Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI ÇALIŞTAYI (13–15 Nisan 2012 Erzurum)

        GÖZLEMLER- GÖRÜŞLER- PROBLEMLER VE ÇÖZÜM                                           ÖNERİLERİ İTİBARİYLE

       TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI ÇALIŞTAYI                                (13–15 Nisan 2012 Erzurum)

 

                                                                Dr. Yaşar Kalafat

 

 

 

        GİRİŞ:

 

        Uluslar arası Türk Dünyası Araştırmaları çalıştayına 3 dosya ile katıldık. Bunlardan birisi adına katıldığımız Türk Tarih Kurumu Dosyası[1] diğeri Başkanı bulunduğumuz Türk Halkbilim Araştırma Merkezi Dosyası[2], ötekisi ise çalıştay konusu ile ilgili gözlemlerimizi içeren dosyadır[3].

       

        Biz bu sunumumuzda daha ziyade 1993 lerde başlayıp 1999 yılına kadar devam eden Türk Tarih Kurumu görevli sosyal antropologu kimliği ile 1999–2006 yıllarında ASAM Kültür Stratejileri Masası Başkanı olarak ve 2006-2012 yıllarında Türk Halkbilim Araştırma Merkezi araştırmacı yazarı olarak Türk kültür coğrafyasında yaptığımız tetkik seyahatleri, katıldığımız kültür şölenleri, temasta bulunduğumuz Türklük Bilimi Kurumları ve Türkologlarla ilgili intibalarımızı çalıştayın amacı istikametinde arz edeceğiz

 

        Gözlemini aktaracağımız coğrafya; Büyük ölçüde Uluğ Türkistan, Kafkasya, Ural-Altay, Orta Doğu ve Balkanlar Türk Kültür coğrafyasını kapsamaktadır.

 

        Açıklamalarımızda, bu coğrafyada 1980 den günümüze, bildirili olarak katıldığımız 150 civarındaki, Türkiye’de ve Türkiye dışındaki millî ve milletlerarası bilgi şöleni türü etkinliklerin gözlemleri üzerinde, problemler ve özüm önerileri bakımından duracağız.

 

        Türklük biliminin bir alt disiplini olan halkbilimci kimliğimizle, Alan çalışmaları yapan ve onları bildiri ve makaleye dönüştüren, giderek kitaplaştıran bir kimse olarak basın yayın ve organizasyon alanlarında edinebildiğimiz deneyimleri paylaşacağız.

 

        Tespitlerimizi yurt içi ve yurt dışı boyutları ile bir arada irdeleyeceğiz.

 

        Ayrıca Türkoloji etkinliği gösteren yapılanmalar ile Türkologlar arasındaki sorunları ele alacağız.

       

        Türkoloji merkezleri arasındaki sorunları ve Türkologların bizzat kendilerinden kaynaklanan sorunları irdeleyeceğiz.

 

        Türkiye Türkoloji’sinin Türkiye dışından görünüşüne dair örneklemeler yapacağız.

 

                Türkoloji merkezlerinin faaliyet ortamı sorunları ile Türkologların zihniyet sorunlarına yer vereceğiz.

 

        Sunumumuzda yer alan tespitlerin bir kısmı soysal bilimler itibariyle genel olup Türkoloji alanını da kapsamaktadır. Tespitlerimizden bir kısmı ise sıradan hususlar gibi görünseler de Türkoloji çalışmalarında verimi doğrudan etkileyen, üzerinde durulması gereken hususlardır.

 

        METİN:

 

-Türkoloji adına bilgi şöleni gibi etkinlikler yapan veya süreli yayın çıkaran bazı merkezler, adeta bu bilim alanının, bulundukları kurum adına tekelini yapmaktadırlar. Her kuruluşun başkanının etrafında oluşmuş kendi çevresi vardır. Yayınlara girecek yazıların veya bilgi şölenlerine daveti yapılacak kimselerin tespitinde talebesi olmak veya bölümünden mezun olmak gibi yakınlık derecesi belirleyici faktör olabilmektedir.

        Bu ve benzeri haller Türklük biliminde, hür fikirliliğe ve demokratik davranışa gölge düşürebilmektedir. Diğer taraftan yayın organlarının yazım ilkeleri ve hakemlerinin oluşu bu tür sorunların çözümüne yardımcı olmaktadır.

 

-Bilgi şöleni türünden etkinlikler için hazırlanan duyuru metninde, “tertip komitesi”, “düzenleme kurulu”, “seçici kurul” gibi isimler altında çok kere sayıları 35-40’ı bulabilen ve bildiri ile katılanların miktarını çok aşan isim listeleri yer almaktadır. Bu listelerde yer alanların kimselerin büyük bir bölümünün çok kere bu etkinlikten haberi dahi olmamaktadır. Etkinliğe bazen itibar kazandırmak için oluşturulan bu tür listelerdeki isimlerin büyük bir kısmının alanla ilişkisi dahi olmamaktadır. Bu tür göstermelik isim listeleri, çok kere söz dalaşı konusu olabilmektedir.

        Bu ve benzeri uygulamalar imkânların amaç dışı kullanımına yol açabilmektedir.

 

-Başka ülkelerin ilgili kuruluşları ile, işbirliği sonucu yapılan bilgi şölenlerinin davet listesinin büyük bir kısmı turistik seyahat amaçlı, hatır gönül işi olmaktadır. “Siz beni Kıbrıs’a davet edin ben de sizi Tiflis’e davet ettiririm” anlayışı giderek yaygınlaşmaktadır.

        Böylece alanın gerçek ilgilisi değil yapay Türkologlar alanda sahne alabilmektedirler.

 

-Bilgi şölenlerine uluslar arası görünümü verebilmek için, uluslar arasılıkla ilgisi olmayan uygulamalar yapılmakta, Türkiye’de çalışmakta olan soydaş veya akraba topluluklardan bir iki isimin etkinliğin listesine alınması uluslar arasılık için yetebilmektedir.

        Bu türden uygulamalar etkinliklerin saygınlığını olumsuz etkilemektedirler.

 

-Soydaş veya akraba toplumlardan bir sosyal bilimcinin Türkiye’de dilbilim, halkbilim, uluslar arası ilişkiler veya tasavvuf konularındaki farklı bilgi şölenlerine birer hafta arayla katılmalarına çok rastlanılmakta ve bu “kombine bilim adamlığı” tipi yadırganmamaktadır. Bu durumlarda Türkolog kimliği haksız olarak kullanılmakta ve Türkiye, masrafları tarafımızdan karşılanan tatil ülkesi durumuna düşürülebilmektedir.

        Bu uygulamalara fırsat verilmesi Türk ilmî disiplinine gölge düşürebilmektedir.

 

-“Katılım Ücreti” anlayışı çok yönlü incelenmeli, Türkoloji çalışmalarına getirdikleri ve götürdükleri değişik uygulamalarda gözden geçirilip ortak esaslara bağlanabilmeli.

 

-Türkiye’nin, Türkiye ve ilgili ülkeler için yaptığı bir Türklük bilimi bilgi bankası yoktur. Her yeni bilgi şöleni hazırlığı döneminde, ilgili organizasyon Türkolog ismi, evsafı ve adresi temini telaşı yaşamaktadır.

        Keza bu uygulama da imkânların ihtiyaçlara en doğru uygulanmasına engel teşkil etmektedir. Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek Kurumu’nun üç büyük projesinden birisi olan bütünleşik bilgi sistemi bu sorunu çözümleyebilecek imkanlara sahiptir.

 

-Valilik ve kaymakamlıklar ile belediye başkanlıklarının bilgi şölenleri çok kere konu itibariyle çok başlıklı olmaktadır. Yörenin ziraî hayatı ile Türklük biliminin alanına doğrudan giren konular, doğal olarak bir bilgi şöleni içerisinde yer alabilmektedir.

        Bu tür insicamsızlıklar, Türklük biliminin ilgi alanını dil ve edebiyatla sınırlı tutmamak suretiyle çözümlenebilir.  Mesela çevrecilik, iskân ve benzeri konuları da içeren bir Türklük bilimi anlayışı bu tür sorunlarda da çözümleyici olabilir.

 

-Türklük bilimi ilim alanı ile, doğrudan veya dolaylı ilmî disiplin ilişkisi olan bilim dallarının örgütlenmeleri arasında, zaruri olan organik bağ yoktur, maalesef bu bağ kurulamamıştır.. Türk sosyologları, Türk dinler tarihçileri, Türk felsefecileri tamamen ayrı örgütlenmişlerdir. Bu örgütler ayrıca ortak bir çatı altında toplanamamıştır. Bu hal disiplinler arası koordinasyonun olmayışına, giderek Türklük biliminden beklenilen hâsılanın alınamayışına yol açabilmektedir.

        Anadolu arkeolojisi, mitolojisi ve kültür antropolojisi, filolojisinden ayrı tutulduğu sürece, Türklük biliminin öncelikli etkinlik alanlarından birisi olan Anadolu’da Türk medeniyet tarihi çalışmaları bir bütünlük kazanamayacaktır. Bize göre Yüksek Kurumun  Bütünleşik Bilgi Sistemi ile bu sorun da çözümlenebilir.

 

-Türklük bilimi çalışmalarında, kurumlar arası amaçta birleşme ilkesine uyulamamaktadır. Türkiye’de, ortak Türk alfabesi konusunda, bilgi şöleni türünden çalışma yapmamış kuruluş adeta kalmamıştır. Bu konuda, Milli Eğitim, Dış İşleri, Kültür ile Devlet Bakanlıkları ve üniversiteler çalışmalar yapmışlar, kararlar alınamadığı için her defasında her etkilik adeta sıfırdan başlatılmıştır.

       

        Bu ve benzeri Koordinesizlikler, takipsizlikler, sahipsizlikler, kurumlara rağmen kurumsallaşamamış olmak, Türkiye’de Türkoloji adına yapılan çalışmalar Türkiye’ye olumsuz imaj edindirmektedir. Genel kanaat “Türkiye’nin imkânlarından yararlanabilmek için duygusal davranmak, hamaset yapmak, kurumlar ve şahıslar arasındaki kopukluğu takip edebilerek çıkar sağlamak çok kolaydır” şeklindedir.

 

-Türkiye Türkolog’u günceli, acil olanı, millî önceliği bulunanı, hayati olanı seçmede, sade vatandaşı çok kere şaşırtmaktadır[4]. Bu sorun yanılmıyorsak sade vatandaşın millî politika-Türkolog bağlantısını algılamadaki zorlanmasından kaynaklanmaktadır.

 

-Ortak Türk Tarihi, Ortak Türk Eğitim Müfredatı gibi projelerin akim kalış sebebinin “Türklük” anlayışı farklılığından kaynaklandığı gerçeği bilinemedikten sonra, Türklük bilimi adına yapılacak bilgi şöleni türünden etkinliklerde, amaç ile araç yer değiştirmiş olmaya devam edecek, bu alandaki girişimler, şahısların ve merkezlerin şahsi tatminleri olmayı aşamayacaktır.

 

-Sosyal bilimler içerikli kültür şölenlerinde yer alan bildirilerin konularında çok kere tekrarlar olabilmektedir. Bildiri çalışmalarında belgeden bilgi üretme evsafı yoktur.

        Başka bir ifade ile yas evine başsağlığına gelen “soydaş” ve “akraba” yakınlar evin ölüsüne değil kendi ölülerine ağlamaktadırlar

 

-Türkoloji içerikli bilgi şöleni türü etkinliklerde, Türkiye adına genel değerlenme yapılamamaktadır. Bilgi şöleni yapabilmiş olmak, şölenlere bir yenisini ekleyerek sayıyı artırmak, artırılmış sayı yarışına girmek amaç edinilmiştir. Aynı amaçla geçmiş yıllarda yapılmış ve farklı kurumlarca gerçekleştirilmiş kültürel etkinliklerin, kurumlar üstü ve muayyen dönemleri içeren verim kalitesi ölçülememekte, etkinliğin gerçek değerlendirmesi yapılamamaktadır. Açılış ve kapanış konuşmalarında yapılan değerlendirmeler ise çok kere; katılımcı sayısı, katılan ülkeler, ikramlar ve gezi programları içerikli olmayı aşamamaktadır.

 

-Türkoloji kültür şölenlerinin, devamlılık arz eden belirlenmiş bir ufku yoktur, oluşturulamamıştır. Örneklemek gerekir ise, bir dönem “Türk Medeniyetinin Dünü, Bugünü ve Yarını” Kültür şölenleri yapıldı. Bu etkinliklerde bir felsefe vardı. Etkinliğe, Türk dünyasının alanlarında aksakal isimleri yeni adaylarla birlikte katılıyor, faaliyetler her yıl bir Türk devletinde yapılıyor, belirlenen hedeften hareketle, alınabilen mesafe her yıl ölçülüp, müteakip toplantının hedefi, konusu ve ülkesi belirleniyordu.

        Türklük bilgisi çalışmaları için, Türklüğün geleceği bağlamında bu ihtiyaç, bir merkezin olması halinde karşılanabilir.

 

-Kültürün bir stratejik obje olduğu, Türkoloji’nin Türk milleti için bu konumda bulunduğu, Türklük bilimciler arasında henüz yeterince anlaşılamamış olmasına rağmen, Türkoloji oryantalizmin başlıca objelerindendir. Bu obje etrafında Fransa, Rusya ve Amerika ciddi kültürel savaş sürdürmektedirler. Türkoloji’ye merkezlik yapabilmek dünya politikasında üstünlük sağlayıcı bir edinimdir.

        Hal bu olunca Türk Türkolog’u, dünya Türkoloji hareketlerini takip edebilmeli, Türk Türkoloji’sinin bu takibi yapabilecek bir merkezi olabilmelidir.

 

-Türkiye’de, dar anlamda Türkoloji’nin faaliyet alanını belirlemiş olan Türk dili ve edebiyatı konularında çok saygın çalışmalar yapılmaktadır. Ancak Türk Türkolog’una henüz, çoğunlukla stratejik düşünce birikimi kazandırılamamıştır. Genç kadrolara ansiklopedi maddesi olmadıkları anlatılabilmeli, bu husus Türkoloji’nin gündeminde bir proje olarak yer alabilmelidir.

        TİKA’nın, TÜRKSOY’un TÖMER’in Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın[5], Yunus Emre Vakfı’nın, Başbakanlık Tanıtma Fonu ve benzeri gibi diğer kuruluşların mevcudiyetlerinden murat bu stratejik algıyı oluşturup uygulamaktır. Biz bu noktada gelecekten ümitliyiz.    

 

-Uluslar arası bilgi şöleni yapacak olan valilikler, belediyeler ve üniversiteler ulusal bilgi şöleni sürecinden geçmiş olmalılar. Türklük bilgisi içerikli kültür şölenlerinde zikir ve fikir birliği maalesef çok kere oluşturulamamaktadır. Türk musikisi, Türk yemekleri, Türk giysileri, Türk el sanatları ile ilgili bildirilerin verildiği bir kültür şöleninde, hazır piyasa kekleri değil yerel-millî ikramlar, yerel-millî musiki, yerel-millî kıyafetli görevliler, Çin mamulâtı çantaları değil yerel motifler içerebilen çanta türleri yer alabilmelidir. Etkinliğin amacı ile ortamın havası bir bütünlük arz edebilmelidir.

 

-Bazı valilikler ve belediye başkanlarının desteğinde uygulamaya konulan sosyal bilimler içerikli kültürel etkinliklerde, toplumun kültürel kimliklendirilmesi noktasında arayış farklılıkları doğabilmektedir. Demokrasilerin doğal sonucu olan bu ve benzeri gelişmeler bir yana, Türkoloji; konuları ve kadroları ile faklı görüşleri ve görüşlüleri dışlayıcı olmamalı kanaatindeyiz.

 

        Ayrıca;

 

-Bilgi şöleni organizasyonu Türkolog’un edinilmiş, kayıt altına alınmış haklarına saygılı davranmalı. Değişen her bakan, her rektör her vali veya belediye başkanı ile verilen bildirilerin akıbeti askıya alınmamalı bilgi şöleni duyurusunda vaat edilen esaslara uyulabilmelidir.

 

-Türkolog başvurduğu kültür şöleninde bildiri ismi, özeti gibi safhalarından geçilip hatta bildiri tam metni sunulduktan sonra, bildirilerin kitaplaşma safhasında, Kültür Şöleni duyuru metnine rağmen, faklı davranıp bir kısım bildiri sahiplerini şölen kitabından eleme saygısızlığı gösterilememelidir.

 

-Vaat edilen sürede bastırılamayan bildirilerin başka yayınlarda değerlendirilme hakkı bildiri sahibince kullanılınca, vaki mükerrerlikten ilgili kurum sorumlu olabilmelidir.

        Bu türden yüzeysel ve sıradan görülebilen tespitler genç Türkolog namzedinin çalışmalarını olumsuz etkileyebilmektedir.

 

        SONUÇ:

 

        Bize göre Türklük bilimi çalışmaları Türkiye içerisinde ve Türk kültür coğrafyasının sair kesimlerinde verimli ve sağlıklı bir yolun başındadır. Alınmakta olan hâsıla yeni yapılanmalarla giderek artma temayülündedir. İkmali gereken en önemli husus, ilgili kurumlar arasında gerekli işbirliğinin sağlanılabilmesi akademik çevre ile bürokrat kesimin aynı dili konuşabilmesi ve çalışmalara stratejik içerik kazandırılabilmesindedir.

 

        Türkiye Cumhuriyetinin Türk Cumhuriyetleri ile müşterek politika sürdürmek politikası vardır. Bu hedefin sosyal bilimler alanında sürdürülmesi Türkologların işi olmalıdır.

 

        AKDTY Kurumu’nun yeni mevzuatı Türkiyat araştırmalarını destekleyip ikmal edip hızlandıracak özelliktedir. Tercüme Hareketi Projesi, Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi, Burs Sistemi projesi metinde değinilen sorunları çözümleyici niteliktedir.

 

        Uluslar arası Türk Dünyası Araştırmaları Çalıştayı Sonuç Bildirisi’nde alınan kararlar; “Koordinasyon Sonuçları ve Çözüm Önerileri”, Araştırma Sonuçları ve Çözüm Önerileri”, “Eğitim Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıkları altında toplanılmış müteakip çalıştay toplantısı için sorunlar tartışılmıştır.



[1] Bu dosya Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu dosyası kapsamında, Çalıştaya Kurum Başkan yardımcısı Dr. Nazif Öztürk tarafından verilmiştir.

[2] Türk Halkbilim Araştırma Merkezi’nin tanıtımı: Merkez, alandan halk inançları derlemeleri yapar, bunları ve alandan yapılmış derlemeleri esas alarak karşılaştırmalar cihetine gider, bulguların kaynak eserlerdeki yerlerine işaret eder. Farlılıkları inkâr etmeden ortak noktalar üzerinde durur. Bildiri ve makaleler olarak ele alınan çalışmalar, inanç dizini ve ilgili edebiyat içerikli ilaveleri ile kitaba dönüştürüp istifadeye sunar. Çalışmalar Ural-Altay, Uluğ Türkistan, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar Türk kültür coğrafyasını kapsar. Çalışmalarda bu coğrafyanın ilgili halkı Türk kültürlü halk olarak ele alınır. Bu kültürün yapıcı sahibi ve varislerinin bu halk olduğu esasından yola çıkılır. Merkez,“Sahipsiz kültür yoktur, yapanı olmayan kültür de yoktur. Eserine sahip çıkamayan kültür vardır” görüşünü benimsemiştir. Merkezin sürekli değişen mensuplarını daha ziyade lisans ve lisansüstü öğrenciler ile ilgili akademisyenler teşkil eder.

Merkezde, “Türk Kültürlü Halklar Karşılaştırmalı Halk İnançları”, “Türk Kültür Coğrafyasında Karşılaştırmalı Halk İnançlar”, “Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Karşılaştırmalı Türk Halk İnançları” kitap setlerinden 60 kadar içeriği halk inançları olan kitap çalışması yapılmıştır. Halen “Soydaş ve Akraba Topluluklar Karşılaştırmalı Halk İnançları” kitap seti üzerinde çalışılmaktadır.

Merkez, “Türk kültürlü halk kesimlerinden Türkiye’nin dışında ve içinde farklı millî kimliklerin alt yapısını oluşturmak için halk kültürü araştırmaları sürdürülmekte ve bu arayışlar emperyalizm/Siyasi oryantalizmden destek görebilmektedir. Halkbilim araştırmaları halkların kültürel tanışıklıklarını artırıp akrabalık bağlarını artırarak, onları, anti demokratik ve emperyalist arayışlar karşısında güçlendirecektir.” Anlayışından yola çıkarak çalışır.

 Araştırma merkezinin yegâne daimi personeli başkanıdır. Yayınlarının telif bedelini de yayın olarak alan merkezin bütçesi şahsi imkânlarla oluşturulmaktadır. Donanım yetersizliği ilmî hâsılayı  doğal olarak düşürürken imkân yetersizliği yayın kalitesini de olumsuz etkilemektedir.

Merkez adına, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un  “Türkoloji’nin 150 Yılı Kitabı” gibi 2012 yılının Türk halkbilimin 100.yılı olması münasebeti ile bu yıl “Türk halkbiliminin 100.yılında Özgeçmişleri ve Çalışmaları ile Türk Halkbilimciler Kitabı” çıkarılmasını teklif ediyoruz.

[3] “Gözlemler ve Görüşler ve Problemler Çözüm Öneriler İtibariyle Türk Dünyası Araştırmaları Çalıştayı” isimli bu metin, anılan dosyadaki konuşma metnidir. Metine çalıştay gözlemlerinden sonra bazı açıklamalar eklenmiştir. Bu metin çalıştaya gidilmeden evvel tarafımızdan çalıştay konularına dair hazırlanmış “Türklük Bilimi-Halkbilim-Ortak Türkçe” balıklı yazının devamı mahiyetindedir.

[4] Giderek taraftar bulan bir görüşe göre önce Türkiye sonra Türk dünyası. Bu çevrenin dil stratejisine göre Türk dünyası ortak dilinden evvel ortak Anadolu Türkçesi oluşturulmalıdır. Konuyu açıklamak adına bazı irdelemeler yapılabilir.

    Halkbiliminden halk inançlarından hareketle kültür akrabası olduğunuz halkların akrabalık derecesini güçlendirme adına Türk destanları Projesine Türk soylu olmayıp akraba olan topluluklardan destanlar da alınabilmektedir. Akrabalığın en güçlü bağı olan dil alanına sıra gelince o halkların dillerinden alınmış kelimeler Anadolu Türkçesinde yer almaları çok doğal karşılanmalı.

    Rusça, İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyancadan  % 15 e varan kelimler alındılığı halde bozulmayan Türkçenin, Anadolu’da birlikte kader paylaşmış kan akrabalığı oluşturmuş halkların ortak Türkçeye muayyen miktarda kelime vermesine kapılarını kapatılmış olur.

     Rusça gibi büyük bir dilin kelime hazinesinde Türkçe kelime yüzdesi yer yer % 40’ı bulabilmiştir. Rusçaya kelime vermemiş Türk lehçesi hemen hemen yoktur. Büyük dil olmanın stratejisi gelişmemiş dilerden kelime alabilme becerilerindedir. Rusçanın Türk lehçelerini yuttuğu için Ruslara tepki göstermek konuyla ilgilenenler arasında çok yaygındır. Buna rağmen dilde şovenistlik yapanlar da çok kere bu çevrelerden çıkarlar.

      Türkiye Cumhuriyeti dil politikaları ile Anadolu Türkçesinde halk dilleri arasında bütünleşme sağlayabilse idi bugün geliştirilmiş bir Türkçede birleşilmiş olunacaktı. İnkarcılık tepkisellik dilde ortak kelime hazinesinden hareketle sentezcilik sağlanabilse idi, geliştirilmiş bu Türkçe, kuzey Irak ve kuzey Suriye’nin de ortak dili olabilecekti. Bu dil stratejisi uygulanamadığı için İran’ın dil haritası Türkiye’nin Doğu Anadolu’sunu da kapsamak üzeredir.

      Türk Dünyasında ortak Türkçe oluşturulmaya çalışılırken; Azerbaycan, İran, Türkçelerinden Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan Türkçelerine Farsçadan girmiş olan birçok birçok kelime bu yolla Türkiye Türkçesine de girmiş olacak. Bu Farsça kelimeler bu Türk lehçelerinin öz malı olmuşlardır. Bu kelimeler aynı zamanda Kürtçede de yaşamaktadırlar. Anadolu Türkçesinde Arapça, Farsça ve Kürtçe kelimelerden hareketle Kütçe belirli bir yüzde ile ortaktırlar. Mesele bu yüzdenin makul nispette artırılabilmesindedir. Bir dili, ödünç alınıp usulünce dile montajı sağlanılmış kelimeler değil, farklı dillerin gramer kuralları bozar.

      Bu neviden hassas konular Türkologların ve çalıştayların konusudurlar. Birlikte yaşayan halklar olarak, soydaş veya kültür akrabası olalım bize göre bu konuda netice değişmemektedir.  Ortak kültür paydamızı güçlendirmeği başaralım, varsın kültür akrabalarımızın özel isimleri de yaşasın

     

                 

 

[5] Akraba Topluluklar algısı Türkologlar arasında henüz yeterince ortak bir görüş oluşturamamıştır. Akraba Topluluklar coğrafyası Türk Kültür coğrafyası ile tamamen örtüşmekte midir? Türkiye sınırları içerisindeki akrabalarımız Türkiye sınırları dışında da Türk kültürünün akraba topluluklarımı dırlar? Akrabalarımızın Türkiye dışındaki akrabalarının müstakil devletleri, kültür anlayışları ile politikaları ve doğal olarak kültürel kimlikleri vardır. Buradan hareketle Türk destanları projesine halk kültürü mesela halk inanmaları ortağınız olan anadili Gürcüce olan halkın destanlarını destan projenize alabilirseniz o proje Türk Destanları projesi olmaktan çıkar, proje doğal olarak bölgesel bir ad alır. Zira o destanın başka bir ülke de sahibidir.

      Türkiye birlikte yaşamakta olduğu halkları halk inanmaları ortaklığından hareketle kültür akrabası saymakta, halk kültürü ortaklıklarının da bir akrabalık bağı oluşturduğunu haklı olarak benimsemektedir. Buradan hareketle destanların çift sahipliliği konusuna geçilebilir.

      Anadolu Türk arkeolojik varlığının sahibi birlikte yaşayan halklarla beraber oluşturulan Türk milletidir. Türk milleti bu yurdun yeraltı ve yerüstü bütün zenginliklerinin sahibidir. Bunun için kazılar yapar müzeler açar.

      Bu noktada Anadolu mitolojisi Anadolu Türk mitolojisinden farklımıdır?  Anadolu mitolojik katmanlaşmasını dışlayarak Anadolu halk inançlarına arka plan oluşturmak mümkün değildir. Destanlar dönemi, mitolojik dönem ile yaşayan halk inançları döneminin orta safhası olarak kabul edilebilir. Buradan hareketle denilebilir ki, Türk kültür coğrafyasının siyasi sınırlarla bağımlı değildir. Anadolu kültürünü ihmal ederek Türk dünyasını oluşturmaya kalkarsanız Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye sokarsınız Bunun içindir ki, Dilde Fikirde işte birlik ilkin Türkiye içerisinde, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan Kazakistan içerisinde gerçekleşebilmelidir.

     Türk Dünyası sadece birlikte yaşayan halklardan soydaş olanları içermiş ise anadili Türkçe olmayanlar dışlanır ise mesela, bütünleşmiş bir Kürt dünyası yapılanmasına çağırım yapmaz mı? Bu yapılanmayı meşrulaştırmaz mı? Kültür akrabalarınızı dışlarsanız onlar da aralarında kendi coğrafyalarını kurarlar. Bu hal biteviye ihtilafa yol açar. Bu hal biteviye ihtilafa yol açar ve kurt bulanık havayı seçer misali bu ortamı hazırlayanın amacı hasıl olur

     Birlikte yaşayan halkların demokratik ahenklerini sağlamak maksadıyla, halkların isimlerini zikretleğe gelince, yerin kulağı var, derler sessiz ve derinden giderlerse Türk Türkolog’u tercihini  tercihi açık-kapalı tercihini soydaş halklardan yana kullanır ise siyasi oryantalizm karşısında kültür akrabalarımız olan halklar sahipsiz, arkasız, dayanaksız kalırlar.

     Şu soruya cevap bulmak zorunluluğu vardır. Osmanlı dil coğrafyasında Kafkas bölgesi Osmanlıcası ile yazılan bir divan ile dönemin Bulgaristan’ında yazılan bir divanın kelime hazinesi tamamen aynı mı idi? Bu farklılık her iki divan dilinin de Osmanlıca olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Şam’daki veya Erbildeki anadili Kürtçe olan bir şairin ortak Türkçe ile İstanbul’da kitabının basılmasını neden önlemiş olalım. İstanbul’un kültür merkezi olmasına karşı mıyız? piyanist olmayan sanat ve fikir insanları İstanbul’da eser vermesinler mi?



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.