Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
MEHTER
Anadolu halk kültüründe davul-zurna göreneği ile halen izlerine rastlanan mehter müziği, yüzyıllar boyunca Osmanlı ordusuna girdiği her savaşta eşlik etmiştir. Bir hükümdarlık ve bağımsızlık belirtisi olarak düşünülen mehter müziği, ordunun her dem güç ve cesaret kaynağı olmuştur denilebilir. Muharebeye girmeden önce coşkulu şarkılar söylenmesi, yeri göğü inleten köslerin vurulması sayesinde düşmanın paniğe uğratıldığını bilmeyen yok gibidir. Mehter müziği bestecileri de düşmanın cesaretini kırıcı eserler yaratmaya özen göstermişlerdir. Mehterin 1299’da Osman Gazi’ye beylik verilmesinin nişanı olarak III. Keykubat tarafından tabıl ve alem gönderildiğinde kurulduğu kabul edilir. 1826’da Vaka-i Hayriye olarak adlandırılan, II. Sultan Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmasıyla uzun bir süre unutulan mehter, 1908’de Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın Müze-i Askeri-i Hümayun’u kurması ile yeniden yaşatılmaya başlanır.1914 yılında, Mehterhane-i Hakani adı ile yeniden kurulup Askeri Müze’ye bağlanan mehter,

1935 yılında devrin Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın Bey tarafından aslına göre yetersiz görülerek kaldırılır. 1952 yılında ise tarihsel önemi nedeniyle İstanbul Askeri Müzesi’ne bağlı bir mehter takımı kurulur. Günümüzde haftanın belli günlerinde halka açık konserler veren ve bazı resmi törenlerde hazır bulunan mehter takımı, bize Osmanlı’nın eski haşmetli günlerini hatırlatır.

Kendine özgü bir yürüyüşü olan mehter takımının temposu, “Kerim Allah eyisün. Rahim Allah eyisün...” ritmidir. Mehter takımı yürüyüşe geçtiğinde önde çorbacıbaşı unvanını taşıyan ve başında “üsküf” bulunan mehteran bölüğü komutanı, arkasında sol tarafta ak sancak, sağ başta ise zırhlı muhafız ile kırmızı sancak, sancakların arkasında ise, üçerli koldan üç sıra halinde dizilmiş dokuz tuğ gelir. Sağ tarafta kırmızı sancağın arkasında “hücum tuğu”, tuğlardan sonra ortada mehterbaşı yer alır.

Mehterbaşından sonra da sırayla çevgâniler, okuyucu zurnazenler, boruzenler, nakkarezenler, zilzenler ve davul çalanlar, en arkada ise at sırtında köszenler gelir.Mehter takımı hilal şeklinde açılarak ayakta çalar. Yalnız nakkareciler bağdaş kurup oturur. Sazlar da sağdan sola nakkare, zurna, davul, zil ve borazan olarak dizilir. Yürüyüşte her üç adımda bir durulur ve hafif yarım sağa veya sola dönülür. Böylece, yürüyüş kolu aynı tempo ile bir sağa bir sola selam vererek, davulların kumandasında ilerler. Yürüyüş esnasında mehter takımı hep bir ağızdan “Rahim Allah, Kerim Allah,” diye “alkış” (tempo) tutar. Tam örgütlü bir mehter takımında zurnalar, (kaba-zurna, cura-zurna), boru, kurrenay, mehter düdüğü, klarnet gibi nefesli sazlar, kös, davul, nakkare, tabıl, def gibi vurmalı sazlar ile zil ve çevgân bulunurdu.

Mehterlerin esas görevi harp meydanlarındaydı. Mehterhanenin savaş meydanlarında gece karanlığında bile, ordugâhı koruyan erlerin uyumaması için devamlı çaldığı biliniyor.

Cenge giderken, serdar vezirlerin mehterlerinde boyları bir metreyi aşan büyük cenk davulları bulunurdu ki, bunlara “harbî kûs” denilirdi. Deve üzerine yüklenerek çalınan kûs ya da başka bir deyişle kös’e tokmak çalmak ise apayrı bir hünerdi. Evliya Çelebi: “Kûslerin her biri bir hamam kubbesi kadar gelir. Bayram gecelerinde, bayram günlerinde çalınır. Sedası gök gibi gürler,” diyor. Nevbet vururken, yani konser verilirken, kösler toplu halde mehterin ortasında yan yana yere konulur ve orada çalınırdı.

Yürüyüşlerde hayvana bindirilmiş durumda hayvanın sağına, soluna bağlanır, köszen de hayvana biner, oturur ve yine sağdaki, soldaki köslere sıra ile vururdu. Tarih boyunca kösler sadece hükümdar mehterlerinde çalınırdı. Savaşa çıkıldığında başkomutan vekilinin mehterine de kös katılırdı.
Her saz çalan grubun bir başı vardı; buna “ağa” denilirdi. Davulcubaşıya, başmehter ağa denir, mehterhanenin başında mehterbaşı ağa bulunurdu.

Mehterbaşı ağa, başmehter ağa ve ağalarla çevgâniler, başlarına beyaz destar (sarık) sarılmış kavuk, içlerine sarı üç etek, arkalarına al cübbe, al şalvar, ayaklarına sarı renkte yemeni, mest veya pabuç giyerlerdi. Ayrıca bellerine de şal kuşak sararlardı.

Mehteran ise başlarına beyaz tülbent sarılmış lacivert kavuk, içlerine sarı renkte üç etek, arkalarına lacivert cübbe, kırmızı şalvar, ayaklarına kırmızı yemeni, mest veya pabuç giyerler, bellerine şal kuşak bağlarlardı. Osmanlıların Avrupa içlerine kadar ilerlemesi sonucu, 17. yüzyılda mehter müziğindeki pek çok öğenin Batı müziği bestecileri tarafından benimsendiği biliniyor. Ünlü besteci Mozart ve Haydn da bu müzikten esinlenerek bestelerini oluşturmuşlardır.

Beethoven’ın, “Dokuzuncu Senfoni”sinin son bölümünü kös, davul ve zurna ile seslendirmesi bu etkilenmenin en önemli örneklerindendir.

Mozart, Bizet gibi kompozitörler de mehter müziğinin etkisi altında kalarak, “Alla Turca” (Türk tarzında) denilen eserler bestelemişlerdir.Osmanlı Devleti’nde askeri müzik örgütü olarak bilinen mehter, tarihte devletin egemenlik, hükümranlık sembolü olarak yer almıştır. Her devirde beğeni kazanan mehter müziği, günümüzde de “tarihin sesi” olarak yaşatılmaktadır.

 

 



İlhan AKBULUT



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.