Türk Meclisi |
|
||||||||
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832 Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10786 Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236 Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756 Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır. |
|
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler |
NURETTİN TOPÇU |
NURETTİN TOPÇU
Nurettin Topçunun vefatının üzerinden otuz üç yıl geçti.Bu gün hala O’nunla beraber olmuş,ondan feyz almış ve onun eserlerinden istifade etmiş büyük bir kitle var. O nesillere yön veren ,ışık tutan bir liderdi. Topçunun aziz hatırası önünde hürmetle ve saygı ile eğilen bu topluluk onu her geçen gün daha fazla bir şekilde aramaktadır. Aradan geçen bu otuz yıl içinde Topçu ile ilgili pek çok makale ,araştırma ve hatta kitap yazılmıştır.Ancak rahmetli hocamızla bizzat tanıştığım 1954 yılından vefat ettiği 1975 yılına kadar olan beraberliğimiz esnasında yaşanmış pek çok hatıramız da mevcuttur.Bu hatıraların bir kısmını bu vesile ile dostlarımız,sevdiklerimizle paylaşmak bir bakıma O’nun aziz hatırası önünde hürmetle eğilmemize vesile olur diye düşünmekteyim. Rahmetli Nurettin Topçuyu 1954 yılında yeni girdiğim Milliyetçiler Derneğinde tanımıştım. Milliyetçiler Derneği 1953 yılında Menderes Hükümeti tarafından kapatılan “Türk Milliyetçiler Derneği”n den hemen sonra ve ayni yıl içinde Nurettin Topçunun manevi liderliğinde İst.Çemberlitaş Camii avlusunda küçük bir odada kurulmuştu. Dernekte ilk Başkan Ferruh Bozbeyli ve daha sonraki Başkan ise Dr. Ayhan Yücel idi.Dr. Ayhan Yücel, Aytekin Yücel ve Av. Kamil Öztürk’ü Çemberlitaş Camimi Karşısındaki Medresede faaliyet gösteren Muallimler Birliği ‘nin tertip ettiği “Prens Sabahattin” konulu konferanslardan tanıyordum. Dr. Ayhan Yücel bir gün bana:’’Milliyetçiler Derneğine üye olmamı ve oradaki kültürel faaliyetlere de katılmamı teklif etmişti. Ben de olur demiştim. Dernek merkezi Çemberlitaş Camii avlusunda küçük bir oda idi. Bütün konforu tahta bir masa ve çok sayıda tahta tabureden oluşmakta olan Dernekte ilk Konferans rahmetli Prof. Dr. Ali Fuat Başgil tarafından verilmekte idi.Dinleyiciler arasında orta yaşlı temiz yüzlü ,ellerini dizleri üzerine koymuş ve başını hafifçe öne eğmiş, Ali Fuat Hocayı dikkatle dinleyen, gözlerinden zeka fışkıran biri de vardı.Bu kişinin daha sonra Nurettin Topçu olduğunu öğrenmiştim. Konferanstan sonra arkadaşlar, akşam” Hocanın evine gideceğiz” demişlerdi.Ve bana da gelmemi söylemişlerdi . Hocanın evi,Çemberlitaş Şatır Sokak 10 numarada idi Ahşap üç katlı bir evdi ve Hoca bu ahşap evin üst katında yalnız başına oturuyordu.Diğer katlarda Annesi Ağabeyi ve yeğenleri oturmakta idi. Bir gurup arkadaşla Çemberlitaş Sinemasının önünde buluşmuş ve Hocanın evine gitmiştik Kapıyı yeğenleri açmıştı.Gıcırdayan merdivenleri yavaş yavaş çıkarak Hocanın çalışma odasına girmiştik.Dar ve uzun bir oda idi. Odanın bir köşesinde Çini bir soba dikkati çekiyordu.Bir köşesinde ise büyük bir masa ve arkasında kütüphane vardı.Kütüphanenin bir köşesinde ise Mehmet Akif’in resmi vardı.Masanın üzeri ve kütüphane kitaplarla dolu idi.Gelenler kalabalık,oturacak sandalye ve koltuk az olduğundan bir kısmımız yerlere oturmuştu.Odanın mevcut olan tek penceresinden ise Marmara denizi görülmekte idi. Daha sonraki yıllarda bu güzel konak gibi ahşap ev ailesinin ısrarı ile yıktırılmış ve yerine apartman yaptırılmıştı.Hoca ise bu durumdan son derece rahatsız ve huzursuz olmuştu. Genelde kış ayları her hafta sonu Dernekteki Konferans veya Seminerden sonra akşamları Hocanın evine sohbet için gidilirdi. Evin kapısını yeğenleri açar ,Hoca bizi çalışma odasının kapısında karşılar teker teker ellerimizi sıkar hatırımızı sorar ve odaya buyur ederdi.Daha sonra kendisi de bir sandalyeye adeta ilişir ve günün konularından birini gündeme getirir ve tatlı bir sohbete başlanırdı. Sohbetin en güzel bir yerinde oda kapısının”tık tık “ ettiği duyulurdu.Hoca hemen yerinden kalkar,kapıyı yavaşça açar annesi tarafından kapı dışına bırakılmış çay tepsisini alır ve misafirlerine bizzat ikram etmekten büyük bir zevk duyardı. Nurettin Topçu annesine son derece düşkündü.Onun sağlığı bozulacak ve kendisi de yanında bulunamayacak diye endişe ederdi. Bu sebepten de uzun süreli olarak evinden uzak kalamazdı.Konferans vermek üzere yurdun her tarafından sayısız davet alırdı.Ancak hiç birine de müspet cevap vermezdi.Her seferinde bir mazeret bularak reddederdi.Dernek Anadolu da şube açmaya başlamıştı.Hiç değilse Şube açılışlarında Derneğimizin manevi liderini aramızda görmek isteğimizi söylesek de Hocamız her seferinde bir mazeret bulurdu.Onu günü birliğine İzmit’e bile götürememiştik. Kaderin ne garip bir cilvesidir ki seneler sonra 1975 yılında Hocamız rahatsızlanıp yatağa düştüğü zaman annesi oğluna bakmıştı. Ne netice de 10 Temmuz 1975 de annesini yalnız bırakarak bu fani alemden göçüp gitmişti. İstanbul Erkek Lisesinde uzun yıllar Felsefe okutmuştu.Çarşamba günleri öğleden sonra dersleri yoktu. Ben de hemen her Çarşamba günü öğle paydosunda İstanbul Erkek Lisesine gider ,onu Okuldan alır ve Cağaloğlu Türbedar Sokaktan geçerek Çemberlitaşa kadar yürür ve oradan da Dizdariye yokuşundan aşağı inerek bazen Şatır Sokaktaki Evine kadar ve zaman zaman da Mehmet Paşa Camiinde öğle namazını kıldıktan sonra evine kadar bırakır ve Derneğe dönerdim. Bu beraberliğimiz esnasında Dernekle ilgili konuları ve memleket meselelerini konuşurduk. 1960 yılının Mayıs ayının ilk haftasında idi.Öğrenci olayları tırmanmaya başlamıştı.CHP nin organize ettiği ve Üniversitenin bizzat desteklediği sol organize ancak sağ dağınıktı. Adeta bir ihtilalin provaları yapılmaya başlanmıştı.İktidar ise başını kuma gömmüştü.Örfi idare yetersiz di.Kasıtlı hareket ediyor diyenler de vardı.Olay çıkaran öğrencileri polis yakalıyor,asker geri bırakıyordu.İktidarın yanında hiçbir sivil toplum örgütü kalmamıştı. Veya hiç biri iktidar yanlısı gibi görünmek istemiyordu.Gerçi Demokrat Parti İktidarı ülkenin en güçlü Milliyetçi kuruluşu olan “Türk Milliyetçiler Derneğini” kendine rakip gördüğü için kapatmıştı.Ancak şimdi bunları düşünecek zaman değildi. Memleket elden gidiyordu.Ülke bir uçurumun eşiğine gelmişti.Birilerini bu ülkeye sahip çıkması gerekli idi. Bu biz olmalı idik. Yani Milliyetçiler Derneği olmalı idi. Rahmetli Topçu ile Dernekte oturduk.Topçu Başbakan Menderese bir Telgraf çekmemizi teklif etti. Ve metnini bizzat hazırladı.Dernek Başkanı olarak ben imzaladım ve Sirkeci Postanesinden çektim.Bu telgraf iktidarı rahatlatmıştı. Başbakan Menderesten çok anlamlı ,çok sıcak bir cevap gelmişti. Daha sonra da o zaman İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Kemal Aygünden bir davet alınmıştı.Davete Dernek Başkanı olarak ben,manevi liderimiz Nurettin Topçu ve Gazeteci arkadaşımız Hami Tezkan katılmıştı. Buluşma eskiden İstanbul Belediye Başkanlığı Binası olarak kullanılan Çemberlitaş Piyerloti Caddesindeki ahşap konakta gerçekleşmişti. Aygün:” Ülkenin bir uçurumun eşiğine geldiğini ,bu çıkmazdan ancak Milliyetçi ve Muhafazakar bir gençliğin gayreti ile çıkılabileceğini gördüklerini bu bakımdan İktidarın Milliyetçiler Derneğine her türlü imkanı vermeye hazır olduklarını “ söylemişti Ve Başbakan Menderesin gönderdiğimiz telgraftan çok mutlu olduğunu da ilave etmişti. Ancak bu görüşmeden çok kısa bir zaman sonra 27.Mayıs.1960 da ihtilal olmuştu. 27 Mayıs 1960 sabahı Demokrasi rafa kaldırılmış,asker idareye el koymuştu.Her taraf toz duman içerisinde idi .Tutuklamalar başlamıştı.Dernekte bazı belgelerimiz ve çok kıymetli bir emanetimiz vardı.Sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen bir yolunu bularak Derneğe geldiğimde Dernek kapısında rahmetli Nurettin Topçu ile karşılaşmıştım. Son derece üzgündü.Her halinden endişeli olduğu anlaşılıyordu.Kapıyı açtım .İçeri girdik.Kapıyı içeriden kilitledik ve önce Menderesten gelen cevabi telgrafı ve diğer gerekli bazı belgeleri yaktık. Daha sonra da büyük bir üzüntü içinde ve fakat hiç konuşmadan Dernekten ayrıldık. 27 Mayıs ihtilali Hocamızı çok etkilemişti.Çok üzgündü. Dermek toplantıları da ikinci bir emre kadar durdurulmuştu.Yassı ada mahkemeleri ise ibretle ve dehşetle izlenir hale gelmişti. Hoca bedbin,hoca bitkin ve son derece küskündü. Denilebilir ki bu devirde onu hayata bağlayan yeğane unsuz Dergah dediği Dernekteki öğrencileri idi. Nurettin Topçu,son derece edepli,terbiyeli ,nazik ve çok zeki bir insandı.Onun sinirlenip bağırdığını ve etrafındakileri kırdığını hiç görmemiştik.Ancak bir defasında çok sinirlenmiş ve sesini yükselterek :”Ben de Topçuluğumu gösterim”Diye bağırmıştı. 1959 yılında idi Dernek çok aktif bir kültür faaliyeti yürütüyordu.Bir yandan kitaplar çıkarıyor bir yandan da süratle Anadoluda şubeler açarak genişliyordu.Ancak bütün bunları ise çok kısıtlı bir bütçe ile yapıyordu. Derneğin merkezi 1954 yılından beri Çemberlitaş Camii Karşısındaki Kara Mustafa Paşa Medresesindeki bir oda idi. Bu oda aslında Muallimler Birliğine aitti .O’na da Vakıflar Genel Müdürlüğü tahsis etmişti.Ve rahmetli Prof.Dr. Nuri Karahöyüklü’nün Muallimler Birliği İstanbul Şubesi Başkanlığı esnasında Milliyetçiler Derneğine geçici olarak verilmişti. Derneğin gösterdiği olağanüstü etkinlikler bir takım sol çevrelerin dikkatini çekmiş ve Muallimler Birliği Yöneticileri üzerinde baskılar başlamıştı. Bir müddettir Medrese içinde bulunana toplantı salonundan bir takım bahaneler bulunarak Dernek Toplantıları yaptırılmıyor,Derneğin işgal ettiği odadan çıkması için de uyarılar yapılıyordu.Derneğin ise başka bir yere taşınacak maddi gücü yoktu. Konu Topçuya aktarılınca Topçu belki de ilk defa sinirlenmiş ve O zamanki Muallimler Birliği Başkanı olan Safa Öztürk’e bağırmıştı. Neticede Topçunun girişimleri sayesinde Dernek yerinde kalmıştı. Nurettin Topçu bir zamanlar Erzurum Milletvekili Meşhur Hüseyin Avni Beyin Kızı ile evlenmişti.Ancak geçinemeyip kısa zamanda ayrılmıştı. Bir daha da evlenmemişti. O bakımdan bir çocuğu yoktu. Ama ülkeye yön veren nesillerin yetişmesinde büyük katkıları olmuştu. Topçu çok iyi bir yazardı. Çok akıcı bir üslubu vardı.Çok düzgün konuşurdu.Ancak çok zor yazdığını söylerdi. Rahmetli Nurettin Topçunun belki de tek zevki Boğazın iki yakasında bulunan Mesire yerlerine gitmekti.Daha ziyade kaynak suların bulunduğu yerleri tercih ederdi. Genellikle Sarıyer de Çırçır Memba suyu ile Anadolu yakasında Beykoz da Karakulak Memba sularına piknik yapmaya giderdik.Herkes kendi yemeğini kendi getirirdi.Hoca ise daima “kuru köfteyi ben getireceğim “derdi ve bol bol kuru köfte getirir ve hepimize de ikram ederdi.Köfteleri çok lezzetli bulduğumuzu söylerdik oda bu iltifatımızdan çok memnun olur ve şöyle derdi:”Evvela bu köftelerin eti özeldir.Eğinden gelmektedir.Sonra pişirmesi özeldir Çünkü köfteleri annem pişirmektedir.” Gerçekten de Topçu bazı hususlarda çok titizdi. Kasabı ayrı,manavı ayrı ve hatta fırını ayrı idi. Ve ne kadarda uzak olsa üşenmeden oralara gider alırdı. Topçu belki de gençliğinde geçirmiş olduğu bir böbrek hastalığı sebebi ile çok su içerdi. Ancak kaliteli su arardı bu sebeple de Memba sularını tercih ederdi.Cebinde daima bardağını eksik etmez,Çırçıra veya Karakulak Suyuna gittiğimizde cebinden bardağını çıkarır suyun kaynağına kadar gider ve kana kana içerdi ve bu sular bana:”Eğin’imin sularını hatırlatıyor” derdi.Bilindiği gibi Nurettin Topçu şimdilerde Kemaliye diye anılan eski adı ile Eğin olan bir kasabandı. Bu büyük insana Allah`tan rahmet dilerim.Ruhu şad olsun.Mekanı cennet olsun. Prof.Dr. Ercüment Konukman
(www.turkmeclisi.org sitemiz kaynak gösterilmeden kullanılamaz) |
Paylaş |
Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir. |
© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır.
Kullanıcı Sözleşmesi. |