Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10765
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
DOĞU TÜRKİSTAN-1

 

DOĞU TÜRKİSTAN

 

TÜRKİSTAN

 

 

BİRİNCİ VE İKİNCİ MANÇU İSTİLÂ DÖNEMİ

(1759-1911)

 

1760 senesinden sonra Doğu Türkistan`da fiili duruma hâkim olan Çinliler büyük katliama girişerek, bir tedhiş ve sindirme politikası takip ettiler. 

Bu kanlı zulümleri yine kendi itiraflarında bakın nasıl anlatıyorlar:

General Kao-Chi, 1763 senesinde Çin İmparatoruna gönderdiği resmi raporunda Doğu Türkistan`da 1.200.000 kişinin öldürüldüğünü, 300.000 kişinin Çin`in iç taraflarına sürgün edildiğini, 12.500 ailenin de yerlerinin değiştirildiğini bildirmiştir.

İmparatorluk idaresi öldürdüğü  ve sürgün ettiği Türklerden boşalan yerlere Çin den getirdiği 150.000 Çinli`yi yerleştirdi.

 Türklerin elinden verimli topraklar  zorla alınarak Çinlilere verildi. Türklere  ödeyemeyecekleri vergiler yüklediler. Ödeyemeyenlerin  elinden ticaretleri alınarak  Çinlilere verildi.

  Doğu Türkistan da Türklerin şanlı tarihlerini   ve yüksek medeniyetini hatırlatan ne kadar tarihî abide, Hükûmet binası, kervansaray,  çeşme, cami ve hamam varsa hepsi yıkıldı.

 

ÜÇÜNCÜ İSTİLA DÖNEMİ  (1911–1944)

  

Doğu Türkistan`daki ilk politikası Türkleri her türlü düşünceden millî his ve ruhtan mahrum etme yoluna gitmiştir.

 

Bu maksatla başta müstakil Doğu Türkistan devletinin Cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı ve Başbakan Sabit Damolla Abdulbaki olmak üzere, millî Hükûmette vazife alan bütün kabine üyeleri, siyasi liderle, hükûmet memurları, vatanı uğruna savaşmış mücahitler, eşraftan ve tüccardan muteber kimseler kitleler halinde tevkif edilerek, İnsanı dehşete düşürecek zulüm ve işkencelerle öldürülmüşlerdir. 

 

Bu zulümler sırasında Rus Gizli Polis Teşkilâtı (G.P.U)  üst düzeyde katliamlarda görev almıştır.Doğu Türkistan tarihînde bir kabus, tazyik ve tedhiş devri olan bu müşterek Sovyet Rusya ve Çin devrinde yapılan tevkiflerde 500.000 masum Türk zindanlara atılmış, 200.000 Türk çeşitli işkencelerle öldürülmüş, 15.000 ailenin ocağı söndürülmüş, mal ve mülkleri müsadere edilmiştir.Bu istilâ devrinde Doğu  Türkistan efradından bir veya birkaçını kurban vermemiş aile hemen hemen yok gibidir.

 

DÖRDÜNCÜ İSTİLÂ MİLLİYETÇİ ÇİN DEVRİ 

(1944–1949)

 

 Bu devrin bariz karakteri, koyu Çin şovenizminin hâkim olduğu eski imparatorluk siyasetine dönüştür.

 

Milliyetçi Çin`in esas politikası olarak;"Doğu Türkistan halkı, Çin milletinin bir kabilesidir, hislerimiz sağlamlaşamaz.

 

 Çinlilerin Türkistanlı kızlarla evlendirmemiz lazımdır. Akrabalık sevgi ve muhabbet artar. Doğu Türkistan geniş bir memlekettir. Nüfusu azdır. Bunun için Çin`den göçmenler getirmek lazımdır.

Diyerek propagandalarına başlayan Milliyetçisi Çin yönetimi Türk`ün sahip olduğu bütün millî ve manevî değerlerini tahrip etmişlerdir. Doğu Türkistan halkı bu milliyetçi Çin istilâsına karşı ilk kurşun Gulca şehrinde 1944 Eylülünde atıldı ve bunu diğerleri takip etti.

  

BEŞİNCİ İSTİLÂ KIZIL ÇİN DEVRİ

(1949)

  

Doğu Türkistan Kızıl Çin`in batıya yönelik  genişleme politikasının yolu üzerinde olup  emperyalist gayelerinin tahakkukunda mühim bir vasıtadır.

13- 20 Kasım 1949 tarihlerinde Doğu Türkistan`ın fiilen işgalini müteakiben ilk iş olarak Pantürkist, Panislâmist, Aşırı milliyetçi, Amerikan uşağı Çang-Kay Şek casusu, ağa, eşkıya, zorba ve burjuva gibi çeşitli bahanelerle itham edilerek memleket münevverlerini tasfiye etmeye başladı. Bu tasfiye sırasında kitle halindeki tevkiflerle 600.000`in üzerinde Türkistanlı zindanlara atıldı, hemen tamamına yakını öldürüldü. 

 

Yüz binlerce Türk mecburî iş kamplarında ölüme terk edildi.  Kızıl Çin`in Doğu Türkistan`ı  işgal ettiği 1949 senesinden  1953 senesine kadar geçen dört sene zarfında kitleler  halinde tevkif ederek çeşitli şekillerde öldürdüğü 

Doğu Türkistanlıların sayısı 1.000.000`a (birmilyon) yakındır.

  Buna karşılık Komünist Partisinin Doğu Türkistan Seksiyonu (!) 2. sekreteri Sav-Li-Cin 29.4.1951 tarihînde verdiği bir nutukta sadece 13.564 kişinin inkilâb aleyhtarlığı ile suçlanarak hapsedildiğini, Kızıl Çin idaresinin ilk yıllarında kızılların tayin ettiği kukla umumi vali Burhan Şehidi ise komünist parti genel merkezine verdiği bir raporda Doğu Türkistan`da 20.000 kişinin gizli faaliyetlerde bulunduğundan dolayı çeşitli cezalara çarptırıldığını, beyan etmiştir. 

  Kızıllar tarafından öldürülenler arasında milliyetçi liderlerden Dr. Mesut Sabri, eski maliye Nazırı Canım Han Hacı, Ürümçi Valisi Haduvan Hanım ve Kocası Aksu valisi Parsa Beğ, Altay kahramanı meşhur Osman Batur, İli kahramanı Gani Batur,  Sabık Uygur, Türk Birliği Başkanı Abdülaziz Cengiz Han, Yalkun gazetesi sahibi ve başyazarı Kurban Koday, yazar Abdurrahim Tileş Ötkür ve daha nice tanınmamış sevilmiş aydın kimseler vardı. 

Bu münferit olaylar sadece İli vilayetinde cereyan edenlerdir. Yurdun diğer bölgeleri de aynı katliamlara sahne olmaktan kurtulamamıştır. 

Kızıl Çin Doğu Türkistan`ın bütün millî servetlerin, yerli halkın, kadın ve kızların ziynet eşyalarına varıncaya kadar ellerinden aldı. 

Bunları kamyonlarla Çin`e taşıdı ve  karşılığında  Çinli muhacir getirdi. Doğu Türkistan da kızıl Çin yönetimi içişleri bakan yardımcısı Chu Yu-Sieng 1950 yılının icraatından şöyle haber veriyordu;

"1950 senesinde Hükûmet haydutlardan, hırsızlardan ve hafiyelerden ibaret olmak üzere 7.759 kişiyi imha etmiştir.

1966 yılında Doğu Türkistan da ki direnişler esnasında binlerce Türk`ün katledildiğini haber veren Endonezya İBRAZI gazetesinin yazısı ise, aynen şöyledir;

"1966 senesi aralık ayı içerisinde Doğu Türkistan da 75.000 Müslüman şehit edilmiştir.

 Bu katliam Müslümanların Ramazan ayını karşıladıkları bir sırada yapılmıştır.

Buraya kadar naklettiğimiz bilgilere ilave olarak Kızıl Çin`in nasıl bir dikta rejimi kurduğunu görelim:

Sunday Expres Gazetesi, Rusların "Sulh ve Terakki Radyosu" tarafından, Mao`nun ne kadar Doğu Türkistanlı öldürttüğünün açıklandığını yazmakta ve aşağıdaki listeyi vermektedir

  

1949  - 1952    arası   :   2.800.000

1952  - 1957    arası   :   3.509.000

1958  - 1960    arası   :   6.700.000

1961  - 1965    arası   : 13.300.000

 

Toplam olarak 26 Milyon 300 Bin İnsan katledilmiştir.1965 ten 1972 yılına kadar olan yedi senelik zamanı da ilave edersek, Kızıl Çin de 35 Milyona yakın İnsan katledilmiştir. Bu 35 Milyon rakamı Rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN beyin tespiti olup 1972 yılından 2001 yılına kadar olan süre hesapta yoktur.

 Dünyaya yeni gözlerini açan bebekler kan ve gözyaşının ortasına düşüyorlar. Bu bebekler ömürleri boyunca bir ramazan bayramının anlamını ve nasıl olması gerektiğini hiçbir zaman da tam olarak anlayamayacaklar. Anneler, babalar da hep ne zaman ve hangi gece yarısı sebepsiz yere çocuklarından koparılarak bilinmeyen bir akıbete doğru götürüleceği endişesi ile yaşayacaklar. Çünkü ata yadigârı topraklar düşman işgali altındadır. Hani Müslümanlar kardeştiler? Hani birinin ayağına diken saplansa bütün Müslümanların kalbine saplanmış olarak hissedilecekti? Nerede uhuvvet, yardımlaşma, dayanışma, elem ve kederlerin paylaşılması?...

 

 

Mehmet Emin BATUR–29 Kasım 2003

 

DOĞU TÜRKİSTAN’DA İŞKENCE


İşkence, tanımca, bir kimseye Maddî veya manevî olarak yapılan aşırı eziyet, manevî baskı veya düşüncelerini öğrenmek amacıyla uygulanan eziyet gibi anlamlarıyla İnsan haklarının tersi olup, İnsan haklarının çiğnenmesi demektir.

İnsan hakları, İnsanın kişilik özgürlüğü ve başka demokratik haklarından ibarettir.

İnsan hakları önce İngiltere burjuva İnkılâbında ortaya atılan şiar olmuş, feodallerle teokratları karşısına hedef olarak almıştı.

Uzun süren mücadeleler sonunda İngiliz parlâmentosu 1679–1689 yıllarında "İnsanları muhafaza kanunu ve Haklar Kanunu Tasarısı"nı kabul etti.

XVIII. asırda Fransız Rönesans devrinin düşünürlerinden biri, "İnsan tabiî hakları" teklifi teşebbüsünde bulundu.

1776 yılında Amerika Birleşik Devletleri kurulurken, "İstiklâl Bildirgesi" ilân edildi.

1789 yılında Fransa`da, "Fransız İnsan Hakları Bildirgesi" ilân edildi.

Yukarıdaki belgelerin hepsi bu talimatların mücessemleşmesinin ifadesidir.

"Özgürlük Bildirgesi"nde: "Bütün İnsanlar özgürdür. Onların hepsi yaşama, hür, bahttan ibaret dokunulmaz tabiî, İnsan haklarına sahiptir" diye ilân edilmiştir.

"İnsan hakları bildirgesi"nde de: "İnsanlar hür doğarlar, eşit yaşarlar. Hürlük, güvenlik her türlü ezişe karşı durmak tabiî haktır, . . . . , mülkiyet mukaddestir, dokunulmazdır!" diye ilân edilmiştir.

Bazı cihetlerde batının geleneksel insan hakları düşüncesinden aşıp geçti. Cihan vaziyetinin gelişmesiyle İnsan hakları düşüncesi iç kanun dairesinden çıkıp uluslararası kanun dairesine girerek, yeni mazmunları içine almaktadır.

Dünyada İnsan haklarını çalıştırmak ve kontrol etmek için, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı`nda özel "İnsan Haklarını Koruma Komisyonu" kurularak, araştırmalara başlanmıştır.

 

İŞKENCE NEDİR?

 

İşkence İnsan haklarının çiğnenmesidir.

İşkence bir kimseye bir şeyi söyletme ya da yaptırma amacıyla maddî ya da psikolojik yöntemlerle acı çektirilerek uygulanan baskı ya da eziyet türüdür.

Tarih boyunca çeşitli amaçlarla başvurulan işkencenin temel işlevi, soruşturma sürecinde sanığa suç işlediğini kabul ettirmek, kendisi ya da başkaları hakkında bilgi ve delil elde etmektir.

Totaliter ve otoriter rejimlerde muhalefeti bastırmak, kişileri yıldırmak ve başkalarına göz dağı vermek amacıyla bu yön-teme başvurulur. Tarih boyunca "işkence" bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmıştır[1].

Yukarıda İnsan hakları ve işkence hakkında kısaca bir malumat verildi. Aşağıda Doğu Türkistan`daki İnsan haklarının ihlali ve işkenceler hakkında bildiğim kadarıyla malumat vereceğim:

Doğu Türkistan, Yakub Bek hâkimiyetinin sona erişinden sonra geçen asrın 10`lu yıllarından başlayarak Yang zeng şin, chin shu ren, sheng shi sai, milliyetçi Çin ve komünist Çin olup, beş hâkimiyet devrini başından geçirdi ve geçirmektedir.

1949 yılına kadar yarı-feodal, yarı-sömürge olan Çin`in kendisi, emperyalistlerin zülüm ve ezişine duçar olmuştu. Çin`de "İnsan hakları" söz konusu bile değildi.

Sömürge hayatımız 1884 yılından 1949 yılı Çin komünistlerinin istilâsına kadar geçen 65 yıl içerisinde sömürgenin bir alt sömürgesi durumuna gelen, Doğu Türkistan halklarının İnsan hakları ne olacaktı?

Bu dönemdeki zülüm, işkenceler hakkında konuşmaya toplantının zamanı müsait değildir. Burada Çin komünistleri istilâsından son Çin hükümran dairelerinin Doğu Türkistan`da yürüttüğü zülüm-işkenceleri ve İnsan haklarını çiğnediği gerçekler hakkında malûmat vereceğim.

Çin komünistleri, Doğu Türkistan`ı istilâ ettikten sonra yurdumuzda 20`den fazla büyük çapta harekât (operasyon) yürüttü. Memleket mikyasında milyon onmilyonlarca insan, Doğu Türkistan`da on binlerce, yüz binlerce nsan hapislere atıldı, işkenceler gördü, idam edildi.

 

BU HAREKETLER:

 

1. Kiraları Azaltma Hareketi (1950–1951)

Doğu Türkistan`da çiftçiler nüfusun % 80 teşkil eder. Köylerde toprak sahipleri, az toprak sahipleri, ortakçılar, yıllıkçılar olur.

Toprak sahipleri yerlerini, tohum ve çiftçilik aletlerini ortakçılara verir; ürün eşit taksim edilir.

Az toprak sahipleri yerlerini kendileri eker.

Yıllıkçılar topraksız olup, toprak sahiplerine çalışır, yıllık ücret alır. Komünistlerce bu "istismar" sayılır. Dolayısıyla kira haklarını "azaltma hareketi"ni yürütüp, çiftçilere verip, çok kısmını hazineye aldılar, yani "devlet istismarı" yaptılar. İşkencenin en büyüğü boğaz işkencesidir. Çin komünistleri, Doğu Türkistan`da ilk olarak boğaz (karın) işkencesi yaptılar. Karşı gelenleri hapse attılar, işkence yaptılar.

2. Karşı İnkılâpçıları Bastırma Hareketi (1951)

Çin`de "kızıl devrim" hüküm sürdüğü için, Çinliler`e göre, rejim aleyhtarlarını komünistlerce temizlemek yok etmek lazımdı. Bu hareket ile milyonlarca, on milyonlarca kişileri "rejim muhalifleri" adıyla hapse attılar, öldürdüler, ceza [toplama] kamplarına gönderdiler. Doğu Türkistan`da ise bu sayı yüz binlerin üstündeydi. Ben de bunlar içindeydim bir rejim muhalifi idim. Bu hareket sürdük çe çok sayıda İnsan öldürüldü. Öldürülenlerin arasında milliyetçilerden: Mesud Sabrî, Osman Batur, Canım han Hacı, Abdul-Eziz Çingizhan, Kurban Kuday, Yıldırım Sebrî, Albay Abdulğufur Sebrî, Abdurrehim Kılıç, Fethidin Masum, Abdul-hemid Damullam, Abdullah Semidî, Sıdık Zalıng, Zekeriye, Veli, Oraz bey, Seyid Ahmed Hoca, Zafer Hoca, Abdul Kadır Tahirî, Hamut Hacı, Tursun Alî, Davud, Porbıcap, . . . . lar var idi. Bu yıllarda bir ilçenin komünist parti sekreterinin tasdik ettiği adam idam edilirdi. Kanun y ok idi, ceza keyfiydi.

3. Üç ve Beş`e Karşı Hareket (1951)

Üç (rüşvet, israfçılık, bürokratçılık)`e, Beş (rüşvet, vergi hırsızlığı devlet mülkünü çalmak, iş vakti ve malzeme hırsızlığı, devletin ekonomik-endüstriyel bilgilerini satmak)`e karşı hareketlerde çok memurlar, ticaret adamları, sanatçılar, esnaflar tutuklandı. Bunlara karşı işkenceler yapılıp, yemedikleri rüşveti mecburî itiraf ettirerek 10 000 yuan`dan fazla rüşvet alanlara "büyük pars"; 5 000 y¥kası giydirildi. Ellerinden paraları alındıktan sonra, hapse atıldı.

4. Toprak Reformu (Yer Islahatı) (1953)

Toprak reformu, Çin`de 2 yıldan fazla bir zaman sürdü. Komünistler rehberliğinde bir nice milyon personel bu hareketi yürüttü. Bütün toprak devlet mülküne alınıp, topraksız çiftçilere dağıtılıp verildi!? 3 yıldan sonra "kooperatifleşmek" adı altında araziler çiftçilerinden elinden tartıp alındı. "Kolektif kölelik rejimi" yürürlüğe konuldu. Sabah namazı vaktinde işe çıkılır, akşam namazında işten dönülürdü. Kadın-erkek; ihtiyar, genç, çocuk demeden çok geniş araziler üzerinde çalıştırıldı. Günde 12 saat civarında çalıştırıldılar. Çoluk-çocuklardan, yaşlılardan haber alınamazdı.

5. Ticaret-Zanaatçılara Sosyalistik Reform Hareketi (1956)

Bu hareket ile ticaret, zanaatın hepsi devlet tekeline alındı. Ticaret adamları, Dükkân hadimleri, esnaf-zanaatçılar kendi fabrika-atölyelerinin işçi hadimleri olarak maaşa bağlandı. Razı olmayanlar, muhalif olanlar hapse atıldı; bazıları ise idam edildi.

6. Kalıntı Karşı İnkılapçıları Temizleme Hareketi (1957)

Bu hareket aslında 1951 yılındaki harekette temizlenmeyenler için yapılmıştı. Bunlarda tutuklanıp, cezalandırıldı, öldürüldü. Ceza ve emek [toplama] kamplarına gönderildi. Burada yapı ise şöyleydi: 6 metre uzunluk, 5 metre genişlikteki koğuşa 41 mahkûm sığdırılırdı.

7. İstil Düzeltme Hareketi (1958–1959)

Çin komünistleri iki yıl devam eden (Çin`de İstil ¥ise "milliyetçilere karşı koyma") bu hareket ile Doğu Türkistan`daki bütün milliyetçileri, millî hissiyatına sahip İnsanları kadın-erkek, genç-ihtiyar demeden temizlediler. Bunların tipik temsilcileri "kültür bakanı Ziya Semedî, ticaret bakanı Abdul Eziz Karı, Ürümçi belediye başkanı Abdurrehim Seidî, Gulca valisi Abdurrehim İsa (intihar etmiştir) başlarında olmak üzere yüz binlerce Uygur, Kırgız, Kazak, Özbek, Tatar Türk aydınları-öğrencileri "milliyetçi" damgası vurularak hapislere, toplama kamplarına atıldı, öldürüldü.

8. Sağcılara Karşı Hareket (1960)

Geçen asrın 60`lı yıllarında Çin-Hindistan Sınır Savaşı ve Rusya ile Çin arasında fikir ihtilafları çıktı. Bu münasebetle parti (Çin Komünist Partisi) içinde, cemiyette, Çin Komünist partisine karşı fikirler, yeni yeni görüşler ortaya çıktı. Dolayısıyla Çin Komünist Partisi derhal tedbir alıp, hemen hareket başlattı. Bu fikirleri başlamadan "beşiğinde" yok etti. Yine on binlerce İnsan "sağcı-milliyetçi şapkası" ile hapse atıldı. Kurşuna dizildiler.

9. Komüna Kurma Hareketi (1959–1960)

Toprakları kooperatifleştirme merhalesinin sonunda, Çin Komünist Partisi bütün Çin`de "komünalaştırma hareketi" adı altında bir hareket yürüttü. Çin komünistlerince, "cennet" denilen bu "komüna" döneminde bütün İnsanlar aç bırakıldı. Çin kendini büyük, cömert devlet olarak gösterip, Arnavutluk, Vietnam, Laos, Kamboçya, Kuzey Kore, Küba, Tanzanya, . . . . . , gibi ülkelere tahıl yardımı yaptı. Kendi halkını kemer sıkmaya zorladı. Bir nüfusa ayda 15 kilo tahıl, 100 gram yağ, 200 gram şeker verildi. Bir nüfusa yılda 10 metre kumaş satıp verilir di. Pazarlarda bütün yemeklik maddeleri kontrol altında, her şey kuponlu, bütün cemiyet kuyruktaydı. Bu dönemde Doğu Türkistan`ın çoğu ilçesi, köylerinde İnsanlar açlıktan ölmeye başlamıştı. Örnek olarak Doğu Türkistan`ın en zengin ilçesi olan "Bay ilçesinde" 20 000`den fazla İnsan açlıktan kırıldı. hükûmet depolarında dolu dolu tahıllar varken, aç İnsanlara kendi elleriyle, kendi emekleriyle yetiştirdiği ürünler verilmedi. İnsan başka zulüm-işkencelere tahammül edebilir, ama "mide işkencesine" tahammül edemez. Bu dönem hapishanelerinde, kamplarında birçok mahkûm açlıktan öldü. Örneğin, Korla Savhu , Şayar Tarım , Maralbaşı Karakılçın , Altay Kaba , Sancı Şya bahu , Ürümçi Bacyahu ve Dong gobi kamplarında on binlerce mahpus açlıktan ölmüştü.

Bu dönemdeki köylerde komünalarda kolektif yemekhaneler tesis kılınıp, hususî evlerde kazan kaynatıp, yemek yapmak men`î edilmişti. Bütün köylüler karavanaya bağlanmıştı; bütün çiftçi ve ahali boğazından ilinmişti, yarı aç kalmaya mecbur edildi. Köyler ve mahallelerde "baca casusları" koyulup, kimin evinin bacasından duman çıksa, o evin yemek malzemeleri müsadere kılınıp, sahipleri cezalandırılırdı.

10. Çelik Üretme Hareketi (1960-1961)

Rus-Çin münasebetleri bozulduktan sonra, Rusya`dan gelen zanaat malları ve demir-çelik mamulleri kesilmişti. Buna çok kızan Mao ze dung efendi bütün Çin topraklarında bir "çelik üretme hareketi" başlatmıştı.

Zanaatta 15 yıl sonunda İngiltere`yi, 30 yıl sonra da Amerika`yı geride bırakma şiarını ortaya atmıştı. Bu yıllarda günde 20 saat emek, 4 saat uyku programı uygulanırdı. Soğuk kışlarda yüz milyonlarca İnsan çelik üretme seferberliğine zorlandı. Hastalanan, ölen İnsanların sayısı bilinmiyordu. Bu eza ve cefaya dayanamayan bazı İnsanlar suç işleyerek hapse girdiler. Hapsi bu hayata tercih etmişlerdi. Bir iki sene süren bu harekette kömür olmayan bölgelerdeki bütün meyve ağaçları kesilerek, çelik üretiminde kullanıldı. Doğu Türkistan bir nice yıl meyve yokluğu çekti.

11. Medeniyet İnkılâb ı (1966-1976)

Bu İnkılâbı Uygur Türkleri "vahşet İnkılâbı, `meynet (pis) İnkılabî " derler. Sözde bu medeniyet İnkılâbında Çin`de ve Doğu Türkistan`da tarihte hiç görülmemiş olaylar baş gösterdi:

A. Hükûmet başkanları, bakanlar, valiler, kaymakamlar, idareciler, okul müdürleri, âlimler, her milletten aydınlar. . . , burjuva unsurları, `pis aydınlar` denilerek, yüzleri siyah boyalı bir şekilde şehir caddelerinde teşhir edilerek, elleri-kolları bağlı vuruldu, dövüldü, işkenceler yapıldı, bazıları linç edilerek öldürüldü.

B. Din âlimleri görevden alınarak, çöllerdeki köylere sürgün edildi; hor işlerde kullanıldı, mesela domuz bakıcılığı yaptırıldı.

C. Camiler, medreseler, türbeler yıkıldı, harap ve virane bir şekle sokuldu. Yerlerine işletmeler, depolar, at haraları, . . . . , yapıldı.

D. Erkeklerin sakalları, kadınların saçları kesildi.

E. Ceket burjuva, `batı elbisesi` diye men`î edildi.

F. Millî musikiler men edilerek aletleri kırılıp dökülerek, yakılıp yok edildi. Millî şarkılar yasaklanırken, yerlerine Çin`in "İnkılâb î şiirleri" ve şarkılarını okuma zorunluluğu getirildi.

G. Uygur Türk ıstılahları yavaş yavaş çıkarılıp, Çin istilâhları kullandırıldı. Örneğin, chung chung yang cheng chi ch¥ y¥ (bu cümlenin içinde "nın" ile "i" eki Türkçe`dir) kullanıldı. .

H. Mao ze dung üzündeleri mecburî ezberletildi. Ayetmiş, hadismiş gibi okutuldu.

I. Aydınlara, âlimlere "pis aydınlar" denildi.

Kültür ihtilâli yürütülen bu on yıllık dönemde fikrî, siyasî bloklar kurulup, silâhlı çatışmalarda çok gençler öldürüldü. Bu inkılâp gerçek anlamıyla bir "vahşet inkılâp ı" olmuştu.

 

12. Manevî Kirlenmeye Karşı Durma Hareketi (1983)

Çin`de Den şyao ping iktidara geldikten sonra (1997) gözle görülür bir serbestlik ve "demokrasi" oldu. Doğu Türkistan`da basın biraz gelişti, milliyetçilik, Türkçülük, "Türkçecilik" yeniden kendini gösterdi. Çin`de burjuvaca kültür gelişmesini engelleme hareketi olurken, Doğu Türkistan`da milliyetçilik, Türkçülük ve Türkçecilik hareketlerine karşı hareket yürütülmeye başlandı.

1983 yılı hükûmetin bir numaralı hücceti beni tekşirme hücceti olarak çıkmıştı. Üniversitede beni ortaya alıp güreş kıldılar. Beni itirafa zorladılar, itiraf etmedim. Kendimi hapishaneye hazır görmüştüm, sonra o hareket de durdu. Sonuçta neticesiz kaldı.

13. Öğrenciler Hareketi (1989-1990)

Doğu Türkistan tarihînde 1989-1990 yıllarında ilk öğrenci hareketleri başladı. Doğu Türkistan üniversitesi öğrencilerinin önderliğinde bütün Doğu Türkistan öğrencileri sokağa döküldü. Hâkimiyete, atom denemelerine, demokratik olmayan seçime, kürtaja karşı ve özgürlük talep eden sloganlarla gösteri yaptılar. Gösteriden sonra bütün Türk öğrenciler cezalandırıldı ve işkence gördü.

10. Barın İnkılâbı (1989)

Köylerde çiftçilere olan türlü baskı, ağır vergi ve emek, kürtaj, işkenceler yüzünden Kaşgar vilayetine bağlı Aktu ilçesinin "Barın Köyü"nde Zeyniddin liderliğinde bir ihtilâl oldu. Çinliler buraya 4-5 bin kadar asker gönderip ihtilâli bastırdı. Zeyniddin ve arkadaşları kahramanca savaşarak şehit oldular. Çin ordusu 20. asırda da Barın köyünde yaşlı çocuk demeden katliam yaptı, bu köyün İnsanlarını tamamen kurşuna dizdi.

11. İli Olayı (1996)

İli`de bir türküm [bölüm] Uygur Türk kadınları bir camiye toplanıp, ibadet yapılan vakitte polisler müdahale etti. Hanımlar karşı çıktıkları için tutuklandılar; evdeki eşleri-çocukları gelip sorduklarında onları da tutukladılar ve öldürdüler.

Yukarıda anlatılanlar büyük olaylar olup, Doğu Türkistan halkı Çinliler`in zulüm-işkencelerine her gün, her saatte maruz kalmaktadırlar. Doğu Türkistan`ın her vilayetinde, ilçesinde, köyünde olaysız gün geçmez. Doğu Türkistan`da olay demek¥kalma, ölüme mahkûm edilme demektir. Uygur Türkleri vatan aşkına, istiklâl yolunda aziz canlarını seve seve feda etmektedirler.

Doğu Türkistan hapishanelerinde uygulanan ceza ve işkence türleri:

1. Tırnak altına iğne batırma,

2. Erkek mahkûmların cinsel organına çubuk sokma,

3. Mahpusları ağaç kazığa oturtma,

4. Sol elini masaya [metal çiviyle] çakıp, sağ eliyle itirafname yazdırma,

5. Çemberle kafatasını sıkıştırma,

6. "Gang`za"ya bastırma,

7. Buruna biber suyu akıtma,

8. Çıplak bedene kızdırılmış yağ saçma,

9. Âşık kemiği ezme,

10. Aşil tendonunun kesilmesi,

11. Mahpusların ayak bileklerine (yıllarca) 10 kg ağırlığında pranga takma cezası.

12. Mahpusların ellerine kelepçe takma cezası. Bu cezalarda üç çeşit kelepçe takılır:

a. Eller önde,

b. Eller arkada,

c. Bir el omuz üstünden, bir el omuz altından alınarak çapraz bir durumda bağlanma,

13. Su gölçekine çılaş(boğazına kadar soğuk suya sokma),

14. "Buz koğuşuna" koyup dondurma,

15. Sopalama,

16. Telle kaplanmış kamçılarla çıplak bedeni kırbaçlama,

17. Çivi kakılmış tahta [düzlem] üzerinde durdurma,

18. Küçük kömür ve cam parçaları üzerinde dizlendirme,

19. Boyu eni bir buçuk metre koğuşlara hapsetme cezası.

20. Aç bırakma cezası.

21. Sert emek cezası.

22. Birinci bağlak cezası.

23. Asmak işkencesi. Üç çeşittir:

a. Eller yukarıda asılmak;

b. Eller arkadan bağlayarak asılmak (Filistin askısı);

c. Baş aşağı asılmak.

24. "Küreş kılmak". Binlerce İnsan önünde "küreş" kılınır, özeleştiri yapmaya zorlamak; bazen de aşağılık bir şekilde dövülmek.

25. Emek işkencesi: Kamplarda (yazın) 12 saat çalıştırılır. Bundan başka kişi başına 1000 kg gübre, 1000 kg yemhaşek(saman, ot), 500 kg iğde, 500 kg buya yıltizi toplama cezası verilir. Bütün bunlar iş vaktinin dışında yapılması zorunlu emeklerdir.

26. Uykusuz bırakarak, sorgulama işkencesi.

27. Gündüzleri koğuşlarda istirahat ettirmeden suçunu düşünmeye zorlama işkencesi.

28. Hastayı tedavi etmeme cezası.

29. Amburla [kerpeten] tırnak çekme işkencesi.

30. Kışları koğuşa sıcak hava vermeme cezası.

Benim 31 yıllık zindan hayatımda gördüğüm, işittiğim ceza-işkence türleri yukarıdakilerden ibarettir.

Şahsen ben kendim, çemberle kafatası sıkıştırma, "gan`za" işkencesi, kelepçe cezaları, birinci bağlak, "küreş" kılma işkencelerine marûz kaldım.

Bu işkencelere maruz kalanlar içinde sakat kalanlar, ölenlerin sayısı pek çoktur.

Sonsöz                                                                                    

Bu gün İnsan hakları, demokrasi, istiklâl için mücadele vermekte olan Doğu Türkistanlılar, Çinli`lerce "terörist" adlandırılarak, hapishanelere atılıp, İnsanlık dışı, vahşiyane, Orta Çağ işkencelerine maruz bırakılmaktadırlar. Bizim, Allah`tan başka hiçbir yardımcımız yoktur. Bize ne İslâm devletlerinden ne de soydaşlarımızdan bir yardım gelmemektedir. Aksine dindaş, ırkdaş, kardeş dediklerimiz bize sırtlarını çevirdiler; bizi sattılar. Ama bu olanlar içinde Doğu Türkistan hiç de ümitsiz değildir. İnşallah Çin`inde parçalanacağı gün yakındır, gelecektir.

 

YAŞASIN DOĞU TÜRKİSTAN İSTİKLÂLİ!

Yaşasın 1,5 milyarlık Çin`e meydan

okuyan Kahraman Uygur Türkleri!

 

                                                                       Hacı Yakub Yusufi ANAT


ÇALIŞMA KAMPLARI

ÇİN`DEKİ ÇALIŞMA KAMPLARINDA İNSANLAR KATLEDİLİYOR

                                     (ZULÜM VE KATLİAMLAR)


Mehmet Emin BATUR

Komünist Çin yönetimi son yıllarda dünyaya sözde, barış ve güvenin tesisi konularında, katkı sağlamaya yönelik gayretler ve, çalışmalar içinde oldukları mesajını vermeye çalışsalar da; diğer yandan geleneksel Çin vahşetini, işgali altında tuttuğu Doğu Türkistan da ve hatta kendi halkına dahi uygulamaya devam etmektedirler.

Mao ve yandaşları iktidarı ele geçirdikleri (1949) tarihten itibaren 40 milyon insanın ölümüne yol açmışlardır. İdeolojik olarak kendilerine benzetemedikleri insanları akla hayali gelmedik yöntemlerle öldürmüşlerdir. Doğu Türkistan` dan misal verecek olursak; halka önderlik yapabilecek kişileri açıkça halkın gözleri önünde kurşuna dizdiklerinin dışında milyonlarca insan da maden görünümündeki mağaralara yeraltı dehlizlerine gönderildikten sonra nasıl oluyorsa ya gaz patlaması ya da madenlerin çökertilmesi yolu ile 12 milyon insan madenlerde katledilmiştir. Nedendir bilinmez bir maden kazaları (!) son zamanlarda daha da artmaya başladı. Neredeyse gün geçmiyor ki, Çin`de kazalar nedeni ile sayısız insanın ölüm haberi duyulmasın. En son örnek; geçenlerde yine Çin`in Shanxi eyaletinde bir kömür madeninde (!) meydana gelen patlamada 25 madenci ölmüştür. İstatistiklere bakıldığında son bir yılda maden kazaları (!) sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı yüz bin kişidir.

Ayrıca; şu anda Çin`de 1.000`den fazla çalışma kampı bulunmaktadır. Logai adı verilen bu kamplarda ideolojik beyin yıkama yöntemleri de icra edilmektedir. Günde 16 saat çok ağır işlerde çalıştırılan insanlar bu çalışmalara paralel olarak da "siyasi ıslah" programı çerçevesinde komünist ideolojiyi kabul et.meye zorlanmaktadır. Eğer bunların cezalarının süresi bitse dahi bırakılmayıp ömür boyu ölene kadar bu kamplarda çalışmaya mecbur tutulmaktadır. Stalin ve Hitler`in toplama kamplarından daha ağır şartların hakim olduğu bu kampların bulunduğu bölgelere ise kesinlikle yabancı uyruklu turist ya da araştırmacı, gazeteci, fotoğraf çekmek isteyen hiçbir kimse alınmamaktadır.

Şimdiye kadar yalnızca bu kamplarda ölenlerin sayısı 20 milyondur. Çinliler girenlerin genellikle bir daha sağ olarak çıkamadıkları bu ,, ölüm kamplarına verdiği isimler de enteresandır. Mesela The Washington Post gazetesinde yer alan bir habere göre "Hunan Özel elektrik Makine fabrikası"nın sözünü ettiğimiz "ölüm kampları"ndan olduğundan söz edilmektedir.

Tarihteki bütün zalim yöneticiler hükümranlıklarını, hep zulüm ve oluşturdukları korku atmosferi içinde sürdürebilmişlerdir. Çin`de aynı şekilde komünist parti yöneticileri Doğu Türkistan, Tibet ve İç Moğolistan halklarına olduğu kadar Çinlilere de insanlık dışı vahşi politikalar uygulayarak, rejim karşıtı gördüğü kişileri gözünü kırpmadan öldürerek bu günlere kadar günlerini gün etmektedirler.

Çin, 21. yüzyıla girerken dünyaya liberal ekonomiye geçiş sinyalleri vererek ve sözde dünya barışından dem vurarak sempati toplamaya çalışırken Çin` de, Doğu Türkistan` da, Tibet ve iç Moğolistan`da halka yönelik orta çağ vahşet ve cehaletini çağrıştıran bir baskı politikası ile insanlık suçu işlemeye dolayısıyla "devlet terörü" estirmeye devam etmektedir. Bu gün terörle mücadele adına kıtadan kıtaya operasyonlar düzenleyen devletler, Doğu Türkistan`da, Tibet`te ve iç Moğolistan`da terör estiren Çin` e de bir operasyon düzenleme cesaretini gösterebilecekler mi? Elbette ki buna cesaret edemezler. Çünkü Çin BM` de veto hakkı bulunan 5 daimi üyeden biri ve caydırıcı bir askeri güce sahip. Dünyada barışın hakim olmasını ve uluslararası terörün kökünü kazımaya azmetmiş devletlerin yapması gereken ise şu:

Çin`deki sayıları 1.000 civarında olan çalışma kamplarını ve insan hakları ihlallerini yerinde incelemek için heyetler göndermesi. Bu konuda Irak`ı baskı altına alan ABD ve müttefiklerinin Çin`de de silah denetimleri yapması, yapabilmesi dünya barışı yolundaki samimiyetlerini ortaya koyacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DOĞU TÜRKİSTAN’DA KADINLARIN DURUMU

 

10 Aralık 1948`de kabul edilen İnsan Hakları Beyannamesinde ve 26.2.1945 tarihli Birleşmiş Milletler Adlaşmasının  giriş kısmında " İnsan Haklarına, şahsın haysiyet ve değerlerine, inançlara saygı gösterilmelidir" denilmesine ve " Hiçbir kimsenin işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı muamelelere tabii tutulamayacağı" vurgulanmış olmasına rağmen Doğu Türkistan halkı Temel İnsan Hak ve Hürriyetlerinden tamamen yoksun olarak yaşam sürdürmektedir.

Dünya devletleri arasında yapılan birçok anlaşmaların altında imzası bulunan Çin, hiçbir zaman attığı imzaların arkasında durmamış,özelliklede İnsan Hakları İhlalleri konusunda, Birleşmiş milletlerde veto hakkı olan beş daimi üyeden biri olma sorumluluğunu çiğneyen tek ülke olma özelliğini sürdürmektedir.

Buna bağlı olarak ta şunu açıklıkla ifade edebilirim ki; Bu gün "8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Doğu Türkistan`daki kadınlarımızın durumu içler acısıdır. Doğu Türkistan`daki milyonlarca kadın "Mecburi Doğum Kontrolü" adı altında katledilmekte ve bütün hakları ellerinden alınarak insani temel hak ve hürriyetlerinden tamamen mahrum bırakılmaktadır.

Doğu Türkistanlı genç kızlar Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanmakta, bu hususta özellikle büyük bir baskı uygulanmaktadır. Bu zorlama ve  baskılara dini ve milli yönden kesinlikle olumlu tavır göstermeyen Müslüman Türk kızları arasında intihar olaylarına sıkça rastlanmaktadır.

Doğu Türkistan halkının asimilasyonunu hızlandırmak için Çinlilerle Türklerin karşılıklı evlenmelerine çok büyük önem vermektedirler. Bunu özendirebilmek içinde Doğu Türkistanlı erkeklere 500 Dolar para vermekte, doğan çocuklar nüfus kütüğüne Çinli olarak yazılmaktadır. Boşanmak isteyen Türk erkeklerine ise 2000 Dolar ceza ödemesi gerektiği Bu parayı ise hiç kimse ömrü boyunca bir arada göremez. Çin resmi yayın organı olan "Sinkiang"(!) gazetesinin12 Eylül 1990 sayısına göre Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde 18700 Müslüman anne adayı zorla ameliyat edilerek annelik yeteneği ortadan kaldırılmıştır.(Ellerinden alınmıştır)Bu sayı ise bu ilçede yaşayan toplam anne adayının tamamına yakındır.

Bu uygulama için ilçeye özel olarak Çinlilerden kurulu 432 kişilik bir sağlık ekibi(!) gönderilmiştir. Doğu Türkistan`da Karakaş gibi 127 ilçe mevcuttur. Buna göre 1990-1991yılları arasında 2 Milyondan fazla Müslüman kadının anne olma yeteneğini zorla kaybettirilmiştir.

 Adının açıklanmasını istemeyen  Doğu Türkistanlı bir kaynaktan alınan bilgilere göre Kızıl Çin yetkilileri mecburi doğum kontrolünü insanlık dışı bir yöntemle bütün ülke genelinde uygulamaya devam etmektedir.200 bin nüfuslu bir şehirde çocuk sahibi olabilecek 3500 kadın mecburi kontrole tabi tutularak bunlardan 953 kadın kürtaj olmaya zorlanmış ve 10.708 kadın çocuk sahibi olmaktan mahrum bırakılmıştır.180 bin nüfuslu başka bir vilayette ise yalnızca

1000 kadına çocuk sahibi olma hakkı bir çocukla sınırlandırarak verilmiştir. Bir başka deyişli 35 kadından birine bu hak çok ağır yükümlülüklerde yüklenerek verilmiştir.

En dehşet verici olanı ise hamile olduğunu öğrendikleri kadınları zorla evlerinden alıp son derece gayri sıhhi ortamlarda kısırlaştırmaları sınırlama fazlası olan çocukları ailelerine rağmen iğne ile öldürülmeleridir.Bu kadınlarımızın büyük çoğunluğu da tedavi göremediği için hayatını kaybetmektedir.

Doğu Türkistan`daki kadınların bırakalım kadın haklarını insanca yaşama hakları da gasp edilmektedir.Hasta, yaşlı ve hamile olmalarına bakılmaksızın tarlada, madende, su yatağı açma çalışmalarında 18 saat çalıştırılmakta, açlıklarını giderecek miktarda yiyecek bile verilmemektedir.buralarda ölen olursa bir çukura atıp gömülmekte cenazenin doğru dürüst defnedilmesine bile izin vermemekte, bunun için harcanan zamanı " boşa geçen zaman" olarak telaffuz etmektedirler.

Bütün bunlar Doğu Türkistan`daki kadınlarımızın yaşadıklarının küçük bir bölümüdür. İnsanın aklına şu geliyor, ülkemizde kadı-erkek eşitliği diyerek aile içinde huzursuzluk çıkaranlar ve feministler adına aileleri çökertenler, tabiri caizse bir eli yağda bir eli balda konken partilerinde ömür tüketenler, "Hayvan Hakları" diyerek insan haklarını göz ardı eden ve çiğneyenler, acaba bir gün olsun dünyadaki bir çok ülkede ve Doğu Türkistan`da hakları gasp edilmekte olan hemcinslerini akıllarına getiriyorlar mı? Bence hayır...

Öyle ise bütün dünyadaki "Feminist" geçinenleri göreve davet ediyor, Doğu Türkistan kadınlarının durumunu Çinli işgalcilere sormalarını bekliyoruz.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Doğu Türkistan`daki Elleri Öpülesi Müslüman Türk Kadınları Unutulmasın.             

       İşte Doğu Türkistan Türkleri bugün tarih sahnesinden sessizce eriyip silinme veya top yekûn ayaklanıp kahramanca ölme gibi bir tercih ile karşı karşıya bırakılmışlardır. Çinli Doktorlar tarafından mecburi Kürtajla alınan Türk çocukları çöplere atılıyorlar

Türk`ün ad verdiği nam saldığı her yerde özgürlük şarkıları önce ninnilerde, alperenler ana kucağını kokusunu canlarına çekerlerken, bestelenir. Analar emek1erini, umutlarını, yeri geldiğinde de göz yaşlarını katarlar özgürlük şarkılarına...  Var olmanın adı özgürlüktür onun için...Moskof`un zulmü, Çinlilerin zindanı, eriyip gitmiştir bu özgürlük azmi karşısında.

 "Can verilir, kan verilir, evlat, ana bacı verilir, özgürlük asla" andını içmiş bir milleti esir etmeye kalkmak neymiş görsün tüm dünya, anlasın Türk düşmanları. Eski bir başbakanımızın söylediği gibi  "Dostluğumuza güvenilir, düşmanlığımızdan ise korksunlar."

Özgürlük aşkı ile dolan yüreklerimizde bu ateş yandıkça daha nice özgürlük destanları yazar bu millet. Daha nice özgürlük şarkıları besteler. Erkeğiyle, kadınıyla, çocuğuyla ``bağımsız milletler``in tarihteki önderi, rehberi olur. Türk dünyasında pek çok yerde özgürlük bayrağını kadınlar taşıdılar. `` Azatlık türküleri`` yaktılar; ölen evlatlarına, şehit düşen kocalarına ağıtlarla birlikte... Bu, onurlu Türk milletinin kadına verdiği değerin de bir göstergesidir. Kadınını baş tacı eden bu millet özgürlüğü de kadınının yardımıyla tattı. Başı göğe erdi, namı cihanı tuttu.

 

ÖZGÜRLÜK YAKIN

Arap`ın hançeri, Moskof`un sürgünü ve Çinlinin zulmü ile yıllarca mücadele etmiş bir Türk evladı, zindandan eşine gönderdiği mektupta işte böyle der: ``Kadınım dayan, özgürlük yakın.``

Özgürlük bayrağı senin göğsüne dayanarak yükseltilecek, senin metanetine dayanarak evladın cepheye koşacak ve şahadet haberi aldığında, onun ``özgürlüğe kadar savaş`` andını hatırlayıp cepheye koşacaksın. Tarihimiz özgürlük destanları yazdıran Türk kadınlarıyla doludur. Müsteşrik tarihçiler görmek istemeseler de feministler bütün referanslarını Batılı kadına dayandırsa da Türk yurdunun kadınları özgürlük şarkılarını bir an olsun dillerinden düşürmediler.

O şarkı, Altay`larda yazılsa, Ağrı dan duyulur.

Urümçi den yola çıkıp tüm Türk yurdunu gezdiğimizde de kadının her özgürlük  hareketinde erkeğiyle birlikte savaştığını görürüz. İşte bunun için Alperen anneleridir onlar... Zira savaşmayan kadın oğlunu savaşa gönderemez. Orta Asya da dikilen mezar taşlarında kadınlarımızın savaştaki kahramanlıkları anlatılır. Eskiden olduğu gibi bugünün özgürlük mücadelelerinde de bayrağı kadınlar taşıyor. Yakın tarihe baktığımızda işte Semey hareketi, işte Kırım direnişi, işte Azerbaycan azatlık mücadelesi, işte Gulca direnişi, işte Batı Trakya dan gelen kardeş sesi.

   

BU DESTAN BİZİM DESTANIMIZ

 

Kaşgar`da güneş İstanbul`dan çok önce doğardı. Aynı kıbleye baş koyan insanlar Aynı dili konuşur,aynı türküleri söyler. Aynı özlemleri dile getirirdi.Aksu`nun minareleri tıpkı Bursa`nın Ulu camiinin minarelerine benzerdi.

Ezan sesi yankılandıkça özgürlüğümüz perçinlenir, gönlümüz huzur dolardı. Alanya`dan Toros sırtlarına binlerce yıldır hiç durmadan göç eden Türkmen yörükleri Altaylardaki Tanrı dağlarındaki, akrabaları gibi kıl çadırlarda güzler, kerpiç evlerde kışlar, çocuklarına aynı özgürlük destanlarını öğretirler. Her evin bir Dede Korkut`u, her ananın bir nasihati, her atanın bir silahı vardır aile ocağında... Ve her aile ocağı yeni bir özgürlük destanı yazacak kahramanlarla doludur. İşte tüm dünya bilir Türk`ün gücü silahta, topta, okta değil bu kahramanlardadır  ve ancak bu kahramanlar okla, yayla, topla, tüfekle tarihe yeni bir özgürlük destanı kazandırır.

   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.