Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
OSMANLI`DAN ATATÜRK`ÜN ÖLÜMÜNE KADAR SİYONİZM


                                                                                     Yiğit Turan


Günümüzü, bugünün Türkiye`sini iyi anlamamız için geçmişimizi  yani
tarihimizi iyi bilmemiz gerekir...

Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına kadar gelen süreçte devletin
zayıflamasında etkili olan faktörler ile günümüzde yaşadıklarımız
birebirdir... Şöyle bir geçmişle, günümüzü karşılaştırdığımızda aradaki
farksızlığı anlamamak mümkün değil.

Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına neden olan faktörleri tek tek
saymamız gerekirse binlerce sayfalık kitap basmamız gerekir. Fakat bu
faktörlerin en önemli ve gizli kalmışlarını ortaya çıkarırsak en
azından günümüz ile bağlantısını ortaya koyabiliriz.

Bugüne kadar üzerinde pek durulmamış, fakat Osmanlı`nın, Kurtuluş
Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti`nin ve günümüzün en büyük
tehlikesi ``Mason Locaları`` gizli gizli ülkemizi tehdit edip, yok
etmeye yönelik çalışmalar yaparken bizler bu konu hakkında
bilgisizliğimizden dolayı umursamaz tavır takınıyoruz. Fakat ufak
gözüken bu olgu, Osmanlı`nın başını ağrıtmış, Kurtuluş Savaşı`ndan
sonra bunu gören Mustafa Kemal Atatürk`ün bu tehlike yuvalarının
kapanmasına sebep olmuştur. Fakat daha sonra Mustafa Kemal`in ölümünü
fırsat bilen İsmet İnönü`nün desteğiyle tekrar ortaya çıkan Mason
Locaları, Celal Bayar`la beraber daha güçlenmiş ve sonrasında
Türkiye`nin siyasi politikasını yönlendirmeye başlamıştır.

***

Masonluk nedir?

Masonluk hakkında yapılan tanımlamalarda çeşitli kavramsal kargaşalar
yaşanmaktadır...

Birçok kişi bilgisizlikten masonluğu Yahudilik inancına sahip
kimselerin kurmuş olduğu, Yahudilerden oluşan bir cemiyet olarak
görürken aslında masonluk farklı inançtan kimselerin Yahudilik
inancına hizmet etmek amacıyla oluşturduğu gizli bir örgüttür.

Daha iyi anlaşılması için örnek vermemiz gerekirse, masonluk
Osmanlı`daki Yeniçeri Ocağı`na benzer. Yeniçeriler devşirmelerden
oluşmaktadır... Fakat hizmet ettikleri kişi Türk, amaçları devletin
devamlılığıdır... Masonluk`ta da durum farklı değildir. Masonlar çeşitli
mezhep, ırk ve inançtan olabilirler fakat örgütlerinin başındaki
mutlaka Yahudi ırkına mensup ve Yahudilik inancını taşıyan bir
Siyonist bulunur... Yönlendiren ve kabalaya hizmet eden bu Siyonisttir,
masonlar ise bu kişinin askerleridir.

***

Osmanlı`da ilk masonik hareketi başlatan Theodor Herzl
Theodor Herzl,Budapeşteli orta gelirli bir ailenin hukuk bölümünü
okumuş oğludur...Hukuk bölümünü okumasına karşın yazarlık yapmış ve
çeşitli oyunlar sergilemiştir.Theodor Herzl,Yahudi bir ailenin çocuğu
olarak,yazarlık ve tiyatroculuk dışında kendisini Siyonizm`e adamış ve
günümüzün Büyük Ortadoğu Projesi olarak bilinen Büyük İsrail
Devleti`ni kurmak için ilk adımı atmış ve çeşitli planlar yapmıştır...
1870`li yıllarda kafasında kurduğu Büyük İsrail Devleti`ni pratiğe
dökmek adına Yahudilik hakkında çeşitli kitaplar yazmış ve
propagandalar yapmıştır.Herzl kitap yayımlamakla kalmayıp,1896 yılında
Dünya Siyonist Teşkilatı`nın kurulmasını sağlamış ve İsviçre`nin Basel
kentinde ilk kongresini gerçekleştirmiştir.Bu kongrede Herzl: ``Ben
bugün burada Yahudi Devleti`ni kurdum, ancak bunu yüksek sesle
söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde ya da elli sene
sonra bunu herkes böyle bilecektir." demiştir.

Bu sözüyle görülüyor ki,Herzl`in planlarının ileride karşımıza büyük
bir tehlike olarak çıkacağı önceden tahmin edilememişti.Kaldıki 1896
yılında dediği bu söz 1948 yılında gerçekleşti ve İsrail devleti
kuruldu...Yani Herzl,53 yıl süren bir Siyonist mücadele sonrasında
İsrail devletinin kurulmasını sağladı...
Bu kongrede işin garip tarafı Herzl`in kurulacak devletin sınırlarını
da söylemiştir...Toplantı bitiminde Herzl: ``Kuzey sınırlarımız
Kapadokya`daki dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı`na
kadardır." demiştir.
Bu sözünde devletin sınırlarını Osmanlı topraklarının bir kısmına
kadar çizmesi açıkçası o dönemde önemsenmemiştir...Hatta şöyle bir
durumda vardır ki o dönemde Osmanlı,sınırlarını Filistin`e kadar
genişletmiş olması Herzl`in sınırlarını çizdiği toprakların önemli bir
kısmı Osmanlı`nın elinde bulunması Herzl`i tedirgin etmişti...Ve klasik
Yahudi felsefesi olarak ``paramla her şeyi satın alabilirim`` diyerek
1902 yılında sorunun çözümü için İkinci Abdülhamit`le görüşür...

Bu görüşmede Herzl, padişaha: "Yahudilerin vaadedilmiş topraklarda
"yurt" kurmasına izin verildiği taktirde Avrupa`daki Yahudi
bankerlerin Osmanlı`nın tüm dış borçlarını ödeyeceğini" bildirir.
Zaten doğruluk payı bulunmayan bu taahhüdü Abdülhamit "Ben bir karış
dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir.
Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır." cevabı ile
reddetmiştir.

Daha sonrasında Theodor Herzl hızını kesmeyip ikinci görüşmeyi yapar
ve aynı cevabı alınca İngiltere`nin kapısını çalar...Fakat İngilizlerden
de istediğini alamayan Herzl için tek bir çözüm kalmıştır...Bu çözüm
İkinci Abdülhamit`i tahtan indirmeye çalışan Jöntürklerle işbirliği
yapmaktır...İkinci Abdülhamit`i tahtan indiren İttihat ve Terakkiciler
ikinci meşrutiyetle yönetimde söz sahibi olmuşlardır...Theodor Herzl`in
işbirliği devam etmiş fakat Filistin`in alındığını görmeden ölmüştür...

***

Sabetayizm`in Doğuşu ve Osmanlı`da Gelişimi

Sabetayizm`in çıkış noktasına ve Osmanlı dönemindeki etkinliklerine
baktığımızda Siyonizm`in kurmuş olduğu bir akım olduğunu görmemek
mümkün değildir...

Sabetaycılıktan bahsetmemiz gerekirse;Sabetayizm,17.YY ortalarında
İzmir`de yaşayan Yahudilik inancına sahip olan Sabatay Sevi`nin
Yahudilik`in mezhebi olarak ortaya çıkardığı Siyonist bir düşüncenin
ideolojik bir sisteme dayalı halidir...

Sabetaycılık aslına bakarsak İslam dinindeki münafıklıktan başka bir
şey değildir... Çünkü Sabetaycılar, kendilerini Müslüman olarak
gösterir, çevrelerinde Müslüman olarak bilinir ve İslam inancının bir
takım zorunluluklarını yerine getirirler... Fakat Sabetaycılar`ın bu
duruşu sadece sinemanın perdesinden öte bir şey değildir...

Tarihsel olarak incelediğimizde Sabetayizm`in doğuşu çok ilginçtir...

Tarihte hepimizin bildiği bir olay vardır: Osmanlı devleti, İspanya`da
Endülüs Emeviler döneminde zulüm gören Yahudilere kucak açmış ve
onlara Osmanlı`da yerleşme hakkı tanımıştır... İşte bu zulümden
kaçanlardan ve Osmanlı`ya göç edenlerden biride Sabetay Sevi`nin
ailesi olmuştur...
Avrupa`nın barbar olarak gördüğü ve Yahudilerin topraklarına göz
diktiği Türkler, her zaman hoşgörü ve iyi niyetinden kaybetmişlerdir...

Yahudilik inancına baktığımızda Tevrat`ta son Mesih`in geleceği
hakkında bilgi vermesi ve bunu bilen Sabetay`ın, bunu çok iyi
kullanması kendisinin ne kadar zeki ya da kurnaz olduğunu gösterir...
Çünkü Sevi 22 yaşına geldiğinde 1648 yılında Mesih olduğunu ilan etmiş
ve o dönemde halk arasında yankı uyandırmıştı. Yaklaşık iki milyon
kişiye ulaşan inanları Sabetay Sevi`yi sadece peygamberleri olarak
görmeyip, öğrencileri ona mitolojik bazı Tanrısal güçler vererek onu
Tanrılaştırmıştı...

İşin ilginç kısmına değinmek gerekirse o dönemin din âlimleri ve
Yahudi din adamları Sevi`ye karşı çıkmış, Sevi hakkında sahtekârdan
başka bir şey değil gözüyle bakıyorlardı...

Akıllara şu soru gelmiyor değil...

Sabetay Sevi ne yaptı da bu kadar kişi ona inandı?

Sabetay Sevi,18 yaşında iken hahamlık yapıyordu... Zeki ve kurnaz olan
Sevi, hahamlık yaptığı dönemde ikna kabiliyetinin yüksek olması ve
zekâsıyla birçok mutasavvıf öğrenci yetiştirdi... Bu öğrencilere
kendisini o kadar üstün nitelikli gösterdi ki, kimi zaman doğa
olaylarını kendi mucizesi olarak gösterdi... Bu bir etken olmasına
karşın ana neden Sabetay Sevi`nin Hıristiyanlarca da, Yahudilerce de
bilinen şeytanın sayısı olan 666 ve 1666 yılında Deccal`ın ortaya
çıkacağına inanmaları ve Sabetay Sevi`nin 1665 yılında Yahudi
âlimlerce Mesih olduğu onaylanınca ve 1666 yılında Deccal`ın yeryüzüne
ineceğine, Deccal`ı Mesih`in öldüreceğini düşünmeleri Sevi`nin işini
kolaylaştırmıştı...
Fakat ne Deccal gelecekti, ne de Sabetay Sevi Mesih olarak Deccal`ı
öldürecekti...

Bu kadar şey Osmanlı topraklarında olurken, Osmanlı ne yapıyordu?
Aslına bakarsak Osmanlı bu olaylara ilgisiz davrandı, önemsemedi...
Bunun temel sebebi, topraklarında barındırdığı uluslara fazla hoşgörü
göstermesi ve dinlerine karşı saygılı olmasıydı...

Fakat İzmir`li hahamların Sabetay Sevi`yi öldürmek istemeleri ve
öldürememeleri Sabetay Sevi`yi şikâyet etmelerine neden oldu... Osmanlı
ilk şikayette durumu pek önemsemedi fakat zaman ilerledikçe Sevi
hakkında gelen şikayetler durumu değiştirdi ve Dördüncü Mehmet`in
Sevi`yi tutuklatarak karşısına çıkarmasına neden oldu...

Çok gariptir ki Dördüncü Mehmet`in karşısına çıkan Sevi,ilk olarak
padişahın kendisini Mesih olarak kabul etmesini ve İsrail devletini
kurmak ve toprak istediğini söyledi...

Bu konuşma bize Theodor Herzl`i hatırlatmıyor mu?
Padişah Sevi`nin isteğini reddederek Çanakkale`de bir kaleye hapsetti...
Fakat Sevi, burada da rahat durmayıp, propagandasını yapmaya devam
etti... Buna karşın hahamlar tekrar saraya Sevi`yi şikâyet ederek daha
ağır bir ceza verilmesini istedi...

Dördüncü Murat bu isteği dikkate aldı ve bir divan oluşturarak
yargılanmasını sağladı...

Sabetay Sevi Türkçe konuşmuyordu... Divana bu yüzden Padişah`ın
hekimbaşısı dönme Hayatizade Mustafa Efendi çağırıldı ve Sevi`nin
dediklerini tercüme etmesi istendi...

Divan reisi ile Sebatay Sevi arasında geçen diyalog şuydu:

Divan reisi: Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne
bırakmadın

Sabetay Efendi. Haydi, bakalım şimdi göster mucizeni!

Bunun üzerine Sabetay Sevi şaşkın bir şekilde ne yapacağını ve ne
diyeceğini bilemedi. Divan Reisi Sevi`nin mucize yapmasını istedi...
Tercüman ise mucizenin şeklini anlattı: Sabetay soyunacak, vücudunu en
maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna
işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun Mesih olduğunu resmi olarak
tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun
işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat
etmektedirler.

Sabetay Sevi bunu duyduktan sonra afalladı... Şok oldu... Ve Divan Heyeti
karşısında ``Adiyo Santro`` diyerek titremeye başladı... Sevi bu
cümleyle her şeyi inkâr etti, kendisinin Mesih olmadığını, Mesih
olduğu hakkında iddiaların Yahudiler tarafından ortaya atıldığını
kendisini hiçbir zaman Mesih olarak görmediğini söyledi...

Fakat durumu bu şekilde inkâr ederken, Sevi şunu unutmuştu: Dördüncü
Mehmet`in karşısına ilk çıktığında Dördüncü Mehmet`in, Sevi`yi Mesih
olarak görmesini istemiş ve İsrail devletini kurmak için toprak
istiyorum dediğini unutmuştu...

Olayların bu şekilde gelişmesiyle Divan Heyeti Sevi`ye Müslüman olma
teklifi götürdü... Olmadığı takdirde büyük acılar çekerek işkence ile
öleceği bildirildi... İlkin bu teklife yanaşmayan Sevi,dönme
Hayatizade`nin tavsiyesi ile Müslüman oldu

Fakat bu Müslümanlık sadece görüntüye ve kâğıda dayanmaktaydı... Sevi
inancını değiştirmemiş,içinde yaşamaya başlamış ve örgütlenmesini
gizlice sürdürmüştür...Öğrencileri de Osmanlı topraklarında Sabetayizm`i
içten içe yaşamış ve gizlice yaymıştır...

Ve başta da belirttiğimiz gibi görüntüde ve eylemde Müslüman olan bu
münafık Siyonist örgüt aslen Yahudilik inancına sahiptir...

***

Sabetaycılık ile İttihat ve Terakkiperver`in İlişkisi

İttihat ve Terakkiciler hakkında ``tümü siyonisttir`` demek doğru
olmaz...
Fakat içlerinde Sabetaist ya da siyonist kimse yok demek de yanlıştır...
Çünkü içlerindekilerin önemli bir kısmı masondur...

İttihatçı, mason ya da sabetaycılar;Mehmet Cavit Bey,Mehmet Talat
Paşa,Mahmut Şevket Paşa,Hasan Ali Yücel,Şükrü Kaya,Mustafa Necati
Bey,Mim Kemal Öke

Bunların birçoğu hakkında bilgiyi mensubu oldukları mason localarından
öğrenebiliyoruz...

Fakat Eski Maliye Nazırı Mehmet Cavit Bey`in Sabetaycı olduğu 1952
yılında Büyük Ortadoğu Gazetesi`nde yayımlanmıştır... Dönmelerden olan
Nazif Özge, Büyük Doğu gazetesinin 1952 yılında `` Dönmelerin ruhani
büyükleri kimdir?`` sorusuna şu şekilde cevap veriyor: "Eski Maliye
Nazırı Cavit Bey`in kardeşi Şefkati Bey`dir. Dönmeler, onu, hâşâ,
Allah`ın soyundan gelmiş kabul ederler. Yetmiş yaşlarındadır.
Dönmelere, isim-soyisimlerini o takar. Kendisinin soyu, "Roz"dur.
Onlara göre Allah`ın soyu da Roz`muş..."

Kimdir Cavit Bey?
İttihat ve Terakki Cemiyeti`nin liderlerinden olan Cavit Bey, İkinci
Meşrutiyet`te Maliye Nazırlığı yapmış bir Türk siyasetçisidir... Mehmet
Cavit Bey,1875 yılında Selanik`te doğmuştur. Cavit Bey`in babası Naim
Bey`dir... Selanikli bir tüccar olan Naim Bey, Pakize hanımla evlidir...
İttihat ve Terakkici Cavit Bey, daha sonra Mustafa Kemal`e düzenlenen
İzmir suikastında adı geçmiş ve İstiklal Mahkemesinde idam edilmiştir.
***
Siyonist hareketin Osmanlı`da başlayıp, Kurtuluş Savaşı sonrası
Türkiye`ye kadar devam etmesi ve olayların birbirleriyle bağlantılı
bir şekilde hareket ediyor olması ne kadar dikkat çekici değil mi?
Theodor Herzl ile Sabetay Sevi bağlantısı ve kendi tarihini iyi bilen,
olacakları öngören Ulu Önder`in mason localarını kapamasının bu açıdan
incelediğimizde ne kadar doğru olduğunu anlıyoruz...



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.