Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
MEVLANA CELALETTİN-İ RUMİ

 

 

Gönüller Sultanı ;

 

 

                                                                            “Gel, yine gel !

                                                                              Ne olursan ol,

                                                                              İster kafir ol ister Mecusi

                                                                              İster yüz kere tövbe etmiş ol,

                                                                              Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,

                                                                              Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!”

 

 

    Mevlana… Ulu Türkeli ( Türkistan ) nin Anadolu’da parlayan bir başka güneşi… Sözüyle, sazıyla ,  ney’iyle, oyunuyla; İslam imanını, bir güzel üslupla gönüllere işleyen sevgi eri.

    Onun ney’den üflediği ses, Tanrı aşkının çığlıklarıdır.

    Onun, ışık çerçevesinde dönen kelebekler gibi sema’sı, Yaratan’a olan sevginin Mevlana’ca bir ifadesidir.

    Onun şiirleri; engin gönlünün, yüksek imanının sanat tezgahında dokunmuş ürünleridir.

    O, ulu Türkeli’nin Anadolu’ya bir güzel armağanıdır.

    Alp’lerin doludizgin koştuğu, erenlerin çiçek ile ney ile konuştuğu çağda, Anadolu’da; o bir gönüller sultanıdır.

    Mevlana… Düşüncesiyle, felsefesiyle, İslam’ın insana bakışını kanatlandırıp, dünyanın dört bucağına uçuran,  kafirine, putperestine parmak ısırtan bir ulu hüner sahibi…

 

  Kimdir ?

   Eylül 1207 tarihinde Belh’de dünyaya geldi. Babası, devrin tanınmış din bilginlerinden, Bahaeddin Veled idi. Mevlana Celalettin’in annesi ise, Harzemşahlılar’ın Kağan ailesinden gelen Mü’mine Hatun’du.

    Beş yaşındayken babası ile birlikte Belh’ten ayrıldı. İran’a, Bağdat’a , Hicaz’a uğradıktan sonra Anadolu’ya geldiler.

    Mevlana ve babası, Anadolu’ya geldikleri zamanda, Oğuzlar’ın Kınık boyundan sürüp gelen Selçuklular’dan Kutalmış’ın oğullarının kurduğu devlet, en büyük sultan’ına sahip bulunuyordu. Bu büyük Sultan’ın adı Alaeddin Keykubat idi. Keykubat, Mevlana’nın babasının ne kadar büyük bir din bilgini olduğunu biliyordu. Onu Konya’da saygıyla karşıladı.

    Mevlana, gerek bu uzun yolculukta ve gerekse Anadolu’da pek çok kent gördü. Karaman’da Semerkant’lı bir aileden olan Cevher Hatun ile evlendi. Henüz 21 yaşında olan Mevlana, bilgin babasının yanında, çok mükemmel bir eğitim aldı. Öyle ki, babası öldüğü zaman onun öğrencilerine ders verecek olgunlukta idi.

 

  Ünlenir…

    Mevlana, Konya’da etrafına toplanan kişilere hitap ederken, onları aydınlık ufuklara götürüyor, herkesi kendisine hayran bırakıyordu. Selçuklu Anadolu’sunun başkenti Konya, Mevlana gibi bir bilgini ile daha ünlenir oldu. Özellikle babası ve babasının öğrencilerinden Seyyid Burhaneddin Tirmizi’den aldığı bilgilerle Mevlana, çoktan dolmuş ve şimdi taşmaya başlamıştı. Yaşı 37’ye gelince büyük bir İslam bilgini olarak adı ülke dışında anılır oldu. Ne var ki, Tabriz’li Şems’in Konya’ya gelmesi ve Mevlana’nın rind derviş Şems ile tanışması, büyük bilgin Mevlana’yı, büyük bir gönül adamı yaptı. Mevlana tasavvufi düşüncelerini bıkmadan şiire döktü.; ney’den üfledi. O artık etrafıyla şiirle konuşuyor, ney ile haberleşiyor, sema ile buluşuyordu. O artık tasavvuf dünyasında, yelkenleri rüzgar ile dolu bir gemi idi.

    Öyle güzel söylüyordu ki; Hıristiyan, Musevi, ateşe tapanlar, herkes, Mevlana’ya hayran kalıyordu. Konya Ahileri’nin şeyhi Çelebi Hüsamettin’i naip olarak yanına aldı. Mevlana, altı ciltlik görkemli eseri “Mesnevi”yi onun teşviki ile yazdı ve büyük bir kısmını ona dikte ettirdi. Ve böylece tüm dünyanın hayran kaldığı Mesnevi oluştu.

    Mevlana, eserlerini devrin modasına uyarak Farsça yazdı. Ne var ki, kendisi Türk olduğunu özellikle söyler.”Her ne kadar Farsça söylüyorsam da aslım Türk’tür.”

 

  Ölümü

    Mevlana 1273 yılında ateşlerle kıvranarak yatağa düştü. Selçuklu Sultanı, sarayın ünlü hekimlerinden Mevlana Kemaleddin ile Gazanferi, Mevlana’yı tedavi etmeleri için görevlendirdi. Bu iki doktor Mevlana’nın yanından bir an olsun ayrılmıyorlardı. Doktorların dışında, Hüsameddin Çelebi, oğlu Sultan Veled, Şeyh Sadrettin ve Kadı Seracettin’de Mevlana’yı yalnız bırakmıyorlardı. Yüksek ateşte bile şuurunu koruyor, çevresindekilere “Üzülmeyiniz, hastalığımız, bizi bu alemden ayıracak bir sebepten başka bir şey değildir” diyordu.

    Mevlana,17.Aralık.1273 tarihinde Hak’ka yürüdü. Arkasından Konya ayağa kalktı. Hıristiyanlar, Müslümanlar, Museviler hep birlikte cenazesini kaldırdılar. Mevlana’yı sevenler, onun ölümünü bir ayrılık olarak görmediler. Tanrı ile buluşma olarak değerlenirdiler. Bu yüzdendir ki, ölüm tarihi olan 17 Aralık Şeb-i Aruz “Gelin Gecesi” olarak söylenir oldu.

    25.618 beyitlik Mesnevi’si yanında; 12 divanı ihtiva eden “Divan-ı Kebir’i, Fihi Mafih, Mektubat ve Mecalis-i Seb’a isimli eserleri vardır… Mevlana dünyanın tanıdığı en büyük İslam düşünürlerinden birisidir. Onun düşünceleri üzerine ölümünden sonra kurulan Mevlevilik tarikatı da dünya çapında bir tarikattır.

    Mevlana’nın fikirlerinin yaşatılmasında oğlu Sultan Veled’in büyük emeği vardır. Mevlana’nın soyu günümüzde de devam etmektedir.

 

  Düşüncesi

    Mevlana, insanı öncelikle ilahi aşka layık bir varlık olarak algıladı. İnsanın böyle yüce bir aşka layık olabilmesi için, onun; iman, ahlak ve ibadetle çalışması gerekir, diye düşünüyordu. Mevlana’ya göre; İnsan, yüce Tanrı’yı sevdikçe, onun buyruklarını tuttukça, kötülüklerden uzaklaştıkça, yüce tanrı’da o insanı sever… İşte Mevlana, bu yüce sevgiye; Allah sevgisine giden yolda insanları öğütleyip, onları Allah sevgisinde birleştirmek istedi. Ve bütün insanları bir tuttu. Hoşgörü ile seslendi. İşte bu nedenledir ki, onun cenaze törenine, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler de katıldı.

       Çünkü o şöyle diyordu:

 

            “Gel, yine gel !

              Ne olursan ol,

              İster kafir ol ister Mecusi

              İster yüz kere tövbe etmiş ol,

              Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,

              Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel !”

   

                                                           Emir Artukoğlu

                                                           Yeni Düşünce, 3-9 Aralık 1999

                                                                   Sayı:660, S.72-73

 (www.turkmeclisi.org sitemiz kaynak gösterilmeden kullanılamaz)



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.