Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
MEHMET BEY VE TÜRKÇE

                                                  MEHMET BEY VE TÜRKÇE

                                                  RESMİ DİL KRONOLOJİSİ

 

    Türkler gerek evvelki (100-920) devirler de, gerek İslâmiyet’i kabul ettikleri ilk ( 920-1080) devirlerde de, Türkçeden başka dil kullanmamışlardır.

    Fakat Melikşahdan (1072-1092)  itibaren Büyük Selçukların, Arapçanın, fakat bilhassa Farsçanın tesiri altında kalarak eriyip gittikleri malumdur. Anadolu’da ise “Selçukların, Anadolu’yu fethettikleri zamanlarda Güneydoğu Anadolu’da zaten Arapça konuşuluyordu.” Bizans’tan alınan yerlerde “Kurulan ilk beyliklerde de devletin dilinin Arapça olması muhtemeldir”(1) gibi bir tahmin varsa da, bu tahmin sosyal ve tarihî hakikatlere uymamakta ve dolayısıyla kabule şayân görülmemektedir. Zira,Türkçeden başka olmaları ve Arapçayı devlet dili yapmaları, kolayca kabul edilebilir bir hâl değildir. Saniyen, tebaaları olan Türk ve Rum halkı da Arapça bilmediğinden böyle bir zaruret de mevcut değildi.

    Bu itibarla Konya’da ki Selçukların Sivasda Danışmendlerin Erzincan’daki Mengüceklerin ve Karsdaki Saltukların, hiç değilse ilk zamanlarda yani takriben 1071-1110 tarihleri arasında resmi dil olarak Türkçe kullandıklarını kabul etmek icap eder.(2)

    Fakat, 13 ncü asrın başından itibaren yavaş yavaş Türkçe, devlet dili, ilim ve edebiyat dili olmaktan çıkmış ve 1110-1160 tarihleri arasında Arapça devlet dili, ilim ve edebiyat dili olmuştur.(3)

    Lakin, 1160 tarihinden itibaren Selçuklu vezirlerinden Sahip Fahreddin Ali zamanında Arapça terk edilerek Farsça devlet dili, edebiyat dili olarak kabul edilmiştir.(4) Bu tarih, hem Selçuk devletinin yükselme devrinin başlangıcı ve hem de Selçuk sultanlarının “Gıyaseddin, Keyhüsrev, Rükneddin” gibi ünvanlar aldıkları ve İran tesirinin şiddetle, Farsça okuyup yazmıştır. kendisini hissettirdiği devrin başlangıcıdır.

    1160-1277 tarihine kadar Anadolu Selçuk devleti, Türkçeyi ve Arapçayı terk ederek, Farsçayı devlet dili, ilim ve edebiyat dili olarak kabul etmiş ve kullanmıştır. Bu devirde “Rum ülkesinde bütün ahali Farsça konuşmuş, Farsça okuyup yazmıştır. Bütün medreselerde Farsça tedrisat yapılmış (5), devlet muhaberatı Farsça yapıldığı gibi devlet muhasebat defterleri de Farsça tutulmuştur. İlim ve edebî eserler ile lûgatlar Farsça yazılmıştır.(6)

    Görülüyor ki, Farsça 1160-1277 tarihleri arasında, yalnız devlet dili, ilim ve edebiyat dili olmakla kalmamış, fakat aynı zamanda merkezden muhite, saraydan halk tabakalarına doğru yayılarak, Türk dilinin mevcudiyetini ve hayatiyetini tehdit etmeye başlamıştır.

     A)Türk Bekası Tehlikede;

    Her millî bünyenin, yabancı tesiri altında kalarak, onları taklit etmeye ve kendi milli bünyesinden uzaklaşmaya başladığı zaman, zaafa uğradığını, başka milletlerin esiri derekesine düştüğünü, tarih bize gösteriyor. Göktürkler, Anadolu Selçukları ve nihayet 16 ncı asırdan sonra Osmanlılar, bunun bariz misalleridir.

    Doğu Göktürklerin, Çin egemenliğinden kurtulmasından sonra, Bilge Han “Ey Türk…Ey millet…Yukarıda mavi gök çökmedikçe, aşağıdaki yağız yer delinmedikçe senin ilini kim alabilir?.. Senin töreni kim bozabilir?..Titre ve kendine dön!” demişti.

    681’den 1160 tarihine kadar Asya’da, 1071’den 1160 tarihine kadar Anadolu’da kendi dil ve töresine sahip olarak yaşayan ve 1040’da Gaznelileri, 1060’da Büveyhoğullarını, 1071’de koca Bizans İmparatorluğu’nu ve 1096’dan 1160 tarihine kadar Haçlı ordularını, birer vuruşta yere seren Selçuk Türkleri, 1243 tarihinde feci bir şekilde yenilmişler ve Moğolların egemenliğini kabul etmeye mecbur kalmışlardır. Bu mağlubiyetin sebeplerinden biri de kendi dil ve törelerini terk ederek İranlaşmış olmalarıdır. Böylece Anadolu Türklüğü kendi dil ve töresinden sonra hürriyet ve istiklâlini de kaybetmiş, esir bir millet olmuştu.

    B) Buna Üzülenler Vardı…

    A. Daudet, bilhassa “Dilini unutmayan bir millet yok olamaz. Esir dahi olsa, diline sahip olduğu müddetçe, zindanının anahtarı kendi elinde demektir. Bir gün elindeki anahtarla zindanın kapısını açar, dışarı çıkar ve hürriyetine kavuşur” diyor.

    Dilini ve kendi töresini unutmaya başlayan Anadolu Türklüğünün, siyasi ve kültürel esaretine, münevver birçok vatanperver üzülüyorlardı. Zindanın kapısını açarak dışarı çıkabilmek ve var olabilmek için, elden gitmekte olan “dil’in” kurtarılmasına çalışıyorlar ve Türkçeye önem vermeyen, kendileri Türk olduğu halde, eserlerini Türkçe yazmayan münevverlere, serzenişte bulunuyorlardı. Bunların başında Aşık Paşa ile İzzeddin Ahmed geliyordu. Aşık Paşa;

        “Türk diline kimseler bakma idi.

          Türklere hergiz gönül akmaz idi.

          Türk dahi bilmez idi ol dilleri” (7)

    Türkçenin elden gitmek üzere olduğuna üzülürken, İzzeddin Ahmed de, Farsça yazanlar ne derlerse desinler “Halkın Türkçeye gönül vermiş olduğunu” söylüyor ve “Oğuz kişi Türkçeye meyletmelidir. Her kavim kendi dilince söylemelidir” diyordu.(8)

    Farsça yazanların söylediği gibi Türk dilinin kaba ve kifayetsiz olmadığını, aksine işlenmiş olduğunu, ince, zarif ve kifayetli bulduğunu, en az Farsça kadar Türkçenin de ilim ve edebiyat dili olabileceğini ilave ediyordu.

    C) Hal Çaresi;

    Türkçeyi müdafaa eden, onun yok olmamasına çalışan münevverlerin sesini duyan ve dinleyen olmadığından, Türk dili ve kültürünün sınırları gittikçe daralıyordu. Buna mukabil sırtını saraya ve medreseye dayamış olan Farsçanın sınırları gittikçe genişliyor ve yayılıyordu.

    Anadolu Türklüğü, 1160’dan beri İran’ın tesiriyle, anadilini, fikir hürriyetini ve kültürel istiklâlini kaybetmekte iken, 1243’de siyasi istiklâl ve hürriyetini de kaybetmiş ve kelimenin tam manası ile esir olmuş, yok olma yolunu tutmuştu. Kurtulmak için yegane hal çaresi, yabancıların kültür ve siyasi hegemonyasına karşı şahlanmak ve kendine dönmekti.

    Buna müdrik bulunan Karamanoğlu Mehmet Bey, şanlı bir zaferden sonra Konya’ya girmiş ve neşrettiği bir fermanla Farsçayı yasak ederek “Bu günden sonra divânda, dergahda, bargahda, meclisde ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.”,diyerek, Türkçeyi resmi dil ilan etmiştir. Ferman Anadolu’nun her tarafına gönderilmiş ve günlerce halka duyurulmaya çalışılmıştır.

    O, yüz küsür senelik fasıladan sonra, Türkçeyi tekrar devlet dili, ilim ve edebiyat dili, tahsil ve tedrisat dili, konuşma, yazma ve okuma dili olarak kabul etmiştir. Mehmet Bey’in  Farsçayı yasak etme ve Türkçeyi onun yerine kati olarak vazetme hususuna büyük bir önem verdiği ve bunun üzerinde ısrarla durduğu muhakkaktır. Hatta emrine rağmen Farsça konuşan kimseleri “Farsça yazan kâtipleri görüp işittikte katlettiği”(9) bile söylenir.

    D) Olayın Önemi;

    Mehmet Bey, halk arasında yetişmiş fakat pek cesur ve kahraman bir Türk evladı olduktan başka(10), aynı zamanda devrin bilgilerini Türkçe olarak öğrenmiş, ilmin ve sanatın kıymetini bilen, alim ve sanatkarları himaye eden, fazla olarak devrin fikir cereyanlarını kavramış olan bir devlet adamıdır. Kendisi ve etrafına toplanmış olan münevverle, Türkçe konuşuyor ve yazıyorlardı. Mehmet Bey, Selçuk sultanlarına yazdığı mektuplarını dahi Türkçe yazıyordu.

    Birçok konularda olduğu gibi Türkçeyi terk ederek, Farsçayı devlet dili, ilim ve edebiyat dili yapan, üstelik Moğolllar’ın hakimiyetine büyük bir uysallıkla boyun eğerek, kendi saltanatlarının idamesinden başka bir şey düşünmeyen Selçuk sultanlarına kızıyordu. O, başka milletlerin içinde eriyip gitmeden, millet olarak yaşayabilmek için dilin büyük manasını ve önemini biliyordu. Türkçenin, devlet dili, ilim ve edebiyat dili olmadan, düştüğü durumdan kurtarılamayacağını anlamıştı. Kanlı savaşlardan sonra ele geçirdiği Konya’da sanki yapılacak başka bir iş yokmuş gibi önce dil konusunu ele alması ve bunun üzerinde ısrarla durarak düşüncesini bir fermanla tahakkuk ettirmesi Türk diline verdiği önemi gösterir. Mehmet Bey’in hareketine, sadece bir isyan nazarı ile değil, kültürel ve harsî düşünceleri de ihtiva eden bir halk hareketi nazarı ile bakıldığı zaman, hareketin manası ve şümulü daha iyi anlaşılır.

    Bulgarların, Macarların ve Finlerin zamanla Slavlaşarak, İran’da ki Türklerin İranlaşarak, Arabistan ve Mısırdakilerin zamanla Araplaşarak, yok olup gittikleri herkesçe malumdur.

    Mehmet Bey, bu hareketi ile, milli harsın, yabancı tesiri ile yok olmasına mani olduktan başka, Türkçenin takriben 1277 yılından 1500 tarihine kadar devlet dili, ilim ve edebiyat dili olmasını sağlamış, Türk dilinin yaşamasını, Anadolu’nun Türkleşmesini, dolayısıyla Anadolu’nun bir Türk yurdu olmasını sağlaması bakımından çok önemlidir.

    Kendisine şükran borçlu olduğumuz Mehmet Bey’i hürmetle anar, Allah’tan mağfiret dileriz.

 

 

    Dr. Tahsin Ünal’ın “Türklüğün ve Türkçe’nin Sesi, Karamanoğulları Tarihi eserinden” alınmıştır.

 

    Mehazlar;

  1. M.A. Yınanç; Türkiye Tarihi; İst,1944,Sa.160
  2.  Danışmentnamenin Türkçe yazılmış olması, bunun bir delili olduktan başka, Erzincan’da münteşir “Birlik Gazetesinde” neşrettiğimiz yazımızda, Mengücek Gazi’ye ait bir de kitabe vardır. Vakfiyeden alınarak yazılan bu kitabe, bu gün dahi kolayca anlaşılabilen sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Bu da “Anadolu’da resmi dil Türkçe idi” fikrimizi teyid eder.
  3. Barthold, Orta A.T.T.K.dersleri. İst,1927, Sa. 119
  4. K.M. Aksarayı, (O.Turan tercümesi), Sa. 64
  5. Türkiya M.Ç.VI;VII/2,Sa.123
  6. Bezm-ü Rezm (Köprülü’nün mukaddimesi ile tab), kaynakta zikredilen “bütün ahali” tabirinden, köy ve kasabalardaki halk değil, şehirliyi anlamak lâzımdır.
  7. A.S. Levend, T.D. Geliştirme ve Sadeleştirme Safhaları, Ank.!949,Sa.9
  8. F.Köprülü, M.Ed.Cer.İlk mübeşşileri,İst.1928,Sa.10-15
  9. S.Çağatay, D.T.C.F. Dergisi,11/2-298
  10. Tahsin Ünal, Karamanoğulları Tarihi, Sa.99-119.

 

 

   



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.