MUSUL VE TÜRKİYE
MUSUL VE TÜRKİYE
Irak`ın en büyük ikinci şehri, Neyneva eyaletinin Musul`u İŞİD` den kurtarıldı. Zafer, dünyanın en korkulan militan grubunun Orta Doğu`nun kalbinde İslami halifelik umuduna son verdi. İslami Cihad terörizmi ezici bir gerilemeye uğratıldı, çağdaş dünyanın barbarlığa karşı umutları tazelendi...
2014`de ABD ve İsrail; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar vekilleriyle birlikte Irak`ın bölünmesi girişiminde bulunmuşlardı. R.Tayyip Erdoğan bu girişime, hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ve Kürtlerin Türkiye`nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından yararlanarak bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi, Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde "bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız" en önde katıldıydı...
Halbuki Misak-ı Millî, 28 Ocak 1920`de İstanbul`da son Osmanlı Mebusan Meclisi`nin kabul ettiği Türk Kurtuluş Savaşı`nın siyasi manifestosuydu. I.Dünya Savaşı`nı sona erdirecek barış anlaşmasında Türkiye`nin kabul ettiği asgari barış şartlarını içeriyordu. Ancak son Türk Devleti daha sonra yaptığı anlaşmalarla Misak-ı Millî`yi sınırladı. "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesine bağlı Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Millî`yi 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeli yaptı.
Ama pan-islamist ve yeni Osmanlıcı Erdoğan, Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki`yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefliyordu. Bunun için Irak`ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi`nin örgütselliğinden, M.Barzani`nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi`ye bağlı Saddam`ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı.
T.El Haşimi`ye bağlı Saddam`ın BAAS ordusundan kalan Iraklı Sünni güçlerle birleşen IŞİD; 2014`te Irak Ordusu ve Kürtlerle çarpışmadan Musul`u, Kürt peşmerge güçleri de Kerkük`ü ele geçirdiler... Erdoğan ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetiminde İŞİD terör örgütünün Irak`ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu. Giderek Ortadoğu coğrafyasının en önemli Savaş Suçlusu haline gelirken, Musul`un akıbetine göz dikti.
2014`te İŞİD Musul`a girdikten sonra Kuzey Irak`ın bir çok bölgesini de ele geçirdi ve buralarda bir vahşet idaresi kurdu. Aralık 2016`da "Kadimun Ya Neyneva (Geliyoruz Ey Neyneva)" operasyonu, IŞİD`e karşı ABD yönetiminde bir askeri saldırı olarak başladı. Saldırıya, birbirine muhalif silahlı güçler topluluğu olarak Irak Ordusu: Peşmerge güçleri: IŞİD karşıtı Sünni Arap ve Hristiyan savaşçılar: Türkiye`nin desteklediği Türkmen milisler ve Bağdat`ta ABD destekli hükümete egemen olan köktenci siyasi partilere bağlı Haşdi Şabi- Şii milis güçler topluluğu aynı safta katıldılar. 2014`te Musul`un İŞİD tarafından işgal edilmesinin yolunu açan R.Erdoğan, bu defa 2016`da kendisini Iraklı Türkmenlerin savunucusu ilan etti...
Musul`un İŞİD işgalinden kurtuluşu 252 gün sürdü. II.Dünya Savaşından bu yana gerçekleşen en önemli kentsel savaş sayılıyor. Bağdat, İŞİD`in geri dönüş yapmamasını sağlamak adına bir meydan okuma fırsatı yakaladı... Irak Başbakanı Haydar el-Abadi hükümeti bu önemli zafer için övgüyü hak etti...
Zafer kazanılmıştır ama bu defa Musul ve bağlı olduğu Neyneva eyaletinin statüsü önem kazanmıştır. Gerçi sonuç bugünden bellidir ama bu sonucun önce bölgede yaşayan herkese yedirilmesi gerekiyor...
İşte Irak hükümeti, Şii siyasi gruplar, azınlıklar, federal bölgeye karşı olan Sünniler ve İran; Neyneva Bölgesinin 2014 öncesinde olduğu gibi Irak merkezi yönetimine bağlı kalmaya devam etmesini istiyor. Ama bu duruma Federal bölge isteyen Sünniler, Kürtler, Suudi Arabistan ve Türkiye karşı duruyor.
Ya da daha önce Irak`ın bölünmesine neden olacağı kaydıyla federal bölgelere karşı çıkan Iraklı Sünnilerin bir bölümü, bugün Türkiye`nin müttefikidir. Bunlar nufusun çoğunluğunu oluşturdukları Neyneva, Selahaddin ve el-Enbar`da tıpkı Kürdistan Bölgesi gibi yarı bağımsız bir federal bölge istiyor. Türkiye bu düşünceyi destekliyor.. Ama Neyneva`da nufusun yüzde 55`ini oluşturan ve Sünni baskısından yılan Ezidiler, Ehl-i Haklar, Şebekler ve Hıristiyanlar bu senaryoya şiddetle karşı çıkıyor...
Ya da Neyneva`da nufusun çoğunluğunu oluşturan Ezidi Kürtler, Şebekler, Ehl-i Haklar, Sünni Kürtler ve Hıristiyanlar Sincar`ın bağımsız il olmasını, Neyneva Ovasının da il yapılıp referandumla Kürdistan Bölgesi`ne bağlanmasını, Musul, Şirkat, Hammam el-Alil, Kayyare ve el-Baac`ın ise federal bölgeye dönüştürülmesini istiyor...
Azınlıklar ise Sünnilerin baskısından şikayetçidir, bulundukları bölgelerde peşmerge güçlerinin kontrolündedirler. Ya uluslararası koruma talep ediyor ya da Neyneva`nın Kürdistan Bölgesine katılmasını öngörüyorlar...
Bütün bu alternatiflerden başka savaşın devam etmesi ve Irak`ın bölünmesi de bir diğer ihtimal olarak görülüyor. Ama bu tıpkı Halep`te olduğu gibi uluslararası ve bölgesel müdahalelerin daha da artması, savaşın Irak`ın diğer bölgelerine de yayılmasına, Hem Iraklı hem de uluslararası tarafların tek çözüm olarak Irak`ın tamamen bölünmesi olduğunu kabul etmeleri zorunda kalmalarına neden olacaktır.
Kürtler ise fiilen ele geçirdikleri tartışmalı bölgelerin tekrar elden çıkacağını düşündüğü için Neyneva Bölgesinin Irak merkezi yönetime bağlı kalmasını istemiyor. Irak`ın bölünmesini ve Kürdistan`ın bağımsızlığını hızlandıracağı düşüncesiyle sünni federal bölge kurulmasını ya da bölgenin üçe bölünmesi destekleniyor. Ne ki, Neyneva`nın federal bölge olması senaryosu Kürtlerin 140. Madde konusundaki stratejileriyle çelişiyor. Çünkü tartışmalı bölgeler meselesi henüz çözülmemiştir ve bugün Neyneva`daki tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğunu elinde bulunduran Kürtler ile anlaşmaya varılamaması halinde Neyneva federal bölgesi ile Kürdistan bölgesi arasında ciddi toprak anlaşmazlıkları söz konusu olacaktır...
Kısacası Irak`a; ABD, Suudi Arabistan,Türkiye, Kürdistan ya da Şii, Sünni ezberine dayalı olarak yeni sınırlar çizmenin hiç de kolay olmayacağı görülüyor... Halbuki, bu noktada İsrail ve ABD`nin; doğalgaz ve petrolle ilgili yüzyıllık dertlerin depreştiği Irak Kürdistan Bölgesinde uyguladıkları yepyeni bir çözüm planı bulunuyor...
Zengin enerji kaynaklarına sahip Kuzey Irak Kürdistan`ında çok sayıda ülke konsolosluk açmış ve uluslararası kuruluşlar temsilcilik kurmuştur. IŞİD`le mücadele adı altında NATO, resmen Suriye ve Irak`ın kuzeyinde Kürt bölgelerine yerleşmiş, ABD ise IŞİD ile mücadelede koalisyonun 60 ülkesine lojistik destek sağlamak üzere Erbil yakınlarında askeri bir üs kurmuştur... Bu bölgelerde Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) ortak çalışıyor.
Bu çerçevede Kürtler kendi kaderlerini belirleme sürecini siyaset ve diplomasiyle dünyanın her yerinde kendi lehine çevirmeye çalışıyor. İşte, Irak Kürt Bölge Yönetimi lideri M.Barzani 25 Eylül bağımsızlık referandumu için geriye sayıyor.
Şimdi lütfen sıkı durunuz; Kürdistan Bölgesi`nin yüzölçümü 78 bin 836 kilometrekaredir. Bunun 41 bin 597 kilometrekaresi yani Kürdistan Bölgesi topraklarının yüzde 53`ü çok uluslu petrol şirketlerince satın alınmıştır. Satılmayan yerler ise sadece kentlerde ve köylerdeki yerleşim alanlarıdır... Böylece Kürdistan Bölgesi, BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi`nin, çok uluslu şirketlerin yapı ve faaliyetleriyle ilgili uluslararası hukuki statüye tabi olmuştur.
Kuzey Irak`tae Musul ve Kerkük`teki petrole de dünyanın yoğun ilgisi vardır. Kuzey Irak`ta Türkiye dahil, ABD, İngiltere, Kanada, Norveç, BAE, Çin, Hindistan, Güney Kore, Fransa, Macaristan, Moldova, Avusturya, Kıbrıs, Avusturalya ve Rusya gibi ülkelerin enerji, petrol ve gaz, inşaat, taahhüt altyapı firmaları faaliyet gösteriyor. Bir zamanlar Akdeniz, Basra ve Uzak Asya`ya uzanan ticaret yollarının kavşak noktasında bulunan ve bölgenin en büyük ticaret merkezlerinden biri sayılan Kuzey Irak`taki "Kürdistan Bölgesel Yönetimi`nin başkenti Erbil, şimdi yüzyıllardır süren savaş ve yoksulluk cenderesinden petrol ile çıkmayı umuyor...
Bu durum emperyalizmin ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde, insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesi iddiasını devreye sokuyor. Buna göre sömürgecilik insandan gelişip tüm dünyaya işliyor ve yeni hayat tarzı ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor. İşte ABD emperyalizmi, askeri gücünü yedekte tutuyor ve etkili ekonomik ve siyasi gücü ile sınırsız bir dünyayı ya da tek bir pazarı oluşturmayı hedefliyor.
Orta Doğu`da feodal grupların etkin gücünü giderek kent devletlerine çevirmeye çalışıyor. Mülkiyet konusu kişisel haklardan siyasi haklara dönüşürken, küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan kent devletlerin oluşumuna doğru ilerleniyor...
Irak`ta Musul ve Kerkük`ü böyle bir statü bekliyor... Suriye`de Rakka`yı, Humus`u, Deyr ez Zor`u da... Türkiye ise " Yurtta Barış Dünyada Barış" sınırlarına dönecektir...
14.7.2017
Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
|