Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
TÜRK SOYLU YABANCILARIN TÜRKİYE`DE ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ

 

 

 

 

  

TÜRK SOYLU YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ


1. GENEL OLARAK

Çalışma özgürlüğü, kişinin istediği işte çalışabilme serbestisi anlamına gelir. Bu özgürlük, klâsik (ekonomik) temel hak ve özgürlükler arasında sayılmakta[1] ve günümüzde, pek çok ülkede temel hak ve özgürlükler arasında yer almaktadır. Yani, çalışma özgürlüğü, devletler tarafından tanınmış ve pozitif hukuka girmiştir[2]. Bunun sonucu olarak da, kural olarak, herkes bu özgürlükten yararlanır[3]. Ancak, çalışma özgürlüğü de, diğer temel hak ve özgürlükler gibi yasal sınırlar içinde kullanılabilir ve gerektiğinde sınırlanabilir. Ayrıca, bu özgürlük, küçükleri, kadınları ve yabancılara karşı vatandaşları koruma gibi değişik gerekçelerle bazı özel nitelikteki sınırlamalara tâbi tutulmaktadır[4].

1982 Anayasasının 48. maddesinde çalışma özgürlüğü, Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını taşıyan ikinci kısmının üçüncü bölümünde “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” arasında düzenlenerek, bir temel hak ve özgürlük olarak Anayasal güvence altına alınmıştır. Anayasanın 48. maddesine göre; “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir”. Görüldüğü gibi, maddede “herkes”in çalışma özgürlüğünün bulunduğu belirtilmektedir[5]. Buradaki “herkes” ifadesi, vatandaşlığı aşan ve bütün insanları kapsayacak niteliktedir[6]. Ancak, yine 1982 Anayasası, yabancıların temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasını özel olarak düzenlenmiştir[7]. “Yabancıların Durumu” kenar başlıklı 16. maddeye göre; “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir”[8]. Demek ki,  Anayasamız, ülkede bulunan yabancıların hak ve özgürlüklerinin kamu yararının gerektirdiği durumlarda vatandaştan farklı olarak düzenlenip sınırlandırılabilmesini kabul etmiştir. Bu genel esaslara uygun olarak, kamu düzeni, kamu güvenliği, kamu sağlığı ve ekonomik açıdan Türk vatandaşlarını korumak amacıyla yabancıların Türkiye’de çalışma özgürlüğü önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Zaten, milletlerarası hukukta devletleri, vatandaşlar ile eşit bir şekilde yabancılara çalışma özgürlüğü tanımaya zorlayan bir kural bulunmamaktadır. Türk hukukunda da, avukatlık, noterlik, doktorluk, hemşirelik, eczacılık, borsa komisyonculuğu gibi iş veya meslekleri yapabilmek için de Türk vatandaşı olma şartı aranmış ve yabancıların bu işlerde çalışması yasaklanmıştır[9].

Yabancıların Türkiye’de çalışmasına ilişkin genel rejime zaman içinde bazı istisnalar getirilmiştir. Bunların en önemlilerinden biri, “Türk soylu yabancılar” için kabul edilenidir.

25.9.1981 tarih ve  2527 sayılı “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanun”[10] ile Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışma özgürlüğü özel olarak düzenlenmiş ve Türk hukukunda, bir “özel statülü-imtiyazlı yabancılar” kategorisi oluşturulmuştur. Bu Kanun ile, Türk hukukundaki, belirli işleri yapabilmek için aranan Türk vatandaşı olma şartının, istisnalar dışında, “Türk soylu yabancılar” için aranmaması kabul edilmiştir. Böylece, çalışma özgürlüğü bakımından Türk vatandaşları ile Türk soylu yabancılar arasında büyük ölçüde eşitlik sağlanmıştır. Ancak, şu hususu önemle belirtmek gerekir ki, bu istisna belirli kişilere imtiyaz tanımak için değil, bir zorunluluk sonucu kabul edilmiştir.

Bu çalışmada, uygulama da göz önünde bulundurularak, Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışma özgürlüğü ve bu özgürlükle ilgili diğer hak ve özgürlükleri ele alınacaktır.

 

 

2. TÜRK SOYLU YABANCI KAVRAMI

Türk hukukunda çeşitli yasal düzenlemelerde, “Türk soyundan kişiler”, “Türk soyundan olanlar”, “Türk soylu yabancılar” gibi kavramlara rastlanmaktadır[11]. Ancak mevzuatımızda  “Türk soyundan olma” veya “Türk soyluluk” tanımlanmadığı gibi “Türk soyluluğun" hangi esaslara göre tespit edileceği konusunda da bir açıklık bulunmamaktadır. Bu sebeple, kimin Türk soylu olduğuna yetkili makamlar karar verecektir.

Vatandaşlığın bir kişi ile belirli bir devlet arasındaki hukukî bağı ifade etmesine karşılık[12]; milliyet ve soy kavramları ırk, dil, din ve kültür gibi öğeleri kapsayan, teknik anlamda hukukî olmayan; sosyolojik kavramlardır[13]. Bu sebeple, Türk soyluluğun tespitinde uygulanabilecek kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. “Türk soylu olma”, sosyolojik bir olgudur. Bu olgunun tespitinde, kişinin adı-soyadı, dili, doğduğu ülke, yaşadığı bölge, nüfus kayıtları gibi pek çok faktörden yararlanılabilir.

Türk soyundan gelme, 2527 sayılı Kanun`dan yararlanmak için gereklidir, ancak yeterli değildir. Göçmen kabulünün siyasî ve ekonomik yönlerinin bulunması sebebiyle, kimin Türk soylu sayılacağına yetkili makamların[14] karar vermesi gerekir.

Türk soylu olma, sosyolojik bir olgu olduğundan, bu konuda bir tanım vermek de doğru değildir. Doktrinde[15], Türk soylu yabancı kavramı için bazı tanımlar verilmekte; ancak, bu tanımlarda, “Türk soylu olma”nın hangi esaslara göre belirleneceği hususunda bir açıklık bulunmamaktadır.

Türk hukukunda, Türk soylu yabancılar yanında “Türk kültürüne bağlı” kişilerden de bahsedilmektedir. İskân Kanunu, Türkiye’ye yerleşmek amacıyla toplu olarak veya tek tek gelmek isteyen Türk soyundan[16] meskün veya göçebeler ile Türk kültürüne bağlı meskün veya göçebeleri “muhacir” (göçmen) olarak tanımlamış ve kimlerin ve hangi ülkelerin halkının Türk kültürüne bağlı sayılacağının, Bakanlar Kurulu kararı ile belirleneceğini öngörmektedir (m. 3/1-2). İskân Kanunu’nun 4. maddesinde ise, “Türk kültürüne bağlı olmayanların” Türkiye’ye muhacir olarak alınmalarını yasaklamıştır. Bu durum karşısında, acaba Türk kültürüne bağlı olmayan fakat Türk soyundan olanlar muhacir olarak alınmayacak mıdır? İskân Kanunu’nun 3. maddesindeki tanımdan, Türk soyundan olanların, Türk kültürüne bağlı olmasalar bile, muhacir sayıldıkları anlamı çıkmakta ise de, 4. maddenin açık hükmü karşısında, Türk kültürüne bağlı olmayan kişilerin muhacir olarak alınması mümkün değildir[17]. Türk soyundan olan muhacirlerin durumunu güçleştiren bu sonuçtan, kısmen de olsa, Türk soyundan olanların Türk kültürüne bağlı olduğu karinesinden yararlanılarak kurtulmak mümkündür[18].

2527 sayılı Kanun’da, İskân Kanunu’ndan farklı olarak,  Türk soylu yabancıların çalışma hakkından yararlanabilmeleri için, Türk kültürüne bağlı olma şartı aranmamıştır. 2527 sayılı Kanun, “Türk soylu yabancı devlet vatandaşı” yerine  “Türk soylu yabancı” kavramını kullanarak, herhangi bir devlet vatandaşı olmayanların da çalışma hakkından yararlanabilmesini sağlamıştır. Bir başka ifadeyle, Türk soylu yabancılar bakımından kanunun kapsamı bilinçli olarak geniş tutulmuştur.

2527 sayılı Kanun’da ve Yönetmelik’te, Türk soylu olmanın ispatı hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, Türk soyluluğun ispatının zorunlu bir şekil şartına tâbi olmadığını kabul etmek gerekir. Türk soyluluk iddiasında bulunan kişi her türlü delilden yararlanabilir. Ancak, bu delillerin yeterli olup olmadığına yetkili makam (İçişleri Bakanlığı) karar verecektir[19]. Türk soylu olma, kişiye bu Kanundan yararlanma konusunda bir “hak” vermez.

 

3. TÜRK SOYLU YABANCILARA ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ TANINMASININ AMACI

2527 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; “Bu Kanunun amacı; Türkiye’de ikamet eden Türk soylu yabancıların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatları serbestçe yapabilmelerine, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Güvenlik Teşkilâtı hariç olmak üzere kamu, özel kuruluş veya işyerlerinde bu meslek ve sanat dallarında çalıştırılabilmelerine olanak sağlamaktır”.

Buna göre, 2527 sayılı Kanun ile iki temel amaç güdülmüştür. Birincisi, Türkiye’de bulunan Türk soylu yabancılara çalışarak geçimlerini sağlama imkânı vermek; ikincisi, ülkemizde ihtiyaç duyulan meslek ve sanatların bu kişiler tarafından görülmesini sağlamak. Böylece, hem bu kişilerin mesleki bilgisinden yararlanma fırsatı elde edilmiş, hem de bir yardıma muhtaç olmaksızın hayatlarını sürdürmelerinin önündeki yasal engeller kaldırılmıştır[20]. Ancak, Kanunun kabul edilmesinde, birinci amacın daha etkili olduğunu söylemek mümkündür.

2527 sayılı Kanun, sadece ekonomik açıdan değil siyasî ve sosyal açıdan da büyük önem taşımaktadır[21]. Ülkemizde yabancı bir devlet vatandaşı veya vatansız çok sayıda Türk soylu yabancı bulunmaktadır[22]. Bunların büyük bir bölümünü Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve eski Sovyetler Birliği’nden gelen Türkler oluşturmaktadır. Bunların bir kısmı, örneğin; Batı Trakya Türkleri, Yunan vatandaşlığından çıkarılmaları sebebiyle vatansız durumuna düşürüldükleri için, bir kısmı da bulundukları ülkelerde baskıya uğradıkları veya göçe zorlandıkları için Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır.

Bu kişilerin diğer yabancılara göre daha kolay bir şekilde, TVK m. 7/c uyarınca istisnai yolla Türk vatandaşlığına alınmaları mümkündür[23]. Ancak böyle bir uygulama, bazen ülkemizin[24] bazen de bu kişilerin yararına aykırı olabilir[25]. Çünkü, yaşadıkları ülkelerde baskıya uğradıkları için Türkiye’ye göç eden bu kişiler, genellikle tüm mal varlıklarını ve akrabalarını arkalarında bırakmaktadır. Bu sebeple,  bir taraftan, bu kişilerin göç etmek zorunda kaldıkları ülkelerdeki hukukî varlıklarını sürdürmek, diğer taraftan da Türkiye’de yaşamalarına imkân tanımak gerekir. Bu kişiler, Türk vatandaşlığına alındığı takdirde aslî vatandaşlıklarını kaybetmek ve dolayısıyla tüm haklarından yoksun kalmak tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmektedirler. Durum böyle olunca, Türkiye’de bulunan Türk soylu yabancıların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için çalışma şartlarını özel olarak düzenlemek bir zorunluluk haline gelmiştir.

Türk soylu yabancıların çalışma hakkının özel olarak düzenlenmesinin bu somut gerekçeler yanında millî ve manevî yönü de vardır. Bir başka ifadeyle, tarihten gelen köklü bir miras ve soydaşlık bağının yüklediği sorumluluk duygusu bu düzenlemenin yapılmasında etkili olmuştur. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Osmanlı İmparatorluğunun kaybetmiş olduğu topraklarda yaşayan Türklerle ilgilenmek tarihi bir sorumluluk gereğidir. Türk soylu kişilerin Türkiye’de herhangi bir yabancı ile aynı muameleye tâbi tutulması bu tarihî ve millî sorumluluklarla bağdaşmaz[26].

Sonuç olarak, 2527 sayılı Kanun’un kabul edilmesinde siyasî, sosyal ve ekonomik sebeplerin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu şekilde, Türk soylu yabancılara, Kanun’daki bazı istisnalar dışında, Türk vatandaşları ile aynı şartlarda çalışma imkânı sağlanmıştır. Bu düzenlemeyle, millî ve manevî bir görev yerine getirilmiş olmakla beraber, kanunlarımızdaki yabancıların çalışmasına ilişkin yasaklara istisna getirilerek, ülkemizde ihtiyaç duyulan iş ve mesleklerde, bu kişilerden yararlanılabilmenin yolu açılmıştır. Bu imkân tanınmamış olsaydı, zaten ülkede bulunan ve sınır dışı edilmeleri fiilen mümkün görünmeyen çok sayıdaki Türk soylu yabancının kaçak çalışmasına göz yumulması gerekecekti.

 

4. TÜRK SOYLU YABANCILARA ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜ TANINMASININ MİLLETLERARASI HUKUK VE ANAYASAMIZ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Milletlerarası hukukta, her alanda vatandaş ile yabancıya eşit davranma yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak, yabancılar arasında soy veya ırka dayalı bir ayırım yapmanın milletlerarası hukuka uygun olup olmadığı konusu üzerinde durmak gerekir. Acaba, böyle bir düzenleme milletlerarası hukukun kabul etmeyeceği ayırımcılık olarak değerlendirilebilir mi?

Bu konuda iki farklı görüş ileri sürülmektedir. Bir görüşe göre; belirli bir soydan gelmeleri sebebiyle bazı yabancılar lehine farklı düzenlemeler yapılması, çoğu kez makul ve haklı sebeplere dayanmakta ise de, bunun aynı zamanda etnik köken, renk veya ırka dayalı ayırımcılığı maskelemek için kullanılabileceği de göz önünde tutulmalıdır. Zira, bu düzenlemelerin kaynağı genellikle iç hukuk kurallarıdır[27].

Bir başka görüşe göre ise; milletlerarası hukukun nihai amacı temel insan hak ve özgürlükleri alanında eşitliğe ulaşmaktadır. Çalışma hukuku alanında soy sebebiyle ayrı bir statünün ve çalışma düzeninin belirlenmiş olması, milletlerarası hukukun eşitlik ilkesinde öngördüğü düşüncelere uygun olup, onu bir parça da olsa destekler niteliktedir. Yabancılar hukukunun, genellikle milletlerarası hukuka uygun olarak öngördüğü yasaklama ve sınırlamaların bazı yabancılar bakımından kaldırılması, eşitliği sağlama yönünde atılmış bir adım niteliğindedir. Bir başka ifade ile, burada vatandaş-yabancı ayırımında eşitliği bozucu değil, eşitliği gerçekleştirici bir durum söz konusudur. Eşitlik ilkesi karşısında,  aleyhe değil; lehe doğru pozitif bir harekettir[28]. Kanaatimizce de, devletlerin ikili veya çok taraflı andlaşmalarla diğer devlet vatandaşlarına imtiyaz tanıması mümkün olduğu gibi, tek taraflı olarak da bazı yabancılara bu imtiyazı tanıyabilir. Milletlerarası hukukta bunu engelleyen bir kural yoktur. Milletlerarası alanda kabul edilmeyen ayırımcılık, çalışanlar arasında ırkları veya soyları sebebiyle ayırım yapılmasıdır.

Mukayeseli hukukta da, bazı devletlerin benzer uygulamalarını görmek mümkündür. Örneğin; Yunanistan, Almanya ve Finlandiya gibi bazı devletler, kendi vatandaşları ile aynı soydan olan yabancılardan ikamet ve çalışma izni aramayarak vatandaşları ile eşit şartlarda çalışmalarını sağlamaktadır. Bu sayede devlet, kendi vatandaşları ile aynı soydan gelen ancak çeşitli sebeplerle başka devlet vatandaşı olan kişilerle sürekli ilişki sağlayabilmektedir[29].

1982 Anayasası’nın 10. maddesine göre; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz”. 2527 sayılı Kanun ile, diğer yabancılara göre, Türk soylu yabancılara tanınan ayrıcalıklı statü 10. maddeye aykırı değildir. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince; herkes, hak ve özgürlüklerden Anayasanın tespit ettiği sınırlar içinde aynı şekilde yararlanır[30]. Eşitlik ilkesi, tüm yabancılara eşit davranılacağı anlamına gelmez. Yabancıların haklarının sınırını Anayasanın 16. maddesi belirler. Buna göre, yabancıların temel hak ve özgürlüklerden yararlanması milletlerarası hukuka uygun olarak sınırlanabilir. Milletlerarası hukukun kaynağını oluşturan andlaşmalarda ve milletlerarası teamül kurallarında, çalışma özgürlüğü bakımından devletleri tüm yabancılara eşit davranmaya zorlayan bir kural bulunmadığına göre, devletler bazı yabancılara çalışma özgürlüğü bakımından farklı bir statü tanıyabilir.

5. TÜRK SOYLU YABANCILARIN ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRI

Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışabilmesi için “Türk vatandaşı olma” şartının aranmaması kuralının istisnası, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve Güvenlik Teşkilâtıdır (m. 1). Buna göre, Türk soylu yabancılar subay, astsubay, polis, istihbarat görevlisi olamayacaktır. Ancak, güvenlik açısından bir sakınca olmadıkça, Türk Silâhlı Kuvvetlerine bağlı kuruluşlarda ve diğer güvenlik birimlerinde sivil memur veya işçi olarak çalışmalarına yasal bir engel olmadığı kanaatindeyiz. Bu istisnaları dar yorumlamak gerekir.

2527 sayılı Kanun’un ifadesine göre, silâhlı kuvvetler ve güvenlik teşkilâtı dışındaki bazı önemli görevlerde Türk soylu yabancıların çalışması mümkündür. Örneğin; özel kanunlarda aranan diğer şartları taşıdıkları takdirde, hakimlik, savcılık, dışişlerinde memurluk gibi mesleklerine yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak, Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışabilmesi için çalışma izni almaları gerekir (m. 3).

Türk soylu yabancılar güvenlik teşkilâtında çalışamayacaklarına göre, acaba özel güvenlik görevlisi olarak[31] da çalışamazlar mı? Bu sorunun cevabı, 2527 sayılı Kanun’un lâfzı ve amacı göz önünde tutulduğunda,  “çalışabilirler” şeklinde olmalıdır. Çünkü, Kanun, Türk soylu yabancıların güvenlik alanında değil; silâhlı kuvvetler ve emniyet teşkilâtında çalışmalarını yasaklamıştır. Bu işler doğrudan ülkenin iç ve dış güvenliği ile ilgili olduklarından, Türk soylu da olsalar, yabancılar tarafından yapılmalarına izin verilmemiştir. Ancak, özel güvenlik görevlilerinin Türkiye’nin değil, yalnızca bağlı bulunduğu kurumun güvenliğinden sorumlu olduğu göz önünde tutulduğunda, Türk soylu yabancıların özel güvenlik görevlisi olarak çalışmalarına yasal bir engelin olmadığı kanaatindeyiz[32].

 

6. TÜRKİYE’DE ÇALIŞAN TÜRK SOYLU YABANCILARIN HUKUKÎ STATÜSÜ

A. Kısıtlama Rejiminin Uygulanmaması

Türkiye’de çalışmalarına izin verilen Türk soylu yabancılar için, bu izin süresince, ikamet ve çalışma ile ilgili kanunların öngördüğü “Türk vatandaşı olma” şartı aranmaz (m. 7). Yani, Türk soylu yabancılar, çeşitli kanunlarla Türk vatandaşlarına saklı tutulan işleri kamu veya özel kuruluşlara ait işyerlerinde serbestçe yapabilir; devlet memuru da olabilir[33]. Bu kişiler, yabancıların köylerde ikametini İçişleri Bakanlığının iznine tâbi tutan Köy Kanunu’ndaki[34] (m. 88) ve ikinci derecede askeri yasak bölgelerde ikamet, seyahat, ziraat, meslek ve sanat yapmalarını yasaklayan Askeri Yasak Bölgeler  ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’ndaki[35] (m. 9) kısıtlamalara da tâbi olmayacaktır.

Türk soylu yabancılar da Türkiye’de çalışabilmek için, Türk vatandaşlarından farklı olarak, diğer yabancılar gibi ikamet ve çalışma izni almak zorundadır. İkamet izninin verilmesi genel hükümlere tâbidir (YİSHK m. 7)[36]. Ancak, YİSHK’nın Türk vatandaşlarına saklı tutulan işleri yapacaklara ikamet izni verilmeyeceğine dair hükmü (m. 7/A) bu kişilere uygulanmaz.

Türk soylu yabancıların, kanunlarda Türk vatandaşlarına saklı tutulan işleri yapabilmeleri için, özel kanunlarda aranan nitelikleri taşımak yanında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından çalışma izni almaları gerekir[37]. 2527 sayılı Kanun’un (m. 3) ve Uygulama Yönetmeliği’nin (m. 3) ifadesinden ilk bakışta, “Türk vatandaşlarının yapabileceği belirtilen meslek, sanat ve işlerde çalışabilme ve çalıştırılabilme için” verilecek çalışma izinlerinin “bu Kanun (2527 sayılı Kanun) ve Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”[38] (YÇİHK) hükümlerine göre; Türk vatandaşlarına saklı tutulmayan işlerde ise, yabancıların çalışma izinlerine ilişkin mevzuat çerçevesinde izin verileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak, 2527 sayılı Kanunun amacı, “Türkiye’de ikamet eden Türk soylu yabancıların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatları serbestçe yapabilmelerine, kamu veya özel işyerlerinde çalışmalarına imkân tanımak” olduğuna göre, herhangi bir ayırım yapmaksızın, Türk soylu yabancılara verilecek tüm çalışma izinlerinin, her iki Kanun birlikte uygulanarak verilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Türk vatandaşlarına saklı tutulmamış bir işte çalışmak isteyen Türk soylu diğer yabancılara çalışma izini verilirken, diğer yabancılara çalışma izni verilebilmesi için gerekli olan şartlar bu kişiler için geçerli olmayacaktır. 

Türk soylu yabancılara çalışma izni verilirken YÇİHK’daki şartların aranıp aranmayacağı konusu üzerinde de durmak gerekir. Çünkü, YÇİHK’ya göre (süreli) çalışma izni verilirken; “iş piyasasındaki durum, çalışma hayatındaki gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjoktür değişiklikleri dikkate alınır” (m. 5). Bağımsız çalışma izni verilebilmesi için, Türkiye’de beş yıl ikamet şartı aranmaktadır (m. 7). Ayrıca, YÇİHK’da “verilebilir” ifadesi kullanılmış olması idareye geniş bir takdir hakkı tanımaktadır[39]. 2527 sayılı Kanun’da ise, Türk soylu yabancıların özel kanunlarda aranan nitelikleri ve yükümlülükleri yerine getirmek şartıyla, “bu Kanun (2527 sayılı Kanun) ve Yabancıların çalışma İzinleri Hakkında Kanuna göre … izin verilir” hükmü yer almaktadır[40]. Kanaatimizce, Türk soylu yabancılara çalışma izni verilirken, 2527 sayılı Kanun ve YÇİHK birlikte amaca uygun olarak yorumlanmalı, YÇİHK’nın, 2527 sayılı Kanuna aykırı düşmeyen hükümleri uyarınca çalışma izni verilmelidir. Buna göre, Türk soylu olduğu tespit edilen yabancılara, “iş piyasasının durumu” (YÇİHK m. 5) dikkate alınmaksızın ve çalışma izinlerinin (süresine ilişkin olanlar hariç)[41] içeriğine ilişkin kısıtlamalara bağlı olmadan çalışma izni verilmelidir[42].

B. Türk Vatandaşları İle Eşit İşlem Yapılması

2527 sayılı Kanuna göre; “Bu kanun kapsamına girenler; çalıştıkları kamu, özel kuruluş veya işyerinde uygulanan personel, sosyal güvenlik, çalışma, çalıştırma ve diğer konulara ilişkin mevzuat hükümlerine tâbidir” (m. 5).  Bu hükümle, çalışma ve sosyal güvenlik[43] bakımından Türk vatandaşları ile Türk soylu yabancılara eşit işlem yapılması esası açıkça ifade edilmiştir[44]. Türkiye’de çalışmasına izni verilen Türk soylu yabancılar, aynı işlerde çalışan Türk vatandaşlarına uygulanan mevzuat uyarınca ücret, vergi, izin, sosyal haklar, sağlık kuruluşlarında tedavi ve diğer konularda Türk vatandaşları ile eşit haklara sahiptir[45]. 2527 sayılı Kanun uyarınca, Türkiye’de kamu kesiminde çalışan Türk soylu yabancılar, emekli aylığı alabilecek ve diğer sosyal haklardan yararlanabilecektir.

Türk hukukunda yapılan son değişikliklerle, sosyal güvenlik hakkından yaralanma bakımından Türk soylu yabancılar ile diğer yabancılar arasındaki ayırım ortadan kaldırılmıştır[46]. Sosyal Sigortalar Kanunu[47] (SSK) uyarınca, bir işveren yanında iş sözleşmesine bağlı olarak çalışan yabancılar hakkında, istekleri olup olmadığına bakılmaksızın, tüm sigorta kolları zorunlu olarak uygulanır[48]. Ancak, yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir müessese tarafından ve o müessese nam ve hesabına Türkiye’ye bir iş için gönderilen ve yabancı ülkede sigortalı olduğunu bildiren yabancılar sigortalı sayılmaz (SSK m. 3/I-G)[49]. Bu kişiler hakkında, geldikleri ülkenin sosyal güvenlik hukuku kuralları uygulanır[50].

Türkiye’de bağımsız çalışan yabancılar ise, Türk soylu olup olmamalarına bakılmaksızın, Bağ-Kur Sigortalısı olmak zorundadır. 2.9.1971 tarih ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu`nun (Bağ-Kur Kanunu) 24. maddesinin ilk metninde, bütün yabancılar kapsam dışı bırakılmış idi. Bu maddede, 20.6.1987 tarih ve 3396 sayılı Kanun[51] ile yapılan değişiklik sonucu, sadece Türk asıllı yabancılara Bağ-Kur sigortalısı olma hakkı tanınmıştı. Bağ-Kur Kanununun, Türk asıllı olmayan yabancıları kapsam dışı bırakan m. 24/II-b hükmü ilk olarak 24.8.2000 tarih ve 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname[52] ile, 4.10.2000 tarihi itibariyle, yürürlükten kaldırılmıştır (m.13). Ancak, 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin, Anayasa Mahkemesinin 26.10.2000 tarih ve 2000/61-34 sayılı iptal kararı ile yürürlükten kalkması sonucu, iptal kararı dolayısıyla ortaya çıkan yasal boşluğu doldurmak gerekçesiyle, zaten yürürlükte olmayan, m.24/II-b hükmü 24.7.2003 tarih ve 4956 sayılı Kanun ile (m.14) tekrar yürürlükten kaldırılmıştır[53] Böylece, tüm yabancılar Bağ-Kur sigortalısı olma hakkını elde etmiştir[54]. Yine, Bağ-Kur Kanunu uyarınca, Türkiye’de ikamet eden bütün yabancılar isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalılığından yararlanabilir (m. 79)[55].

Yabancıların sendikaya üye olmasını engelleyen herhangi bir yasal hüküm bulunmamaktadır[56]. Sendikalar Kanunu m. 5’te, sendika kurucusu ve temsilcisi[57] olabilmek için “Türk vatandaşı olma” şartı aranmış ancak, 2527 sayılı Kanun (m. 5) uyarınca, Türk soylu yabancıların sendika kurucusu olabilmesi[58] ve diğer görevlerde bulunması mümkündür.

 

SONUÇ

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kabul edilen çeşitli yasal düzenlemelerle yabancıların Türkiye’de çalışma özgürlüğü önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlamaların bir bölümü zaman içinde kaldırılmış, bir bölümüne de istisnalar getirilmiş olmasına rağmen, halen mevzuatımızda pek çok işi yapabilmek için Türk vatandaşı olma şartı aranmaktadır. 

Türk hukukundaki yabancıların çalışmasına ilişkin yasaklara getirilen istisnaların en önemlilerinden biri, Türk hukuku bakımından "yabancı" sayılmalarına rağmen, 2527 sayılı Kanun ile Türk soylu yabancılar için kabul edilmiş olan istisnadır. Bu Kanun ile,  Türkiye`de çalışmalarına izin verilen Türk soylu yabancılar bakımından, çalışma ile ilgili kanunların öngördüğü Türk vatandaşı olma şartının aranmaması kabul edilmiştir. Bir başka ifadeyle, iki istisna dışında, çeşitli kanunlarla Türk vatandaşlarına saklı tutulan işlerde Türk soylu yabancılara da çalışma  özgürlüğü tanınmıştır. 2527 sayılı Kanun ile getirilen istisnanın kabulünde, ekonomik sebeplerin yanında siyasi ve sosyal sebepler de etkili olduğu için, bu Kanun günümüzde de önemini sürdürmektedir. 

2527 sayılı Kanun, Türkiye`de çalışan Türk soylu yabancıları, çalışma şartları ve sosyal güvenlik açısından da aynı işlerde çalışan Türk vatandaşlarına uygulanan mevzuata tâbi tutmuştur. Bir başka ifadeyle, sosyal güvenlik açısından Türk soylu yabancılar ile Türk vatandaşları arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Ancak, mevzuatımızda yapılan değişiklikler sonucu, sosyal güvenlik açısından Türk soylu yabancılar ile diğer yabancılar arasındaki ayırımın ortadan kalkmış olması, 2527 sayılı Kanun`un bu alandaki önemini kaybetmesine yol açmıştır.

 


KAYNAKÇA

ALDIKAÇTI, O. : Anayasa Hukukunun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, 4. Bası, İstanbul, İÜ Yayınları No:3000, 1982.

ARICI, K. :“Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakkı”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Yıl: 1983 -1984, sy. 43, Ankara, 1984, s.47-53.

AYBAY, R. : “İnsan Hakları Açısından Vatandaşlık (Uyrukluk)”, İnsan Hakları, Edt. Korkut TANKUTER, İstanbul, 2000, s. 179-194.

AYBAY, R. : Vatandaşlık Hukuku, 5. Bası, İstanbul, Aybay Yayınları, 2003. (Vatandaşlık)

AYBAY, R. : Yabancılar Hukuku, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005.

CİN, M. : “Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2004.

ÇELİK, N. : İş Hukuku Dersleri, 16. Bası, İstanbul, Beta, 2003.

ÇELİKEL, A./(ÖZTEKİN)GELGEL, G. : Yabancılar Hukuku, 12. Bası, İstanbul, Beta, 2005.

ÇELİKEL, A./ŞANLI, C.: Türk Milletlerarası Özel Hukuk Mevzuatı, 11.Bası, İstanbul, Beta, 2003.

ÇENBERCİ, M.: İş Kanunu Şerhi, 6. Bası, Ankara, Olgaç Matbaası, 1986.

DEMİR, F. : Çalışma Hakkı İlkesi (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), İzmir, 1981. 

GÖĞER, E. : Türk Tâbiiyet Hukuku, 4.Bası, Ankara, Sevinç Matbaası, 1979.

GUILD, E./NIESSEN, J.: The Developing Immigration and Asylum Policies of the European Union, Kluwer Law International, The Hague/ London /Boston, 1996.

GÜRBÜZ, Y. : Anayasalar, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1981.

GÖREN, Z. : Anayasa Hukukuna Giriş,  İzmir, 1999.

GÜZEL, A/ OKUR, R.: Sosyal Güvenlik Hukuku, 10. Bası, İstanbul, Beta, 2004.

GÜZEL, A./OCAK, S. : “1479 Sayılı Bağ-Kur Kanununda 4956 ve 5073 Sayılı Kanunlar İle Yapılan Değişiklikler”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2004, sy. 3, s. 877-954.

MARTIN, P.L. : “Comparative Migration Policies” IMR, Volume:28, Number 1, Spring, 1994. s.164-170.

NOMER, E. : Vatandaşlık Hukuku, 14. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2003.

ODEN, M. : Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Ankara, Yetkin Yayınları, 2003.

OKUR, Z. :"Türkiye`de Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakları", Prof. Dr. Halid Kemal ELBİR’e Armağan, İstanbul, 1999, s.365-385.

ÖZBUDUN, E. : Türk Anayasa Hukuku, 8. Bası, Ankara, Yetkin, 2004.

ÖZDEN, B. : “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışması ve Çalıştırılması”, Çimento İşveren Dergisi, Mayıs 1991, C. 5, sy.3, 16-21.

SADRULEŞRAFİ, H. A. : “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakları”, Prof. Dr. Nihal ULUOCAK’a Armağan,  İstanbul, 1999, s.295-310. (Çalışma)

SADRULEŞRAFİ, H. : Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Sosyal Güvenlik Hakkı, http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi01/sadulesrafi.htm (28.3.2005).

SCHMIDT, F. : Discrimination in Employment: The Comporative Labour Law Group, Stockholm, 1978.

SEVİĞ, V. R. : Türkiye’nin Devletler Hususi Hukuku Düzeni İle İlgili Kanun ve Andlaşmalar, İstanbul, 1971.

SOYSAL, M. : 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 8. Bası, İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1990.

ŞAHLANAN, F : Sendikalar Hukuku, İstanbul, Yılmaz Ajans Matbaacılık, 1995.

ŞANLI, C. : “Türk Devletler Özel Hukukunda Mirasa İlişkin Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Nihal ULUOCAK’a Armağan,  İstanbul, İÜHF Eğitim-Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı Yayını No: 7, 1999,  s.345-352. (Mirasa İlişkin Sorunlar)

ŞANLI, C. : “Türkiye’de, Yabancıların Sosyal Güvenliği”, MHB, Yıl: 1, sy.2, 1981, s. 24-28. (Sosyal Güvenlik)

TANÖR, B. : Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar, İstanbul, May Yay., 1978.

TANÖR, B./ YÜZBAŞIOĞLU, N. : 1982 Anayasasına Göre Anayasa Hukuku, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2001.

TEKİNALP,  G. : Türk Yabancılar Hukuku, 8. Bası, İstanbul, Beta, 2003.

 TEZİÇ, E. : “Anayasa Hukuku İçinde Çalışma Hayatına İlişkin Temel Haklar”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Araştırma ve Uygulama Merkezi 1982 Yılı Konferansları, İstanbul, 1982, s. 27-39.

TUNCAY, C./EKMEKÇİ, E.: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, 11. Bası, İstanbul, 2005.

TUNÇOMAĞ, K. : “1982 Anayasasının İş Hukukuna İlişkin Esaslarına Genel Bakış”, İstanbul Barosu Dergisi, C. 58, sy. 1-3, 1984, s.7-15.

TUNÇOMAĞ, K/CENTEL, T.: İş Hukukunun Esasları, 3. Bası, İstanbul, Beta, 2003.

ULUOCAK, N. : Türk Vatandaşlık Hukuku, 3. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1989.

ÜMİT, C.: “Mülteci Hukukuna Genel Bakış ve İltica–Sığınma Konularında Türkiye’deki Uygulama”, AD,1992, Yıl:92, sy. 8, Temmuz 2001, s.35-52.

YÜREKLİ, S. : İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul, Beta, 2004.



[1]   TEZİÇ, E. : “Anayasa Hukuku İçinde Çalışma Hayatına İlişkin Temel Haklar”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Araştırma ve Uygulama Merkezi 1982 Yılı Konferansları, İstanbul, 1982, 27 dn. 3; TANÖR, B. Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar, İstanbul, 99. Doktrinde, klâsik hak ve özgürlüklerin iki gruba ayrıldığı görülmektedir. Bir grupta, ekonomik haklar (mülkiyet, ticaret ve sanayi hakkı, sözleşme özgürlüğü), diğer grupta ise, bunların dışında kalan klâsik hak ve özgürlükler sayılmaktadır. Klâsik hakları sosyal haklardan ayıran en önemli özellik, herkese tanınmış olmalarıdır. Bkz. TANÖR, 94; TEZİÇ, 28. 

[2]   DEMİR, F. : Çalışma Hakkı İlkesi (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), İzmir, 1981,  8; TANÖR, 100.

[3]   DEMİR, 8-9; TUNÇOMAĞ, K. : “1982 Anayasasının İş Hukukuna İlişkin Esaslarına Genel Bakış”, İstanbul Barosu Dergisi, C. 58, sy. 1-3, 1984,  7-8.

[4]  Ayrıntılı bilgi için bkz. DEMİR, 16 vd.; TUNÇOMAĞ, 9. CİN, M. “Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, 2004, 20.

[5]   Bazı Anayasalarda, örneğin; 1947 tarihli Alman Anayasasında (m. 12), 1947 tarihli İtalyan Anayasasında (m.4) ve 1977 tarihli Sovyetler Birliği Anayasasında (m. 40) bu hak sadece “vatandaşlara” tanınmıştır. Bkz. GÜRBÜZ, Y. : Anayasalar, İstanbul, 1981, 50 vd.

[6]    SOYSAL, M. : 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 8. Bası, İstanbul, 1990, 203; TANÖR, B./ YÜZBAŞIOĞLU, N. : 1982 Anayasasına Göre Anayasa Hukuku, İstanbul, 2001, 158; ODEN, M. : Türk Anayasa Hukukunda Eşitlik İlkesi, Ankara, 2003, 355. GÖĞER’e göre ise; Anayasada yer alan “herkes”, “halk”, “çalışanlar” gibi terimlerin yabancıları da kapsadığı kesindir. Ancak bu terimlerin yabancıları kapsaması mutlak nitelikte değildir. Her bir konudaki düzenleyici kanunlarla “herkes”, “halk”, “çalışanlar” gibi terimlerin kapsamı gösterilmelidir. Bu kavramlar hukukî olmaktan çok siyasîdir ve kapsamları bir devletten diğerine değişebilmektedir. Bkz. GÖĞER, E. : Türk Tâbiiyet Hukuku, 4.Bası, Ankara, 1979, 19.

[7]   Doktrinde; temel haklar, hakkın taşıyıcısına göre insan hakları (herkesin hakları) ve vatandaş hakları (Türklerin Hakları) diye ikiye ayrılmaktadır. İnsan hakları olarak hak sahipliği için, kişisel açıdan hiçbir özel sınırlama öngörülmeyen, yani tüm insanlara ait olan haklar anlaşılmaktadır. Bu tür temel haklar şöyle ifade edilmektedir: “Herkes ... hakkına sahiptir” . Vatandaş haklarından ise, sadece Türklere ait olan haklar anlaşılmaktadır (örneğin; AY m. 66/4, 67, 68). İnsan hakları ve vatandaş hakları ayırımından, yabancıların insan haklarına ilişkin olarak sadece temel hak sahibi oldukları sonucu çıkmaktadır. Bkz. GÖREN, Z. : Anayasa Hukukuna Giriş,  İzmir, 1999, 472-473.

[8]  Anayasanın16. maddesinin gerekçesinde; “Bu madde, ülkede bulunan yabancıların hak ve hürriyetlerinin, gereken hallerde, vatandaştan farklı olarak düzenlenip sınırlanabileceğini hüküm altına almaktadır. Mesela, bir yabancının ülkeye giriş yahut ülkede seyahat ve yerleşme hürriyeti, basın hürriyeti elbette ki vatandaşlarınkinden farklı olacaktır. Bu farklılık kendisini özellikle siyasî haklar konusunda göstermektedir. Vatandaş ve yabancı arasında gözetilen bu ayırım milletlerarası bir unsur karıştığı zaman bu ilişkilerin düzenlenmelerinde milletlerarası hukukun göz önünde tutulması gereği bilinmektedir” denilmektedir. Bkz. Burhan Kuzu, Türk Anayasa Metinleri ve İlgili Mevzuat, İstanbul, 1988, 19.

[9]   Ayrıntılı bilgi için bkz. ÇELİKEL, A./(ÖZTEKİN)GELGEL, G. : Yabancılar Hukuku, 12. Bası, İstanbul, 2005, 138 vd.; TEKİNALP,  G. : Türk Yabancılar Hukuku, 8. Bası, İstanbul, 2003, 129 vd.; AYBAY, R.: Yabancılar Hukuku, İstanbul, 2005, 166 vd.; CİN, 113 vd.

[10]  RG: 29.9.1981–17473. Bu Kanunun uygulamasını göstermek için de, 25.10.1982 tarihli “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu veya Özel Kurum, Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik” (RG: 14.1.1983-17473). Bu Kanun bundan sonra, "2527 sayılı Kanun" ve Yönetmelik de, “Uygulama Yönetmeliği” diye anılacaktır.

[11]    Örneğin; İskân Kanunu (RG: 21.6.1934-2733) (m. 3), Türk Vatandaşlığı Kanunu (RG: 22.2.1964-11638) (m. 7/c); İskân Muafiyetleri Nizamnamesi (RG: 5.10.1935-2898) (m. 3).

[12]   Bkz. NOMER, E.: Vatandaşlık Hukuku, 14. Bası, İstanbul, 2003, 16; ULUOCAK, N.: Türk Vatandaşlık  Hukuku, 3. Bası, İstanbul, 1989, 2.

[13]   AYBAY, R. “İnsan Hakları Açısından Vatandaşlık (Uyrukluk)”, İnsan Hakları, Edt. Korkut TANKUTER, İstanbul, 2000, 180; SCHMIDT, F.: Discrimination in Employment: The Comporative Labour Law Group, Stockholm, 1978, 161; Cemal Şanlı “Türk Devletler Özel Hukukunda Mirasa İlişkin Bazı Sorunlar”, Prof. Dr. Nihal ULUOCAK’a Armağan,  İstanbul, 1999, 350.

[14]   Uygulamada, Türk soyluluğun tespitinde, dış temsilciliklerimizden ve bazen de o ülkedeki Türk soyluların kurmuş oldukları derneklerden bilgi istenmektedir. (www. emniyet. gov.tr)(14.2.2005). TVKUY’ye (RG: 1.7.1964-11742;  değişiklik için bkz. RG: 4.5.2004-25452) göre; İçişleri Bakanlığına gelen vatandaşlığa alınma isteklerinde, “soy durumları, dış temsilciliklerimizce, gerekli görülen hallerde Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığınca veya Emniyet Genel Müdürlüğünce araştırılır. Ayrıca Valiliklerce yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bilgilere ya da ilgililerin resmi makamlardan aldıkları belgelere de itibar edilebilir” (m. 17/3). Çalışma izni verilirken de, başvuruda bulunan yabancıların Türk soylu olup olmadıklarının tespiti konusunda Dışişleri ve İçişleri Bakanlıkları ile MİT Müsteşarlığının görüşleri esas alınmaktadır. Bkz. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Genelge No: 155, Tarih: 02.10.2003, sy. B.05.1.EGM.0.13.05.03. (http:// www.egm.gov.tr )

[15]   Bkz. ARICI, K. :“Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakkı”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, Yıl: 1983-1984, sy. 43, Ankara, 1984, 50. Yazara göre; “Türk soylu yabancı, Türk babadan olmakla birlikte çeşitli sebeplerle Türk vatandaşı olmayan veya Türk vatandaşlığını kazanamamış bulunanlar ile Türk soylu ana ve babadan olmakla birlikte Türk vatandaşlığına girememiş bulunanlardır” . Yazar bu tanımdan hareketle, Türk soylu yabancıları iki grupta toplamıştır. Önceden Türk vatandaşı iken bir başka devletin vatandaşlığına geçenler ile Türk soylu Osmanlı devleti vatandaşı olup da, Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan andlaşmalarla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunmayan eski Osmanlı-Türk topraklarında kalan soydaşlarımız. Kanaatimizce, böyle bir tanım kapsamı daraltacağı gibi idarenin takdir hakkını da sınırlandırır. Ayrıca, Türk vatandaşı iken başka bir devlet vatandaşlığına geçen Türk soylu yabancıları, bu kanun kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

[16]  2510 sayılı İskân Kanununun 2848 ve 3657 sayılı Kanunlarla Muaddel Üçüncü Maddesine Tevfikan Hazırlanan İskânlı ve Serbest Göçmen Kabulüne Dair Esasları Muhtevi Talimatnamede kimlerin Türk soyundan sayılacaklarına dair tam bir açıklık yoktur. Talimatnamenin 1. maddesinde, göçmen olarak kabul edilmek için Türk soyundan olma şartı yer almış ve “Pomaklarla, Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan memleketler ahalisinden olup kendi milliyetlerine ait müstakil devletler teşkil etmemiş olan, Türkçe konuşan ve göçebe olmayan müslümanların da Türk soylu gibi muamele göreceği” belirtilmiştir (m. 1/3-a), SEVİĞ, V. R. : Türkiye’nin Devletler Hususi Hukuku Düzeni İle İlgili Kanun ve Andlaşmalar, İstanbul, 1971, 20. 

[17] Şanlı, Mirasa İlişkin Sorunlar, 348;  AYBAY, R.: Vatandaşlık Hukuku, 5. Bası, İstanbul, 2003, 110.

[18] GÖĞER, 99. Ayrıntılı bilgi için bkz. AYBAY, Vatandaşlık, 108 vd.; GÖĞER, 98 vd.

[19] Finlandiya hukukunda, eski Sovyetler Birliğinden gelen Fin soylu yabancıların ülkeye giriş, ikamet ve çalışma hakları özel olarak düzenlenmiştir. 2004 tarihli Finlandiya Yabancılar Kanunu’na göre; “Fin soyundan gelme, resmi belgelerle veya bu mümkün değilse, herhangi bir şekilde ispat edilebilir” (m. 48/4). http://www.finlex.fi/en/laki/kaannokset/2004/en20040301.pdf  (30.3.2005).

[20] İskân Kanunu uyarıca muhacir olarak alınan yabancılar, kendilerine iskân yardımı sağlanıp sağlanmamasına göre iki gruba ayrılmaktadır. Ev, dükkân, tarla gibi karşılıksız yardımlardan yararlananlara “iskânlı muhacir”; Türkiye’de yerleşmek amacıyla ve hükümetten iskân yardımı istememek şartıyla gelenlere ise, “serbest göçmen” denilmektedir (m. 3/6). Ayrıca bkz. İskan Kanunu uygulama Yönetmeliği (RG: 17.8.2002-24849); 1.7.1992 tarih ve 3835 sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskanına Dair Kanun (11.7.1992 – 21281)

[21] ARICI, 49.

[22] Dışişleri Bakanlığı verilerine göre, 1989 yılı Ağustos ayı sonlarında 311.826 Türk soylu yabancı Türkiye’ye sığınmıştır, bkz. ÜMİT, C. : “Mülteci Hukukuna Genel Bakış ve İltica-Sığınma Konularında Türkiye’deki Uygulama”, Adalet Dergisi, Yıl: 92, Temmuz 2001, sy. 8, 35.

[23] Türk soylu yabancılar, İskân Kanunu uyarınca da Türk vatandaşlığını kazanabilir. Türkiye`de yerleşmek maksadıyla dışardan tek tek veya toplu halde gelen Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı kişilerden muhacir olarak kabul edilenler, Bakanlar Kurulu kararıyla hemen vatandaşlığa alınırlar ( m. 6/B) Doktrinde, muhacirleri vatandaşlığa alma konusunda Bakanlar Kurulunun takdir yetkisi olmadığı ileri sürülmektedir. Bkz. GÖĞER,105; AYBAY, Vatandaşlık, 101.

[24]Türkiye, millî politika gereği uzun süre KKTC vatandaşlarının Türk vatandaşlığına alınma taleplerini kabul etmemiştir. Ancak, Güney Kıbrıs’ın AB üyeliğinin kesinleşmesi, KKTC’nin AB dışında kalmasıyla, Güney Kıbrıs’ın bir cazibe merkezi haline gelmesi ve KKTC vatandaşlarına sunulan imkânların Türk tarafının mücadele gücüne zarar vermesi sonucu,  KKTC vatandaşlarına, Türk vatandaşlığını kazanma yolu açılmıştır. TVK’ya 28.5.2003 tarih ve 4862 sayılı Kanunla (RG: 3.6.2003-2517) eklenen bir madde ile,  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının vatandaşlığa alınmak için yurt dışında ilgili Türk temsilciliklerine, yurt içinde ise valiliklere başvurmaları durumunda Türk vatandaşlığını kendiliğinden kazanmaları kabul edilmiştir.

[25] Kendi vatandaşları ile aynı soydan gelen yabancılara farklı bir rejim uygulayan devletlerden biri olan Almanya, eski Sovyetler Birliği’nden kaçarak ülkeye sığınan Alman kökenlileri vatandaşlığa almayı tercih etmiştir. Bkz. MARTIN, P. L. “Comparative Migration Policies” IMR, Volume: 28, Number 1, 167.

[26] ARICI, 50; SADRULEŞRAFİ, H. A. : “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakları”, Prof. Dr. Nihal ULUOCAK’a Armağan,  İstanbul, 1999, 303.

[27] SCHMIDT, 261.

[28] SADRULEŞRAFİ, Çalışma, 304.

[29] GUILD E./ NIESSEN, J.: The Developing Immigration and Asylum Policies of European Union, Kluwer Law International: The Hague/London/Boston, 1996, 12. Finlandiya Yabancılar Kanununda, eski Sovyetler Birliğinden gelen Fin kökenlilere süreli ikamet izni verilmesi özel olarak düzenlenmiştir. Bunun için, izin talebinde bulunanın anne ve babasından birisinin veya büyükanne ve babalardan en az ikisinin Finlandiya vatandaşı olması veya Fin kökenli olunduğunun resmi belgelerle ispat edilmesi aranmaktadır (m.48/1). 

[30] ALDIKAÇTI, O.: Anayasa Hukukunun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, 4. Bası, İstanbul, 1982,198. Anayasanın 10. maddesinin, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı yolundaki hükmü, kanunların genel ve soyut nitelik taşıması, kapsadığı herkese eşit olarak uygulanması anlamına gelir. Eşitlik, her yönüyle aynı hukukî durumda olanlar arasında söz konusudur. Farklı durumda olanlara, farklı kurallar uygulanması eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Ayrıntılı bilgi için bkz. ODEN, 355 vd.

[31] 10.6.2004 tarih ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun (RG: 26.6.2004-25504), özel güvenlik görevlilerinin Türk vatandaşı olmalarını aramaktadır (m.10).

[32] ÖZDEN, B. : “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışması ve Çalıştırılması”, Çimento İşveren Dergisi, Mayıs 1991, C. 5, sy.3, 17.

[33] 2527 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğine göre; çalışma izni verilen Türk soylu yabancılar, Türk vatandaşlarına saklı tutulan doktorluk, hemşirelik, avukatlık, mühendislik gibi hizmetleri serbestçe yapabilirler, memur olabilirler (m. 11). Türkiye’de ikametlerine izin verilmiş Türk soylu yabancılar, kamu kuruluşları tarafından açılan personel alımı sınavlarına girebilirler; ancak atanmaları çalışma izni verilmiş olmasına bağlıdır (m.12).

[34] RG: 22.12.1981-17552.

[35] RG: 7.4.1940-68.

[36] Çalışma amaçlı ikamet izni verilmesi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. CİN,  105 vd.

[37] Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çalışma izni verirken, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ile diğer ilgili bakanlık ve kuruluşların görüşünü almalıdır (2527 sayılı Kanun, m. 3). Kanunun 3. maddesi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun (m. 30) ile değiştirilmeden önce, çalışma izinleri İçişleri Bakanlığı tarafından verilmekte idi.

[38] RG: 6.3.2003-25040

[39] Yabancılara çalışma izni verilmesi konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. CİN, 87 vd.

[40] 2527 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği, Türk soylu yabancılara çalışma izin verilebilmesinin şartlarını ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir (m. 3). 

[41] 2527 sayılı Kanununun Uygulama Yönetmeliği’nde de süreli izin verilmesi esası kabul edilmiştir (m. 6).

[42] 2527 sayılı Kanunun amacını belirten 1. maddesinde yer alan, “Türk soylu yabancıların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatlarda serbestçe çalışabilmeleri” ifadesini, çalışma izni alabilmek için, çalışılacak iş kolunda “ihtiyaç olması” şarttır, şeklinde yorumlamak kanaatimizce mümkün değildir. Bu yorum, Kanunun kabul edilme amacı ile de ters düşer. Aksi görüş, SADRULEŞRAFİ, Çalışma, 307.

[43] Sosyal güvenlik kavramı konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. TUNCAY, C./EKMEKÇİ, E.: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, 11. Bası, İstanbul, 2005, 3 vd; GÜZEL, A./OKUR, A. R. : Sosyal Güvenlik Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2004, 1 vd. 1982 Anayasasına göre, “herkes” sosyal güvenlik hakkına sahiptir (m. 60/1). Anayasanın 16. maddesi uyarınca, yabancıların sosyal güvenlik hakkı kanunla sınırlandırılabilmekle birlikte, Türkiye’nin imzalamış olduğu çok sayıdaki milletlerarası sosyal güvenlik andlaşması ile taraf devlet vatandaşı yabancılara vatandaşlarla eşit davranma yükümlülüğü getirilmiştir. Türkiye’nin taraf olduğu ve eşitlik esası kabul edilen sosyal güvenlik andlaşmalarının bazıları şunlardır: 102 sayılı “Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Hakkında Sözleşme” (m. 68), (RG: 15.10.1974 -15037); “Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit Muamele Yapılması Hakkında 118 sayılı Sözleşme (m. 3), (RG: 9.6.1973 -14559); “Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” (m. 24), (RG: 5.9.1961 – 10889), “Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi” (m. 4), (RG: 23.7.1976 -15857); “Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu” (m. 73), (RG: 23.7.1976 - 16705); “Avrupa Sosyal Şartı” (m. 12), (RG: 4.7.1989 – 2015); “Milletlerarası Taşıma İşlerinde Çalışan İşçilerin Sosyal Güvenlikleri Hakkında Avrupa Sözleşmesi” (m. 3-4), (RG: 22.12.1960 - 10697); “Sosyal Güvenlik Rejimleri Avrupa Ara Sözleşmesi” (m. 2), (RG: 19.5.1965 -11957); “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme” (m. 9), (RG: 11.8.2003 – 25196). Ayrıca, Türkiye Almanya (RG:8.10.1965 -12121), İngiltere (RG: 21.12.1960-10686) Hollanda (RG: 16.12.1967-12778);  İsveç (RG: 3.2.1981-17240); Norveç (RG: 9.1.1981-17215), İsviçre (RG: 3.2.1981-17240); Fransa (RG: 23.7.1973-14603); Libya (RG: 15.8.1988-19900); Danimarka, (RG: 16.12.1967-12778);  Kanada (RG: 22.1.2001-24295);  Makedonya (RG: 22.5.2000-24056); Azerbaycan (RG: 15.8.1988-19900);  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  (RG: 22.1.2001-2495) gibi devletlerle ikili sosyal güvenlik andlaşmaları imzalamıştır. Buna göre, bir andlaşmasının bulunduğu durumlarda,  taraf devlet vatandaşı yabancılara bu andlaşma hükümleri öncelikle uygulanacaktır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Cemal ŞANLI, “Türkiye’de Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakkı”, MHB, Yıl: 1, sy. 2, 1981, 26 vd.; ÇELİKEL, A./ŞANLI, C.: Türk Milletlerarası Özel Hukuk Mevzuatı, 11.Bası, İstanbul, 2003, 335-336; OKUR, Z. :"Türkiye`de Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakları", Prof. Dr. Halid Kemal ELBİR’e Armağan, İstanbul, 1999, 367 vd.

[44] Çalışmalarına izin verilen Türk soylu yabancılar, özel kanunlar uyarınca Türk vatandaşları gibi ilgili meslek kuruluşlarına kayıtlarını yaptırmakla yükümlüdürler. Ancak, bu meslek kuruluşlarının genel kurullarına katılma, seçme ve seçilme hakları yoktur (2527 sayılı Kanun, m. 4). Ayrıca, siyasî haklardan yararlanamazlar (m. 7/2).

[45] Y. 10. HD’nin E. 2001/8237, K. 2001/8424 ve 3.12.2001 tarihli bir kararına göre; “2527 sayılı yasanın 5. maddesi, Türk soylu yabacıların çalıştıkları işyerinde geçerli Sosyal Güvenlik Mevzuatına tabi olacakları düzenlemesini içermekte olup, bu statüdeki çalışmaların tespiti mümkündür” (Karar yayınlanmamıştır).  Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü Yurt İçinde İşe Yerleştirme Hizmeti Hakkında Yönetmeliğe (RG: 28.4.2004-25446) göre de, çalışma izni almış Türk soylu yabancılar, iş isteğiyle Türkiye İş Kurumuna kayıt yaptırabilir (m. 7).

[46] Sosyal Sigortalar Kanunu ve Bağ-Kur Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, aynı zamanda, Türk mevzuatının ILO ve Avrupa Birliği normlarına uyumu da sağlanmıştır. Bkz. GÜZEL/OKUR, 100; TUNCAY/EKMEKÇİ, 487.

[47] Kabul Tarihi: 17.7.1964, K. No: 506 (RG: 29-31.7.1964, 1.8.1964 – 17766-17769).

[48] GÜZEL/OKUR, 99; TUNCAY/EKMEKÇİ, 212. SSK m. 3/II-A hükmünün, 29.7.2003 tarih 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (m. 57), (RG. 6.8.2003-25191) ile yürürlükten kaldırılmasından önce, Türkiye’de çalışan yabancıların “malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından” yararlanabilmesi için, Kurum’dan yazılı istekte bulunmaları gerekmekte idi. 2527 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde de, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu m. 3/II- A hükmü istisna tutulmuştu (m.10/2). Yani, Türk soylu yabacıların da malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından yararlanabilmeleri için, diğer yabancılar gibi yazılı istekte bulunmaları gerekmekteydi. Ancak, Yargıtay, SSK m. 3/II-A’da, belirtilen “yazılı istek” şartının “sıhhat şartı” veya “şekil şartı” olmayıp sadece, “ispat şartı” olduğu (Y. 10.HD. E. 1973/288, K. 1973/5945, T. 5.10. 1973) ve yazılı isteği bulunmayan ancak primlerini ödemiş olan yabancı işçilerin, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından yararlanabilmesini (Y. 10. HD. E. 1976/824630, K.1976/ 896712.1976) kabul etmekteydi. Ayrıntılı bilgi için bkz. ŞANLI, Sosyal Güvenlik, 26; OKUR, 375; GÜZEL/OKUR, 98; SADULEŞRAFİ, H. : Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Sosyal Güvenlik Hakkı, http://www.sbe.deu.edu.tr/ Yayinlar/dergi/dergi01/sadulesrafi.htm (28.3.2005).

[49] Belirli bir iş için Türkiye’ye gönderilen yabancı işçilerin, SSK’ya tâbi olmadan, ne kadar süre ile Türkiye’de çalışabileceklerine dair Kanun’da açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Türkiye’nin imzalamış olduğu bazı ikili sosyal güvenlik andlaşmalarında bu süre açıkça düzenlenmiştir. Örneğin; bu süre, Danimarka (m. 9), Belçika (m. 4), Norveç (m. 4) ile yapılan andlaşmalarda 12 ay; Almanya (m. 4), Hollanda (m. 8), Avusturya (m. 8), İsviçre (m. 5), İsveç (m. 8), KKTC (m. 6) ile yapılan andlaşmalarda 24 ay, Fransa ile yapılan andlaşmada ise, 3 yıl olarak belirlenmiştir. İngiltere ve Libya ile yapılan andlaşmalarda, süreye ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Ayrıca, süre belirtilen söz konusu andlaşmalarda sürenin bitiminde, tarafların talebi ve çalışılan ülkenin mutabakatı ile bu sürelerin uzatılabilmesi de kabul edilmiştir.

[50] OKUR, 374.  Yargıtay’a göre; “Yabancı ülkede sigortalı olduğu belli olan kimselerin 506 sayılı Kanun açısından sigortalı sayılmamaları için ülkelerinde sigortalı olduklarını bildirmeye gerek yoktur. SSK. m. 3/I-G’deki bildirme koşulu durumu bilinmeyen işçilerin ücretlerinden pirim kesilmemesi için gereklidir”. Y. 10 HD. E. 1976/6558, K.1427, T. 14.3.1976 (ÇENBERCİ, M.: İş Kanunu Şerhi, 6.Bası, Ankara, 1986, 69).

[51] RG: 30.6.1987-19503

[52] RG: 6.7.2000-24101, Mükerrer.

[53] RG: 2.8.2003-25187.

[54] Ayrıntılı bilgi için bkz. GÜZEL, A /OCAK, S. : “1479 Sayılı Bağ-Kur Kanununda 4956 ve 5073 Sayılı Kanunlar İle Yapılan Değişiklikler”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, Temmuz-Ağustos-Eylül 2004, sy. 3, 877 vd.;  GÜZEL/OKUR, 531.

[55] Bağ-Kur Kanununun 79. maddesinde 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce, Türkiye’de ikamet eden “Türk asıllı yabancı uyruklular” isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olabilmekte, “Türk asıllı olmayan yabancılar” ise, bu sigorta kapsamı dışında tutulmakta idi. Ayrıntılı bilgi için bkz. GÜZEL/OCAK, 900; GÜZEL/OKUR, 531.

[56] 1982 Anayasası, çalışanlar ve işverenler için sendika kurma hakkını bir temel hak ve özgürlük olarak kabul etmiştir (m.51). Anayasa’nın 51. maddesinin başlığında, “Sendika Kurma Hakkı” denilmekte ve sendika özgürlüğü deyimine yer verilmemekte ise de, bunun aynı zamanda bir özgürlük olduğu genellikle kabul edilmektedir. Bkz. ŞAHLANAN, F. : Sendikalar Hukuku, İstanbul, 1994, 8; TUNÇOMAĞ, K/CENTEL, T.: İş Hukukunun Esasları, 3. Bası, İstanbul, 2003, 253. Türkiye, Avrupa Sosyal Şartını onaylarken, sendika hakkını düzenleyen 5. maddeyi onay dışı bırakmıştır.

[57] YÜREKLİ, S. : İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul,  2004, 54. Sendikalar Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmamasına karşılık, 6. madde hükmünden Konfederasyon kuruluşunda kurucu sendikaları temsil eden gerçek kişilerin de,  5. madde uyarınca Türk vatandaşı olması  gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bkz.  ÇELİK, N. : İş Hukuku Dersleri, 16. Bası, İstanbul, Beta, 2003, 374; ŞAHLANAN, 42.

[58] ŞAHLANAN, 39. 2527 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde (m.18), Türk soylu yabancıların sendikalara sadece üye olabilecekleri belirtilmekte ise de, 2527 sayılı Kanunu 5. madde hükmünden, sendika kurucusu olmalarına yasal bir engel olmadığı sonucu çıkmaktadır.

(Mevzuat Dergisinin Nisan 2005 ve 88. sayısından alınmıştır.)


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.