Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10788
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
DENİZLER FATİHİ:BARBAROS HAYRETTİN PAŞA

DENİZLER FATİHİ
BARBAROS HAYREDDİN PAŞA

DENİZLER FATİHİ:BARBAROS HAYRETTİN PAŞA
 
Cihad etmek, Allah-u Teâlâ’nın dinini yaymak her müslümana farzdır. Bunun neticesi hâsıl olan şehitlik ise, bir müslümanın idealindeki en üst noktalardan birisidir.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz, şehidin günahlarının bağışlanacağını, cennet hurisi ile evlendirileceğini, kıyametin büyük korkusuna karşı ona teminat verileceğini, kabir azabından emin olacağını, iman elbisesi ile ziynetlendirileceğini, kendi hâne halkından yetmiş kişi için şefaat edeceğini... bildirmiş; kendisi de Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi temenni ederek şehitliği ümmet-i muhteremesine daima teşvik buyurmuşlardır.

Denizde şehit olanların, karadakilere olan üstünlüğünü ise yine Hadis-i şerif’lerden öğreniyoruz. Resul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyorlar:

“Denizde şehid olanların ecir ve sevabı, karada şehid olanların ecir ve mesubatının iki katıdır.” (İbn-i Mâce)

“Karada cihad edip şehit olanların günahı, borçlar ve üzerindeki emanetler gibi kul hakkı müstesna olduğu halde bağışlanır.
Deniz muharebesinde şehit olanlara gelince, zimmetlerinde olan kul hakkı dahi af ve mağfiret olarak, onu Cenâb-ı Hakk hazine-i gaybından ihsan eder.” (İbn-i Mâce)

Üstün lütuflara mazhar olan bu bahtiyar insanlara Müslümanlar her zaman gıpta ile bakmışlar, onların ulvî hatıralarını her zaman zihinlerinde yaşatmışlardır.

BARBAROS HAYREDDİN PAŞA
Deniz gazâları denince eminiz ki akla ilk önce Barbaros Hayreddin Hazretleri gelmektedir. O, dünya tarihinin en büyük denizcisi, en fazla zafer kazanan ve ganimet elde eden kumandanlarından birisidir.

Babası Yakub Ağa, Fatih Sultan Mehmed’in Midilli adası fethine iştirak etmiş, 1462’de adanın fethi üzerine Midilli’nin Bonava köyü tımar olarak kendisine verilmiştir. İşte Yakub Ağa’nın tarihte “Barbaros Kardeşler” olarak anılan meşhur oğulları, burada dünyaya gelmişlerdir.

Barbaros kardeşler, sırasıyla İshak, Oruç, Hızır (Hayreddin) ve İlyas adlarında dört kardeştir.

İlyas, Oruç ve Hızır reisler babalarının ölümünden sonra deniz ticareti yapmaya başladılar. İshak ise Midilli’de çalışıyordu. O devirlerde korsanlarla dolu Akdeniz’de deniz ticareti tehlikeli bir işti. Nitekim Oruç ve İlyas reisler, bir seferlerinde en büyük korsan yatağı Rodos adasının şövalyeleri tarafından saldırıya uğradılar. Oruç reis esir edildi, İlyas da şehit oldu.

KORSANLIK YILLARI
Gerçekte korsan olarak vasıflandırılması ve isimlendirilmesine rağmen Türk korsan sınıfı, âdi bir deniz haydudu sınıfı değildi. Bunlar, karadaki Akıncılar’ın denizdeki mukabiliydiler, yani “Deniz akıncıları” idiler. Bunlar denizde düşman gemilerini tâkip eder, düşman ülkelerin sahillerini vurur, onların deniz kuvvetlerini tesirsiz hâle getirmeye çalışırlardı. Kendileriyle barış hâlinde bulunmayan Hıristiyan devletlerin ekonomik ve moral bakımından sarsılmasını, bu devletler arasındaki deniz irtibatının kesilmesini hedef alırlardı. Bu sınıf içinde başta Barbaros olmak üzere Osmanlı denizciliğinin en büyük amiralleri yetişmiştir ki, bunlar 18. yüzyıla kadar Türk denizcilik tarihinin en parlak sahifelerini yazmışlardır. Binaenaleyh, Türk korsanlarını âdi birer deniz hırsızı olarak değerlendirmek, hem tarihi vak’aları yanlış değerlendirmeye yol açar, hem de Müslüman Türklerin tarihi başarılarını büyük bir taassupla hâlâ hazmedemeyen Hıristiyan Avrupalılara iştirak etmeye sebep olur.

Hızır Reis, kardeşlerinin intikamını almak için korsanlarla mücadele etmeye başladı. Bir süre sonra, ağabeyi Oruç Reis’in esaretten kurtulduğunu, Tunus kıyılarına yakın Cerbe adasını üs yaptığını öğrendi. Bunun üzerine kendisi de Cerbe adasına geldi. Zamanla iki kardeş başarı üzerine başarı elde etmeye başladılar. Öyle ki karşılaşılan gemilerin çoğu, Barbaros’ların forsunu görünce, karşı koymaksızın teslim oluyorlardı. Zamanla Türkiye’den birçok namlı kaptan gelerek, Barbarosların hizmetine girdi. Barbaroslar, az zamanda Akdeniz’deki donanmaların en güçlülerinden birine sahip oldular. Armatörlükten korsanlığa geçen Barbaroslar’ın deniz kuvvetleri, birkaç yıl içinde dünyanın beşinci deniz gücüne ulaşmıştı. Kısa zamanda elde edilen bu netice, şaşılacak bir şeydi.

İşlerini çok genişletmiş olan Barbaroslar, artık kesin bir şekilde Türkiye’nin resmî ve gayri resmî yardımına ihtiyaç duyuyorlardı. Bunun için Pîrî Reis’i, çok miktarda hediyelerle birlikte Yavuz Sultan Selim Han’a gönderdiler. Yavuz, Pîrî Reis’i bizzat kabul etti. iki elmaslı kılıcı Pîrî’ye teslim ederken: “Kılıçların birin Oruç lalam ve birin Hayreddin (Hızır) lalam kuşansınlar, gazâ eylesinler!” dedi ve 2 savaş gemisini yardım olarak Pîrî Reis’e teslim etti. Böylece ilk adım atılmış oldu. Bundan böyle anavatanın her türlü yardımı beklenebilirdi.

Bu arada Barbaroslar, Kuzey Afrika’yı Hıristiyanlara karşı savunmakla kalmıyor, Endülüs Müslümanlarını İspanya’dan taşıyor, iskân ediyor, fakir halka yiyecek dağıtıyorlardı. Kuzey Afrika camilerinde Barbaros kardeşlere cuma hutbelerinden sonra dua ediliyordu.

Bütün bu olaylar Barbaros kardeşleri İspanyollarla karşı karşıya getiriyordu. Ancak onlar İspanyollara üstünlük sağlayarak önce Cicelli’yi, ardından Becâye ve Cezâyir’i fethettiler. Bütün Cezayir’den gelen Arap kabile şeyhleri ve başkanları, Oruç Reis’e biat ettiler. ‘Sultan’ sanını takınan Oruç, kendini Cezâyir hükümdarı ilân etti. Ekim 1518’de Tlemsen şehrini İspanyollara karşı savunurken şehit edildi.

CEZÂYİR SULTANI
Kuzey Afrika’daki devletin gerçek kurucusu olan Oruç Reis’in şehadetinden sonra, Cezâyir’de bulunan bir avuç Türk, o sırada 46 yaşlarında bulunan Hızır Hayreddin Reis’in etrafında toplanmışlardır. Hızır Reis “Sultan Hayreddin” sanını takınmıştır. Ağabeyleri Oruç ve İshak Reisler ile beraber yüzlerce Türk levendi şehit olduğu için Hızır, insan sayısı ve harp malzemesi bakımından, Kuzey Afrika’da tutunabilmek için Yavuz Sultan Selim Han’a müracaat etmek zorunda kalmıştır.

Yavuz Selim Han, Hayreddin Reis’e “Cezâyir Beylerbeyi” ünvanını, “Paşa” sanı ile beraber verdi. Bu sûretle Cezâyir, Türkiye’nin bir eyâleti olmuş oluyordu.
Yavuz’un vefatıyla yerine Kanuni Sultan Süleyman geçmişti. Barbaros, Kanunî’den bir fermân-ı hümâyûn aldı. Padişah, kendisini kaptân-ı deryalığa (Osmanlı İmparatorluğu deniz kuvvetleri kumandanlığına) tayin edeceğini, derhal İstanbul’a gelmesini emrediyordu.

İSTANBUL’A GELİŞ
Barbaros yanına 18 amiralini de alarak İstanbul’a gelmeye karar verdi. Bu sûretle Osmanlı’nın bir eyâleti olan Cezâyir’in, fiilen imparatorluğa katılmasına da rızâ göstermiş oluyordu.

Barbaros’un İstanbul limanına vardığı 27 Aralık 1533 günü, güzel bir kış günü idi. Soğuğa rağmen bütün sahil boyunca bir-iki yüz bin İstanbullu birikmişti. Yıllardan beri adı efsanelere karışan ve daha hayatında bir masal kahramanı hâline gelin Barbaros’u görmek için halk, birbiri üzerine yığılıyordu. Ünlü denizci, 18 amirali, yâverleri ve kalabalık maiyetiyle top ateşleri ve halkın tezâhüratı arasında karaya ayak bastı. Bu, onun İstanbul’a ilk gelişiydi.

Barbaros, halka güzel bir zafer alayı seyrettirdi. Alayın önünde 200 esir gidiyordu. Bunlar, altın ve gümüş ganimet eşyası taşıyorlardı. Sonra, 30 Avrupalı esir asilzâde geliyordu. Bunlar, Avrupa’nın hemen her milletine mensup seçkin kişilerdi, kimi amiraldi, kimi general. 200 köleden müteşekkil bir delikanlılar kafilesi bunu takip ediyordu. Daha sonra 200 esir çocuk geliyordu. Başları ve boyunları mücevherlere boğulmuştu. Omuzlarında altın ve gümüş teller çekilmiş pek kıymetli kumaş topları vardı. Bu kafileyi, Avrupa’nın en güzel kızlarından oluşan 200 cariye takip ediyordu. Bunlar, en değerli elbiseler giymişler, mücevherlere boğulmuşlardı. Daha sonra 100 develik bir kervan geliyordu ki, ağırlığına ganimet eşyası yüklüydü. Bunu Afrika’nın en nadir hayvanlarından oluşan bir topluluk takip ediyordu. Altın ve gümüş zincirlere bağlanmış olan bu hayvanları, bakıcıları sevk ediyordu.

Bu muhteşem kafilelerden sonra, gayet basit bir şekilde giyinmiş, Barbaros ve maiyeti ile Türk levendleri geliyordu. Bu sûretle Topkapı Sarayı’na kadar yüründü. Ertesi sabah Kanuni Sultan Süleyman ile görüşüldü ve padişahın büyük iltifatlarına mazhar oldu.

KAPTÂN-I DERYA
Kaptân-ı Derya’lık görevine tayin, devlet reisi olan padişaha değil, hükümet reisi olan sadrazama ait bir işti. Padişah, sadrazamın yaptığı tayini ancak usûlen tasdik ederdi. Kanuni Sultan Süleyman, bu hususta kanunu değiştirmedi. Barbaros’a Halep’e gidip Sadrazam İbrahim Paşa ile görüşmesini emretti. İbrahim Paşa, Barbaros’a Kaptân-ı deryalık tevcih edecekti. Bunun üzerine Barbaros İstanbul’da ancak 3-4 gün kaldı, padişahtan izin alarak Halep’e doğru yola çıktı. Çabuk gidebilmek için atla yol aldı. Kuş uçuşu 880 km. olan İstanbul-Halep yolunu 10 günde aldı ve yine aynı şekilde 10 günde geriye döndü. Bu, bize orta yaşını geçmiş olan bu büyük zâtın beden gücü hakkında bir fikir verebilir.

İstanbul’a döndükten sonra merasimle Barbaros Hayreddin Paşa’ya hil’at giydirilip Kaptân-ı deryalığa tayin fermanı verildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun hizmetinde Mayıs 1534’te Kaptân-ı Derya sıfatı ile ilk seferine çıkan Barbaros Hayreddin Paşa, Akdeniz’e açıldı. İtalya kıyılarını vurduktan sonra Tunus’a yöneldi. Tunus Beyi Hasan’ı mağlup ve Osmanlı’ya itaate mecbur etti. Tunus Beyi’nin Avrupa’dan yardım isteği üzerine hazırlanan ordu Kuzey Afrika’ya gönderildi. Tunus’tan Cezayir’e çekilen Barbaros, tekrar denize açılarak Mallorca ve Minorka adalarını, İspanya kıyılarını vurduktan sonra İstanbul’a döndü.

PREVEZE DENİZ ZAFERİ
Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul’a döndükten kısa bir süre sonra yeniden denize açıldı. 1538’de Ege Denizi’ndeki bazı adaları Venediklilerin elinden aldı. Bunun üzerine Avrupa Hıristiyan devletlerinin katılmasıyla o zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir donanma kuruldu. Haçlı ordusu 600’den fazla gemiden oluşuyordu, bunların içinde 2000’den fazla asker taşıyan 20’ye yakın, günümüzün uçak gemilerine emsal, dev gemiler vardı. Osmanlı Donanması ise 122 gemiden oluşmuştu. Bu sûretle 120.000 insan deniz üzerinde karşı karşıya gelmiş bulunuyordu ki bu, o zamana kadar işitilmiş bir şey değildi. Haçlılar zaferden o kadar emindiler ki, hangi eyaletleri ne sûretle aralarında paylaşacaklarını dahi kararlaştırmışlardı.

Barbaros Hayreddin Paşa, donanmasını kıvrık bir hançer şeklinde yan yana dizdirerek ve Turgut Reis’i arkada bırakarak savaş düzeni almıştı. Savaş başlarken rüzgâr Osmanlı Donanmasına muhalif şekilde ve çok sert esiyordu. Barbaros Hazretleri, denize Kur’an-ı kerim’den âyetler yazılı kağıtlar serptirerek, askerinin mânevi gücünü ayakta tutmaya çalıştı. Nitekim az sonra hafifleyen rüzgâr, yön değiştirdi.

Barbaros’un manevrasının sonucu Hıristiyan donanması, küçük filolar halinde Türkler tarafından imha edilirken, Turgut Reis düşmanın arkasına düştü ve geri dönmek isteyen haçlı gemilerini top ateşiyle batırdı. Savaş yaklaşık 5 saat sürmüş, haçlılar gemilerinin yarısını kaybetmişler, kumandanları Andrea Doria, karanlıktan faydalanarak kalan gemilerini ve canını kurtarmıştır.

Bu büyük zafer, Akdeniz’i bir Osmanlı gölü haline getirmiştir.

Hayreddin Paşa daha sonra İspanya ve İtalya sahillerine hücumda bulunmuş, İspanya kralını, Fransa kralı ile barışa mecbur bıraktıktan sonra 1544’te İstanbul’a dönmüş, ölümüne kadar da bir daha buradan ayrılmamıştır.

ÖRNEK BİR MÜSLÜMAN
Hayatı denizlerde su üstünde geçen Barbaros Hayreddin Paşa; dinine bağlı, kâmil bir müslümandı. Geceyi üçe ayırırdı. Birinci kısmında Kur’an-ı kerim okur, ikinci kısmında ibadet eder, kalan kısmında da istirahate çekilirdi.

Rumca, İtalyanca, Arapça, Rusça, İspanyolca gibi dilleri çok iyi konuşurdu.

On iki sene şeref ve zaferlerle Osmanlı’ya hizmet eden Kaptân-ı derya Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta bir medrese inşa ettirdi. Serveti ile, İstanbul’un muhtelif semtlerinde hanlar, hamamlar, konaklar, evler, değirmenler, fırınlar yaptırarak, gelirlerini hayır kurumlarına ve kurduğu medresede kalan öğrenci ve muallimlerin masraflarına tahsis etti.

Vasiyetine göre 30 büyük harp gemisini ve en seçkin 800 esirini Kanuni Sultan Süleyman’a, servetinin bir kısmını Beşiktaş’taki cami, türbe ve başka hayrâtının bakım ve vakıflarına ayırmış, bir kısmını akrabalarına paylaştırmış, ayrıca yaşı 15’i geçen bütün erkek ve kadın esirlerini, hepsinin hayat boyu geçimlerini temin ederek azad etmiş ve ölümünde fakir ve muhtaçlara büyük ölçüde sadaka verilmesini istemiştir. Nihayet 4 Temmuz 1546’da, 80 yaşına yaklaştığı halde İstanbul’da Beşiktaş’taki sarayında ebedî ahiret yurduna göç etmiştir.

Cihadla geçen uzun bir ömür... O, yaşadıkları ve geride bıraktıklarıyla Müslüman ümmeti için gerçek bir numunedir. Yabancı ülkelerin kralları kendisine tahtlar, taçlar, servetler teklif ettiği halde o bunlara hiç iltifat etmemiş, hayatı boyunca Allah ve Resul’ünün rızâsı ve hoşnutluğunu kazanmak için gayret sarf etmiştir. Hazret-i Allah’ın sevgililerinden bir tanesine mânen “Barbaros’a benziyorsun” buyurulduğunu öğrendiğimiz zaman, ona olan muhabbetimiz ve hayranlığımız bir kat daha artıyor.Allah’ımız şefaatlerine nâil eylesin. Âmin

(Kaynak : Hakikat Dergisi)

(www.turkkorsanları.com sitesinden alınmıştır)
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türk Denizcilik Tarihinin Efsane İsmi Barbaros Hayrettin Paşa

1538 yılının ilkbaharında tarihin gelmiş geçmiş en büyük donanması oluşturuluyordu; İspanya, Almanya, Venedik, Portekiz, Ceneviz, Vatikan, Floransa, Malta gibi Avrupa devletlerine ait 600 gemiden meydana gelen bu büyük Haçlı donanmasının başına Almanya İmparatoru Charles Quint tarafından Andrea Doria getirtildi.

Doria, 16. yüzyıl Avrupası`nın en büyük amirali olarak biliniyordu. Bu büyük donanmanın asıl amacı, Cezayir Beylerbeyi, Kaptanıderya Barbaros Hayreddin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasını ortadan kaldırmaktı. Donanma, Avrupa ülkeleri için Akdeniz sularında büyük bir tehdit oluşturuyordu. 1538 yılının Eylül ayı başlarında, Haçlı donanmasına ait gemiler büyük bir saldırı için İon Denizi`nde toplanmaya başladılar. Kötü haber çok geçmeden İstanbul`da divanıhümayuna, oradan da Ağrıboz`da bulunan Barbaros Hayreddin Paşa`ya ulaştı. Andrea Doria, Osmanlı donanmasının Akdeniz`deki en önemli deniz üssü olarak bilinen Yunan sularındaki Preveze`yi topa tutmuş, limanda demirli gemilerden bir kısmı da sulara gömülmüştü.
Bunun üzerine Barbaros Hayreddin Paşa, yirmi parçadan oluşan bir filoyu donanma komutanlarından Turgut Reis`in emrine vererek, keşif için İon Denizi`ne gönderdi. Turgut Reis, İon Adaları`nın güneyindeki Zanta Adası açıklarına ulaştığında, Haçlı donanmasına ait kırk parçadan oluşan filoyu görerek düşmanın konumunu Barbaros`a iletti, alınan haber üzerine Osmanlı donanması Ağrıboz`dan çıkıp Mora kıyılarını takip ederek güneydeki Modon üssüne geldi. Onun yaklaştığını öğrenen Andrea Doria da, Preveze kuşatmasına son vererek, donanmasını kuzeyde yer alan Korfu`ya doğru çekti. Bunun üzerine Osmanlı donanması da Arta Körfezi`nin kuzeybatı ucunda yer alan ve girişi dar bir boğazdan oluşan Preveze deniz üssüne girerek demir attı.

Amiral Andrea Doria`nın da istediği buydu. Yapmış olduğu plana göre Türk donanması, güç bakımından daha üstün olan Haçlı donanmasına karşı açık denizde bir savaşa girmekten çekinerek, Preveze`de hapis kalacaktı. Haçlı donanması, Türk donanmasından üç kat daha güçlü konumdaydı. Barbaros Hayreddin Paşa, 27 Eylül Cuma günü amirallerini etrafında topladıktan sonra yaptığı görüşmelerde karşılarındaki düşmanın stratejisini, silah üstünlüğünü göz önüne alarak, Preveze`den çıkıp bu güçlü armadaya hücum edilmesini önerdi. Ona göre, en büyük avantajları Türk gemilerinin üstün hareket kabiliyeti ve Türk toplarının menzil üstünlüğü idi! O gece, bütün donanma hazırlanarak, 28 Eylül Cumartesi sabahı güneş doğmadan önce Preveze Boğazı`ndan çıkıp üssü terk etti ve güneş doğduktan birkaç saat sonra iki donanma karşı karşıya saf tuttu.

Osmanlı donanması üç kanada bölünmüştü. Orta kanattaki gemilere Kaptanıderya Barbaros Hayreddin Paşa, sağ kanattaki gemilere Salih Reis, sol kanattaki gemilere ise Seydi Ali Reis komuta ediyordu. Turgut Reis ise arkada yer alan yedek kuvvetlerin başındaydı.
Osmanlı donanması karşılarında toplanmış bulunan Haçlı gemilerini üç koldan top ateşine tutarak büyük bir taarruza geçti ve birkaç saat içinde de gemilerin yarısını Akdeniz`in sularına gömdü. Amiral Andrea Doria hiç beklemediği bu durum karşısında daha fazla kayıp vermemek için savaş alanını süratle terk ederek, geride kalan sağlam gemilerini toplayıp Arta Körfezi`nden uzaklaştı.

Denizcilik tarihinin en büyük savaşlarından biri olarak kabul edilen Preveze Deniz Savaşı da böylece, Barbaros Hayreddin Paşa`nın zaferiyle son bulmuş oldu.1473 yılında dünyaya gelen Barbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı İmparatorluğu`nun gelmiş geçmiş en ünlü kaptanıderyası olarak bilinir. Önceleri, ağabeyi Oruç Reis ile birlikte kuzey Afrika kıyılarında korsanlık yaparak doğudan batıya bütün Akdeniz`de ünlendi. 1528 yılında Cezayir`de kurduğu devleti Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattıktan sonra imparatorluk donanmasının kaptanıderyalığına getirildi.

Zamanında Osmanlı donanması Akdeniz`deki en büyük deniz gücü haline dönüştü. Türk denizciliğindeki köklü yapılanmanın temelleri de onunla beraber atıldı. Barbaros`un kazandığı en büyük zaferlerden biri de 70 yaşındayken, denizcilik yaşamındaki son seferi olan Fransa zaferidir.
5 Ağustos 1543 tarihinde müttefik Fransız gemileriyle beraber denize açılarak Nice önlerine gelen Barbaros Hayreddin, Almanya Kralı Charles Quint`in elinde bulunan kenti yaptığı başarılı bir kuşatmayla ele geçirerek 20 Ağustos`ta Fransa Krallığı`na teslim etti.

Bu olaydan birkaç yüzyıl sonra, Fransız Deniz Kuvvetleri`nin en önemli deniz üslerinden birinin yer aldığı Toulon`un belediye sarayına, üzerinde Toulon Limanı`na demirli Osmanlı donanmasını gösteren görkemli bir tablo asıldı. Barbaros`un anısını yaşatan bu resmin altındaki şiirin son dizesi şöyle dizilmişti: "Bu gördüğünüz, hepimizin imdadına yetişen Barbaros ve ordusudur."

Barbaros Hayreddin Paşa bu son seferden döndükten iki yıl sonra, İstanbul`da öldü ve Beşiktaş`ta, bugünkü Denizcilik Müzesi`nin karşısındaki türbesine gömüldü. Onun seferden dönüşünü, büyük şair Yahya Kemal Beyatlı şu dizelerle destanlaştırır: Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor / Barbaros belki donanmayla seferden geliyor / Adalardan mı, Tunus`tan mı, Cezayir`den mi / Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi / Yeni doğmuş ayı gördükleri yerden geliyor / O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

* Turgay Tuna, yazar.
sky Life dergisinden alınmıştır.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.