Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
KOMÜNİZM VE IRKÇILIK
KOMÜNİZM VE IRKÇILIK
         Günümüz dünyasındaki gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı’nın ayrıntılarıyla yeniden yazılmasını zorunlu hale getirmektedir. Çünkü Ruslar bu savaşı tamamen kendi emellerinin propaganda malzemesi yapmakta, olup bitenlerin akını kara-karasını ak yapmayı alışkanlık haline getirmektedir. Oysa İkinci Dünya Savaşı, ders, ibret ve akıl verme niteliğiyle insanlık tarihinde cereyan eden olayların en önemlisidir ki, bu konunun bu önemi, Rusların-Çinlilerin ve Yahudilerin çıkarına kurban edilmemeli, yalanlarla süslenip gerçekler bozulmamalıdır. Tarih, olduğu gibi yazılıp, olduğu gibi anlaşıldığında, ancak bir bilim dalı olarak insanlığa hizmet verebilir. Haklılık kazanmanın ön koşuludur, fakat savaşı çoğu zaman haklı değil güçlü olanlar kazanmış, haklı eğilmiştir. Zaman geçer çok şeyler değişir (savaştan 64 yıl geçmiştir), eğilen haklı yerinden kalkacak ve kazanmanın tüm koşulları eşliğinde nihai zaferine erişecektir. Tarih, işte bu nihai zaferin öyküsüdür.
         Bilindiği gibi, XX. Yüzyıl-“komünizm” ve “ırkçılık” denilen iki ideolojinin yaşama-tarihe hakim olduğu bir yüzyıl olmuştu. XXI. Yüzyıl ise, komünizme-ırkçılığa karşı tepki olarak, milliyetçiliğin-özgürlüğün-demokrasinin yaşama-tarihe hakim olacağı bir yüzyıl olacaktır.
         Komünizm kavramı ve ideolojisinin yaratıcısı Yahudiler olduğu gibi, ırkçılık kavramı ve ideolojisinin de yaratıcısı yine o Yahudilerdir. Bu iki ideoloji görünürde birbirine zıt gibi algılansa bile, aslında birbirini tamamlayan bir bütünün iki parçasıdır ki, biri olmadan öbürü olamaz. Ruslar ve Çinliler bu her iki ideolojinin uygulayıcısı rolünü oynamıştır. Çünkü onların devlet yapıları gereği bu ideolojilere gereksinimleri vardı, her ikisi de emperyalist idi-işgalci idi. Onlara göre, Komünizmi ancak bu iki ulu(!) ulus kuracakmış(!). Cihanşümul büyük medeniyetleri de ancak bu iki ulu(!) ulus yaratacakmış(!). Başkaları ise ancak bu nimetlerden(!) yararlanabilecekmiş. Ruslar nasıl “Velikorusı” (Ulu Rus) sloganıyla başkalarını yutmaya-Ruslaştırmaya çalıştıysa, Çinliler “Vidadı Henzu” (Ulu Hen Ulusu) sloganıyla başkalarını yutmaya-Çinlileştirmeye çalışıyordu. Rusya’da, “ben Tatarım Urus olmam”, Çin’de, “ben Uygurum Çinli olmam” diyebilmenin suç damgası “milliyetçilik”tir. Cezası Urus ile Çinli ne isterse o olur. Bu anlayış ve uygulama “ırkçılık”ın ta kendisi idi.
         Irkçılık, kendisinin mensubu olduğu ırkını-milletini başkalarının üstüne koymaktır, başkalarını kendine benzetmek veya yutmaktır. Milliyetçilik ise, kendisinin mensubu olduğu ırkını-milletini sevmektir, ona hizmet etmektir. Demek ki, ırkçılık düşman çağrıştıran ayrı bir olgu, milliyetçilik ise ulusal dostluğu pekiştiren bambaşka bir olgudur. Bu iki olgunun karıştırılması, cehaletin sonucu olduğu kadar, insanlık düşmanlarının işine gelecektir. Yahudilerin dünya üzerinde hiçbir dostunun bulunmayışı, Yahudi ırkçılığının sonucudur. Bu Yahudi ırkçılığı-Yahudi gayesi, her zaman emperyalist devletlerin işine yaramıştır (Dabağyan, 2004: 104, 105). Atom sırrını 1943 yılında Ruslara satan da, yıllar sonra Kızıl Çin’i atom silahına sahip kılanlar da Yahudiler idi (Dabağyan, 2004: 302, 303).
         Komünizmin-Marksizmin baş kuramcısı olan Karl Marks’ın (1818-1883) Yahudi bir aileden gelmiş olması da, Hitler’in Yahudi düşmanlığını alabildiğine körüklemiştir. Çok haklı olarak Hitler, Yahudilik ile Marksizmi aynı olgu olarak algılıyordu: “Kendimi zorlayarak Marksist basının yazılarını okumaya çalıştım. Fakat onlara karşı duyduğum tiksinti o kadar şiddetli oldu ki, bu beni, bu nefret ihanet koalisyonunu meydana getirenleri daha yakından tanıma çabasına itti. Bunların hepsi, müdürlerinden başlayarak, istisnasız Yahudilerden oluşuyordu” (Hitler, 2005: 59-60). Evet komünizmin Yahudi malı olduğunda hiç kuşku yoktur. Gelelim ırkçılığa, ırkçılık da Yahudi malı olduğu kadar, hem Rus malıdır, hem Çin malıdır.
         Rusların, uzun yıllar işgal eylemleriyle elde ettiği başka halklar topraklarındaki, başkalarını yok sayan ırkçı  egemenliklerini korumak için bir örtü ideolojisine gereksinimleri vardı. Bu örtü, komünizm ideolojisinin yürürlüğe girmesiyle gerçekleşmişti. Artık Rus ırkçılığı örtünmüş, başkalarının ona karşı direnişi “ırkçı-milliyetçi-pantürkist” suçlamasıyla bastırılıyordu. Ruslar Türk direnişçilerine karşı özel olarak “pantürkist” sözcüğünü üretmişlerdi ki, bu sözcük ile adlandırılıp öldürülen kardeşlerimizin sayısı 100 binler hatta milyonlar ile tahmin edilir. Elbette Türk dünyası bunun hesabını ve intikamını Ruslardan-Çinlilerden er geç soracak ve alacaktır.
         Konu “pantürkist” suçlaması iken, bir örnek, Ürümçi’de 2000 yılında basılmış, Çinceden çevrilen “Pantürkizm Medeniyeti Hakkında Araştırmalar”  adlı kitabın sunduğu şu sonuç ifadeler dikkate değerdir: “Medeniyet Pantürkizmi, siyasi Pantürkizmin esasıdır. Bu esas, siyasi Pantürkizmin yaşamı-gelişimi için kaynak ve Shin Cang’daki (Doğu Türkistan’daki) bölücülüğü nazari esasla-medeniyet arka görünümüyle besler. Aynı zamanda Batılı düşmanlarımızın devletimizi parçalamasına kolaylık sağlar. Bu sebeple, Pantürkizme karşı savaş ve onun medeniyet alanındaki derin etkisini temizlemek, ideoloji sahamızdaki uzun vadeli vazifemizdir.” deniliyor. Düşman ağzıyla Türkçülük ilkesinin bu şekilde değerlendirilmesinden de-tanımlanmasından da yalın bir şekilde anlaşılıyor ki, düşmanlarımız bizi topyekun-kökümüzden yok etmek istemekte ve bu ifadeler, Çin’i ve Rus’u “ezeli ve ebedi düşmanımız” derken, biz Türkçülerin tartışma götürmez haklılığını kanıtlamaktadır. Ben Türküm veya ben Türkçüyüm, diyebilmek için, her zaman Çin’in veya Rus’un öldürmesine karşı hazırlıklı olmak gerekmektedir. Evet, bu ölüm kalım savaşında, bizim cihanşümul haklılığımızın kanıtı, düşmanlarımızın kimliğinde-kişiliğinde-amaçlarında saklıdır (Kurban, 2007: 16).      
         Ruslar suçlamada-öldürmede sınır tanımıyor, kendi ulusal vatanını kurtarmaya çalışan Hitler’i de ırkçı olarak suçluyordu. Evet Ruslar sadece kendilerinin işgal ettiği ülkelerde değil, tüm dünyada da “ırkçı” suçlamasıyla düşmanlarını susturmaya çalışırken, hainler aracılığıyla bir dereceye kadar başarılı da olmuştu. Asıl ırkçı kim olduğuna gelince, Hitler şöyle diyordu, “Ruslar olayların baskısı altında Yahudi Marksizminden kopup, yırtıcı ve vahşi ifadesiyle ebedi Panislavizmi temsil edeceklerdir.” (Hitler, 1968: 78). Evet Hitler, bu sözleri 1945’te, Sovyetlerin dağılıp (1991), şoven-ırkçı Putin’in iktidara gelişinden 55 yıl önce söylüyordu. Buna çok ileri görüşlü bir dahinin sözüdür, denilmezse, ne denilir!? Zaten büyük zatlar ileri görüşlülüğü ile büyüktür. Günümüz dünyasının “Serbest Pazar Ekonomisi ve Özelleştirme Hareketi” denilen çağdaş doktrinin değeri, Hitler’in şu tanımlamasından daha iyi anlaşılmaktadır : “Ekonomik hareket, şahsiyet ilkesinden ne kadar uzaklaştırılırsa ve ekonomik hareketin faaliyeti topluluğun etki ve gücüne ne kadar teslim edilirse, ekonomik hareketin yaratıcılık özelliği o kadar zayıflar. Sonuçta kaçınılması imkansız bir çöküş oluşur” (Hitler, 2005: 400). İşte komünizmin 1980-90’lı yıllardaki çöküşünü Hitler, 1920-30’lu yıllarda görmüştür; buna ileri görüşlü denilmezse, ne denilir!?
         Ahmet Temir, “60 YIL ALMANYA” adlı kitabında, Hitler ve onun ülkesi-ulusu hakkında şu özlü ifadeleri yazmaktadır: “Adolf Hitler, her şeyden önce usta bir hatipti, Avrupa ve Almanya’nın eski ve yeni tarihini iyi biliyor ve bunları halka ustalıkla anlatıyordu. Alman ulusu ve devletinin nasıl böyle kötü duruma düşüp perişan hale geldiğini ve bunun sebeplerini bir bir açıklayarak bundan çıkış yollarını gösteriyordu.” (Temir, 1998: 30). Tarihçi Akdes Nimet Kurat (1903-1971), “Alman tarihi bazı yönlerden Türk tarihine çok benzemektedir” diyor (Temir, 1998: 4). Türkolog Ahmet Temir (1912-2003), “Türk ve Alman uluslarının Slav dünyasına karşı savaşta ortak bir kader birliği vardır” diyor ve Almanya’yı “Dahiler ülkesi” olarak tanımlıyor (Temir, 1998: XI).
         Evet biz Türklerin Almanlarla birbirimize çok benzeyen kader birliğimiz vardır, ortak düşmanımız Slavlardır. Tatar adı, siyasi terim veya lakap değil, Moğol-tatar ulusunun tarihte oynadığı olağanüstü rolü gereği, birleştirici güç olarak doğmuş etnik bir etkendir. Maalesef bu etken tarihi görevini tam olarak bitirememiştir. Altın Orda terkibindeki tüm Türki halkların Tatar adı çevresinde birleşip bir ulus olarak şekillenmesine zaman ve fırsat yeterli gelmemiştir (Kurban, 1998: 77). Aynı bizler gibi, bölünmüş-parçalanmış Almanların da birleşip Alman toprakları üzerinde güçlü Alman devleti kurmalarına zaman ve fırsat yeterli gelmemiştir. Türklerin de, Almanların da güçlü bir devlet sahibi olmalarını Slavlar istemiyordu.          
         Bugüne kadar, Adolf Hitler’i (1889-1945) karalama kampanyasında sınır tanımayan Ruslar ile Yahudiler, neler neler uydurmadılar ki…. Örneğin, 1936 yılının Nazi Almanya’sında-Berlin’de gerçekleşen Olimpiyat’ta 4 altın madalya kazanan Zenci atlet  Jesse Owens’a kızan Hitler güya alanı terk etmişmiş. Oysa Hitler kürsüden inerek, atletin yanına gitmiş ve tebrik edip, Onun elini sıkmıştır (VATAN Gazetesi, 21.08.2009). Şu anda 83 yaşında olan Alman spor gazetecisi Siegfred Mischner, ertesi gün Owens’in tüm gazetecileri yanına çağırdığını, kendilerine, “Hitler yarışmadan sonra geldi ve beni tebrik etti. El sıkıştık. Fotoğraf bile çektirdik” diyerek fotoğrafı gösterdiğini söyledi. Alman gazeteci, “Ben dahil birçok insan bu fotoğrafı gördük. Ama hiçbirimiz bu haberi yapmadık. Çünkü Hitler’i kötü göstermemiz isteniyordu. Tüm dünya ülkeleri de bunu böyle istediler” demiştir. Alman gazeteci Mischner, Hitler’in yarışmadan sonra tribünü terk etmesinin doğru olduğunu, ancak terk etmeden önce ABD’li Owens’i tebrik ettiğini söylemiştir. “Bu el sıkışma, ödül töreninden az önce gerçekleşti. Çok az kişi gördü” demiştir. Owens, 1960’lı yıllarda Nazi Almanyası’nda Zenci olarak yaşamanın, ABD’de Zenci olarak yaşamadan daha kolay ve iyi olduğunu söylemiş ve büyük tepki çekmiştir (
haberokur.com, Tarih: 11 Ağustos 2009 15:19).
         Nazilerin 6 milyon Yahudi’yi öldürmüş olduğu iddiası inandırıcı değildir. Eski Alman Başbakanı Helmut Kohl’un, “Yahudi soykırımı efsanedir” diyen İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’a destek veren sözlerinden de anlaşılacağı gibi, bu abartılı rakam, komünistlerin-Rusların-Yahudilerin Hitler’den öç alma girişimlerinin ürünüdür-uydurmadır. 20 yıl Başbakanlık yapmış 76 yaşındaki siyasetçi Helmut Kohl şöyle demiş: “Ahmedinecad’ın soykırım iddiaları ile ilgili söylediği sözler, kalbimizdekilerin yansımasıdır. Yıllardan beri bu ifadeleri kullanmak istedik. Ancak bunu söyleyecek cesaretimiz olmadı” (VATAN Gazetesi, 07.03.2006). Alman siyasi gerçeğini Kohl’dan daha iyi bilen birileri varsa elbette söyler. Eğer, Almanlara mal edilmiş bu korkunç soykırım iddiası dünya çapında etkili olmamış olsaydı, Nazizm (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin doktrini), komünizmin çöktüğü, ulusal bağımsızlık değerlerinin saygınlık kazandığı zamanımızda, dünyamızın yönünü belirleyecek, saygıdeğer bir siyasi akım-ilke rolünü oynayabilirdi.
         Stalin’in 1920’li yıllarda uyguladığı yapay açlık sonucu 25 milyon insan ölmüştür. Mao Zedung’un 1960’lı yıllarda uyguladığı yapay açlık sonucu 20 milyon insan ölmüştür. Hitler, bu insanlık suçunun 1000’de birini bile işlememiştir. Eğer savaşı Hitler kazanmış olsaydı, dünyamız Rus zulmünden, Çin yalanından, Yahudi hilesinden arınmış, Tatarlar ve Uygurlar gibi ezilen uluslar devlet sahibi olmuş olurdu.          
         Hitler ırkçı değil milliyetçidir. Ona göre, “Almanlar hiçbir zaman emperyalist olmamıştır” (Hitler, 1968: 63).  Hitler’in milliyetçiliği, Alman ulusu ve Alman vatanından kaynaklanmış bir kaygının-bir sevginin ürünüdür. Milliyetçilik öyle bir kavramdır ki, bütün manevi güçlerin en güçlüsü ve en hakikisi bu milliyetçiliktir. Çünkü bu gücün temelinde bir ırk ve o ırkı barındıran bir vatan yatmaktadır. Vatan sevgisiyle yoğrulan kültür ve tarih bilinci, o ırkın milliyetçiliğidir (Kurban, 1992: 15).
         ABD Başkanı Bush, İkinci Dünya Savaşı bitiminin 60.yıl dönümü dolayısıyla yaptığı Avrupa-Moskova ziyaretinde, Baltık ülkelerindeki bir konuşmasında, “Yalta Konferansı tarihi bir hata idi” demiştir (Mayıs 2005). Şubat 1945 tarihli Yalta Konferansı’nda Roosevelt, Churchill ve Stalin imzasıyla kabul edilmiş Yalta Anıtlaşması’na göre, gerçek zafer Stalin’in ve Yahudilerin olmuş, birinci yenilgi Hitler’in, ikinci yenilgi Roosevelt ile Churchill’in olmuştur. Doğu Avrupa Stalin’e hediye edilmiştir. Bu sonuç, tarihin-insanlığın aldatılmasının-kandırılmasının sonucu idi. Başkan Bush‘un dediği gibi bu sonuç “Tarihi bir hata idi”. Gerçekten bu “hata” düzeltilecekse, önce bu hatayı yapanlar yargılanmalı-cezalandırılmalı idi. Bu “hata”nın baş sorumlusu Ruslardır. Bu bir savaş suçudur.
         Rus Emperyalizminin işlediği savaş suçları saymakla bitmez. Yıl 1914, Avrupa’nın göbeğindeki Sırbistan’ı kışkırtan Rusya, Birinci Dünya Savaşı’nın kıvılcımını yakmıştı. Yıl 1939, Polonya’nın doğusunu işgal eden Rusya, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine yol açmıştı. Yıl 1940 Kasım ayı, SSCB Dışişleri Bakanı Molotov, Berlin’i ziyaret etmiş, Çanakkale boğazlarını ele geçirmek için, Türkiye’ye açılacak savaşta Almanya’nın kendilerini desteklemesini istemiştir. Hitler Molotov’un isteklerini reddetmiştir. Bu başarısız ziyaretten sonra Stalin, 1941 yılının sonbaharında Almanya’ya karşı savaş açma kararını almıştır. Rusların her an saldırabileceğinden kaygılanan Hitler, saldırıyı saldırı ile durdurmak kararını almış ve 22.06.1941 tarihinde Sovyetlere karşı topyekun savaşa girişmiştir. İşte Hitler’i savaşa sürükleyen etken (VATAN Gazetesi, 11.04.2008). Hitler gerçek bir Türk dostudur. Almanya’da İdil-Ural Kurultayı’nın açılması, Tatar savaş Lejyonlarının kurulması, Onun bu dostluğunun en yalın belirtileridir (İDİL-URAL KURULTAYI).  
         Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren Versailles Antlaşmasını (1919), derin bir nefretle karşılayan Almanya, ancak savaşın yeniden başlatılacağı tehdidiyle imzalamayı kabul etmiştir. Bu acılı-kaygılı Almanya’yı Adolf Hitler temsil edecek, gerçek bir özgürlük-adalet kahramanı, çok uzakları görebilen dahi olarak meydanlara çıkacaktır. O 1933 yılında Alman hükümetinin başına geldiğinde Almanya parçalanmış perişan bir durumdaydı. Birinci Dünya Savaşı’nın acısını derinden hissetmiş ve bu savaşın en cesur savaşçısı olarak yaralanmış Hitler, kaygılarına rağmen, ulusunun acısını dile getirmede öncü olabilmenin gururunu ve mutluluğunu yaşıyordu.
         Günümüz dünyasındaki gittikçe artan demokrasi ve özgürlük esintileri, esir ulusların gittikçe yükselen bağımsızlık sesleri, Rus Emperyalizmini hasta etmiştir.  Rus Devlet Başkanı Medvedev, bu hastalığı, “Rusya çıkarları aleyhine tarih yazılmasına izin vermeyiz; Nazizmin aklanmasına izin vermeyiz” şeklindeki saçmalıklarıyla dışa vurmuştur. Başkanın bu sözleri, bu ölüm hastalığına çare aramaktan başka bir şey değildir, nafile uğraş. Rus Emperyalizminin geleceğinde ölümden başka bir şey yoktur. Tarihi Medvedev değil, tarihçiler yazacaktır. Nazizmin aklanıp aklanmayacağına Medvedev değil, tarih-bilim ve insanlık karar verecektir.
         Nazizm ve Adolf Hitler-aktır, haklıdır. Komünizmin, Rus ve Çin ırkçılığının insanlığa veren zararları ve İkinci Dünya Savaşı’nın ayrıntıları bilindikçe, Hitler aklanmaya-yücelmeye devam edecektir. Alman ulusu er geç Hitler’in değerini bilecek ve Ona sahip çıkacaktır.
        
Kaynaklar:
Dabağyan, Levon Panos, PEARL HARBOR’DAN HİROŞİMA’YA, İstanbul 2004.
Haberokur.com, tarih: 11 ağustos 2009, 15:19.
Hitler, Adolf, SİYASİ VASİYETİM (Çev: Kamil Turan), İstanbul 1968.
Hitler, Adolf, KAVGAM, İstanbul 2005.
İDİL-URAL KURULTAYI, (İdil-Ural Gazetesi, 19 Mart 1944 sayısı), Berlin 1944.
Kurban, İklil, ŞARKİ TÜRKİSTAN CUMHURİYETİ (1944-1949), Ankara 1992.
Kurban, İklil, YAŞLI TARİHİN YANKISI (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998.
Kurban, İklil, GERÇEKLER VE YALANLAR (Anılar-Yansımalar: 1943-2007), Ankara 2007
Temir, Ahmet, 60 YIL ALMANYA (1936-1996) (Bir yabancının gözü ile Geziler-Araştırmalar-Hatıralar) Ankara 1998.
VATAN Gazetesi (07.03.2006).
VATAN Gazetesi (11.04.2008).
VATAN Gazetesi (21.08.2009).

İklil KURBAN


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.