Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
TÜRK EDEBİYATI I.

2008 YILI TÜM DÜNYADA KAŞGARLI MAHMUT YILI İLAN EDİLDİ.

Kaşgarlı Mahmut 1000 Yaşında

 Türk dilinin ilk sözlüğünü ve Türk kültürünün ilk ansiklopedisini hazırlayan Kaşgarlı Mahmut, 1008 yılında Kâşgar`da doğdu. Yakın zamana kadar doğum tarihi ile ilgili kesin bilgilere ulaşılamayan büyük Türk Bilgininin hayatı hakkında yapılan son araştırmalarda doğum tarihinin 1008 yılı olduğuna karar verildi.

Kaşgarlı Mahmut’un hayatı da eserlerinin serüvenleri de son derece sıra dışı ve heyecan uyandıracak özellikler taşırlar. Eğer bu gerçekten ilgi çekici gelişmeler olmasa idi, bugün biz Kaşgarlı Mahmut’u büyük bilgin olarak değil de Batı Karahanlı devletinin Hakanlarından birisi olarak kitaplarda okuyacaktık. Ve belki de o zaman ünvanı da “Kaşgarlı” olmayacaktı.

1008-1075 Divanı Lügatit Türk 1000.Doğum Yılı

 
 
         TÜRK EDEBİYATI

Türk edebiyatı veya Türk yazını Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerin tümüdür. Türklerin İslamiyeti kabullerine kadar farklı Türk dil ve alfabeleri kullanılırken, İslamiyetin etkisiyle Farsça ve Arapça kullanılmaya başlanmış, Osmanlı döneminde Türkçe`nin Arap alfabesiyle yazıldığı Osmanlıca eserler verilmiştir. Özellikle saray çevresinde, Fars edebiyatının etkisiyle üretilen bir edebiyat anlayışı ağır basmıştır. Zaten okur-yazarlığın olmadığı ya da oldukça az olduğu halk arasında, sarayın Divan Edebiyatı etkili olamamış, Anadolu`da sözlü gelenek uzun bir süre devam etmiştir.

Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Türk yazıları 8. yüzyıldan kalma Orta Moğolistan`daki Orhun Irmağı vadisinde bulunan Orhun Yazıtları`dır. Türklerin İslam`ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri lügatlar, fıkıh eserleri, peygamberler tarihi, şecere türü yapıtlardır. 15. yüzyılda Dede Korkut Kitabı ile başlayan destan türüne ek olarak, mektuplar, menakipler, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir. Türk halk edebiyatı, aşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir. Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikaye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır. Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlid, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır. Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen Divan edebiyatı gelişmiştir. Batı`da roman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800`lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir.

Türkiye`de Cumhuriyet döneminin ilk devrinde Milli Edebiyat hâkimdir. Halk diliyle yazan ve Genç Kalemler dergisinde toplanan yazarlar eserlerinde Türklüğü, vatanı, kurtuluş mücadelesini anlatmışlar; kendilerinden önceki bireye dönük Edebiyat-ı Cedidecileri eleştirmişlerdir. Bu devrin en önemli yazarlarına örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Halide Edip Adıvar verilebilir. Milli Edebiyat`ın milliyetçi görünümü sonraki devirde Anadoluculuk ve halkçılık olarak edebiyata yansımıştır. Bu dönemde Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler grupları kurulmuştur. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı ve savaşın siyasal etkileriyle toplumculuk ve köycülük akımları güçlenmiştir. Âşık ve tekke edebiyatı, modernleşmenin etkisiyle gücünü kaybetmiştir. Divan edebiyatından ise Dil Devrimi, Türkçe`nin ön plana çıkarılması ve değişen edebiyat akımlarıyla, Osmanlı`ya ait bir tür olarak vazgeçilmiştir. Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eseleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir. Genellikle modernist bir çizgide seyretmekte olsa da postmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir.

Selçuklular Dönemi

Türkiye topraklarında gelişen edebiyatın ilk ürünleri Selçuklu dönemine aittir. Ancak bu dönemden günümüze ulaşabilenler XIII. yüzyıla aittir. Farsça mesnevisi ile tanınan Mevlana Celaleddin Rumi`nin (1207-1273) az sayıda Türkçe beyitleri vardır. Oğlu Sultan Velet`in (1266-1312) Farsça İbtidaname, Rebapname mesnevilerinde Türkçe beyitler yer alır, bunlar dışında Türkçe şiirleri de vardır. Eski Anadolu Türkçesi`nin en eski şairi olarak bilinen Ahmet Fakih (ö.1221) kaside biçiminde yazılmış dinsel öğütleri içeren Çarhname adlı yapıtla hac yolcularının uğradığı kentleri, buradaki camileri konu edinen Kitabu evsafı mesacid üş-şerife mesnevisinin sahibidir. Yusuf ile Zeliha mesnevisinde bu Kur`an kıssasını dinsel, ahlaksal yönüyle işleyen Şeyyad Hamza`nın hece vezni ile yazmış olduğu şiirleri de vardır. Gazellerinde aşk, içki, eğlence temalarını işleyen Dehhani din dışı edebiyatın Anadolu`da gelişen divan edebiyatı`ndaki ilk temsilcisidir. Bu dönemde Battalname, Saltukname dinsel-destansı halk edebiyatı ürünleri oluşmuştur. Ancak bunların yazıya geçirilmiş çeşitlemeleri daha sonraki Osmanlı dönemine aittir. Dönemin en önemli şairi Yunus Emre`nin (1240/1241-1320/1321) halk diliyle söylenmiş ve çoğu hece vezniyle olan ilahileri tasavvuf konularını coşkun bir lirizmle işliyordu. Onun tarih boyunca alevi-bektaşi şiirini etkileyen yapıtı XX. yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi.

Osmanlılar Dönemi

Selçuklu Devleti`nin son yıllarında, bu devletin yıkılmasından sonra ve Osmanlı Devleti`nin başlangıç döneminde Anadolu beyliklerinin merkezinde Arapça ve Farsça`dan geniş bir çeviri hareketi gerçekleşti. Bu merkezlerde ilk yapıtlarını veren yazarlardan daha sonra Osmanlı sarayınca korunan oldu. Garipname (1330) mesnevisinin sahibi olan ve Yunus Emre yolunda ilahileri bulunan Kırşehirli Aşık Paşa, İlhanlılar`ın Anadolu valisi Timurtaş`ın vezirlerindendi. Süheyl-ü nevbahar (1350) mesnevisinin sahibi Hoca Mesut, Kelile ve Dimne çevirisini Aydınoğulları beyliğinde kaleme almıştı. Hüsrev ü Şirin (1367) mesnevisinin yazarı Fahri, Aydınoğulları beyliğinde yetişmişti. Hurşidname (1387) mesnevisinin sahibi Şeyhoğlu Mustafa,İskendername (1390), Cemşid ü Hurşid (1403) mesnevilerinin sahibi Ahmedi, Divan`ı ve Çengname (1402-1411) mesnevileriyle tanınan Ahmet Dai, Hüsrev ü Şirin (1421-1429) mesnevisinin sahibi Şeyhi, Germiyanoğulları beyliğinde yetişmişti. Bu dönemde özellikle İran şairlerinin kaside ve gazellerinde işlenen içki, aşk, tasavvuf, eğlence konuları, onların kullandıkları imgeler, başvurdukları benzetmeler Türkçe`ye aktarıldı. Gene bu örneklere dayanan aşk, serüven, tasavvuf konularıyla ilgili mesneviler yazılıyordu. Ancak uzun ünlüsü olmayan Türkçe`nin aruz veznine uydurulması güçlükler yaratıyordu. Böyle olduğu halde başlangıçta Türkçe sözcüklere, deyimlere hatta atasözlerine şiirde geniş yer veriliyordu. Halk diliyle kahramanlık işleyen yapıtlar, dinsel edebiyat ürünleri de vardı. Tokat kalesi dizdarı Arif Ali, I. Murat için Danişmentname `yi (1311, gününüze ulaşan yazması 1577) kaleme almıştı. Aynı nitelikli dinsel-destansı yapıtlardan Battalname ve Saltukname metinleri sonraki yüzyılın ürünleri arasındadır. Ahmedi`nin kardeşi Hamzavi`nin gene aynı nitelikli Hamzaviname`si din ve kahramanlık konularını birlikte işleyen, halk diliyle yazılmış yapıtlardandır. Sadrettin`in Destan-ı geyik, Destan-ı ejderha `sı, Tursun Fakih`in Kıssa-i mukaffa, Gazavat-i emir ül-müminin Ali `si, Beypazarlı Maazoğlu Hasan`ın Feth-i kale-i Selasil, Cenadil kalesi cengi gibi yapıtları halk kitapları arasındadır.

TÜRK EDEBİYATI DÖNEMLERİ

İslamiyetten Önceki Türk Edebiyatı

Sözlü Edebiyat 

Yazılı Edebiyat 

İslamiyet sonrası Türk edebiyatı 

Halk edebiyatı 

Divan edebiyatı 

Batı etkisinde Türk edebiyatı  

Tanzimat Edebiyatı 

Servet-i Fünun/Edebiyat-ı Cedide

Fecr-i Ati   

Milli Edebiyat 

Cumhuriyet Dönemi

Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Türk Edebiyatları

Türk Edebiyatında Roman

Türk Edebiyatında Öykü

Türk Edebiyatında Şiir

Türk Edebiyatında Masal

Türk Edebiyatında Mizah

Türk Cumhuriyetleri Türk Edebiyatı

Azerbaycan Türk Edebiyatı

Kazakistan Türk Edebiyatı

Kuzey Kıbrıs Türk Edebiyatı

Kırgızistan Türk Edebiyatı

Türkmenistan Türk Edebiyatı

Türk Toplulukları Türk Edebiyatı

 

XIV. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla Kadar İslâm Dini Etkisinde ve İslâm Uygarlığı Çerçevesinde Gelişen Edebiyatın Ürünleri

Bu edebiyat türleri birbirinden farklı yanları olan üç çığıra ayrılır.

Halk Edebiyatı

Divan Edebiyatı

Tekke Edebiyatı

 

Halk Edebiyatı ve Aşık Edebiyatı :

Türk edebiyatının geleneksel vezniyle, dörtlüklerden oluşan biçimlerle söylenmiş şiirleri kapsar. Halkın konuştuğu dile dayanır. Âşık, saz şairi ya da halk şairi adı verilen gezgin şairlerin saz eşliğinde doğaçlama söyledikleri şiirlerin günümüze ulaşan en eski örnekleri XVI. yüzyıla aittir. Âşıklardan birçoğu hakkında koşmaların son dörtlüğünde anılan mahlaslardan başka bilgi yoktur. Bazı âşıkların yaşamı efsanelerle karışmıştır. Âşığın düşünde pirlerin elinde bade içerek saz çalıp, şiir söylemesi, düşte gördüğü sevgiliyi bulmaya çalışması yaygın bir efsane motifidir. Birçok âşığın şiiri zamanla türkü, ağıt gibi sahibi bilinmeyen halk şiiri örnekleri arasına karışmıştır. Örneğin Kerem, Ercişli Emrah, Aşık Garip`in gerçekte yaşamış olup olmadıkları bilinmemektedir. Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan gibi büyük ustaların şiirleri arasına sonradan onların mahlaslarıyla söylenmiş şiirleri de eklenmiştir. Âşıkların yapıtları doğa, sevgi, gurbet, ahlaksal öğüt, toplumsal sorunlar yanında kahramanlık konularına da yer verir. Yeniçeri Ocağı`nda yetişmiş birçok şair imparatorluğun birbirinden uzak yerlerindeki (Bağdat, Girit, Kırım vs.) yaşama tanıklık eder. Bunlar arasında şu adlar sayılabilir; Hayali, Öksüz Âşık (XVI. yy.); Temeşvarlı Âşık Hasan, Kâtibi (XVII. yy.); Kayıkçı Kul Mustafa (ö. 1686); Kabasakal Mehmet (XVIII. yy.) vd. Toroslar`daki Türkmen aşiretlerinde yetişen Karacaoğlan`ın (XVII. yy.) doğa güzellikleri ve sevgiyi konu edinen özentisiz, içtenlikli şiiri, türünün en sevilen örnekleri oldu. Gene bu yörede yetişen Deli Boran, Beyoğlu, Gündeşlioğlu (XIX. yy.) hiçbir yabancı etki altında kalmamış ve değişmemiş halk zevkini devam ettirdi. Dadaloğlu`nun (1785 ? - 1868 ? ) baskıya ve haksızlığa başkaldıran şiiri, göçebe ve aşiretlerin zorunlu iskanıyla ilgili tarihsel olaylara tanıklık etti. Âşık edebiyatının geleneğinde âşık kahvelerinin, kahvelerde düzenlenen atışmaların, muamma, asma, çözme gibi hünerlerin önemli yeri vardır. Bu etkinliklerden dolayı âşıklara meydan şairleri adı verilir. Bazıları medreselerde okumuş olan, kültür merkezi kentlerde yaşayan âşıklara ise kalem şairi denir. Kalem şairleri üzerinde dil, anlatım, konu bakımından divan şiirinin türlü etkileri görülür. Onların şiirleri arasında koşma, varsağı, destan gibi özgün halk edebiyatı türleri yanında aruzla divan, müstezat, gazel gibi ürünler de yer alır. Âşık edebiyatının bu yolda yapıt veren temsilcilerinden başlıcaları şunlardır; Aşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni

Halk Hikâyeciliği : XV. yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği kabul edilen Dede Korkut Hikâyeleri, eski destan geleneğini ve Türkler`in Anadolu`ya yerleşmelerinden önceki sözlü edebiyatlarıyla halk hikâyeleri arasında bir köprüdür. Oğuz boylarının tarihleri, günlük yaşamlarının yanı sıra insan ilişkilerine tanıklık eden, duygusal durumları araştıran yapıt, içeriği kadar dili ve anlatımıyla da bütün Türk edebiyatının en önemli eserleri arasındadır. Dede Korkut Hikáyeleri`nde düz sözle anlatılmış bölümler dışında özellikle heyecan verici, duyarlıklı bölümler manzumdur. Halk edebiyatı geleneğine kuvvetle bağlı olduğu görülen bu bölümlerin vezinleri ve nazım biçimleri kesinlikle belirlenememiştir. Halk hikâyelerinde manzum bölümler, hece vezniyle söylenmiş ve dörtlüklerden oluşan biçimleri kapsar. Bu hikayeler kahramanlık (Köroğlu, Kirmanşah, Celali Bey ile Mehmet Bey vs.), sevgi ve serüven (Kerem ile Aslı, Aşık Garip) konularını ele alır. Hikâyelerden bazılarının yaratıcısının serüvende yer alan âşıklar olduğu ileri sürülür. Adları bilinen, yaşamları, yapıtları yakından tanınan âşıkların (Çıldırlı Şenlik, Posoflu Müdami) meydana getirdikleri bilinen hikayeler de yer alır.

Anonim/Yazanı Bilinmeyen Türler: Sözlü edebiyatta masal, fıkra, efsane gibi ürünlerin yazanı belli değildir(Anonimdir). Türkiye Türkçesi`yle söylenmiş ve XIX. yüzyıldan başlanarak yazıya geçirilmiş, bu dönemdeki bazı ürünlerin İslamiyetten önceki dönemle, Türkiye dışındaki Türkler`le ya da Arap-İran Edebiyatı ile ilişkisi vardır. Ancak bunlarda geniş ölçekte de tarihsel ve yerel özellikler kendini gösterir (Nasreddin Hoca fıkraları, Bektaşi fıkraları, Bursa, Konya, İstanbul gibi kentlerle ilgili efsaneler, gerçekçi nitelik taşıyan bazı meddah hikayeleri vs).

Sözlü gelenekte ezgiyle söylenen türkü, mâni, ağıt gibi türler halkın ortak yaratıcılığına dayanır. Bunlara zamanla sahipleri unutulan ürünler de eklenmiştir.

Divan Edebiyatı :

Bu edebiyat özellikle Arap ve İran edebiyatı kurallarına bağlıdır; onların içeriğinden geniş ölçüde yararlanır. Şiir, divan adıyla anılan derleme içinde yer alan kaside, musammat, gazel, rubai gibi türleri kapsar. Anlatı türü ise genellikle mesnevidir. Ortak İslâm kültürünün etkisi ile yazı dilinde Arapça ve Farsça`dan alınan sözcükler, bu dillere ait kurallar büyük ölçülere ulaşmıştır. Divan Edebiyatı, saray ve medrese çevresinde aydın topluluğun edebiyatı olarak gelişti. Şeyhi, Ahmet Paşa, Hayali, Necati gibi şairler lirik şiirde İranlı ustaların yapıtlarındaki içerik ve söyleyiş başarısını kendi dillerine aktardılar. Çağatayca`da Ali Şir Nevai`nin, Azeri Türkçesi`nde Fuzuli`nin ulaştığı klasik olgunluğun Osmanlı şiirindeki temsilcisi ise Baki (1523-1600) oldu. Nef`i (1575 - 1635), abartmalara, gösterişli benzetmelere, coşkulu bir söyleyişe yer veren kasideleriyle, Nabi (ö. 1712), Koca Ragıp Paşa (ö. 1762) duygu ve imgelerin yerine yaşam deneyleriyle beslenen, ahlâksal öğütler taşıyan gazelleriyle, Lale Devri`ne tanıklık eden Nedim (ö.1730) neşeli, yaşam dolu şiirleriyle, özellikle şarkılarıyla tanındı.

Dilde, temalarında halk söyleyişine, halk beğenisine yaklaşma eğilimine (Nedim, Enderunlu Fazıl (1759 -1810) karşılık Fehim-i Kadim, Naili, Neşati, Şeyh Galip gibi şairler içiçe tamlamalara, karmaşık imgelere dayanan Sebk-i Hindi akımının temsilcisi oldular. Tanzimat`tan sonra Türk şiiri, batı etkisi altında değişip gelişirken yeni edebiyatın temsilcileri (Ziya Paşa, Namık Kemal vs.), divan şiiri geleneğine uygun ürünler de verdiler. Eski şiirin son temsilcileri Encümen-i Şuara adı verilen topluluğun Naili, Fehim-i Kadim gibi şairlerin yolunu izleyen üyeleri Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet oldu. Aruz vezninin yerini hece veznine daha sonra da serbest vezne bıraktığı XX. yüzyılda divan şiiri kesinlikle sona erdi ancak Yahya Kemal Beyatlı beyit birimine dayanan bu şiire çağdaş şiirin yapısal bütünlüğünü kazandırırken Baki, Neşati, Nedim gibi farklı şairlerin söyleyiş özelliklerinden ve işledikleri konulardan yararlanan ürünler  ortaya koydu.

Tekke Edebiyatı :

Evren`in Tanrı yansıması, aşkı Tanrı`ya ulaşmanın yolu sayan tasavvuf görüşü, İslam etkisinde gelişen edebiyatı büyük ölçüde besledi. Örneğin en yaygın konulardan biri olan içkili eğlenceler konu edinirken meyhaneler tekkeyi, mey Tanrı`yı, meyhaneci tarikat şeyhini simgeliyordu. Divan edebiyatında başta mevlevilik olmak üzere tarikat ulularını öven, tarikat inançlarını konu edinen mesneviler, kasideler de yazılıyordu. Ancak Tekke edebiyatı bu konuları tarikatlara bağlanan halk topluluklarının anlayabileceği dilde, halk edebiyatı çerçevesinde konu edinir; tekkelerde ayinler sırasında ezgiyle okunan ilahiler, nefesler, tarikat büyüklerinin menkıbelerini kapsar. Birçok tarikat XIII. yüzyıl şairi Yunus Emre`yi yakından benimsedi, onun şiirlerine kendi törenlerinde yer verdiler. Yunus Emre`nin yolunu izleyen ve ona nazireler yazan pek çok şair yetişti. Ayrı tarikatlar, inançlar, birbirinden farklı üç edebiyat yolu oluşturdu.

Bazıları tarikat kurucusu olan tarikat şairleri kendi inançlarını, tarikatlarının ilkelerini, giriş törenlerini, özel zikirleri vb. konu edindiler. Bu tür edebiyatın başlıca temsilcileri Halvetilikle kadiriliği birleştirerek eşrefiliği kuran Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Üftade, onun halifesi ve celvetliğin kurucusu Hüdayi, bayramiliğin himmetilik kolunu kuran Tarikatname yazarı Himmet, Niyazi-i Mısri`dir.

Melamiler tekkeleri, tarikat kurallarını, zikirlerini vb. konu edindiler. Melamilerin bayramilik kolu halvetilikle nekşibendiliği birleştiren Hacı Bayram Veli`ye dayanır.

Hacı Bayram Veli`ye bağlanan bektaşilerin ve onlardan daha geniş bir topluluk oluşturan alevilerin şiiri, temalarıyla öteki tarikat şairlerin şiirlerinden ayrılır. Bu edebiyat dil ve anlatım bakımından tarikat edebiyatının öteki iki kolundan çok daha sadedir. Alevi-bektaşi şiirlerinin önemli temalarından biri Ali`ye, ehlibeyte aşırı bağlılıktır. Oniki imam övülür, bütün adaletsizlikleri gideren bir kurtarıcı olarak Mehdi beklenir. Abdal Musa ile müridi Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal vs. bu konuları işleyen başlıca şairlerdir.

Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatları:

Tanzimat Edebiyatı,

Edebiyat-ı Cedide,

Fecr-i Ati

Milli Edebiyat

Osmanlı İmparatorluğu`nda Tanzimat`ın ilanından (1839) sonraki siyasal yenileşme döneminden başlayarak edebiyatın dili ve anlatımıyla birlikte halk topluluğuna ulaşma biçimi, amacı, kapsadığı sorunlar da büyük ölçüde değişti. Sözlü edebiyatın yerini kesin olarak yazılı edebiyat aldı. Roman, tiyatro, eleştiri, deneme gibi batı kaynaklı türlerde ürünler verildi. Toplumsal sorunlar gerçekçi yöntemle ele alınmaya başlandı.

Tanzimat Edebiyatı : Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi

Batı ülkelerinden özellikle de Fransa`dan etkilenen ve geniş halk kitlesine ulaşmayı amaçlayan, toplumsal sorunlarla yakından ilgilenmeye başlayan edebiyatın ilk ürünleri Tanzimat`ın ilanından 20 yıl kadar sonra verildi. Tasvir-i Efkar gazetesini çıkaran Şinasi, biçimden çok öze önem veren bilgi ve düşünceyle temellenen, geniş bir halk topluluğuna seslenebilmeyi amaçlayan yeni düzyazının kurucusudur. Şiirleri, şiir çevirileri, makaleleriyle çağdaşlarını derinden etkileyen bu yenilikçi yazar geleneksel halk tiyatrosuyla batı örneğini bileştiren ilk tiyatro yapıtı olan Şair Evlenmesi`nin (1859) yazarıdır. Divan şiirini dil ve anlatım bakımından topluma sırt çevirmiş, içerik bakımından doğaya, akla yabancı, toplumsal sorunlara uzak sayan Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi. Ziya Paşa, divan şiirinin geleneksel biçimlerinden fazla uzaklaşmadan siyasal yönetimde, insan ilişkilerindeki adaletsizliğe ve haksız davranışlara karşı çıktı, uygarlığı bilimi savundu. Padişahın mutlak egemenliğine karşı meşrutiyet yönetimini savunan, yurtiçinde olduğu kadar gönüllü sürgün olarak yurtdışında da siyasal savaşım veren bu şairler savundukları yeni dil ve edebiyat anlayışını eleştiri türünde verdikleri ürünlerde dile getirdiler. Toplum için sanat ilkesine bağlı sayılabilecek bu şairleri izleyen kuşak sanat için sanat ilkesine yatkın ürünler verdi. Doğa, aşk, ölüm, varlık-yokluk gibi konuları işlerken yeni bir anlatım ve yeni biçimlerden yararlanıldı. Bu dönemde kendisi de yeni yenilikçi ürünler kaleme almış olmasına rağmen geleneğe bağlı şiir anlayışını Muallim Naci devam ettirdi. Şemsettin Sami`nin roman türünde ilk örnek olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat `ını izleyen ürünler (Ahmet Mithat Efendi, Felatun Bey`le Rakım Efendi, 1876; Namık Kemal, İntibah, 1876) bir yandan yaşanan çağa ters düşmüş eski toplumsal kurumları öte yandan Batı`ya körü körüne öykünmeyi eleştiriyordu. Ahmet Mithat Efendi, sözlü halk hikâyeciliğinden eserlerinde bol bol yararlandı. İlk ürünlerinde büyük ölçüde romantizmden beslenmelerine karşın Samipaşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem yer yer gerçekçi öğeler kullandılar. Natüralizme yakınlık gösteren Nabizade Nazım, köy gerçeklerini konu edinen ilk yapıt olan Karabibik `in (uzun öykü, 1890) yazarı oldu. Tiyatroda Ahmet Vefik Paşa`nın Molière uyarlamaları halk geleneğini batı kaynağı ile birleştirme çabalarının bir halkasıdır. Buna karşılık Abdülhak Hamit`in oyunları batı tiyatrosu örneklerinden büyük ölçüde beslenen, sahne diline ve halkın beğenisine ise oldukça uzak ürünlerdir. Namık Kemal`in sürgüne gönderilmesine yol açan Vatan, Yahut Silistre] oyunu yazarın ana temalarından olan yurt ve ulus sevgisini heyecanlı bir anlatımla sahneye aktararak konu ediniyordu. II. Abdülhamit`in uzun süren baskısı II. Meşrutiyet sonrasına kadar tiyatro edebiyatının gelişmesine engel oldu.

Edebiyat-ı Cedide : Tanzimat edebiyatı yurt sorunlarıyla yakından ilgileniyor, yurt, ulus sevgisi gibi konuları işliyor, halkın anlayabileceği bir dille yazmaya çalışıyor, halkı eğitmeyi amaçlıyordu. II. Abdülhamit döneminde doğup gelişen Edebiyat-ı Cedide ya da yazdıkları derginin adıyla Servet-i Fünun edebiyatı, bütün noktalarda kendisinden önceki edebiyatın karşısında yer aldı. Edebiyat-ı Cedide yazarları bireysel konuları, güzelliklerini ancak öğrenim görmüş seçkin kişilerin kavrayabileceği bir anlatımla işlediler. Batılı, özellikle de Fransız yazarların yapıtlarındaki biçim özelliklerini Türkçeye uyguladılar. Hareketin temsilcilerinden Tevfik Fikret (1867 - 1912), Cenap Şahabettin (1870 - 1934) şiire geniş bir ses zenginliği kazandırdılar. Doğayı, kişisel yaşantıyı, bireysel duyguları ayrıntılarıyla yansıttılar. Tevfik Fikret zamanla toplumsal bozuklukları, siyasal yönetim baskısını, haksızlıkları konu edinmeye koyuldu. Roman alanında Mehmet Rauf ile birlikte ruhsal durumları çözümlemeye önem veren Halit Ziya Uşaklıgil,  farklı toplum kesimlerinden kişilerin, aydınların, sanat-edebiyat çevresinin, halkın yaşamına gerçekçi açıdan tanıklık etti. Yapıtlarını bu dönemde yayımlamaya başlayan Rahmi Gürpınar, Edebiyat-ı Cedide`den alabildiğine ayrılarak geniş okur topluluğuna seslenen, halkın yaşamından canlı kesitler veren, öğretici, eğlendirici romanlar yazdı. II. Meşrutiyet`in ilânından sonraki dönemde Edebiyat-ı Cedide`nin bağlı olduğu sanat için sanat anlayışını kısa bir süre Fecr-i Ati hareketinin genç temsilcileri sürdürdü. Bunlar arasında yer alan Ahmet Haşim, arı şiir anlayışına bağlı ürünleriyle tanındı. Topluluğun üyelerinden hemen tümü II. Meşrutiyet`ten sonra Milli Edebiyat hareketi içinde yer aldılar.

Milli Edebiyat : Türkçülük hareketinin etkisinde gelişen Milli Edebiyat`ın hareket noktası ulusal kaynaklara yönelme düşüncesiydi. Dilde sadeleşme, şiirde aruzun yerine hece vezni, içerikte halkın sorunları ve yerli yaşam Milli Edebiyat`ın temellerini oluşturdu. Mehmet Emin Yurdakul`un Tükçe Şiirler (1899) yapıtıyla başlayan yenileşme, aydınların şiirini bir yandan halk edebiyatı öğelerine öte yandan halkın dertlerine yöneltti. Türkçülük hareketinin ilkelerini saptayan Ziya Gökalp kaynak olarak eski Türk destan geleneğinin, folklorun taşıdığı değeri gösterdi. Öykülerinde toplum ve siyaset sorunlarına tarihsel geçmişe dayanarak çözümler arayan Ömer Seyfettin`in gerçekçi ve destansı anlatımına zaman zaman da yergicilik ekleniyordu. Refik Halit Karay`ın gerçekçi yapıtı Memleket Hikâyeleri (1919) ilk kez Anadolu küçük kent ve kasabaların yaşamlarını konu edindi. Türkiye Cumhuriyeti`nin ilk yazarlar kuşağının öncüleri Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri gibi romancılar Cumhuriyet döneminin eşiğinde yayınladıkları yapıtlarıyla Osmanlı`nın yıkılış Türkiye`nin kuruluş dönemine tanıklık ettiler; Anadolu gerçeğini yansıttılar. Mehmet Akif Ersoy, büyük oylumlu, öyküsel şiirini derleyen Safahat dizisinde aruz veznini halkın konuşma diline başarılı bir şekilde uyguladı. Yahya Kemal Beyatlı`nın vatan sevgisi ve tarih duygusuyla beslenen şiiri bir yandan lirik öte yandan destansı öğeler taşıyordu. Hece vezninin temsilcilerinden Faruk Nafiz Çamlıbel`in şiirini yer yer Anadolu gerçekleri besledi. Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet döneminde toplum sorunlarına öncelik veren, gerçekçi yöntemi uygulayan edebiyata temel oldu.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI:

Roman ve Öykü : Cumhuriyet dönemi edebiyatı Türkiye`nin gerçeklerine gittikçe genişleyen ölçüde eğildi. Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçileri ele aldı. Her sınıftan, her yaşam biçiminden gelen kahramanları canlandırdı. Onları kuşatan toplumsal bozuklukların giderilmesi için öneriler getirildi. Dil devrimi, edebiyatı yakından etkiledi. Türetilen ya da canlandırılan sözcükler yanında bölge ağızlarından sözcükler ve anlatım biçimleri de edebiyata girdi. Halk söyleyişleri, anlatımı kadar dünya edebiyatlarından türlü eğilimlerden, deneylerden izlenimler görüldü. Cumhuriyet`in kuruluşunu ele alan yapıtlar oluşturuldu. Yakup Kadri yakın tarihte oluşan, kendi tanık olduğu olaylara dayanarak toplumdaki değişmeleri, siyasal yaşamdaki çalkantıları, çatışmaları ele alan romanlar yazdı. En etkili romanı ise köylü ve aydın çelişkisini anlatan Yaban (1932) oldu. Cumhuriyet`in ilk on yılında Kurtuluş Savaşı`na katılan halk ve aydınlar, yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler, batı uygarlığı karşısında geleneksel ahlakın ve yerleşik değerlerin tartışılması, toplumdaki değişmelerin, batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri  gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar, ruh çözüm deneyleri eklendi. Şevket Esendal`ın Ayaşlı ve Kiracıları (1934) romanı başkent Ankara`nın, Cumhuriyet`in ilk yıllarındaki yaşamını canlandırıyordu. Deniz tutkunu olan Sait Faik, kendi yaşadığı Burgaz Adası`nın Rum balıkçılarını, kentin küçük insanlarını geniş bir insan sevgisiyle canlandırdı. Öte yandan üretim biçimine, üretim biçiminde değişmenin yaşamı nasıl etkilediğine dikkati çeken ilk yapıt Sadri Ertem`in Çıkrıklar Durunca (1931) adlı köy romanıdır. Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf romanıyla 20 yıl kadar sonra gelişecek köy romancılığına öncülük etti. Köylüleri, düşkün kadınları, toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri ele alan öyküler kaleme aldı.

Şiir: Şiirde, Milli Edebiyat akımından hece veznini devralan kuşak (Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı vs) küçük duyarlılıkları, doğa ve yurt güzelliklerini konu edindi. Biçim yetkinliğine, arı şiire yönelen çalışmalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer) tarihin yanı sıra psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpınar) beslendi. Simgelere (Ahmet Muhip Dıranas) ya da günlük yaşamdan sahnelere, yaygın izlenimlere, duyarlığa (Cahit Sıtkı Tarancı) yaslandı. Hece veznini kullanmada ulaşılan ustalığa yeni kalıplar, duraksız uygulamalar (A. M. Dıranas, C. S. Tarancı) eklendi. İnsanın iç dünyasına yönelik araştırmalar, gizemci düşünceler dile getirildi (Necip Fazıl Kısakürek). Nâzım Hikmet Ran`ın vezni, geleneksel kalıpları kıran şiiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçı görüşe bağlı içeriğiyle de yenilik oluşturdu. Bu yenilikçi şiir zamanla halk şiirinden, divan şiirinden hatta çağdaşı Garip şiirinden etkiler aldı, öykünün olanaklarından yararlanıldı, yerel ve evrensel değerlerle beslendi. Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) şiirde süregelen aşırı duyarlığa, şairaneliğe karşı çıktılar, vezinsiz şiiri yaygınlaştırdılar. Garipçiler karşısında Nâzım Hikmet`in şiir anlayışından etkilenen toplumcu şiir anlayışı ortaya çıktı. Bu şiir geleneğinin temsilcileri Rıfat Ilgaz, A. Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin `dir. Toplumsal konuları, imgeye ve duyarlığa daha geniş yer vererek işleyen eğilimin temsilcisi Atilla İlhan oldu. Doğayı, aşkı, yaşamı, sevgiyi, barışı, özgürlüğü vs. konuları işleyen açık aydınlık şiirin (Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı) karşısında insanın evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, bilinçaltı araştırmalardan yararlanan çalışmalar yer aldı. Asaf Halet Çelebi`nin şiirine eski uygarlıkların, tasavvufun, folklorun katkısı görüldü. Dönemin en üretken şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, insanın Tanrı, evren, tarih, zaman karşısındaki yerini yer yer karanlık imgelerle okura sezdirmeye çalıştı. Garip şiirinin açık anlatımına karşın İkinci Yeni adı verilen şiirin temsilcileri Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çağdaş dünyanın karmaşası içinde bunalan insanın tedirginliğini, yer yer kapanık bir şiir diliyle anlattılar. Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoğlu) kentin yaşamında çizgi dışı kalmış kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbaş), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi. İroni (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloğlu), siyasal (Can Yücel), yergi, duyarlığa karşı şiir kaynaklarından birini oluşturdu.

Araştırma, Derleme: Türk edebiyatını uzun tarihi ve geniş coğrafyası içinde bir bütün olarak ele alan, dönemlerini belirleyen, eski yapıtları gün ışığına çıkaran yazar Fuat Köprülü`dür. F. Köprülü, siyasal ve toplumsal kurumlardaki değişmelerin edebiyattaki etkilerini gösterdi. Onun çizdiği çevreye bağlı kalarak geçmişteki Türk edebiyatını inceleyen araştırmacılar yetişti; İbrahim Necmi Dilmen, İsmail Habip Sevük, Agâh Sırrı Levent, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı, Kenan Akyüz, Abdülbaki Gölpınarlı, Fahir İz bu alanda çalışmalar gerçekleştirenlerden bazılarıdır. Değerlendirmelerinde düşünce hareketlerini, yazarların psikolojisini, anlatım özelliklerini göz önünde tutanlar (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan) oldu.

Türk Edebiyatında Roman :

Roman, Türk edebiyatına Fransızca’dan yapılan çevirilerle girdi. Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır. Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i (Les Miserables) çevirdi. 1860 - 1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere birçok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi. İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir. Sami’den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu. Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti.

Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi. "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi. Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır. Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir. 1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti. Milli romanların yazılması bu dönemde başladı. Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir. Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı. Peyami Safa ve Tarık Buğra gibi romancılar bu sahada birçok eserler verdiler. Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı. Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir.

Türk Edebiyatı`nda Kurtuluş Savaşı Konulu Romanlar :

Vurun Kahpeye (Halide Edip Adıvar), Ateşten Gömlek (Halide Edip Adıvar), Yaban (Yakup Kadri Karaosmanoğlu), Dikmen Yıldızı (Aka Gündüz), Üç İstanbul (Mithat Cemal Kuntay), Sahnenin Dışındakiler (Ahmet Hamdi Tanpınar), Kalpaklılar (Samim Kocagöz), Doludizgin (Samim Kocagöz), Yorgun Savaşçı (Kemal Tahir), Küçük Ağa (Tarık Buğra), Despot (Reşat Enis), Esir Şehrin İnsanları (Kemal Tahir).

Türk Edebiyatında Öykü:

Türk edebiyatında, bir olay anlatan sözlü ya da yazılı anlatılara hep hikaye adı verilmiş, manzum olanlara destan da denmiştir. Divan edebiyatında mesnevi türü (Leyla ile Mecnun, Husrev ve Şirin, Yusuf ve Züleyha vb.) bunun en ünlü örneğidir. Halk edebiyatında hikayeci-âşıklar tarafından kahvelerde, köy odalarında, düğün vb. toplantılarında söylenen hikâyeler,halk hikâyesi diye anılır. XV. yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan ve destansı bir nitelik gösteren Kitab-ı Dede Korkut `taki hikâyeler bunun ilk örnekleri sayılabilir. Anadolu`da XVI. yüzyıldan bu yana,sözlü halk geleneğinde sürüp gelen halk hikayelerinde olaylar nesir ile anlatılır, duygusal, coşkulu, haller nazımla ve saz eşliğinde söylenir. Halk hikayeleri, konuları bakımından, aşk hikâyeleri ve kahramanlık hikâyeleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu. Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır. Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi.

Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı. Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı. Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi. F. Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir. Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar. Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar Tarık Buğra öykü yazarları olarak ön plana çıktı. Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir. Bunlar arasında Muzaffer Buyrukçu ve Osman Çeviksoy üslupçuluklarıyla ön plana çıkarken, İslam Gemici, Necati Tosuner (Çıkmazda, Neden Kitap) gibi isimler de çalışmalarına aralıksız olarak devam etmektedirler.

Türk Edebiyatında Şiir :

Türk şiirinin halk ağzından derlenmiş en eski ürünlerinden bazıları Divân-ı Lügati`t-Türk`tedir. Çuçu adlı bir Türk şairinin adının da anıldığı bu kaynaktaki şiirler aşk, doğa, kahramanlık, ahlaksal öğütler gibi dünya şiirinin en eski ve yaygın konularını kapsar. Burada verilen örnekler hece vezniyle söylenmiş, uyaklı dörtlüklerden oluşur. VIII.-XIII. yüzyıllardan kalma manici ve budhacı Uygurlar`a ait şiirler koşuğ,küğ gibi adlar taşır. Bazılarının adları (Aprınçur Tigin, Sıngku, Seli Tutung)da bilinen bu dönem şairlerinin ürünlerinde hece vezni ve uyak gibi öğelerin yanında dize başındaki uyaklardan, dize yenilemelerinden, aliterasyondan da geniş biçimde yararlanılmıştır. Şölen, sığır, yuğ gibi dinsel törenlerde kopuz eşiliğinde söylenen eski Türk şiiri İslam dininin benimsenmesinden sonra Türk halk şairlerin ürünlerinin prototipidir. İslam, İran şiiri aracılığıyla alınan biçimler yanında yerli biçimler de (tuyuğ, şarkı) görülür. Şiirin kapalı olmaması, kolay anlaşılması daima istenmiştir.

İlimsiz şiir esası (temel) yok duvar gibi olur ve esassız duvar gayette biitibar olur.---- Fuzuli

Milli edebiyat akımı ve konuşma diline, günlük yaşama, sokaktaki adamın serüvenine yönelen Garip şiiri ve daha sonraki hareketlerde şiirde vezin, uyak, söz ve anlatım sanatı gibi doğallığa aykırı anlatım öğelerini adım adım geride bıraktı.

Türk Edebiyatında Masal :

Masal kelimesinin eski Türk dili anlatımlarında ve eski metinlerde "masal" , "mesele", "misal", "hikaye", "destan", "kıssa" karşılığında kullanıldığı görülmektedir. Zamanla bu kelimeye menşe olacak "mesel" kelimesi ise 19. yüzyılın başlarından itibaren yazılı ve sözlü kaynaklarda rastlanmaktadır. Bu kelime "örnek verme" ve "benzer" anlamlarında kullanılmaktadır. Bazı Türk yerleşim bölgelerinde "atasözü" karşılığında da kullanılan kelime Azeri sahasında "nağıl", Anadolu`nun bazı bölgelerinde "metel" şeklinde söylenilmektedir. Edebiyatımızda masalı gerçek anlamda ilk defa Namık Kemal`in "Mukaddeme-i Celal" `inde kullanıldığı görülmektedir. Yazar, masalı tamamen hayali olaylardan meydana gelen bir anlatım türü olarak görmektedir. Namık Kemal ayrıca masalların ahlaki, eğitici ve terbiye edici özellikleri olduğunu belirtmektedir.

Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Esasları" (1923) adlı eserinde masalı; halk edebiyatı ürünleri içerisinde göstererek, masalların halk hayatındaki önemine yer vermiştir.

Türk masallarının kahramanları genel olarak insanlar, hayvanlar ve doğaüstü varlıklardır. Cadı karıları, devler, vezir vs. kötü kahramanlar iken padişah, kral, hükümdar, hızır, derviş vs. iyi kahramanlardır. Tilki, aslan, Anka kuşu, papağan gibi hayvan kahramanların olduğu masalların yanı sıra derviş, hızır, peri, cin gibi doğaüstü varlıkların yer aldığı masallar da bulunmaktadır.

Türk masallarında en önemli tiplerden biri Keloğlan`dır. Keloğlan tipi Türk zeka gücünün en iyi temsilcisidir.

Türk Masal Kaynakları:

 Türk masal kaynakları yazılı kaynaklar (kitaplar) ve sözlü yaşayan kaynaklardır. Türk yazılı masal kaynaklarının doğuş ve çıkış yerleri şöyle sınıflandırılmaktadır:

Uygur Kaynağından Gelenler : Altun Yaruk, Üç Prensle Bir Parsın Hikayesi, Prens Kayanamkara ve Papamkara Hikayesi, Kuanş im Pusar (Ses İşiten İlah). 

Hint Kaynağından Gelenler: Kelile ve Dimne, Tutiname ve Bahar-ı Daniş. 

Arap ve Fars Kaynağından Gelenler: Simbadname, Mantıku`t Tayr, Binbir Gece Masalları, Binbir Gündüz Masalları. 

Batı Kaynağından Gelenler: La Fontaine Masalları, Ezop Masalları ve Grim Kardeşler. 

Türk Kaynağından Gelenler : Dastan-ı Ahmet Harami, Mecmua`ül Metaif, İbn-i Sina Hikayeleri, Billur Köşk Masalları

Türk Edebiyatında Mizah :

Türk edebiyatında gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır. Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniş ölçüde değişti. Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı. Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi. II. Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi. Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi. Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı. Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi. Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.