Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1831
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10766
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 755
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
DİN VE SİYASETİN BARIŞ YOLU 6 - Rıza Müftüoğlu-

LAİKLİK

 

         Din siyaset ilişkileri hangi esasa dayanmalıdır? Laklik, dinin emrettiği hükümleri eritmekte midir? Laklik, din dışı bir düzen mi getirmektedir? Laik bir düzende dinin emrettikleri uygulanabilir mi?

         Bütün bu ve benzeri soruların cevabı hem dini, hem devleti ve hem de laikliği iyi bilmekle verilebilir.

“Terim olarak Fransızcadan alınan laiklik, tanımlanması oldukça güç bir kurumdur. Sözlük anlamıyla değerlendirmek yanılgılara sebep olabilir. Her ülkenin kendine özgü bir laiklik uygulamasının olması, bağımsız yapısının, ulusal varlığının ve özelliklerinin doğal sonucudur. Devlet biçiminin ve hukuksal düzenin de bu uygulamayı etkilemesi kaçınılmazdır. ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçimindeki yaygın tanım yeterli değildir.” (Laiklik için... Yekta Güngör Özden. Sayfa:161 paragraf:1)

“Ülkemizde yapılmış olan çalışmalarında laiklik, ana hatlarıyla ya din işleriyle devlet işlerinin ayrılması olarak, ya devletin ülkede maruf ve müesses dinlere karşı tarafsızlığı, her hangi bir din ve mezhebin iç düzenine, ibadet, ahkam ve erkanına müdahale etmemesi olarak yahut da devletin bütün vatandaşların din akitlerine izin vermesi, fakat hiçbir dini diğer dinlere tercih etmemesi...”olarak  tanımlanmaktadır. Ancak bu ve benzeri tanımlar , Zeki Hafızoğulları’nın isabetli tespitiyle ‘ laikliğin esasında ne olduğu değil, olsa olsa kapsam ve sınırlarının neden ibaret olduğunu veya olması gerektiğini açıklamaktadır.” (Din ve laiklik. Prof. Dr. Ruhi Fığlalı. Sayfa:1. paragraf:1)

         “Sıfat olarak ise ‘laik’ kelimesi, devletin, bireyin ya da varlıkların  ve beşeri ilişkilerin dini normlara bağlı olmayan niteliklerini belirtmektedir ve sözcük bu anlamda on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren kullanılmaya başlanmıştır.”(Din ve laiklik.Prof. Dr. Ruhi Fığlalı.Sayfa:100-101)

           “Laiklik, daha çok siyasal bir ideolojik olarak devlet, siyaset ve kamu alanında dini etkileri şiddetle yasaklayan ve dini sadece özel yaşam alanına hapseden bir anlayıştır” (Din ve laiklik. Kadir Canatan. Sayfa:12. Paragraf:3)

“Hıristiyan dünyasındaki laiklik, insanı, yönetimi kendi emrinde sayan kilise ve ruhban sınıfı karşısında, ‘kişi’nin ve ‘erk’in öncelikle bir nefes alması, insan olması anlamını taşıyor. Laiklik, hem kişiyi hem de yönetim gücü denilen (yasama, yargı, yürütme) erk (irade)yi kilisenin boyunduruğundan kurtarma düşüncesi ve çabasının özel adı iken, zaman içinde anlam genişlemesi kazandı ve nerdeyse her türlü din karşıtlığının sıfatı oldu” (Laiklik Zeki Hafızoğulları. Sayfa: ıx. Paragraf:2)

“Laiklik, bir toplumun siyasal örgütlenmesinin ifadesi devletin temel unsuru olan iktidar/devlet kudretinin/egemenliğinin beşeri irade olmasıdır”(Laiklik. Zeki Hafızoğulları. Sayfa:1 Paragraf:1)

“Laiklik terimi, günümüzde de, siyasal iktidarın dinsel iktidar ile olan ilişkileri açısından belirli bir siyasal yapıyı adlandırmak için kullanılmaktadır.Başka bir deyişle ‘laiklik’, siyasal iktidarın ilişkileri açısından belirli bir biçimleniş sistemidir;siyasal iktidarın dinsel kurallara göre sistemleştirilmemesi ve dinsel emirlere bağlı bulunmaması anlamına gelmektedir.”(Devlet ve din. Prof. Dr. Çetin Özek. Sayfa:14. paragraf:1)

         “Laik sistemde, her din, görüşlerini yaymak, örgütlenmek hakkına sahip olduğu gibi, devlet bu hakların geçerliliğini sağlamak ve bu haklara karşı saldırıları engellemek zorundadır” (Devlet ve din.Prof. Dr. Çetin Özek. Sayfa:492. Paragraf:2)

“Laiklik temelde, her toplumda var olan iki gücün, siyasal ve dinsel güçler arasındaki ilişkinin belirli biçimlenmiş türü olarak görülmektedir. (Din ve devlet Prof. Dr. Çetin Özek. Sayfa:636. Paragraf:1)

“Türkiye’de sık sık ‘laikliğin anayasada tanımı yok’ diye şikayetler duyarız. Bu şikayeti, özellikle laiklikten rahatsız olanlar dile getirirler. Aslında vardır. Laiklik halkın egemenliğini dile getirmesi olduğuna göre ‘egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur’ ilkesi, laikliğin en açık ve en anlamlı tanımıdır.”(Laiklik Dünyada ve Türkiye’de. Toktamış Ateş. Sayfa:69. Pragraf:2)

“Laiklik kavramının özelliklerini şöylece sıralayabiliriz:

a)Özellikle cumhuriyetçilik anlayışıyla bağlantılıdır.

b)Laiklik jacobence Radikaldir/devrimcidir.

c)Laiklik demokratizmin değil, devletçiliğin üstünlüğü ilkesinin savunucusudur.

d)Laiklik, Asker-Sivil-Aydın kesimlerin elentizmini savunur. Devlete bunların katkısını destekler.,

e)Laiklik, Dinsel-Doğuş doğmasına karşı (şeriat ve cononic law) evrimi savunur.

f)Laiklik hanedana karşıdır.

g)Laiklik eşitlikçidir.

h)Laiklik, din yerine eğitimi, monarşi yerine de merkezi devleti en yüce değerler olarak savunur. Kilise’nin hiyerarşik/bürokratik yapısına karşı ‘Parlamenterizm’i savunur.” (İsmet İnönü, Din ve Laiklik. Semih Kalkanoğlu Sayfa:17. Paragraf:1)

“(laic) ‘la ique’ latince (laicun) aslından alınmış  Fransızca bir kelimedir ve lügat manasıyla, ruhani olmayan kimse, dini olmayan şey, fikir, müessese, sistem, prensip demektir.

Katolik dünyasında insanlar ikiye ayrılır. Bir kısmına (clerge=) ‘klerje’ denir ki bunlar din adamlarıdır ve  ruhaniler sınıfını teşkil ederler. Bu sınıf da , kendi içinde  tekrar ‘regulier’ ve ‘seculier’ diye iki zümreye ayrılır. Birinci zümreye dahil olanlar ruhaniler, hayattan uzak yaşayan ve manastırlara kapanıp ömürlerini ibadetle geçiren zahitler (=tekkenişinler)dir. İkinci zümre ise papaz, piskopos gibi halk içinde ve herkesle birlikte yaşayan kilise hadimleri ve bilfiil dini vazife gören ayin sahipleridir.

İşte, laik diye, ruhaniler sınıfının bu iki zümresinden hiç birine mensup olmayan, zahit veya papaz sıfatı almayan Hıristiyanlara denir.

         Bu kelime bize Meşrutiyet yıllarında girmiş ve o zaman ‘ladini’ diye tercüme edilmiştir. ( Din ve Laiklik. Ali Fuat Başgil. Sayfa :151)

Bütün bu tariflerden ve tenkitlerden ve savunmalardan anladığımız şey şudur: Türkiye’de daha çok “ neden Laiklik” sorusundan çok “nasıl laiklik” sorusu cevap aramaktadır. Bu cevabın bu güne kadar bulunamamasının nedeni ise bir kısım çevrelerin batıdaki laikliğin doğuş nedenleriyle ülkemizdeki durumu karıştırmaları, diğer kesimin ise İslamiyet’in devlet yapısı üzerindeki ana normlarını yakalayamaması ve dolayısıyla bu iki gurubun bitmeyecek sürekli bir çatışma yörüngesine girmeleridir.

Halbuki laiklik meselesine öncelikle Türkiye şartları paralelinde Prof.Dr. Çetin Özek’in de belirlemesi olan “Laiklik, temelde her toplumda var olan iki gücün, siyasal ve dinsel güçler arasındaki ilişkinin belirli bir biçimleniş türü olarak görülmektedir” tarifi ekseninde bakılmış olsa ve din adamlarıyla devlet adamlarının görev alanları ve görevi ifa etme yolları üzerinde durulsa çoğu tartışmalar kendiliğinden bitmiş olurdu. Çünkü bu tarif üzerindeki bir yoğunlaşma; din adamları ve devlet adamlarının toplum üzerindeki fonksiyonlarının en iyi şekilde ve en üst seviyede  gerçekleşmesini sağlayan bir tedbirler demetini meydana getirmesi bütün sorunları büyük ölçüde  bitirecek bir yol olacaktır.

 

xxx

 

Laiklik meselesi Müslümanlar arasından çıkmış bir kavram değildir. İslam’da “laik” kelimesini bulmak mümkün değildir.

Ama İslamiyet’te ilme önem vardır. İlmi bilmek vardır. Bu açıdan  “Laiklik” meselesine bir yönetim tarzı olarak bakmak gerekmektedir. Devleti yönetmede, insanları yönetmede yani siyasette bir metot olarak ele almak gerekmektedir. Eğer Müslümanlar dört halife dönemine bakıp Avrupa’dan önce devlet gereğini ve yönetim biçimini ilme dayanarak ele almış olsalardı Avrupalılar Müslümanlardan etkilenerek dini istismara imkan tanımayan bir sistemi kabul edip uygularlardı.

Türkiye’de iki gurubun çatışması bu gerçeklerin dışında olunduğu için bitmemektedir. Bir kesim laikliği, sadece Avrupa’daki çıkışını dikkate alarak Avrupa’daki metinlerden tarif ederek dayatmaya çalışmakta, diğer kesimde haklı olarak bu dayatmalara İslami üslup içerisinde karşı çıkmaktadır.  Halbuki her ikisi de doğru bir yörüngede bulunmamaktadır.

Mesela bir kesim laiklik dinsizliktir. Kelime anlamı bile bu manadadır derken, diğer bir kesim, laiklik üçe ayrılır. Birincisi, iman ve inanç yerine, akıl ve bilimin üstünlüğünü kabul eden bir anlayış olan Felsefi Laiklik. İkincisi, siyasi iktidarın dini kudretten ayrılması olan Siyasi Laiklik. Üçüncüsü, devlet ile dinin karışmaması olan Hukuki Laikli derse, yanlış yolda olan iki gurubun bitmeyen tartışmasını görürüz.

Yine “Biz, çağdaşlaşmak için, millileşmek için, demokratikleşmek için Laikliği benimsiyoruz” dersek, çağdaşlaşmaktan ne kastettiğimizi bize sorarlar. Bir dönem Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ve Çin hem laik bir düzenin sahibiydiler ve ayrıca o dönemlerde ideoloji olarak birbirine yakın bir ideoloji ile Komünizm ve Maoizim ile idare edilmekteydiler ve bu ülkelerde demokrasi yoktu ve bu iki ülke ayrı millet olarak millileşmişlerdi, o zaman, siz bu ülkelerdeki gibi dini ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya mı çalışacaksınız sorusuna cevap veremezsiniz.

Laikliğin hala daha Türkiye’de herkesin mutabakata varacağı bir tarifinin yapılamaması bu konunun neden gündemden düşmediğinin böyle çok açık örnekleri vardır.

 

xxx

 

Avrupa’da Hıristiyan Demokrat Parti ile Sosyal Demokrat

Parti ve diğer siyasi partiler arasında  kiliseye bakış ve saygıda ve laiklik konusunda ciddi  bir görüş ayrılığı olmadığı bilindiği halde ve ayrıca ülkemizde  İslam Demokrat parti adı altında siyasi parti kurulabilse bu defa laik antilaik kamplaşması yerine Müslüman olanlar ve olmayanlar ayırımı  ve bunun yanı sıra bir yerine iki ve daha çok İslam, Müslüman başlıkları altında  siyasi partiler kurulsa bu defa en iyi Müslüman biziz tartışmasının alıp gideceği düşünülmeden,

-Avrupa’da Hıristiyan demokrat partiler var, biz de niye İslami parti yok, bu nasıl laikliktir? sorusu,

Her değerlendirmeye gereksiz düzen savunuculuğu yaparak karşı çıkmanın toplum açısından yararlı olmadığını düşünmeden,

-Laiklik sadece dinsel bir hoş görü değildir. Osmanlı laik olmadığı halde dinsel hoşgörüye sahipti diyenler daha öte şeyler mi istiyor? sorusu,

Hıristiyanların her yaptığına, her ortaya koyduğuna, faydalanılıp faydalanılmayacağı hesap edilmeden bir ön yargı ile karşı çıkmanın, icatlara, siyaset ve  yönetim biliminin bilimsel sonuçlarına ideolojik yaklaşmanın hiçbir toplumsal yararının olmadığı hesap edilmeden,

-Türkiye’de laikliğin tarihi batılılaşma çabalarıyla başladı. Çağdaş uygarlıktan kasıt Batı ise, Batı’nın da bir ideolojisi varsa, bu ideolojinin İslam olmaması lazımdır. O zaman Laiklik İslamiyet’e karşı olmuyor mu? sorusu,

Bazı doğru talepleri sadece dini açıdan ele alıp, toplumsal açıdan da ele alındığı belirtilmeden ve gerekçeleri çok yönlü olarak anlatılmadan ve böyle yapılmadığı için de netice alınamayacağı biline biline,

-ABD’de devlet başkanı göreve başlarken kutsal kitap üzerine yemin ediyor. Biz de neden Kur’an üzerinde yemin edilmiyor? sorusu,

Dinin ne denirse densin, ne yapılırsa yapılsın insana ve topluma etkisinin önlenemeyeceği gerçeği unutularak,

-Dinin bir vicdan meselesi olduğunu belirterek dinin toplum işlerinden, toplumsal görevlerden sıyrılıp vicdanlara itilmesi dinin saklanması anlamını taşımaz mı? sorusu

Asıl meselenin topluma en çok etki yapan iki gücün Din ve devletin temsil edilenlerce kendi görev sahalarında uyum içinde görev yapmaları olduğunu ve bu meyanda toplum ihtiyaçlarından doğan devletin dindar insanların dini hizmet taleplerini de yerine getirmek zorunda olduğu düşünülmeden,

-Diyanet İşleri başkanlığının devletin bir kurumu olması laikliğe aykırı değil mi? sorusu,

Bir taraftan Batı gibi mi yapacağız derken öte yanda Batı ve Hıristiyan dünyasının uygulamalarını örnek göstermenin çelişkisi fark edilmeden ve ayrıca dünyanın bu günkü yapısında halifeliğin bütün Müslüman ülkeleri birleştirme gücünün kalmadığı bilinmeden,

-Halifelik neden kaldırıldı? Vatikan devleti var, biz de Halifelik makamı olsa olmaz mı? sorusu,

Laikliği asıl mecrasında değerlendirmeden uzak kalındığı için işin aslına yanaşmadan yapılacak belirlemelerin bir işe yarayıp yaramayacağı anlaşılmadan,

-Devlet laik olur ama kişi laik olur mu? sorusu

Bu gün artık bazı konuların geride kaldığı unutularak,

-Dini grupların desteği ile seçilen ABD başkanı Reagan “laiklik dini değeri hükümetin istibdadından korumak için geliştirilmiştir. Yoksa hükümeti dini değerlerden uzak kalması için değil”demiştir. Reagan’a karşı aşırı laik çevrelerin desteklediği Carter ise 1976’daki seçim kampanyasında haham tekkesiyle çektirdiği fotoğraflar hiç yadırganmamıştır. Türkiye’de bir kısım siyasetçiler başbakanların camiye gitmelerini neden laikliğe aykırı görüyor? sorusu,

Haklı teklifleri ve uyarıları  zamanında ve uygun metotlarla yapmak gerektiği göz ardı edilerek,

-ABD. de hastahanelerde papazlar var. Ameliyat öncesinde hastaları ziyaret ederler. Ama bizde hastahanelerdeki imamlar morgda ölü yıkamaktan öteye geçememektedir. Neden? Sorusu,

Bazıları adına yaptığınız istekleri bazen o kişiler ve kurumların kabul edip etmeyecekleri araştırılmadan,

-İbadet etme özgürlüğü tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerini serbestçe yapmasını gerektirmez mi? sorusu,

Mesele her ihtilafa işin özünden çıkılmamak suretiyle çözüm yolu bulmak gerektiği unutularak,

-Siyasal iktidar uygulamaları ile sadece din arasında tartışma çıkmaz. Siyasal iktidar uygulamalarının gelenek ve göreneklerle de yargı kararlarıyla da ihtilafı olur. Dini konularda bu kadar hassas davranmak doğru mu? sorusu,

gibi soruların sorulması ve bu ve benzeri noktalarda tartışmaların yapılması, çeşitli değerlendirmelerin yapılmasının nedenleri, laiklik konusundaki anlam kargaşasından kaynaklanmaktadır.

Çünkü laiklik kısa ve öz olarak toplumda var olan iki gücün; din ile siyasetin;devletin ilişkilerini demokrasi ortamında düzenleyen ve ağırlıklı olarak dinin istismar edilmesini önleyen bir tedbirler demetidir.

Laikliğe din ile devlet işlerini ayırmaktır derseniz karşınıza Diyanet İşleri Başkanlığı çıkar.

Egemenlik ulusundur diyerek laiklik tarifi yaparsınız karşınıza “Egemenlik Allah’ındır” diyenler çıkar.

Hoşgörüdür derseniz başka örnekler verilir.

Batılılaşma derseniz Hıristiyan demokrat partiler önünüze konur.

Ama devletin başına geçecek siyasilerin dini istismar etmemeleridir derseniz o zaman Türkiye’de İslam demokrat partinin şu günlerde neden kurulamayacağını anlatabilirsiniz. Ülkemizdeki istismar oranı aşağıya indikçe Hıristiyan Demokrat partiler gibi İslam Demokrat partinin kurulması mümkün olabileceğini görebilirsiniz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

xxx

 

Anayasamızda laikliğin tarifinin yapılmadığını, kanunlarda da bu tarifin olmadığını söyleyerek ve  haklı olarak, neden bu böyle? diye sorulmaktadır. Aslında laikliğin Anayasa’da ve kanunlarda tarifinin olmaması, laikliğin tarifi konusunda  Anayasa ve kanun hazırlayıcı komisyonların bir mutabakata varamamalarından dolayı olmuştur ama bu biraz da doğrudur. Çünkü Anayasamızın 24. maddesi dinin de istismar edilemeyeceğini belirtmektedir. Dinin istismar edilmesi meselesindeki kriterler de toplumun değer yargıları paralelinde oluşur. Onun için de net bir tarif olsa bile bu tarif belli süreler sonra değiştirilme ihtiyacını doğurur. 

Laikliğin Türkiye’de bir tarifinin yapılamaması aynı zamanda batıdaki laik ülkelerin  farklı uygulamalarından da kaynaklanmaktadır. Türkiye her dönem farklı Batılı ülkeleri örnek almaya çalışmış bir türlü kendi milli modelini kuramamıştır.

Mesela Cumhuriyet Halk Partisi dönemi daha çok Fransız tipi laikliği örnek almış ama Adalet Partisi, Anglo-Sakson tipi bir laikliği benimsemiştir. Bu benimseme belki de 1950’li yıllarda Demokrat Partisi dönemimde laiklik dinsizlik değildir tartışmasının en üst sınırda olmasından doğmuştur.

Türk siyasi tarihine baktığımızda 1930’lara göre giderek Türk toplumun yapısına uygun bir modele doğru gidişi görmekteyiz diyebiliriz.

28 Şubat 1997 de bile Silahlı Kuvvetlerin Milli Güvenlik Kurulu toplantısında irticaiyi önlemek için  istediği 18 maddelik tedbirlerde bile 1930 yılına dönüş yoktur.Mesela İmam-Hatiplerin kapatılması değil sayısının azaltılması istenmiştir. Kur’an kurslarının kapatılması değil denetlenmesi ve yaş sınırı getirilmesi öngörülmüştür. Özetle post-modern bir darbe olarak vasıflandırılan 28 Şubat bile 1930 Türkiye’sine dönüşü öngörmemiştir.

 

 

 

 

 

 

 

xxx

 

Laikliğe karşı olanların en çok örnek verdikleri tek parti dönemindeki dini baskılar olmaktadır. Bir kere 1923’ten bu yana sadece bir dönemin baskıları bu günkü sistemi tenkit etmek için kafi değildir. Kaldı ki Atatürk’ün ölümünden sonra yeni kurulan bir sistemin sarsılmaması için aşırı bir uygulamaya gidilmiş de olabilir.

Bunun içindir ki sadece tek parti dönemine bakmamak bundan sonraki dönemlerdeki gelişmeler de bakmak lazımdır.

         Yine bir kısımları “laik Türkiye’de devlet toplumdan soyutlanmış ve onu fildişi kulesinde bir varlık haline getirmiştir” demektedirler. Aslında bu ve benzeri durumların din-devlet ilişkileriyle fazla bir ilgisi yoktur. Halk dindardır, devlet dinden uzaklaştığı için halkla bağını koparmıştır şeklindeki bir mantık devletin halktan kopmuşluğuna örnek olamaz. Devletin halktan kopması demokrasi ile direkt ilişkilidir. Ve bu tür sorunlarda bakılacak olan demokrasinin tekamül derecesi olmalıdır.Daha detaydaki sorun ise devlet memurlarının işe giriş ve terfi sistemine dayanmaktadır. Bu gün bu durumlar fazlasıyla aşılmış durumdadır.

 

xxx

 

Laiklik bir ideoloji değildir. Tarihin, siyaset ve yönetim biliminin otomatikman  önümüze koyduğu, din siyaset ilişkilerinin doğurduğu sorunları çözmeye yönelik bir tedbirler paketidir. Demokrasi gibi bir sistem de değildir.

Laiklik, çok öz olarak siyasal iktidarların bir oluşum kuralıdır diyebiliriz. Böyle olunca sorun dinin istismar edilerek iktidara gelinip gelinmeyeceği ve dini taleplerin istismarlarla karıştırılıp karıştırılamayacağı meselesi olmaktadır.

Sağlam bir demokratik düzen, seçim kanunlarının özellikle propagandaya yönelik maddelerinin net ve açık olması ve bu müeyyidelerin dini istismarı önleyecek şekilde hazırlanması, ve ayrıca bu müeyyidelerin toplumun gelişimi ve değer yargıları paralellinde bir esnekliğe sahip olması ve bütün bunların iktidar muhalefet ittifakıyla belirlenmesi çözüm yollarının temelini teşkil edecektir. Yine siyaseti bir bütün hale sokan iktidar ve muhalefet partilerinin bu ittifakında bir defalık din alimlerinin ve dini otoritelerin bulunmasında da büyük yarar olacaktır. Bunlarında ilgili sivil toplum örgütlerinden faydalanması genel bir mutabakat için faydalı olacaktır.

Anayasamızın değiştirilemez hükmü içinde yer alan Laiklik meselesinde bir defaya mahsusu böyle bir yolun kullanılmasının büyük yararları olacaktır.

Çünkü mesele toplumdaki iki büyük gücün; devleti temsil edenlerle, dini temsil edenlerin topluma en iyi şekilde hizmet etmelerini temin etmek ve bunu temin ederken de en üst seviyede bir yarar sağlamak için de bir “barış yolun”u belirlemektir.

         Bu gün söz konusu olan “laik”, “antilaik” kamplaşması laik çevrelerin laikliği anlatım eksikliği ve çarpıklığı ile antilaik çevrelerin bir kısmının İslamiyet’i devlet yönetimi açısından iyi yorumlayamaması, yorumlarda ilmi  ihmal etmesi ve bazı haklı dini talepleri istemedeki metot yanlışlığından kaynaklanmaktadır.

         Türkiye laiklik tartışmasına son verip bir örnek model oluşturmak zorundadır. Mevcut model yetersiz de mi yeni bir model istenmektedir denebilir. Ancak şu bilinmelidir ki toplum sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Bu değişmelere göre her sistem kendini yenilemek zorundadır. Dün dilekçeler devlet dairelerine elden götürülürken bu gün bazı talepler bilgisayarlardan, internet aracılığı ile yapılmaktaysa devletin her sahada kendini özünden uzaklaşmamak kaydıyla yenileşmeye gitme zorunluluğu vardır.

         Bizim Avrupa’yı aynen taklit etmek gibi bir mecburiyetimiz yoktur. Zaten laik sisteme geçerken de böyle yapmadık. Biz de Diyanet devlete bağlıdır. Biz de hiçbir siyasi parti İslam adını kullanamamaktadır. Neden Avrupa’da öyle de biz de değil mantığını bırakıp, Avrupa da öyle, Amerika Birleşik Devletlerinde öyle biz de de böyle diyebilmeliyiz. Çünkü Laikliğin nasıl ki tek tarifi yapılamıyorsa laikliği aynen alacağımız bir örnek ülke de yoktur. Mesele işin özünü kavrayabilmek ve ona göre hareket edebilmektir.

         Artık, bir Türk modelini ortaya koymalı ve bu tartışmaya son vermeliyiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.