


Üstelik Hamburg`taki Trump-Putin toplantısında dikkat çekici birkaç gelişme daha oldu.
Toplantı öncesinde Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Sonra ikili görüşme sırasında diplomatik önceliklerine işaret etti, bu noktada müttefiklerinin taleplerine öncelik verdiğini gösterdi.
Bu ABD`nin Rusya ile ilişkilerini kolaylaştırmak için Ukrayna`nın ve diğer müttefiklerinin çıkarlarını feda etmeyeceği yönünde Poroshenko`ya verilen bir garantiydi...


Ya da G20 zirvesinin açılış töreninden iki gün önce 5 Temmuz`da Rusya, Akdeniz`deki gemilerinden Suriye`de İŞİD terör örgütü mevzilerini bombaladı.
Suriye`de yaşanan barış süreci ve İran`a karşı ortak tutum, Rusya ile ABD arasındaki işbirliğinin en önemli alanlarını oluşturuyordu
Belli ki, Rusya bu eylemi  Suriye krizi konusundaki sert tutumunu göstermek için yapmıştı.
Aynı zamanda Rusya bu saldırı ile ABD ile işbirliği yapabileceği konusunda açık bir mesaj verdi...

 
İkili görüşmenin ardından Dışişleri Bakanı R.Tillerson; ABD, Rusya ve Ürdün`ün Suriye`nin güneybatı kesimindeki çatışmazlık bölgesinde ateşkes anlaşması yaptıklarını açıkladı.
Devlet Başkanı Putin "ABD`nin Suriye yaklaşımı artık daha pragmatik. Ateşkes uzlaşısı da bu değişen yaklaşımın sonucudur" dedi.
Suriye`de bundan sonra çatışmasızlık bölgelerine odaklanacaklarını söyledi ve " Ama bunu Türkiye`siz yapamayız" dedi...


Çünkü Türkiye`nin; ABD ve Rusya liderliğinde radikal terör örgütlerine karşı yapılan mücadelenin başarılı olması halinde,
Bir zaman Libya, Mısır,Yemen, Suriye ve Irak`ta radikal terör örgütleri ile birlikte uyguladığı siyaset çökecekti.
Bu politikayı uygulayan AKP iktidar yetkilileri tıpkı Obama döneminin sorgulanacağı taahhütü gibi bir sürece ortak edilecekti...


O yüzden, Hamburg G20 Zirvesi`nin başlamasından ve Trump ile Putin`in ikili görüşmesinden evvel 4 Temmuz`da, Türkiye yönetimi sözde dirayetini göstermek istedi.
Suriye`nin Irak, Ürdün ve İsrail`le arasında oluşturulan  çatışmazlık bölgesine kendi silahlı birliklerini konuşlandırmayı teklif etti.
ABD ve Ürdün temsilcileri  çatışmasızlık bölgelerinin denetlenmesi için uluslararası bir güç oluşturulduğunu söylediler ama Türkiye bunu reddetti.
Hâttâ Türkiye, Astana konferansının yıkıldığını ilan etti...


Bu durumda, madem Devlet Başkanı Putin, Suriye iç savaşına  siyasi çözüm yolunda "Bunu Türkiye`siz yapamayız" diyordu;
ABD Dışişleri Bakanı R.Tillerson, Dünya Petrol Kongresi vesilesiyle geldiği Türkiye`de,
Erdoğan`ın, Hamburg G20 Zirvesi ardından "Sınırlarımızın hemen yanı başında terör örgütlerinin desteklenmesi, silahlandırılması, bölgede terör adacıkları oluşturulmasına kesinlikle sessiz ve tepkisiz kalmayacağız. Kuzey Suriye`de sözde bir Kürt devletine müsaade etmeyeceğiz. Afrin bizim için tehdittir, dersini vereceğiz" ifadesine  ince bir ayar verdi...


Ardından Katar`a geçti.
"Terör ve Finansmanıyla Mücadele Anlaşması"nı imzaladı.
Bu suretle Katar ve ABD arasında, radikal terörle savaşın güçlendirilmesi ve terörü destekleme meselesinde Katar`ın gelecekte ortaya koyabileceği çabaları belirleyen bir anlayış mutabakatı sağlandı...


Erdoğan Türkiye`si bu alemde yapayalnız kaldı...
ABD ve Rusya, Suriye kriziyle ilgili işbirliğini güçlendirdiler.
Ama gelecek yıl Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Putin`in ülkesindeki milliyetçiliği dikkate almak zorunda kalacağı ve ABD ile ilişkisini hafifletmenin inisiyatifini kullanamayacağı bir sürece gireceğini de görmek gerekiyor...

12.7.2017













Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.