Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
İÇİMİZDEN BİRİ ATATÜRK -1

İçimizden Biri ATATÜRK

- 1 -

Araştırmacı Yazar Prof.İlknur GÜNTÜRKÜN KALIPÇI

Hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemal ATATÜRK dünya döneminin liderleri

içerisinden 21 nci yüzyıla geçebilen tek liderdir. Üstelik diğer liderler kendi halkları

tarafından yok edilmemin acısını yaşamışken, o hala halkının ve dünyanın nabzında en

büyük canlılığıyla, sevgisiyle, saygısıyla hala yaşayabilen dünyadaki tek lider.

Önemli olanda sanırım, yaşarken ölmek değil, öldükten sonra da bu kadar uzun

süre canlı kalabilmeyi başarmak değil midir?

ATATÜRK’ü biz hep tarihe mal olmuş yönleriyle tanıdık: Asker ATATÜRK ya da

devlet adamı ATATÜRK olarak.

Bu verdiğim örnek dünyada tek olan örnektir. Zaten herhalde bir başkasına da

rastlamamız mümkün değil. En büyük düşmanı; hani şu ordularını denize döktüğü

şmanı, Yunan başkomutanı Trikopis. Hiçbir zorlama olmadan, hiçbir baskı olmadan

her Cumhuriyet bayramı Atina’daki Türk büyükelçiliğine gidiyor Trikopis, ATATÜRK’ün

resminin önüne geçiyor ve saygı duruşunda bulunuyor. Böyle bir saygıyı en büyük

şmanında uyandırabilen bir Mustafa Kemal.

İçimizden Biri ATATÜRK

- 2 -

Yıl 1938, General McArthur’un en zor, en problemli, en

buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüzyirmiden

fazla kişiye döner ve aynen şöyle der:

Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa

Kemal’i görmek için neler vermezdim” dedirten o büyük özlemi ve

onu oluşturabilen Mustafa Kemal’i.

Yada, yıl 1938. Bir İran’lı şair bir Tahran gazetesine ölümü

üzerine bir şiir yazar. İşte o şiirin iki mısrasını sizlerle paylaşmak

istiyorum. Diyorki;

Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden

tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir.

dizelerindeki bu kıskançlığı oluşturabilen Mustafa Kemal.

Yıl 1976, UNESCO üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir cümleyi

sizlere okumak istiyorum. Diyorki ”Bu gün UNESCO’nun üzerinde çalıştığı bütün

projelerin isim babası Mustafa Kemal’dir.” Öneri nedir ? Öneri ise onun doğumunun

yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı UNESCO’nun 152 ülkenin devletleri aynı anda kutlasın

önerisidir. Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:

Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle

kutlayacak mıyız?şeklindeki kinayeli sözlerine, Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu

masaya vurur ve 152 ülkenin delegelerine aynen şöyle söyler;

Genç delege arkadaşım hatırlatmak isterimki ATATÜRK öyle dünyadaki

herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayı her ülke her problemimizde

çare olarak aramalıyız” sözlerini döktürtebilen bir Mustafa Kemal. Sonra nemi olur?

UNESCO tarihinde ilk ve tekdir hiç negatif oy yok, hiç çekimser oy yok 152 ülke şu

metne imza atar; hani İsveç delegesi demişti ya “ne yani” diye. O İsveç delegesi bu

imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler;

Ben ATATÜRK’ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben

atıyorum” diyecektir.

İşte o muhteşem belge diyorki;

“ ATATÜRK KİMDİR; ATATÜRK ULULARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIŞ

YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER

GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI

SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ,

BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI

GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN

KURUCUSU”

Var mı böyle bir metin! Bir filozof derki “bir ülke için kıstas

aradığınız zaman o ülkenin en büyük liderini gözden geçirinşu

anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin

gösteremeyiz. İşte bu metin 152 ülke tarafından imzalanmıştır.

Eşi olmayan devlet adamı metni. Peki daha sonra ne olmuştur;

151 ülkede hemen hemen bir yıl boyunca her yerde bu metni

görebiliriz, soruyorsunuz bana o bir ülke kim? İşte o ülkenin adını

vermeye benim dilim maalesef varmıyor.

Hadi gelin Haiti’ye gidelim. Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı1

ölür. Bir vasiyet bırakmıştır. Haiti’ye baktım haritada bir kutup

kadar uzak ülke. Haiti Cumhurbaşkanı 1996 da öldüğünde

vasiyeti açılır. Vasiyetinde mezar taşına yazılması için bir metin

bırakmıştır. Haiti Cumhurbaşkanının bugün mezar taşında yazan

1 Jean-Bertrand Aristide

İçimizden Biri ATATÜRK

- 3 -

hitabeyi sizlere okumak istiyorum. Diyorki “Bütün ömrüm boyunca Türkiye’nin lideri

Mustafa Kemal ATATÜRK’ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm

Peki yıllar bir şey değiştirir mi? Hayır. 2000 yılında

bizim medyanın kaçırdığı bir bilgi var, ABD Başkanı milenyum

mesajını veriyor. Mesajın bir yerinde aynen şunları söyler;

Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı

Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Çünkü o yılın değil asrın

lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.” 2000 de ABD

Başkanına işte bu gerçeği de ifade ettirebilen bir Mustafa Kemal var. Asker Mustafa

Kemal’in, Devlet adamı Mustafa Kemal’in çok dışında bir Mustafa Kemal.

2003 de bir şey değişti mi?, 2004? Hayır. 2004 de bir konferans veriyorum birden

bir hanımefendi ayağa fırladı. Dediki “Ben Norveçliyim ve şu anda Norveç’te çok sık

kullandığımız bir deyim var, bu deyimin anlamını anladım” dedi. Hanımefendi “nedir o

deyim” dedim. “Norveççe’de “ATATÜRK gibi düşünmek” deyimi var. Çok sık

kullanırız bu deyimi” ”nerelerde kullanırsınız” dediğimde “Hani bir problem veririz

çöz diye o da tembellik eder çözmez. Deriz ki ona bu problemin mutlaka çözümü

var. Birde ATATÜRK gibi düşün”. O gün otelime geldim televizyonu açtım o kadar çok

kişiye bir de ATATÜRK gibi düşün dediğimi hatırlıyorumki galiba Norveççe’den çok bizim

dilimizin bu deyime fazlasıyla ihtiyacı var diye düşünmeden de edemedim.

Bir İngiliz gazeteci ATATÜRK’le bir röportaj yapar. Röportajını Amerikan Büyük

Kütüphanesinden bulup getirttim ve bir yerinde Mustafa Kemal’e şöyle sorar gazeteci;

Birleşmiş Milletlere üye olmayı şünüyor musunuz?” Mustafa Kemal’in cevabı

aynen şöyle :

Şartlarımızı koyarız. Kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak

için. Eğer davet gelirse düşünürüz”. Evet, Birleşmiş Milletler sadece Türkiye’yi davet

edebilmek için yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke olur Mustafa Kemal’in ülkesi,

Türkiyesi Birleşmiş Milletlere. Sanıyorum ondan feyz alacağımız çok şey var aslında

Mustafa Kemal’den. Ama bu arada 2005’de daha yeni iki üç gün önce yabancı gazeteyi

okuyorum. Sürmanşet büyük puntolarla şu başlığı atmış Bu gün Ortadoğu’ya

düzinelerle ATATÜRK lazım”. dedim yazara ATATÜRK ‘ü hiç tanımıyor herhalde.

Düzineye hiç gerek yok tek bir tanesi de yeterdi aslında.

Örnek vermeye devam edersem inanın konferans böyle biter. Filipinlerden Çin’e

kadar o kadar çok örnek varki. Ama gördük 1925’de 1938’de 1996’da 2000’de 2005’de

her ülkeden, her cinsten, her statüden insanın özlemle, sevgiyle, saygıyla aradığı ama

bizim olan bir Mustafa Kemal’den bahsediyoruz. Bu gün Türkiye’nin en büyük sorunu

nedir? dersem cevap olarak kulağıma gelenler şunlar; ekonomi diyorsunuz işsizlik

diyorsunuz. Ama bence Türkiye’nin çok önemli bir problemi var o problemi çözersek

Türkiye ekonomiyi de çözer Türkiye işsizliği de çözer. Evet Türkiye’de lider yetiştirme

sorunu var.

Lider deyince de nedense hep siyasi lider anlıyoruz ben ondan bahsetmiyorum,

benim lider dediğim çok kapsamlı bir kavram. Yoksa içersindeki tek bir terimdir siyasi

lider veya sosyal lider. Ama lider dediğim zaman ben asrın lideri dünya liderinden

bahsediyorum. İşte böyle liderlere ihtiyacımız var. Ben şimdi soracağım size şu anda

karşımda pek çok genç arkadaşım oturuyor. Bunlardan bir tanesinin bir kaç dönem

sonrasının Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı yada Başbakanı, Maliye Bakanı yada

İçimizden Biri ATATÜRK

- 4 -

evinin anne babası olmadığını bana iddia edebilir misiniz? Belki sizsiniz, ama bilinizki

işte bugün sizlerle paylaşacağım konu asrın lideri, dünya lideri yada lider olmanın küçük

sırlarını ATATÜRK’le sizinle paylaşacağım.

İlk sırrımız; ATATÜRK tamam arkadaşım ben topraklarınızı kurtardım askeri bir

dehayım deyip yerine çekilmemiş hemen asker elbisesini çıkartıp sivil elbisesini giymiş

ve inanırmısınız sınırlarını hangi sınırın lideri ise o sınırların içerisinde ne var ise ama ne

var ise taşından toprağına hepsinin ama hepsinin sorumluluğunu omuzlarında

hissetmiştir de onun için Mustafa Kemal bugün dünya lideridir. Nasıl mı ?

ATATÜRK’ü ağlarken tarih çok ender tespit etmiştir. 25 yıllık araştırmacıyım, 7

tespitim oldu. İlki Çanakkale’de topçu atışımız başladığı sırada döktüğü gözyaşıdır, bir

diğeri ise hepimizin bildiği bir hikaye ama ben yine de anlatacağım. O günün Ankarası

kurak, çorak bir köy. Çankaya’dan meclise gelirken yol üzerinde sadece ama sadece bir

tek iğde ağacı varmış. ATATÜRK o iğde ağacının önünden geçişlerinde arabasını

durdururmuş, inermiş ve o iğde ağacına selam verirmiş. “Aman demişler paşam ne

yapıyorsunuz böyle?”, “Eee o demiş yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin,

soluduğum havanın bir neferi. En az diğer neferler kadar bunun da selama hakkı

var”. Yani “niye şaşırıyorsunuz?” der gibiymiş. Ve bir gün yanında bulunan arkadaşına

İşte bu benim...” derken bide bakıyor ağaç yok ortada hemen iniyor “Ne yaptınız bu

ağaca” diyor. “Paşam” diyorlar “yolu genişletmek için mecburduk kestik o ağacı”. “Yahu

diyor bitek bana soraydınız bu ağacı kurtaracak bir yolu mutlaka bulurdum” diyor.

Daha fazla dayanamıyor, arabasına biniyor, şoförünün ve arkadaşının gözü önünde

hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Bir tek iğde ağacı için mi dersiniz? Hayır. Çok zor

şartlarda kurtardığı bu topraklarda yetişen bir canlıdır ve lideri olduğu için de bu

toprakların da o iğde ağacının da sorumluluğu Mustafa Kemal’in omuzlarındadırda onun

için.

Galiba şimdi anlatacağım inanılmaz projeyi de o gün düşünmeye başladı. Hani

Bir daha böyle bir şeyle karşılaşabilirsem nasıl müdahale edebilirim” diye. Çok değil

doğa katliamı, en kolay yaptığımız katliam.

Yıl 1930 ATATÜRK Yalova köşküne doğru çıkmakta.

Bir de bakar bir bahçıvan koca bir çınar ağacını kesmek

üzeredir. “Yahu” der “sen hayatında hiç böyle bir ağ

yetişdirdinmiki? Kesmeye muktedir görüyorsun kendini

ve niye ?” der. Bahçıvan derki; “Paşam çınar ağacının

kökleri köşkün temelini kaldırdı, yaprakları da köşkün

pencerelerine müdahale ediyor. Ya köşkü kaybedeceğiz

ya ağacı keseceğiz. Onun için de kusura bakmayın ama

biz ağacı kesiyoruz”. Bir an düşünür; “Hayır gerekirse

şkü ağaçtan uzaklaştırırız” der. Derlerki bu gün Mustafa

Kemal bir hoş. Ne demek köşkü tutupta ağaçtan

uzaklaştırmak? Ama inanırmısınız mühendis değil, mimar

değil, ziraatçı değil ama ne yapar biliyormusunuz?

İstanbul’daki köprü altındaki tramvay raylarını Yalova’ya

taşıtır. Köşkü hiç yıkmadan olduğu gibi tutarak kendisi de

kazma kürek temelini kazar ve köşkün altına tramvay raylarını

şeyerek köşkü ağaçtan 4 metre 80 santim kenara çekerek

hala Cumhuriyetimiz gibi ayakta durmakta olan çınar ağacının

kurtuluşunu temin eder.2

Yıl 1930. Dünya çevre lafını ne zaman etmeye

başladı? 1980 den sonra. 1980 den önce, 1930 yılında dünyaya somut bir çevre dersi

vermektedir Mustafa Kemal aslında. Ama, biraz acı parantezlerim olacak bu

konferansımda. İlk acı parantezimi ATATÜRK kimdir belgesiyle açmıştım, ikinci acı

parantezim burada olacak. Hadi gelin 5 Mart 1996 ya gidelim yani günümüze yakın bir

2 http://www.evkultur.com/evler/evler/ataturkevleri/arsiv3/arsiv3.htm

İçimizden Biri ATATÜRK

- 5 -

gün. “ATATÜRK ve Türk kadını” konulu tiyatrolu konferansımı 25 gençle sunuyorum. 25

gençle birlikte prova yaptık, yorulduk, oturduk, televizyonu açtık. ikinci haber olarak 6

dakika müddetle ve 5 kere görüntü zumlanmak üzere önemli bir haber verildi

televizyonda. Haberi aynen aktarıyorum, diyordi ki “Amerika da eski bir ünlü bir müzikhal

hiç yıkılmadan dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemle raylar üzerinde iki metre kenara

çekilerek yerine yeni bir binanın yapıldığı” haberiydi. Dünyada ilk kez lafı da beş kere

edildi. gençlerden biri kalktı bana ne dedi biliyor musunuz? “Ya öğretmenim biz tarihe

pek bir daldık. Bakın el alem neler yapıyor? Teknik, medeniyet biraz da onlara baksak

diyince arşivimde 1930’da ATATÜRK’ün bu işi yaparken çekilmiş resimleri, raylar

üzerindeki çekilen resimleri gösterdim kendilerine ve dedim ki ”şu anda ne

söyleyeceksiniz bana?”. Bir genç kalktı ne dedi biliyor musunuz? “Ya öğretmenim suç

bizde mi? Biz bu konuyu ilk defa sizden duyuyoruz, sizden görüyoruz bu resimleri”. Ama

o haberi bugün milyonlarca Türk genci izledi ve oturdular 25 genç, bu haberi veren

televizyona bir faks çektiler. Faksta aynen şu yazıyordu “İkinci haber olarak 6 dakika

müddetle ama beş kez şu resimleri göstermek suretiyle bu arada da mutlak suretle

mesajı iletin dediler “Bu gün 1996, Amerika çekiyor raylar üzerinde iki metre, yerine yeni

bir bina yapıyor, 1930 ATATÜRK çekiyor 4 metre 80 santim, bir ağaç kurtarmak için” bu

mesajı da çok iyi verin dediler. Yıl 1996 idi. Yıl 2005 hiçbir televizyonda izlediniz mi?

İzlemediniz.

Ya hocam siz bize bir tek çınar ağacı ve iğde ağacı anlattınız bunlar

ATATÜRK’ün hayatında tek tek örnekler olabilir. Hadi gelin Söğütözü’ne gidelim, hani şu

Ankara yakınlarındaki, o zaman için 80 tane söğüt ağacının olduğu yere. Söğütözüne

ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiş. Bir geldiğinde galiba düşündüğünü sesli olarak

aktarmış; “Ah ! burda bi kulübem olsaydı keşke”. “Ya paşam istediğin bir kulübe

olsun hemen yaparız şuraya“ demişler. “Buradaki ağaçlara ne olacak peki”. “Paşam

burdakiler söğüt ağacı; gönülsüz ağaçtır. Sökeriz başka bir yere dikeriz, mutlaka

tutar” demişler. Bir an durur, “Bir tek şartla kabul ederim” der. “Burda yetecek kadar

ğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, önce

tuttuklarını göreceğim, sonra kulübe yapımına izin vereceğim”. Yani bugün betonu

yeşile tercih eden zihniyete bence en güzel örnek teşkil eder bu. Ne yapar biliyor

musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK makamını

Çankaya’dan Söğütözü’ne taşıtır hasırlar üzerine. Kabullerini orda yapar, imzalarını orda

atar, çadırda kalır ama söğüt ağacını söker, kendi elleriyle diker, tuttuklarını görür, ondan

sonra bugün çok küçücük ama verdiği mesaj olağanüstü büyük olan bu Söğütözü’ndeki

küçük ATATÜRK kulübesinin yapılmasına izin verir.

25 yıllık araştırmacıyım. Benim elimde 130 belge var bizzat çevre hareketine

bedenen katıldığına dair. Sade bende 130 belge, kim bilir kaç belge var. Keşke diyorum,

keşke bu belgeler, bazı günler bizi okullar da bu kulübeye götürüpte burada anlatılsaydı.

sanıyorum bugün betonu yeşile tercih eden hiçbir belediye başkanı yetişmezdi.

İşte bu anlamda sahneye şimdi Tahsin ÇOŞKAN’u davet edelim. Tahsin

COŞKAN o zamanın genç bir ziraat mühendisi. “Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim

fikrini almak istiyorum” diyor. Giderler, gösterdiği yere bakar Tahsin Bey. Bataklık,

sivrisinek salgını, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir arazidir. “Ya paşam hayrola” der.

Atatürk, “Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliği yapmak

istiyorum” der. “Ya paşam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı,

neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?” der.

ATATÜRK’ün cevabı ATATÜRK’çedir. Derki ”Ben en

zor olanı yapayımda siz arkamdan kolayları nasıl olsa

yaparsınız.” Ne bilsin ki en kolayları bile çabuk

yıkabildiğimizi ama, bu aradaTahsin ÇOŞKAN “Paşam

burda hiçbir şey yetişmez, pek uğraşmayın” der. Ama

dinleyen kim. Derki “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve

incele bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili”. Biraz

sonra Tahsin COŞKAN çok mutlu, kendi dediği çıktı,

üzerinde “Burada hiçbirşey yetişmez“yazılı, altında da

İçimizden Biri ATATÜRK

- 6 -

ziraatçilerin imzasının olduğu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar. ATATÜRK biraz

mütebbessim okur bu yazıyı. Kaleme alır, bu kağıdın yanına aynen şunları yazar

“BURASI VATAN TOPRAĞIDIR, KADERİNE TERK EDEMEYİZ”. Etmez de. Aynı

Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır, çam ve köknarı oraya 30 Ağustos

olarak tamamlar ve hiç unutmayacağımız bir gün, lütfen hiç unutmayın, tarihte atladık bu

günü, 25 Mayıs 1933. Ne yapar biliyor musunuz? Hani 5 Haziranlarda kutladığımız bir

gün var, çevre günü değil mi? Çevre günü ne zaman kutlanmaya başladı? 1980 den

sonra. Peki 25 Mayıs 1933, ATATÜRK ne yaptı? İlk Çevre günü kutlamasını yaptı. Hem

de bugün okullara soruyorum diyosunuz ki ne yaptınız diye “ya ağaç diktik diyorsunuz ya

çöp topladık” öyle falan değil. Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtiyor,

ağaçlar boy vermişler, altında dinlenmektedirler, havuz yapılmıştır, çocuklar

yüzmektedirler. Hatta bütün masrafı cebinden ödemiştir ama karı da almamıştır, buraya

bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkes yamektedir. Herkes çok mutlu

ama en mutlusu Mustafa Kemal ATATÜRK.

Nebizade diye bir arkadaşı var, Nebizade’nin kafa çok karışık. “Yahu paşam

senden başka bir tek kişi burada bir ağaç yetişeceğine inanmadı. Peki sen nasıl

anladın burda orman olacağını?” der. “Gel Nebizade gel, şimdi anlatayım sana.

Hani Tahsin ÇOŞKAN’ın burda birşey yetişmez dediği günün akşamı tebdili

kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, burdaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar.

Köylülere, ağalar dedim burda ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay yoldan

nasıl ispat edersiniz dedim. “Al dediler”, bana bir testi su verdiler, bir de kazma

kürek. “Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz” dediler. Ah o iki

gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi

çıkardım, testinin içinde su bitmişti, köylülere uzattım. Dediler ki bana “ağa testide

su kalmamış, toprak su emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduğuna, biraz

uğraş burda ne ekersen biçersin”. Ve hani Tahsin COŞKAN’ın o raporu bana

getirdiği gün ben çoktan projeye başlamış epey de ilerlemiştim” diyecektir.

Dünya lideri olmak öyle kolay değil biliyor musunuz. Hani ATATÜRK’e kimdi en

çok karşı çıkan, evet Tahsin COŞKAN’dı. Onu da ATATÜRK buraya müdür tayin eder.

Evet lider olmak hakikaten kolay iş değil. Bu arada biz bu 130 belgeye hiç çalışmamışız.

Çalışmadığımızın en acı örneğini Türkiye yaşadı zaten. Neydi o örnek “17 Ağustos

depremi”. Evet deprem bir kaderdir ama kader olmanın ötesinde dolgu alan çöktü, dolgu

binalar çöktü. Oysa 1930’dan beri bize “lütfen tabiatla oynamayın, tek bir ağaçla bile

oynamayın” diye bize örnek olan bir liderimiz varken yaşadık bu acıyı.

Bizler iyi değerlendirmemişiz onun çevre hareketini

ama bakın dünya ne güzel değerlendirmiş hareketini. Ben size

bu bilgileri vermek için 1919 dan başladım ve bugüne kadar

çıkan bütün gazete ve dergileri tarıyorum. Taramam sırasında

28 Temmuz 1933 günün Cumhuriyet gazetesinde bir haber

okudum. İnanılmaz bir haberdi. Hani bir çiçek alıyoruz, kırmızı

renkte, hediye götürüyoruz ve adına da “ATATÜRK Çiçeği”

diyoruz. O ATATÜRK çiçeğinin adını biz koyduk

zannediyorduk ama bakın gazeteyi aynen okuyorum. Gazete

haberi şu “Chicago özel, geçenlerde Vanderbit Üniversitesi

profesörlerinden doktor Kirk Landın laboratuarlarında muhtelif

ameliyeler neticesinde kırmızı renkte yeni bir çiçek elde

edilmiştir Profesör bu yeni çiçeğe isim ararken yanında duran

ama Tarsus Kolejinde ATATÜRK’le tanışmış, ondaki tabiat

bilgi ve ilgisine hayran olan bir diğer profesör bu çiçeğe

ATATÜRK isminin verilmesini önermiştir. Ve bu öneri dünya nebatat dairesine iletilmiş ve

ATATÜRK’ün yaptığı çalışmaların anlatıldığı toplantıda oy birliğiyle kabul edilmiştir”. Yani

dünyadaki her ülkede bu çiçek Gazi ATATÜRK adıyla üretiliyor ve satılıyor.

Peki başka bir lider varmı diye araştırdım bir çiçeğe adını veren, başka hiçbir lider

yok. Çünkü tabiatıyla bu kadar bütünleşebilen bir lideri dünya tarihi yazmamıştır. Diyorki

Mustafa Kemal ”çevre hareketi dışında eğer lider olacaksanız eğer lider olmaya

İçimizden Biri ATATÜRK

- 7 -

kalkıştıysanız ki içinizde öğrenci arkadaşlar var mutlaka sınıf başkanları vardır eğer sınıf

başkanı olacaksan bu bir liderliktir sınırın nedir? sınıftır sınıfın içerisindeki tek bir tebeşir

tanesi tek bir sıra tek arkadaşının problemiyle ilgilenemeyeceksen o liderliği kabul

etmeyeceksin demektedir Mustafa Kemal.

Peki ikinci sırrımız ne? İkinci Sırrımız; dünya tarihi sadece bir sıfatı Mustafa

Kemal’e vermiştir. Başka dünyada hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu hangi sıfat mı?

Ne dersiniz? Evet Başöğretmen diyen var aranızda, hoşgörülü evet biliyorum hepsi

gönlünüzden geçen sıfatları ATATÜRK’ün ama soruyorum sizlere bir insan doğumundan

ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır ya çevrecidir ya tiyatrocudur ya

sanatçıdır ya arkeologdur bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek

lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu için dünyada “kültür antropoloğu” sıfatı

verilebilen tek lider Mustafa Kemal’dir.

Kültür Antropoloğu” nedir ne değildir uzun uzun başınızı ağrıtmayacağım. Hadi

gelin 5 Mayıs 1935, Ahlatlıbel’e gidelim. Ahlatlıbel Ankara yakınlarındaki kazıların

başladığı yer biliyorsunuz. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa

Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduğu gibi

ın, kazın, imza; öyle değil. Nasıl yetişmiş inanın, 25 yıllık araştırmacıyım hiç

anlamadım. Bakıyorsunuz Efes kazıları başlıyor iki kere gidiyor, Konya‘da Asar kazıları

başlıyor başında, birde bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları başlamış başında, toprak alıyor,

ölçüyor, biçiyor. “Ya ne yapıyor Mustafa Kemal” diyorlar. Çankaya’ya gidiyor,

Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler

koydurmuş, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor bir heyecan bir telaş. Üç gün sonra

gelin diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz”. Hemen geliyor diyorki “arkeologlar toplanın”.

Biliyorsunuz başlarında en büyük arkeoloğumuz Zübeyir KOŞAR var. Bu Zübeyir

KOŞAR’ın bir e bir anısıdır. Toplanıyor ve diyorki Mustafa Kemal heyecanla; “kazdığınız

yer yanlış, şurayı kazmanız gerekir”. Yabancı arkeologlar “el insaf paşam, anladık iyi

askersin iyi devlet adamısın ama yani bu işte bizim işimiz niye karışıyorsun” der gibi

aralarında birkaç şey oluyor ama emir büyük yerden. Başlıyorlar Mustafa Kemal’in

gösterdiği yeri kazmaya. Sonuç mu? Bütün bulgular ordan çıkacaktır. İnat uğruna, kendi

ceplerinden öder ve kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlamıycaklardır.

Bunun üç gün sonrası, ATATÜRK Galip ARCAN’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı piyese

davetlidir. Davetiyede, piyesin başında mutludur biraz sonra sinirlenmeye başlar bir

müddet sonra bitince “bana Galip ARCAN’ı çağarın!” der. Galip ARCAN gelince “bu

İçimizden Biri ATATÜRK

- 8 -

piyesi siz mi yazdınız? “der. “Evet paşam ben yazdım”. ”Hayır, bu bir Bolunun Flor

Doranj adlı boldvilin’in aynen çevirisi, neden bunu belirtmediniz, hakkınızda

soruşturma açtırıyorum” diyecektir. Buna benzer pek çok anıyı da okuyunca ne dedim

biliyormusunuz. Samimi konuşacağım inanın sizlerle. Dedim ki “a be Atam boldvilin’e

varıncaya kadar ne zaman okursun? ne zaman kafanda tutarsın”. Ve o sırada ne yaptım

biliyor musunuz? Yirmi yıllık araştırmacıydım, ATATÜRK’le iddiaya girmek gibi, dedim

senin başında durmadığın ilerletmeye çalışmadığın bir alan bulmak benim boynumun

borcu olsun”.

O sırada da “Sanat ve ATATÜRK” adlı araştırmamı yapıyorum baktım resimde

Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor ama karşıma

yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. dedim “herhalde burda iddiayı kazandım”. Hey hat,

baş yönetmen Cezmi AR, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa

Kemal’e tabi Cumhurbaşkanı ya diyemiyor şöyle dur böyle dur diye diğer oyunculara

şiddetle bağırıyor. Atatürk “Gel Cezmi gel, burda başkomutan sensin, ben bu işi

bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle

bağıracaksın” der. Cezmi AR hayatının son günlerinde “ben bir daha asla öyle bir

oyuncuyla çalışmadım” diyecektir.

Yıl 1937, Münir Hayri EGELİYLE odalarına çekilirler. Çankaya’ da ne mi

yaparlar? ATATÜRK bir film senaryosu yazmıştır, adını da koymuştur; “Ben bir İnkilap

Çocuğuyum” dur adı. Kendi yazdığı film senaryosunu Münir Hayri EGELİ çekecektir,

ATATÜRK oynayacaktır. Ama yıl 1937 dir, ömrü vefa etmemiştir. Derim ki haydi filmciler

bulun bu senaryoyu filme çekin pokemondan çok daha faydalı olacağına ben kesin

gözüyle bakıyorum.

Bu arada ATATÜRK’ün her şeyi iyide ben iddiadan vazgeçtim, tamam dedim.

Kesinlikle iddia falan yok artık, iddiayı Mustafa Kemal kazandı ama merak ediyorum

nasıl yaptı diye. Asıl sır nerde? O sırada en büyük lider eleştirmeninin sözü geldi elime.

Liderleri çok sıkı eleştiren bir eleştirmen diyorki ATATÜRK için “Liderler içerisinde

eleştiri acizliği yaşadığım tek lider Mustafa Kemal’dir. Çünkü bütün Rönesans,

bütün reform, bütün aydınlanma çağı etkinlikleri bir adamın kafasında toplanmış,

bir çağa sığan etkinlikler on yılda başarılmış, bu büyük bir mucizedir en büyük

radikal Mustafa Kemal’dir”. Bunu biz demiyoruz dünyanın en büyük lider eleştirmeni

diyor.

Peki, tamam laf iyide diyorsunuz ki; laflar karın doyurmuyor. Esas sır nerde çok

merak ediyorum. On yılda bir bakıyorsunuz kara tahtanın başında harf öğretiyor, bir

bakıyorsunuz şapka giyiyor, bir bakıyorsunuz tiyatro eseri oynatıyor, yok efendim

arkeolojik kazılara gidiyor, tren raylarının genleşme hesabını yapıyor, Ankara’daki

caddelerin ne kadar mesafede olacağı konusunda şehirleşme planları yapıyor, E on

yılda bunların hepsi peki nasıl? Ben esas sırrı nerde buldum biliyor musunuz? Onun bir

sözünde. Ama bu bence, ve dedim ki bu sözü okuyunca keşke şu karga kovalamasını

kafalarımıza yerleştireceklerine şu sözünü yerleştirselerdi herhalde Türkiye çok farklı

biyerde olurdu şu anda. ATATÜRK diyor ki” Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan

birini eğer kitaplara vermeseydim bu gün yapabildiğim işlerin hiçbirini

yapamazdım”. Esas sır bence burada. Çocukluğunda eline geçen iki kuruştan birini

kitaplara verdiği için 35 yaşında general, 40 yaşında başkomutan, 42 yaşında

cumhurbaşkanı, 46 yaşında dünyada pek çok reformist var ama hiç biri dile

dokunabilmeyi cesaret edememiştir; dile dokunabilen tek reformist Mustafa Kemal’dir.

İşte bunu yapabilen ve 53 yaşında nutku yazan genç olarak tarihimize geçecektir

Mustafa Kemal.

Okumayla, ama nasıl okuma biliyor musunuz? Bildiğimiz gibi bir okuma değil. Sizi

1914 Anafartalar’a götürüyorum. Anafartalar’da savaşın bir dinlenme yerinde çadırınıza

gelirsiniz postalları çıkarır rahatça dinlenmek istersiniz. Öyle bir şey yok. Macar

Türkoloğu Nemet’in, Fransız Türkoloğu Devin’in Türkoloji albümleri duruyormuş. Açıyor

onları okuyor Mustafa Kemal. Diyorlar ki “niye bunları okuma gereği duyuyorsun” verdiği

cevaba bakın. onlara diyor ki “Savaştan sonra bu dilin değişme ihtiyacı var onu

 



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.