Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
ARAPLARIN TÜRK DÜŞMANLIĞI YÜZÜNDEN İSLAMİYET`E İHANETLERİ
ARAPLARIN TÜRK DÜŞMANLIĞI YÜZÜNDEN İSLAMİYET’E İHANETLERİ Son zamanlarda Mısır’a hakim olup cumhuriyet perdesi altında bir diktatörlük kurmuş olan (Nasır) adındaki binbaşının Kıbrıs buhranında Türklere karşı Papaz (Makaryos)a durmadan yardım edip Kıbrıs Rumlarına silah ve cephane göndermesini hayretle karşılayarak bu kahpece hareketi müslümanlığa aykırı bulanların sayısı günden güne artıp gitmektedir. Halbuki bu hareketin şaşılacak hiçbir yanı yoktur. Arapların böyle hareket etmeleri gayet doğaldır. Çünkü onlar Miladın onbirinci yüzyılından başlayarak İslam aleminde hakimiyette Türk’ün, Arab’ın yerine geçmesinden dolayı dokuz yüzyıldan beri Türk düşmanıdırlar ve bu tarihi düşmanlıkta İslamiyet’e ihanet edecek kadar ileri gitmişlerdir! Arapların siyasi ve askeri alanlardaki Türk düşmanlıklarının en müthiş tezahürleri, İslamiyet’i ve haçlı ordularının imha etmek istedikleri Haremeyni(Mekke ve Medine) savunan Müslüman-Türk ordularına karşı haçlı ordularıyla her fırsatta el-birliği etmiş olmalarında gösterilebilir. Haçlılar tarihinin son büyük uzmanı olan Fransız tarihçilerden (rene Grousset) “Bilan de l’historia” adlı eserinin 1946 Paris baskısının 214. sayfasında bu tarihi facianın en müthiş cephesini işte söyle özetlemektedir. “İslam toplumu içinde Müslüman Suriye’ye hakim olan Selçukluları Mısır’a hakim olan Fatimilerden ayıran hususların hepsini açıklamıştık. Irk kini, mezhep kini... Ötekiler (Sünni) müslüman ve Türk’türler, berikiler (Şii) Müslüman ve Araptır’lar. Haçlılar Suriye’ye gelince Türklere karşı Mısırlılarla birleşmekte tereddüt etmediler. Haçlı ordusu Antakya’da Türklere saldırdığı sırada, Mısır ordusu da yine aynı Türklerden Kudüs şehrini zaptediyordu. Nihayet Türkler yenilip Antakya da alınınca, Haçlılar sevinçle Mısırlıların üzerine yürüdüler ve (Beyt-i Mukaddes)i ellerinden aldılar.(!5 Temmuz 1099). Fatimilerin bugün Nasır tarafından da aynen uygulanan bu feci ihanetlerini ünlü Arap tarihçisi (İbnü-l Esir) bile “Tarihü-l Kamil”inin 1030 Mısır baskısının onuncu cildinin 94.sayfasında işte şöyle itiraf etmektedir: “Söylentilere göre Mısır’ın Alevilerden olan idare adamları Selçuklu Devletinin kuvvet ve kudretiyle Gazza’ya kadar Suriye bölgesini ele geçirerek Mısır’la aralarında engel olacak başka bir devlet kalmadığını ve (bir müddet önce) Adsız’ın Mısır’a girip Kahire’yi kuşatmış olduğunu göz önüne getirince, korkuya kapıldılar ve Frenklere(=Haçlılara) elçiler göndererek onları Suriye’ye saldırıp orasını zaptetmeye ve kendileri ile Müslümanların arasına girmeye çağırdılar.” Üçüncü haçlı ordusunun kuruluşunda önayak olmakla tanınan onikinci yüzyıl Haçlı tarihçilerinden Sur Piskoposu (Guillaume de Tyr)nin “Historia de Rebus gestis in partibus transmarinis” adındaki Latince tarihinin onüçüncü yüzyıl Fransızca çevirisinin 1879 Paris baskısının birinci cildinin 153. sayfasında da Mısır Halifesinin bu utanılacak ihaneti şöyle anlatır: “(Halife) bizim başkanlarımızın Antakya’yı kuşatmış olmasından da çok seviniyordu. Kendileri ile bu hususta görüşmek üzere dostluk elçileri gönderdi. Bunlar büyük hediyeler getirip, kabulünü rica ettiler. Halifenin kendilerine geniş nispette asker, hayvan ve erzak yardımlarında bulunmaya hazır olduğunu söylediler ve kuşatmayı sürdürmelerini çok rica ettiler.” İşte bu surette Arapların Türklere karşı besledikleri milli ve ırki kin ve garez, nihayet İslamiyet’i yok etmek için ortaya atılmış olan Haçlıların en büyük başarılarını temin ederek Antakya Haçlı Prensliği ile Kudüs Krallığının ve sonuç olarak Suriye ile Filistin’deki Latin hakimiyetinin kuruluşunda başlıca amil oldular. Fatimilerin bu ateşin kini, Şiiliğin Sünniliğe karşı beslediği bir mezhep düşmanlığı değil, Arapların Türklüğe karşı güttüğü ırki bir garezdir. Bu gerçek eski batı yazarlarının bile gözlerinden kaçmamıştır. Mesela 18. yüzyıl Fransız tarihçilerinden profesör Mailly, “L’esprit de Croisades” adlı eserinin 1780 Paris baskısının 4. cildinin 116.sayfasında 9. Fatimi Halifesi (Elmüstali Billah Ebu-l Kasım Ahmed)in Türklere karşı Haçlılarla birleşmeye neden gerek görmüş olduğunu Miladin 1097 olaylarından söz ederken işte söyle anlatır: “Fatimiler kendi hakimiyet sahalarında ve özellikle Suriye’de Türklerin ne kadar ilerlemiş olduklarını görerek nihayet bu akını durdurmaya karar verdiler. Musta’li o tarihten bir yıl önce Afdal’in komutasında büyük kuvvetler gönderip Haçlılar Türklerle savaştığı sırada onların da Türk fütuhatçılarına saldırmalarını emretti.” Bu sönmez kin Şii ve Fatimi Araplara münhasır değildir. Çünkü Fatimi hanedanının Şiiliğine karşı Mısır halkının büyük bir çoğunluğu Sünnidir. Antakya bir ihanet yüzünden düşüp Haçlıların eline geçtikten sonra, Haçlı ordusu 1099 tarihinde Kudüs’e doğru ilerlediği sırada Suriye’deki Sünni Arap Emaretlerinin hepsi onlarla birleşmiş ve hatta Haçlı ordusunun her türlü malzeme , nakliye ve iaşe ihtiyaçlarını bile muntazaman temin etmişlerdir. İşte bundan dolayı Haçlılar için tek düşman arazisi Türk ülkesinden ibaret olduğu halde, sünni ve şii Arap memleketleri onların kendi vatanları gibidir! (Rene Grousset)in “Historie des Croisades” adındaki kıymetli eserinin birinci cildinin 1934 Oaris baskısının 125. sayfasında bu çok önemli nokta şöyle tespit edilmektedir: “Onların(=Arapların) Haçlılara karşı durumları genellikle Türklerin kinden çok farklıdır. Haçlılar Türk topraklarında hep savaşla karşılaşmışlardı. Arap memleketlerinde ise, daha başlangıçta anlaşma ve hiç olmazsa uzlaşma teklifleriyle karşılaştılar ve sonunda mahalli bir siyaset takibine muvaffak oldular.” Onbirinci yüzyılın sonlarına rastlayan iki Haçlı seferine katılmış bir yazarın “Gesta Francorum et Aliorum Hierosolimitanorum” adındaki eseri, bütün siyasi ve askeri olayları kendi gözleriyle görmüş bir tanığa ait olmak itibariyle, ilk Haçlı tarihinin en önemli kaynaklarından sayılır. Latince metniyle Fransızca çevirisi Profesör Louis Brehier tarafından “Historie ancnyme de la premier Croisade” adı ile 1924 tarihinde Paris’te yayınlanan bu önemli eserin 181 ve 183. sayfalarında Suriye’deki Arap Emirlerinden ikisinin Haçlı ordusuna atlarla altınlar hediye ettikten başka, bunlardan birinin Haçlılarla birleşme bile yapmış olduğundan söz edildikten sonra, 183-185. sayfalarında Müslüman Arapların kendi teşebbüs ve istekleriyle İslamiyet’e nasıl ihanet etmiş oldukları işte şöyle anlatılır. “Humus şehrinden gelen elçileri kabul ettik. Oranın emiri (Haçlı ordusunun başındaki) Konta atlarla altınlar gönderdi ve kendisiyle bir anlaşma yaparak Hıristiyanları incitmemek, aksine onlara sevgi ve saygı göstermek taahhütlerinde bulundu. Trablus Şam Emiri de Kont’a bir mektup gönderip bir anlaşma yapmak ve eğer isterse dostluk kurmak teklifinde bulundu. Kendisine on at dört esterle altınlar gönderdi. Fakat Kont, ancak Hıristiyan olmayı kabul ettiği takdirde onunla sulh yapacağını bildirdi.” Rablus emiri (İbn-i Ammar) bu müslümanlıktan dönme teklifini hiddet veya nefretle reddetmiş sanılmamalıdır. Esas itibariyle kabul etmiş, fakat bir şarta bağlamıştır. İlk haçlıların yine aynı haçlı tarihçisi, aynı tarihinin 191. sayfasında Haçlı ordusunun 13 Mayıs 1099 tarihinde Trablus Şam’a vasıl olduğundan söz ederken bu noktayı şöyle anlatır: “Trablus emiri nihayet Haçlı reisleriyle bir anlaşma yaptı ve orada esir olarak bulunan üçyüzden fazla Hrıstiyan hacısını hemen kendilerine teslim ediverdi. On beş bin altınla en kıymetlilerinden on beş arap atı verdi. Ayrıca bize atlar, eşekler ve her türlü zahireler vererek yiyeceğimizi bol bol temin etmek suretiyle Mesih’in bütün ordusunu kuvvetlendirmiş oldu. Haçlı reisleriyle anlaşmada Halifenin kendilerine karşı hazırlamakta olduğu savaşı kazanıp Kudüs’ü aldıkları takdirde kendisi de Hıristiyan olup emaretini onların tabiiyyeti altına koymaya söz verdi. İşte böyle oldu ve böyle bir anlaşma imzalandı.” Rene Grousset’in yukarıda adı geçen Haçlılar Tarihinin birinci cildinin 125, 126. ve 131. sayfalarında Türk düşmanlığından dolayı İslamiyet’e ihanet edip Haçlılarla birleşen bu irili ufaklı Arap emirlerinin en önemlileri Şeyzer Emiri(izüddin Ebu-l Aşakir), Humus emiri (Cenahu-d Devle) ve Trablus Şam emiri (Ebu Ali Fahrü-l Mülk bin Ammar) gösterilir ve hatta 141. sayfasındaki açıklamaya göre Haçlı ordusunu Lübnan dağlarından Kudüs yönüne işte bu İbn-i Ammar’ın verdiği kılavuzlar geçirmiş ve bu hareketten önce bazı Müslüman Araplar Hıristiyan bile olmuşlardı. Bugün Lübnan bölgesinde Hıristiyan Arapların çoğunluğu işte bundandır Eğer bütün bu Arap emaretleri İslamiyet’i Türk düşmanlığına feda edecek kadar milli ve tarihi kin ve garezlerine kapılmış olmasalardı, İslam’ın varlığını ve sonuç olarak Haemeyn’i savunan Türk ordularının kutsal cihadını cephe cephe zorlaştırmak gibi tarihi bir vebal altında ebediyen ezilip kalmazlardı! Haçlı istilasına karşı onlara düşen görev, Türk ırkının sarsılmaz imanından dolayı yüklendiği büyük külfet kadar ağır değildi. (Paul Rousset)in 1957’de çıkan “Histoire des Croisades” adındaki eserinin 101.sayfasında Arap emirlerinin Türk düşmanlığından dolayı yapmadıkları ve hatta aksine yaptıkları bu tarihi görev çok doğru olarak şöyle tespit edilmektedir: “Haçlıların oyunu kesebilecek veyahut, hiç olmazsa, arkalarından saldırabilecek bir çok emirler müzakereye girişmeyi tercih ettiler.” Bu müthiş kin ve garezin feci tezahürleri Arap-Haçlı birleşmelerine münhasır kalmamış, Haçlıların Antakya önlerindeki ünlü yamyamlıkları Arapları sevindirmiştir! Açlıktan muzdarip olan Haçlıların Arap yardımlarından önce Türk şehitlerini mezarlarından çıkarıp pişirerek kebap gibi yedikleri, tarihin daima korku ve lanetle anacağı bir vahşet hatırasıdır. Bir gün binbeşyüz şehit cesedi birden çıkarılmış ve bunlardan üçyüzünün mübarek başları kesilerek Mısır’daki “Halife-i İslam”ın haçlı ordugahında Türklere karşı birleşme yapmaya gelen hayasız elçilerine gösterilmiştir. Ünlü haçlı tarihçisi Guillaume de Tyr, yukarıda sözü geçen eserinin birinci cildinin 165. sayfasında Arap elçilerinin bu görüntü karşısındaki halini şöyle anlatır: “Mısır halifesinin elçileri henüz oradan hareket etmemişlerdi. Bu manzarayı görünce, düşmanlarının(=Türklerin) ölmüş olmasından dolayı çok sevindiler...” “Bütün cenazeler bir çukura atıldı ve kesik başlar da sayılıp ne kadar oldukları bilinmek üzere ordugaha getirildi. Yalnız Mısır Halifesinin Sefirlerine ait dört ata yüklenen başlar sahile göderildi.” İşte bütün bunlarla sabittir ki, sünni ve şii Araplar arasında müşterek olan milli ve tarihi Türk düşmanlığı, Haçlıların Müslüman-Türk’e karşı gösterdiği dini kin ve garezden hiç de aşağı değildir Zaten sünni Araplar içinde Haçlı ordularına ücretli asker yazılanlar bile vardır ve hatta bunlar yekünler teşkil etmişlerdir. Mesela İkinci Haçlı seferine rastlayan 1147 tarihinde Müslüman Türkler kadar Ortodoks Bizanslılara da düşmanlığı ile meşhur Sicilya kralı (İkinci Roger)in Akdeniz’e hakim olan Norman donanmasındaki askerin yarısı Müslüman-Araplardandı:Fransa Enstitüsü üyesi profesör (Luis Brehier)in “Vie et mort de Byzance” adındaki eserinin 1947 Paris baskısının 330. sayfasında bu askerin başında (Hhristodoulos) adında dininden dönen bir arap bulunduğundan ve Sicilya kralının hizmetindeki İslam askerlerinin de Sicilya Arap cemaatine mensup olduklarından söz edilmektedir. Miladın 1148 tarihinde Türk hanedanlarından Burilerin başkenti olan Şam şehrini kuşatan Haçlı ordusuna komuta ettikten sonra, yenilip giden Fransa kralı (Yedinci Louis)yi işte bu Norman-Arap donanması taşımıştır. Daha sonraki devirlerde de Arapların haçlılarla çeşitli ittifakları vardır. Müslüman-Arap kavmi Hıristiyandan fazla kin beslediği Müslüman-Türk ırkına karşı o üzücü tarihi düşmanlığını her gittiği yerde yaymış ve özellikle ilk İslam fetihlerinden başlayarak Araplaşmış olan Sami milletlere milli diliyle beraber milli kinini de aşılamıştır. Türk düşmanı (Victor Berard) bile “Revue de Paris”nin 1 Haziran 1906 sayısında çıkan “Turcs et Arabes” adındaki incelemesinde bu acı hakikatleri şöyle anlatır: “Hülafa-yı Raşid’in (İlk dört halife) devrinden beri İslam ordularının şehirlerini işgal edip yerli Sami unsurlarını hakimiyetleri altında topladıkları Suriye ve Elcezire Etaletlerinde de Türk’e karşı duydukları kin ve hafife alma aynı derecede şiddetlidir.” Arapların ilim sahasında gösterdikleri Türk düşmanlığı da siyasi ve askeri sahalarda görülenlerden ne yazık ki aşağı değildir. Özellikle onbirinci yüzyılın başlarından beri dokuzyüz yıldır devam edip duran böyle bir durum karşısında şimdiki Mısır diktatörü binbaşı Nasır’ın Kıbrıs Rumlarını silah, cephane ve hatta asker yardımında bulunması ve Suriyelilerin de sınır boylarımıza asker yığma girişimlerini doğla görmemeye imkan mı vardır? Binbaşı Nasır Fatimilerin ve Türkiye’ye karşı tahşidata kalkışan Suriyeliler de Haçlılarla birleşmiş olan eski Suriye Emaretlerinin yirminci yüzyıl mümessilleri değildir de nedir? Hıristiyanlıkla Yunanlılığın bu Müslüman-Arap yardımcılarına yalnız şu hakikatı hatırlatmak görevimizdir. Kur’an-ı Kerim’de Arap kavmini tehdit eden Ayet-i Kerimeler vardır. Mesela (Fetih ) suresinin 16., (Tövbe) suresinin 39. ve (Muhammet) suresinin 40. ayetleri bunlardandır. Bu ayetlerde Cenab-ı Hak İslamiyetin başında Arap kavminin yerine Arap olmayan kavmi geçireceğinden söz etmektedir. Ve Rabb’imizin bu müjdesi Abbası halifesi (Elkaim-ü Bi Emrillah)ın bütün cismani selahiyetlerini büyük Selçuklu devleti kurucusu (Sultan Toğrulbek)e resmi törenle devretmiş olmasıyla tahakkuk etmiş ve Türk ırkı onbirinci yüzyıla rastlayan bu devir muamelesinden beri İslamın başında bulunmuştur. Şunu da unutmamalıdır ki, Ulu Peygamberimizin Türk ırkı lehindeki çeşitli Hadis-i Şerifleri içinde Arap kavmine şöyle bir mucizevi ihtarları vardır: “Etrakü-t Türke ma terküküm” Yani:”Türkler size ilişmedikçe siz de onlara ilişmeyiniz” Fakat her nedense Kıbrıs Rumlarının Müslüman-Arap yardımcıları bu ulvi hadisi değil, Haçlılar ile elbirliği eden atalarını izinden giderek (Makaryus)un herzelerini dinlemişlerdir. (İsmail Hami DANIŞMENT- 1979 yılında İstanbul’da basılan Tarihi Hakikatler kitabı-Sayfa:377-378-379-380-381-382-383-384-385)


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.