Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
Yılmayan kalem: PEYAMİ SAFA

Yılmayan kalem: PEYAMİ SAFA

 

Kendi kendini yetiştirdi;13 yaşında öğretmen oldu! 18 yaşında eline aldığı kalemi ölene kadar bırakmadı. Türk edebiyatına armağan ettiği, sanatla bezeli seçkin eserler yanında; ‘baş muharrir’ köşe yazarı olarak da polemik türünün en doruk örneklerini verdi. Kalemin oynadığı her alana imza attı. Öykü, roman, eleştiri, makale, fıkra, inceleme ve daha pek çok alanda yazdı. Kalemini öyle etkili kullandı ki; çoğu zaman karşısındakileri yılgınlığa düşürdü. Fikren karşısında olanlar bile onun bu yeteneğini takdirle karşıladılar.

47 yıl boyunca hep yazdı... Bir kütüphaneye dolduracak kadar eser verdi. Ölümünden 15 gün önce, son kitabının önsözünü kaleme aldı.

Türk fikir hayatında derin izler bıraktı. Ne körü körüne Batı hayranlığının peşine koştu; ne de Doğu’da saplanıp kaldı. Yeni şeyler söylemeye çalıştı. Cumhuriyet inkılaplarını, doğu-batı senteziyle kendine özgü biçimde yorumladı.

Bu fikir adamının adı: Peyami Safa idi.

 

ÇELİMSİZ BİR ÇOCUK...

Peyami Safa, 1899’da İstanbul’da doğdu. Babası, Muallim Naci’nin “Anadan doğma şair” dediği İsmail Safa, annesi ise, Server Bedia Hanım’dır.

Acılarla dolu bir çocukluk hayatı geçirdi. Abdülhamit Han tarafından sürgün edilen babası 1901’ de Sivas’ta ölünce; küçük Peyami için çileli yıllar da başladı. Çelimsiz, zayıf bir bünyesi vardı. Yetim kalması, bu zayıf bünyede daha da onulmaz yıkıntılar meydana getirdi. Sadece ailevi çöküntüler değil;çocukluk döneminde İmparatorluğun içine düştüğü bunalımlar ve bunun sosyal hayata yansımaları da çocuk Peyami’de olumsuz etkiler bıraktı. Yokluk, çaresizlik, geleceğin karanlığı...Hepsi, bir kara bulut gibi çocukluğunun atmosferini sardı. Üstelik, dokuz yaşında kemik hastalığına tutulması, zayıf bünyesini daha da ezdi...Ama yılmadı;teslim olmadı;ayakta durmanın yollarını aradı. Bu ayakta duruş, hem fiziki, hem de ruhi bir anlam ifade ediyordu ve bu sağlam iradede insanoğlunun yılmazlık özelliği saklıydı.

 

ÇOCUK ÖĞRETMEN...

12 yaşında Posta Telgraf Nezareti’nin açtığı sınavı kazanarak ‘memur’ oldu! Daha ileri giderek, 13 yaşında İlkokul öğretmenliğine başladı. Ve  bu yaşında ilk eserini verdi: “Mekteplinin Hatıratı-Karanlıklar Kralı”.

15 yaşında I.Dünya Savaşı’nın acılarını tatmaya başladı. Türk yiğitlerinin yedi cephede harcanmasına tanık oldu. Bu sıralarda yine öğretmenliğe devam etti. Ama kendisini özellikle yetiştirmeye çalıştı. Ne okul gördü, ne de öğretmen;okul da kendisiydi, öğretmen de! Felsefe ve psikoloji okudu. 1918’de öğretmenlikten ayrıldı. Ve bu yıldan sonra ölene kadar hiç ara vermeden kalemiyle başbaşa kaldı. Öğretmenlikle ilgili anılarını ve düşüncelerini daha sonra 1939’da yayımladığı “Biz İnsanlar” adlı eserinde dile getirdi.

 

GAZETECİ PEYAMİ...

1918 yılında Fransızca’dan çevirdiği bir çocuk kitabını yayımladı. Kardeşinin teşvikiyle “Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesi çıkardı. Bu gazetede halkın hoşuna gidecek konularda öyküler kaleme aldı. Devrin yazar ve şairlerince takdir gördü.

Gazetecilik hayatı, öldüğü 15 Haziran 1961 yılına kadar sürdü. Bu süreç içerisinde, Akşam, Cumhuriyet, Tasvir, Ulus, Zafer, Milliyet, Havadis, Son Havadis gibi gazetelerde ve pek çok dergide yazarlık yaptı. “Kültür Haftası” ve “Türk Düşüncesi” adlı dergileri çıkarttı. Özellikle 1953 yılından 1960 yılına kadar her ay çıkan “Türk Düşüncesi”  Türk fikir hayatında etkili oldu. Pek çok sayısı ülkenin fikir atmosferini etkiledi. Söz yerindeyse, bu dergi bir üniversite görevi gördü.

Annesinin adından kısalttığı “Server Bedi” takma adıyla, geçim endişesinden doğan macera romanları yazdı. “Cingöz Recai” tipini yarattı. Peyami Safa’nın yazdığı dönemlerde ülke, Marksistler ile Milliyetçilerin fikri anlamda yoğun bir mücadele içinde olduğu yıllardı. Karşısındakileri yıldırırcasına kalem oynattı. Peyami Safa’nın kalem oklarına hedef olanlar arasında, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Behice Boran, Niyazi Berkes, Sertel’ler ve daha pek çok ‘sosyalist’ yazar ve fikir adamı vardı. O, açıkça safını belirlemişti. Kendi düşüncesine karşı olanlarla, kalemiyle kıyasıya tartışıyordu. Bu tür yazılara verilen ad olan ‘polemik’ Peyami Safa’da gerçekten anlam kazanıyordu. Ve bu tavrını ölene kadar sürdürdü.

 

FİKİR YAPISI...

Gerçek şu ki, Peyami Safa bir Türk milliyetçisiydi. Türk milletinin manevi değerlerinin korkusuz savunucusu, Türk vatanının eli kalemli bekçisiydi. Fransızca’yı çok iyi bilirdi. Bu dil yoluyla Batı bilim ve düşünce dünyasını çok iyi tanıdı. Sanat, psikoloji, felsefe dalında kendisini yetiştirmişti. Özellikle tıp alanında şaşılacak derecede bilgiliyidi. Dergisinde çalışan gazeteci-yazar Baha Oral, onun bu özelliğini:”Her hastalık hakkında mutlaka bilgisi vardı. Tıp bilimine bir doktor kadar meraklıydı”  diyerek tanımlıyordu.

Geniş bir kültür, zengin bir söz dağarcığına sahipti. Türk Milleti’nin gelişmesine yardımcı olacağına inandığı Atatürk İnkılaplarını felsefi bir temel üzerinde yorumlamaya çalıştı. 1938 yılında yayımladığı “Türk İnkılabına Bakışlar” adlı eseri bu düşüncenin ifadesiydi. Peyami Safa zor bir adamdı. Karşısındakiler, bu zor adamın fikri gücünün farkındaydılar. Onu faşistlikle, nazistlikle, gericilikle suçladılar. Ama, Peyami Safa, ne o ne buydu;o sadece Türk düşüncesinin, adamıydı. Ve o suçlamalar elbette yersiz ve anlamsızdı. Türk tarihindeki  Rus’un ‘Sovyet’ elbisesiyle Türklüğün karşısında bir dev gibi durmasından rahatsız olurdu. Bu nedenle, II. Dünya Savaşı’nda Almanlar’ın Sovyetler’e saldırmasını alkışladı. Bu tavrından hareket eden karşıt fikirdekiler, onu haksız yere  Nazist olmakla suçladılar. Bir katı gerçek vardı ki, Peyami Safa, faşist ve nazist değildi;ama, güçlü bir anti-komünistti. Ne acıdır ki, o yıllar, ülke aydınlarının fikri mücadelede, faşist-komünist gibi suçlamalarla birbirlerinin üzerine yürüdüğü bir dönemdi. Slogan atışması yanında, bu polemik türü yazılarda kuşkusuz fikri derinlik de bulunuyordu. Özellikle Peyami Safa, düşüncesinin felsefi boyutlarını çok yetkin bir biçimde dile getiriyor;niçin karşı olduğunu çok açıkça anlatıyordu. Peyami Safa önünde, karşısındakilerin bu kadar başarılı olduğunu söylemek zordur.

 

EDEBİYAT VE PEYAMİ SAFA

O gerçekten yüksek değerde bir Türk romancısıydı... “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” son yıllara kadar aşılamamış psikolojik türde bir eserdir. Her romanı başlıbaşına bir sosyal yarayı veya kültür konusunu masaya yatırır. Onun kadar çok yazan;çok olduğu ölçüde onun kadar sağlam içerikli eser ortaya koyan Türk yazarı azdır. Kalemiyle yaşamanın getirdiği zorunluluğun da etkisiyle çok eser verdi.Ve eserlerinin tümü-Server Bedi’nin dışında- edebiyatımızda derin izler bırakmış, klasikler arasındadır.

Romanları: Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Bir Akşamdı, Canan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Bir Terddüdün Romanı, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Yalnızız, Biz İnsanlar...

Sayısız makalelerin yer aldığı kitaplar da kuşkusuz  yüksek bir anlatım özelliği olarak edebiyatımızın farklı bir yönünde parlamaktadır.

Peyami Safa, Türkçe’yi, özellikle İstanbul Türkçe’sini en güzel kullanan yazarlarımızdandır. Süslü, tumturaklı ifadelerden kaçınır. Yalın, olayları olduğu gibi yansıtmaya özen gösterir.

 

İŞLEK KALEM 1961’DE DURDU...

Nebahat Safa Hanım’la evli idi. Tek çocukları olan Merve Safa’nın 1960 yılında yedek subaylığını yaptığı sırada Erzincan’da ölmesi, Peyami Safa’yı derin acılara boğdu. Ve bu işlek kalem 15 Haziran 1961’de durdu...Devir, 1960 darbesinin sert rüzgarlarının henüz dinmediği devirdi. O devirde devletimizi yönetenler, bu değerli Türk yazarının cenazesine hiç ilgi göstermedi. Çünkü, o ölmeden bir yıl önce, sindirilen DP’lileri açıkça savunma gibi bir yürekliliği de göstermişti. Cenazesi sıkıyönetim talimatları doğrultusunda kaldırıldı ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi.

Ona rahmet olsun!

 

(Yeni Düşünce Dergisi, Mehmet Efe Sorgunlu,  9-15 Haziran 2000, Sayı:687, Sayfa:52-53)

(www.turkmeclisi.org sitemiz kaynak gösterilerek kullanılabilir)



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.