NÜKLEER TEHDİT MERKEZİLEŞİYOR
NÜKLEER TEHDİT MERKEZİLEŞİYOR
5+1 ülkelerinin, İran`ın nükleer programının barışçıl olmasını garanti altına alma karşılığında tecritin kaldırılması konusunda çerçeve anlaşmada uzlaşma sağlaması yeni bir dönemin kapısını aralıyor.
Ne ki, bu kez dünyanın en büyük iki nükleer gücü başbaşadır.
Tecrit yöntemleri, tarihi sürecinde bireyler üzerinden Auschvvitz`de, Irak Ebu Gureyb`de, Afganistan Bagram`da, Guantanamo`da geliştirilmiştir.
Bireyden geliştirilen deneyim, sonra bir ülkenin fikri ve uygulamalarının yasaklandırılması ve cezalandırılması için uluslararası anlaşmalarla ülkelere de yansıtılıyor.
Hem bireyin,hem koca bir ulusun yalnızlaştırılması, inancın ve bilincin teslim alınması, düşlerin parçalanması, fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesi hedefleniyor.
İşte İran,1979`dan itibaren ABD`nin ticaretine ve finansal operasyonlarına getirdiği kısıtlamalarla tecrittedir.
1996`da D`Amato Yasası`yla petrol ve gaz üretim endüstrisindeki yatırım süreçleri ciddi darbe almış, sonra nükleer teknolojide kaydettiği ilerleme BM Güvenlik Konseyine getirilmiştir.
2006`dan itibaren kabul edilen 4 ayrı BM kararıyla "Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması" na aykırı hareket ettiği gerekçesi ile kişiler ve kurumlar bazında bir takım yaptırımlara uğratılıyor, uluslararası camiadan tecrit edilmiştir.
Tecrit İran`ın imajına büyük zararlara yol açmıştır.
Ekonomisi daralmış, sanayide hammadde ve yan ürün bulmakta güçlük çekilirken, ilaç bile lükstür, halk sıkıntılar içindedir.
Üstelik dini ideolojinin lideri A.Hamaney ile Cumhurbaşkanı H. Ruhani arasında ABD ile nükleer müzakereleri sürecinde ilişkilerinin normalleşmesi çevresinde farklı düşünceler oluşmuş;
Kamuoyunda Ruhani`nin Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin kuşku dalgası eserken, iki lider arasında gelişen ayrışma ülkenin siyasi katmanlarına yayılmış, yönetimde hem ideolojik, hem de kişisel hesapların çelişkileri keskinleşmiştir.
Doğrusu ABD tecrit politikalarının, şimdi Lozan`da 5+1 ile İran arasında yürütülen nükleer müzakerelerde çerçeve anlaşmasının parametrelerinin işlerliği halinde başarı sağladığını söylemek gerekiyor...
Ancak İran ile yapılan nükleer görüşmelerin, esasen ABD ve Rusya arasındaki güç dengesini belirleyecek Ukrayna Krizi`nin;
Baltık` tan Karadeniz`e, Hazar`a ve Ortadoğu`ya kadar olan bölgedeki rolü gölgesinde cereyan ettiği görmezden gelinmemelidir.
ABD Avrasya`da değişimi ivmeleyen bu mekanizmaya meydan okumak üzere Rusya`ya ardarda ekonomik, siyasi ve askeri tecrit paketleri açıyor.
Rusya`nın da yalnızlaştırılması, inancının ve bilincinin teslim alınması, düşlerinin parçalanması, fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesi hedefleniyor...
Mesela NATO, Rusya`nın ortak olmaktan ziyade bir tehdite dönüştüğü ve bu tehdite karşı olanca gücüyle mücadele etmesi gerektiği yönündeki düşüncesinde hızla pratikleşiyor.
ABD Başkanı B. Obama, Temsilciler Meclisi`nde Rusya`nın saldırganlık politikasını tescil ettirmiş ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması yükümlülüklerini ihlal etmekle suçlanan Rusya`ya hesap sorulması için çağrıda bulunma yetkisi almıştır.
Şimdi ABD`nin, Rusya`ya uyguladığı siyasi ve ekonomik tecritin ötesinde, " Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Anlaşma"nın önemi doğrultusunda stratejisini geliştireceği anlaşılıyor.
Bu taktirde İran`ın nükleer programı artık bir tehdit olarak görülmediğine göre;
NATO`nun Strateji Belgesinde eski hasmı Rusya`yı stratejik ortak olarak anması ve Avrupa bölgesini küresel tehditlere karşı korunmasında Füze Savunma Sistemine katılımını isteyen teziyle,
Rusya`nın ABD ve NATO ile yeterli deneyim geliştirdiğini ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla ortaklaşabileceği tezi arasındaki tartışmalarının yeniden sürdürülmesi kaçınılmaz görülüyor.
Rusya`nın; ABD`nin Hürmüz Boğazı`nda İran`ı caydırmak ve körfez ülkelerini korumak için donanmalarına yüklediği ve operasyonel hale getirdiği Füze Savunma sistemiyle birlikte tüm serilerinde Patriot bataryalarını konuşlandırması,
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Küveyt, Katar, Umman, Bahreyn`i sağladığı veri bağlantısıyla birleştirilen, İsrail ve Türkiye`de konuşlandırılan füze savunma sistemleri ve patriot sistemleriyle "tek tetik" oluşturan ve bölgedeki kendi sistemine entegre ettiği füze kalkanının bundan böyle kime karşı olacağı,
Bu paralelde NATO`nun "Akıllı Savunma- Smart Defence " girişimi kapsamında, ittifakın füze savunma sistemlerini aşamalı ve uyarlanabilir bir yaklaşımla, Rusya sınırına daha yakın bölgelerde konuşlandırması sorularını eşeleyeceğinde şüphe bulunmuyor.
Bu suretle güc dengesini sarsabilme niteliğiyle iki dev nükleer gücün rekabetinin giderek daha çok ısınacağı açıktır.
Rusya Devlet Başkanı V.Putin`in, Kırım`ın Rusya`ya bağlanması süreciyle ilgili, "Olumsuz gelişmeler yaşanması durumunda, nükleer gücü alarma geçirmeye hazırdık" ifadesi üzerinden çok zaman geçmemiştir...
5.3.2015
Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
|