Türkiye-ABD ilişkileri bir hesaplaşmaya doğru ilerliyor!
Türkiye-ABD ilişkileri bir hesaplaşmaya doğru ilerliyor! Sovyetler Birliği’nin ve onun öncülüğünde kurulan Doğu Bloku’nun askeri kanadı olan Varşova Paktı’nın 1990’lı yıllarda birbirini takip eden süreçte çöküşü ile tarihe karışan ‘Soğuk Savaş Dönemi’ sonrası “Türkiye’ye ihtiyaç kalmadı” gerekçesiyle ABD ve AB’nin Türkiye politikalarının değişmeye başladığına şahit olduk.
ABD, bu süreç içinde dünyadaki hakimiyetini sürdürebilme adına 11 Eylül saldırılarından sonra geliştirilen ve 20 Eylül 2002 tarihinde Başkan W. Bush imzası ile yayınlanıp uygulamaya konan “Yeni Amerikan Millî Güvenlik Stratejisi” yani ‘Bush Doktrini’ni benimsedi.
Bu doktrine göre, tüm dünyayı bir savaş alanı olarak gören ABD yönetimi, saldırı ve işgallerle dünyayı askeri gücüyle kontrolünde tutmayı hedefledi.
Bu saldırı ve işgallerine kılıf uydurmak için ise ‘Küresel Terörle Mücadele’ ettiğini iddia eden ABD yönetimi, küresel düzeyde aradığı meşruiyet desteğini bulamadı.
Çünkü bunun terörle mücadele değil hegemonik bir mücadeleydi.
Bu süreçte ABD yönetimi, Türkiye’yi kayıtsız şartsız bu politikalarına hizmet etmesini istedi.
Ancak dünyada dengeler sarsılmış olup her konudaki değişimlere paralel olarak yeni bir dünya düzeni ve yeni güç odaklarının şekillenmeye başladığını gören Türkiye, ABD politikalarına çanak tutma yerine kendi geleceğini belirleme adına yeni arayışlara yöneldi.
Çünkü siyasi, askeri olduğu kadar ekonomik finans ve üretim merkezlerindeki değişimlerin ABD’nin kontrolünden çıkmaya başladığı bir dönem başlamıştı.
Türkiye’nin ABD ve AB dışında çoklu ilişkiler içine girmesi, hem ABD hem de AB’yi çok ciddi anlamda rahatsız etti.
Arkasında ABD ve onun güdümündeki Batılı emperyalist ülkelerin olduğu 15 Temmuz FETÖ darbe kalkışmasının başarısızlıkla sonuçlanması onlar için büyük bir yıkım oldu.
Bu başarısızlık sonrasında ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist ülkeler, Türkiye üzerindeki geniş nüfuz etkisini kaybetmeye başladıkça hırçınlaşmaya başladılar.
Çünkü ilk defa ABD ve emrindeki ülkelerin de desteklediği bir darbe Türkiye’de gerçekleşemedi.
Bugün, hem ABD hem de AB’nin Türkiye’ye karşıtı politikalarının asıl sebebi budur.
15 Temmuz FETÖ ihanetiyle hedefine ulaşamayan ABD, paranoyak tepkiler vermeye başladı.
Sinirli, aceleci ve agresif bir tavır içinde karşı kartlarını ile sürerek Türkiye’yi baskı altına ve kuşatmaya başlamıştır.
F-35 Projesinden Türkiye’nin çıkarılması, Halk Bank davası, CAATSA kapsamına Türkiye’nin alınması, FETÖ elebaşı ve çetesinin himaye edilmesi, Türkiye’nin sınırlarını aşarak, Suriye’deki başarılı operasyonlar, Libya ile yapılan anlaşmalar ve Kafkas jeo politiğinde Azerbaycan işgal topraklarının geri alınmasına verilen destek Türkiye’nin sınırlarını aşarak elde ettiği başarıları engelleme girişimleri, ayrıca en son olarak sözde Ermeni Soykırımı ifadesinin Başkan Joe Biden tarafından kullanılmasının yanında S-400’lerle ilgili karşı ısrarı gibi konular, ABD’nin 15 Temmuz başarısız darbe sonrası Türkiye’ye karşı masaya sürdüğü kartlar şeklinde sıralanabilinir.
ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist ülkelerin, Türkiye’ye karşı yaptıkları karşı hamlelerle yetinmeyip bundan sonra da karşı tavırlarını sürdürecekleri bir gerçektir.
Türkiye’nin, Rusya’dan satın aldığı S-400’ler nedeniyle Türkiye’nin (ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası) CAATSA kapsamına alınması ve alınan yaptırım kararlarını arttırılacağı tehditleri ilişkilerin olumsuz yönde daha da derinleşeceğini gösteriyor.
Joe Biden’ın başkanlık için aday adaylığı döneminde Türkiye’nin içişlerine müdahale anlamına gelen “Başkan seçilirsem Başkan Erdoğan’ı devireceğim” şeklindeki açıklamasına rağmen Başkan Erdoğan’ın, Joe Biden’ın Başkan seçilmesi nedeniyle tebrik ederek “yeni bir sayfa açma” önerisinin de karşılık bulmamış olduğu görünüyor.
Siyasi baskılar ve komşu ülkelerde kurulan yeni askeri üslerle Türkiye’ye karşı başlatılan kuşatma paralel olarak sürdürülmekte olması, bunun en bariz örneğidir.
Başkan Joe Biden’ın ilk 100 gününde ilişkileri “onarmak” adına adım atmadığı, NATO müttefikleri içinde mesafeli tutumunu koruduğu tek ülke Türkiye oldu.
Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği konusunda şimdi gözler, 14 Haziran’da yapılacak NATO zirvesine çevrilmiş bulunuyor.
Joe Biden ile Sn. Erdoğan arasında gerçekleşmesi beklenen yüz yüze görüşme, ilişkilerin seyrini belirleyecek önemdedir.
Şahsen olumlu bir gelişme olacağı inancında değilim, ancak daha da olumsuz bir döneme dönüşmemesini ümit ediyorum.
|