Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Okuyucularımıza Sunduğumuz Temel Bilgiler
9 IŞIK ÜZERİNE BİR İNCELEME -6-
Bunun için Köycülük ilkemizin dayandığı iki temel görüş bunlardır. Yani birisi tarım kentleri görüşüdür; tarım kentleri esasına göre köy grupları meydana getirmek, köyleri köy grupları halinde teşkilatlandırarak ihtiyaçlarını karşılamak. Diğeri de tarımı hızla modernleştirmek ve rantabl bir işletmeciliğe kavuşturmak, teşkilatlandırmak için tarım ve toprak reformunu birlikte yapmak. Bunların ikisi birbirinden ayrılamaz. Bunların ikisini beraber düşünmek gerekmektedir. Bir soru sorulabilir. Denilebilir ki bugün Türkiye’de 60 bin dönüm, 80 bin dönüm toprak sahibi olan kimseler vardır, bu büyük topraklara dokunulmayacak mı? Bu büyük toprakların da reforma tabi tutulması gerekmez mi? Elbette gerekir. Elbette bunlar da ekonomik işletmeciliğe uygun bir şekilde reforma tabi tutulacaktır. Fakat bunların miktarı Türkiye’de %1’i aşmamaktadır. Genel duruma oran yapıldığı zaman bu geniş toprak sahiplerinin sayısı, oranı %1’i aşmamaktadır. Bunun yanında Türk tarımının en önemli konusu topraklarımızın küçük çiftçi elinde 30 dönüm, 20 dönüm, 50 dönüm, 70 dönüm, 100 dönüm gibi, gayri iktisadi işletmeciliğe sebep olan, bölünmüş durumda bulunmasıdır. Bu ufak birimleri ya kooperatifler halinde teşkilatlandırarak iktisadi bir işletmecilik düzenine kavuşturmak gerekmektedir. Veyahut miras meselesini yeni kanunlar düzenleyerek, miras yoluyla bölünmeleri önlemek ve diğer taraftan da köy yardımlaşma kurumuyla bütün köylüyü içine alan bir teşkilatlanmaya giderek, aynı zamanda köylünün kalkınmasına hizmet edecek şekilde geniş yatırımlara girişmek gerekmektedir.” 87 *** (87 9 Işık ve Türkiye. Alparslan Türkeş. 1977. Sayfa:101-102-103-104-105-106-107-108-109-110-111) Dokuz Işık Doktrinin ilkeleri arasında yer alan Köycülük ilkesi, oldukça uzun ve detaylı açıklamalarla yer alan bir ilkedir. Bunun birden çok nedeni vardır. Birincisi, 1980 öncesi komünistlerin halk ihtilali hedef ve taktikleri ile zaman zaman bunların etkisi altında kalan o dönemin bazi siyasetcilerin bu bu hedef ve taktiklere güç veren “Su kullananın, toprak işleyenin” sözü ve yaygınlaşan sloganıdır. Bu bakımdan Dokuz Işık’ta köycülük ilkesinde bazı konular çok detaylıca anlatılmıştır. İkincisi ve en temel nedeni, o dönemde köyde yaşayanların oranın daha yüksek olmasıdır. Hem siyasilerin en büyük hedef kitlesi köyde yaşayanlardı, hem de komünistlerin hedef kitlesi işçilerle birlikte köylülerdi. Bir üçüncü neden de şu olabilir, sosyologların belirlemelerine göre köyde yaşayanlar, şehirde yaşayanlara göre daha vatansever ve milliyetçi olmaktadırlar. Pek tabidir ki, sosyologların toprağa bağlı olanlarda gördükleri bu özellikler çok doğru olmayabilir. Ama genelde belirlemeler bu şekilde olmuştur. Bu bakımdan da Köycülük, ayrı bir ilke olarak Dokuz Işık’ta yer almıştır. Kuva-i milliyecilerin de o dönemde bu ilkeyi belirlemeleri, Kurtuluş Savaşı’nın temelinin Anadolu’dan başlaması, başkentin İstanbul’dan Ankara’ya taşınması, köylerde yaşayanlara verilen önemi ve olağan bir durumu diyebiliriz. Zaten Kuva-i milliyeciler o dönemde köyde yaşayanları dejenere olmamış kabul ediyor ve mücadelelerinde güç merkezi olarak Anadolu’yu, köyleri görüyorlardı. Dokuz Işık’ta yer alan Köycülük ilkesi, Kuva-i Milliyecilerin de 9 umde’sinden birini teşkil etmektedir. Bu açıdan da tercih edilmesi mümkündür. Bir diğer önemli nedeni ise; Köycülük ilkesindeki Tarım Kentleri projesi ile “İktisadi demokrasi”nin gerçekleşmesini sağlamaktır. Çünkü Dokuz Işık’ta mülkiyetin yagınlaştırılması çok önemli bir mesele olarak ele alınmış; gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi en önemli sorunlar arasında kabul edilmiştir. Bu ilke izah edilirken köylerde yaşayanların oranı %65 idi. TUİK “2010 Bölgesel Göstergeler Raporu”na göre köy nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı %23,74’dür. Dokuz Işık’ta o dönem önerilen “Tarım Kentleri” gerçekleştirilmiş olsaydı, bugün ne şehirleşmede karşılaştığımız ciddi problemler olurdu, ne tarım sektöründe ithal eden ülke durumuna düşer, ne de “Kentsel dönüşüm” gibi çok pahalı projelere ihtiyacımız olurdu. Belki de, köylerden şehirlere olan yöneliş daha sıhhatli ve ekonomik gerçekleşirdi. Tarım Kentleri Projesi, o dönemde ülke kalkınması için önemli projelerden biri olmuştur. Dr. Tahsin Ünal ‘Tarım Kentleri. Milliyetçi Toplumcu Düzen’ adlı eserini 1977 yılında Milli Ülkü Yayınevine bastırmış, bu proje bir kitap haline getirilmiştir. “Tarım Kentleri” projesi, 1980 öncesi o kadar popüler bir proje olmuştur ki, o zaman Bülent Ecevit, bu projeyi “Köy kentleri” adı altında kamuoyuna sunmuş ve bu projeyi kopyalamak zorunda kalmıştır. Bu durum 9 Işık adlı eserin 668’nci sayfasında şöyle anlatılmaktadır: “…Enternasyonal solun oltasına yakalanan Halk Partisi, Tarım Kentlerini, Köy Kentleri; Millet sektörünü, Halk Sektörü diye istismar etmiş, bozmuş, amacından saptırmıştır…” ******************************* 8- GELİŞMECİLİK VE HALKÇILIK “Milli Doktrin Dokuz Işık’ın sekizinci ilkesi ‘Gelişmecilik’tir. Gelişmecilik şu demektir: Daima daha iyiyi, daha gelişmiş bir durumu elde etmek için araştırma yapmak; daha iyiye, daha mükemmele varmak arzusu taşımak ve bunun için çareler aramaktır. Gelişmecilikte içinde bulunulan durum düzeltilerek, o durum basamak yapılarak bir merdiven basamağın önüne daha yüksek basamaklar kurarak, bu basamaklara basarak daha iyiye yükselmek, daha güzele yükselmek, daha olgunu bulmak, elde etmek demektir. Gelişmecilikte içinde bulunulan düzeltmek, yeniden durumu düzeltmek, geliştirmek bahis konusudur. Yani devrimcilik, gelişmeciliğin zıddı bir düşüncedir; görüştür. Gelişmecilikte devrimciliği milletimizin kalkınması için bir yol olarak görmediğimizi, benimsemediğimizi anlatmak istemekteyiz. Neden devrimciliği bir yol olarak kabul etmiyoruz? Çünkü devrimcilik geçmişe ait her şeyi yıkmak, geçmişe ait her çeşit değerlerimizden vaz geçmek ve bizimle, tarihimizle ilgisi olmayan, nereye varılacağı kestirilemeyen bir başka durum meydana getirmek anlamını taşımaktadır. Milletler de ulu ağaçlar gibidir. Ulu bir çınarı toprağın üzerinde gövdesi ne kadar yükselmişse, toprağın altında da o kadar derinliğe inmiş, geniş kökleri vardır. Ulu bir ağacın köklerini kesecek olursak o ağacı yaşatmak, toprağın üstünde dik olarak tutmak mümkün olmaz. Bunun için milletin kökleri de kendi milli tarihidir. Kendi binlerce yıllık yaşayışı içinde meydana getirdiği kültür hazineleri, manevi değerleridir. Milli gelenekleridir. Onun için bunlarla bağlantıyı kesmek, her şeyi yıkmak, devirmek bizim kabul etmediğimiz bir görüştür, bir yoldur. Bunun için devrimcilik değil, eylemciliğe dayanan gelişmecilik ilkesini benimsemiş bulunmaktayız. Gelişmecilik ilkesiyle düşündüğümüz anlam şudur: İnsanlar yaratıldıkları günden beri daima içinde bulundukları durumla yetinmemişler daha iyi yaşamak, daha güzel bir durum elde etmek, daha olgun sonuçlara varmak için çırpınmışlardır. Bu insanların yaratılışlarında, insanların tabiatında bulunan, yeryüzünde medeniyetlerin doğmasını, medeniyetlerin gelişmesini, insanlığın ilerlemesini temin etmek insanın tabiatına en uygun sonuçlara varmak için çırpınmışlardır. Bunun için biz bu duygu ve zihniyeti bir ilke olarak doktrinimize koymuş bulunmaktayız. İnsanlar tabiat kuvvetlerinin tutsaklığından kurtulmak, tabiat kuvvetlerinin kendileri için yararlı olacak şekilde kullanılmasını sağlamak ihtiyacını, düşüncesini yeryüzünde, yaratıldıkları ilk günden beri düşünmüşler, bunu sağlamaya çalışmışlar, bunun için çare aramışlardır. İşte bu da, gelişmeciliğin bir diğer önemli faktörüdür. Yani tabiat olaylarının, tabiat güçlerinin insanlara, insan topluluklarına zarar vermesini önlemek, buna karşılık tabiat güçlerinden, tabiat olaylarından insanların, insan toplumlarının mümkün olduğu kadar büyük ölçüde yararlanmasını sağlamak gelişmecilik ruhunun, gelişmecilik düşüncesinin güç aldığı önemli bir kaynaktır. Bu sayededir ki yeryüzünde insan medeniyetleri meydana gelmiştir ve bu medeniyetler gelişmiştir. Bugün, yirminci yüzyılın son çeyreğinde insanlık, övündüğümüz büyük medeni hamleleri sağlamak imkanını bulmuştur. İşte bütün gençlerimize, bütün memleketimizin insanlarına gerek kendi şahsi yaşayışlarında ve şahsi işlerinde, mesleklerinde daima daha iyiye varmak, daha mükemmele ulaşmak, daha güzeli elde etmek aynı zamanda milletimiz için, vatanımız için, devletimiz için daha yükseğe çıkmak daha kalkınmış, daha ileri bir duruma gelmek isteğiyle, ihtirasıyla yol aramak, çare aramak, çalışmak gerektiğini ortaya koymak istemekteyiz. Bunun içindir ki, gelişmecilik ilkesini Milli Doktrinimiz içine koymuş bulunmaktayız. Bu duygu, bu ihtiras çok olumlu bir duygudur; olumlu bir ihtirastır. İnsan enerjisinin, gençlik enerjisinin kanalize edilmesini gerektiren en meşru, en yararlı bir ihtirastır. İçinde bulunduğumuz durum ve şartları düzeltmek, daha iyi yapmak, daha ileriye götürmek, daha olgun hale getirmek, daima bunu düşünmek bunun yollarını araştırmak, bunun için çalışmak, bunun için çırpınmak insanlığı yükselten en kutlu duygu ve düşünceyi teşkil etmektedir. Böyle bir düşünce, böyle bir istek ve görüşten yoksun olan kişiler ve toplumlar sürünmeye mahkûm varlıklardan başka bir şey kabul edilemezler. Bunun için, bütün Türk Milleti daima daha iyiyi rayacağız Daha olguna varmak için tedbirler düşüneceğiz, çalışmalar yapacağız, gece demeden, gündüz demeden herşeyin en güzelini, en iyisini, en olgununu elde etmek için uğraşacağız. Bunu hem kendi yaşamımızda, kendi mesleğimizde, işimizde sağlamak için çırpınacağız. Hem de milletimizin, vatanımızın, devletimizin hızla, bir an önce en yüksek seviyeye çıkarılması, en ileri bir duruma gelmesi için uğraşacağız. Eğer insanlar elde ettikleriyle yetinseler ve ‘bu bize yetiyor’ deselerdi medeniyetler olduğu gibi kalır, gelişmezdi. Hâlbuki görüyoruz, bundan 40 yıl öncesi durum bugün yoktur. Bundan 5 yıl önceki durum da yoktur. Bundan beş yıl sonra da daima bugünkü durumdan daha ileriye gidilmiş, daha birçok yeni şeyler bulunmuş olacak. Çünkü insanlar daima daha iyiyi araştırıyorlar, daha mükemmeli istiyorlar. O halde kalkınmamızın ve yaşamamızın dayanacağı temel ilkelerden birisi de daima elde ettiğimizle yetinmemek, daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli araştırmak duygusu olacaktır. İşte gelişmeciliğimizin dayandığı ilke budur. Gelişmecilik ilkesiyle beraber Halkçılık deyimini de kullanmaktayız. Halkçılık deyimiyle kasdedilen şudur: Her şeyin halkla beraber, halk için olması ve halka doğru olması ve halk tarafından olması. Halkın yaşayışını paylaşarak, halkın yükseltilmesini birinci planda düşünerek, halkın dertleriyle yoğrularak halkla el ele işbirliği yapmak suretiyle halk için ve halk tarafından her hareketin düzenlenmesi ve yürütülmesi fikrini kasdetmekteyiz. Halka rağmen hareket etmeyi doğru ve uygun bulmamaktayız. Türk Milletinin yükselişi, Milliyetçilik ülküsünün siyasi hareket olarak gelişmesi herşeyden önce Halk Demokrasi’sinin Türkiye’de yaşatılmasına ve geliştirilmesine bağlıdır. Türk Milliyetçiliğinin korunması ve hedefine varması Demokrasi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bunun için Halkçılık ve Hürriyete dayanan halk iradesi milli doktrinin temel görüşüdür. Halkçılıktan maksadımız her şeyin halk için, halkla beraber ve halka doğru olmasıdır. Yani halka tepeden bakmak, halktan üstün olduğunu kabul etmek, halktan ayrı olmak gibi tutumları uygun görmüyoruz. Her şey halk için, hakla beraber ve halka doğru olacaktır.” 88 *** Gelişmecilik ilkesi, Dokuz Işık Doktrininin, bütün doktrinlerde mevcut olan “İdeolojik duvarları”nı baştan yıkıp, en doğruyu ve en güzeli bulma konusunda çok önemli olan bir ilkedir. Gerçekten de bütün ideolojilerde ve bu ideolojilerin meydana getirdiği doktrinlerde bazı ön yargılar, değişmeyen kalıplar söz konusu olmaktadır. Gü- (88 9 Işık ve Türkiye. Alparslan Türkeş. 1977. Sayfa:112-113-114-115) nümüzde doktrinlerin en çok tenkit edilen tarafları da bu yönleridir. Ama Dokuz Işık Doktrini, “Gelişmecilik” ilkesiyle, “İlimcilik” ilkesiyle oluşabilecek bu kalıpları ve ideolojik duvarları baştan önlemektedir. Bu açıdan Dokuz Işık Doktrini diğer doktrinlerden oldukça farklıdır. Kendi ilkeleri arasında, düzenleyici özellikler taşıyan ilkeler de mevcuttur. Mesela Milliyetçilik ilkesi Dokuz Işık’ta ilk ilkedir. Ama Milliyetçiliğin ırkçılık çizgesine gelmemesi için “Ahlakçılık” ilkesi; İslamiyetin öngördüğü esaslar çerçevesinde hareket etmeyi istemektedir. Dokuz Işık, Gelişmecilik ilkesiyle sürekli araştırmayı, sürekli çalışmayı istemektedir. Ülkenin karşıkarşıya kaldığı ve kalacağı sorunları çözmede araştırma ve incelemeyi öngörmektedir. İster teknolojik ister toplumsal sorunların çözümünde olsun, ilerleme ancak araştırmak ve gelişmeye açık olmakla sağlanacaktır. Ülkemiz enerji bağımlılığını azaltacak teknolojik bir enerji çözümü geliştirmek, ya da kamu hizmetlerinin verilmesinde daha etkin bir mekanizma geliştirmek; sadece gelişmeye açık ve esnek bir düşünce yapısı ve çalışkanlıkla olabilir. Bugün ülkemizin yukarıda verilen her iki örneğe de ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç aslında yıllardır süre gelen bir ihtiyaç olmasına rağmen araştırma, soruşturma ve inceleme kültürümüzün yok edilmesi sonucu her iki yara da yıllardır kanamakta, çözümler dışarıdan bulunmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki Gelişmecilik ilkesi, her daim sorunlari çözmek için araştırmayı ve çalışmayı ortaya koymaktadır. Bu ilkede dikkat çeken bir yön de şudur; devrimciliğe karşı olmak kökten kopmamak, işin teorik kolaylığına kaçıp “silbaştan yaparız” sözüne karşı çıkmak. Bunda tabii, 1980 öncesi ciddi bir akım haline gelen “Devrimcilik” görüşünün ve bu görüşü de en çok komünistlerin kullanmasının etkisi de büyüktür. Dokuz Işık’ta çok köklü değişiklikler ve teklifler mevcuttur. Meclisin altı sosyal dilimden oluşması, köylerin birleştirilerek “Tarım Kentleri”nin kurulması gibi bazı teklifler devrim niteliği taşıyan teklifler olarak nitelendirilmeye açıktır. Ancak Dokuz Işık “yıkıp, yeniden yapmak” yerine köklerden kopmadan büyük reformlar öngören bir doktrin özelliği taşımaktadır. Sürekli gelişim prensibi, bu ilke nedeniyle Dokuz Işığın önemli özelliklerinden birini teşkil etmektedir. Sürekli gelişim ve sürdürülebilir gelişim/sürdürülebilir kalkınma bugün herkesin ulaşmaya çalıştığı hedeflerden biridir. Çünkü ancak, sürekli gelişim anlayışı içinde sürdürülebilir bir kalkınma mekanizması işleyebilir ve ancak sürdürülebilir kalkınma ile dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girilebilir. Gelişmek ve bunu sürekli kılmak, doğru stratejileri belirlenmesini ve bu doğru stratejilerin doğru ve ölçülebilir bir şekilde uygulanması ile sağlanabilir. Belki de bugün ülkemizde en çok eksikliğini çektiğimiz unsurlardan ikisi; stratejik düşünme ve sistem mühendisliği unsurlardır. Sistemi bütün olarak görebilmek ve dünyada olup bitenlere göre uzun vadeli strateji geliştirmek ve tabii ki bu stratejiyi sapmadan, sürekli değerlendirerek uygulayabilmek gelişimin en önemli araçlarıdır. Gelişmecilik ilkesi doğrultusunda, gerek ilmi, gerek teknolojik, gerek siyasi, gerekse ekonomik olsun her alanda doğru stratejiler belirleyebilmemiz ülkemiz açısından önem arz etmektedir. Bu ilkedeki Halkçılık prensibi, özellikle halka tepeden bakanlara ders verir mahiyette ki, aslında bu prensibin gelişmecilik ilkesi içinde yer alması düşündürücüdür. Çünkü gelişim ve büyüme sağlanırken; halk ve halkın değerle rinin unutulmaması, halkın eğitimi ve kalkındırılması asıl önemli olan unsurlardan biridir. Bugün birkaç arap ülkesinin gayri safi yurtiçi hâsılası, çok sayıdaki ülkeden daha yüksek olmasına rağmen, bazı ülkelerde insanların bir arada daha uyumlu yaşaması örneğin trafikte birbirlerine saygı göstermeleri ya da bulundukları ortamı temiz bırakmaları dolayısıyla gidildiğinde daha mutlu olunması, sadece ekonomik büyümenin yeterli olmadığını kültürel kalkınmanın da çok önemli olduğunu göstermektedir. Bu da hem geçmişten gelen değerleri unutmadan hem de halkı sürekli eğiterek kalkınmayı gerektirmektedir. ********************************* 9-ENDÜSTRİCİLİK VE TEKNİKÇİLİK “Bugün dünya atom, nükleer ve uzay çağına girmiş bulunmaktadır. İnsanlığın hayatında endüstri, makine önemli yeri almış bulunmaktadır. Türk Milletinin 300 yıla varan bir dönem içinde uğramış olduğu yenilgiler ve karşılaşmış olduğu felaketler, acılar, gelişen makine gücünün karşısında Türk Milletinin kol gücüyle, hayvan gücüyle yalın bir durumda kalmış olmasıdır. Bugün bir toplumun güçlü olması herşeyden önce modern sanayi kuruluşu olmasına, teknikte ve endüstride en yüksek seviyeye çıkmış bulunmasına bağlıdır. Yıllarca memleketimizde bir takım tartışmalar olmuştur. Türkiye bir ziraat memleketi mi olmalıdır, ziraatını mı geliştirmelidir, sanayileşmeye fazla yönelmemelimidir, yönelmelimidir? gibi tartışmalar ortaya atılmıştır. Modern bir toplum olmak, güçlü bir devlet, millet haline gelmek için Türkiye’nin en kısa zamanda dünyanın en ileri endüstri ülkesi haline gelmesi gerekmektedir. Bu tarımın ihmal edileceği, tarımın terk edileceği anlamına gelmez. Türk Milleti endüstri sahibi bir toplum olmakla beraber tarımını da modernleştirerek, tarıma da aynı derecede önem verecek ve modern bir tarım kuracaktır. Esasen modern bir tarım kurmak da endüstrisiz mümkün değildir. Bunun için; ‘Türkiye tarıma yönelmelidir, bir tarım ülkesidir. Tarım üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırması daha doğru olur. Endüstri yönünden de tarımla ilgili hafif endüstri kurmakla yetinmelidir’; görüşü doğru bir görüş değildir. Türkiye ağır endüstriye dayanan ve her çeşit fabrikaları, modern aletleri, makineleri yapabilecek kapasitede bir endüstri sahibi olmak zorundadır. Bunun için Milli Doktrin Dokuz Işık’ın içerisinde ilimcilik ilkesi bulunmakla beraber ayrıca bir endüstricilik, teknikçilik ilkesi de konul muştur. Yaşadığımız çağ teknik çağıdır. Bugün insanlar artık uzaya gitmektedirler. Ay’ı ziyaret etmektedirler. Yarın diğer yıldızlara da gitmeleri şüphesiz mümkün olacaktır. İleri milletlerin bu derecede teknik alanda, endüstride atılım yaptıkları bir çağda Türkiye’nin endüstri ve tekniği ihmal etmesi düşünülemez. Türkiye’nin 300 yıllık geçirdiğimiz son dönem içerisinde bir türlü kalkınamamış olmasının önemli bir sebebi, ağır endüstriye ve teknikçiliğe gerekli önemi vermemiş olmamız, bir an önce bunu Türkiye’de kurmak, geliştirmek için kuvvet yoğunlaştırması, gayret yoğunlaştırması yapmamış olmamızdır. Türkiye ile ileri milletler, ileri devletlerarasındaki geri kalmışlık mesafesi 300 yıldır küçülmemiştir, aksine büyümüştür. Bundan 100 sene öncesi Türkiye ile 100 sene önceki ileri Avrupa ülkesi İngiltere, Almanya veya Fransa arasındaki geri kalmışlık mesafesi geçirdiğimiz 100 yıl içinde kapanmak şöyle dursun aksine olarak daha büyümüştür. Bugün ileri milletler artık füzelerle uzaya çıkabilme imkânını elde etmişlerdir. Türkiye ise hala elektrik çağına girmek için uğraşmaktadır. İşte bütün bunları dikkate alarak Türk Milletinin bir an önce refaha kavuşması, mutlu olması ve her tehlikeye karşı kendi gücüyle ayakta durabilecek bir hale gelebilmesi için Türkiye’yi büyük bir seferberlik yaparak en kısa zamanda en ileri bir endüstriye sahip kılmak ve teknikte en ileri bir toplum haline getirmek başlıca amacımızı teşkil etmektedir. Bugün dünya Atom ve Füze çağından içeriye girmiştir. Artık buhar çağı geride kalmıştır. Elektrik çağı da arkada kalmak üzeredir. İnsanlar yeni bir çağa giriyor. Bu çağ Atom ve Füze çağıdır. Bu ne ile mümkün olabilir? Teknikle mümkün olur ve bir de milletlerin endüstri sahibi olmalarıyla mümkün olur. Endüstri de yine neye dayanır? Tekniğe RIZA MÜFTÜOĞLU 212 dayanır. O halde teknik sahada en ileriye gitmek, yükselmek ve büyük endüstri sahibi olmak, kalkınmamız için, kurtuluşumuz için temel ilkelerimizden bir diğeridir.” 89 *** 1980 öncesinde en çok tartışılan ekonomik konuların başında “kalkınmada tarımının mı yoksa sanayinin mi öncelikli olması gerektiği sorunuydu. . Dokuz Işıkçılar, Alparslan Türkeş ve Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, bu dönemde sanayileşmeyi tarımdaki gelişmelerle birlikte ele almak gerektiğini savunmaktaydı. Hatta erbakan bunu “Ağır sanayi” olarak dile getirmekteydi. Dokuz Işıkçıların bu ilkeden hareketle “Türkiye’nin hızlı kalkınması. Fabrika Yapan Fabrikalar” kitabı o dönemde çok popüler bir kitap olmuştu. (Not: Yazan: Alptekin Erdoğan. Ümid-Bir,Ülkücü Maliyeci ve İktisatçılar Derneği Yayınları, No:1. 1976) Bugün artık tarım sanayileşmenin bir parçası olarak yapılmaktadır. Direk ürün yetiştirme konusunda farklı uygulanan politikalar sonucu bugün pek çok ürünü ithal ediyor olsak da; sanayileşme konusunda önemli adımlar atılması gerektiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Sanayileşme, dünya pazarlarında rekabet edebilmek için ön koşuldur. Bu nedenle bu ilke en ileri teknoloji ile üretim yapmak, artı ileri teknolojiyi tasarlamak, üretebilmek anlamını taşımaktadır. Bugün ülkemiz ekonomisinin büyümesi ve kalkınmamız, dünya çapında marka oluşturmaktan, dünya çapında teknoloji üretmek ve tasarlamaktan geçmektedir. Bunun en önemli gereksinimlerinden biri (89 9 Işık ve Türkiye. Alparslan Türkeş. 1977. Sayfa:116-117-118-119) olan Araştırma-Geliştirme faaliyetlerine büyük önem verilmesi gerektiği de yine bu ilkede işaret edilmektedir. Bilimde, teknolojide gelişme ve ilerleme sağlanmaksızın; kültürde ve ekonomide milliyetçilik yapmak zordur. Teknolojide gelişme sağlayamadığınız vakit, gelişmiş teknolojileri elinde bulunduranlar bütün ideolojileri ve doktrinleri aşma gücüne sahip olacaklardır. Bu da Dokuz Işık doktrininin hedefine varmasını geciktirecektir. “Dünyaya hükmeden hâkim güçler, bu hakimiyetlerini dönem dönem değişen usul ve metodlarla devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Geçmiş asırların fiili savaşları ve ordu istilaları artık günümüzde çoğunlukla kültürel, siyasi ve ekonomik istilalarla yeni bir emperyalizm yoluna dönüşmüştür. Yakın zamanda ekonomik silahlarını en ön safha geçiren süper güçler küreselleşme adı altında çok kuvvetli bir gücü harekete geçirmişlerdir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bu yeni emperyalizm aracı ile mücadele ise oldukça dikkatli, gerçekçi ve akıllı bir strateji ile mümkün olabilecektir. Çünkü karşımızda ekonominin, vatan ve bayrak sınırlarından hiç zorlanmadan geçen silahlar vardır. Sermayenin kar peşinde koşarken elde ettiği enternasyonal güç, öylesine herhangi bir tedbirle ortadan kaldırılabilecek bir güç değildir. Kaldı ki bu gücün arkasından kültürel istilaların nasıl bir müsait zemin meydana getirebildiğini de dikkate alırsak, özellikle televizyonlarla ve diğer iletişim araçlarıyla küçültülen dünyada, Türk Milliyetçilerinin mücadelelerindeki zorluğu ve kutsallığını daha iyi anlamış oluruz.” 90 (90 Ekonomik Milliyetçilik-Ekonomik Turancılık. Rıza Müftüoğlu. 1995. Ankara.Sayfa:24-25) Bu açıdan Endüstri ve teknikçilik kalkınma ve yükselmede en önemli ilkelerdendir. Teknoloji tasarımı ve üretiminde lider konuma gelmek, uluslar arası teknoloji merkezi olmak, ülkemizin en büyük hedeflerinden biri olmalıdır. Çünkü küreselleşme, internet ve bilgi ekonomisi sonucunda artık ekonomik olarak büyümek ve hayatta kalabilmek, ürün ve hizmetlerinizi dünyaya pazarlamaktan geçmektedir. Dünyaya pazarlanan ürün ve hizmetler ise, yeni ve teknoloji tabanlı olmalıdır ki; yarattılan katma değer ülke ekonomisinin gelişmesine etkili olabilsin. Bugün desteklenen ve hiçbir katma değeri olmayan bazı sektörler yerine; enerji, su gibi önemli alanlarda kritik teknolojilerin tasarımı, geliştirilmesi ve üretilmesinin desteklenmesi ülkemizin yarınları için elzemdir. Endüstri ve teknikcilik (teknoloji takipciliğini), Dokuz Işık doktrinin ayrı bir ilke olarak koyması, her ülkenin ancak endüstri ve teknoloji alanında ilerleme göstermesi ile gerçek anlamda bağımsız olacağını işaret etmektedir. Bugün enerji bağımlılığımız, sanayimizin bile yeteri kadar büyüyememesine yol açmakta iken; nükleer enerji için Rusya ve muhtemelen Japonya ile anlaşıyorken; herhangi katma degeri olmayan sektorler yerine bu santrallere üretim yapacak, hizmet verebilecek sektörlerin desteklenmesi, bu sektörlerde teknoloji takipcisi olmak gerektiği aşikârdır. Dokuz Işık endüstri ve teknikciliği 20’nciasrın hâkim unsurları gördüğü için ve her yeni gelişmeye kapalı kalmamak gerektiği gerçeğinden hareketle bir ilke olarak benimsemiştir. 21’nci asırda bu ilkeye bu asrın gereklerine uygun olarak farklı alanlar açısından bakılabilması; bu nedenle Endüstri ve Teknikçiliğe her asrın yeni teknolojik gelişmesini ilave etmek gerekir. Mesela bugün için bilişim, nanoteknoloji, bioteknoloji, uzay teknolojisi; yarın ise ortaya çıkacak diğer başka gelişmeler bu ilke içinde mütalaa edilmelidir. Bu ilke, İlimcilik ve Gelişmecilik ilkesinin bir belirlemesidir denebilir. Yarınlarda, yine İlimciliğin ve Gelişmeciliğin işaret ettiği teknolojik yenilikler, ilmi icatlar bu ilkenin içinde yer alacaktır. D- DOKUZ DOKTRİNİNİN HEDEFLERİ Dokuz Işık doktrininin öncelikli hedefi Türk Milleti’dir. Türk Milletinin yükselmesi, kalkınması ve güçlü hale gelmesini esas alarak belirlenen ilkeleri içinde taşımaktadır. Dokuz Işık, ilkelerinin gerçekleşmesi için, ülkücülere mücadele durumları ve hedeflerle ilgili ciddi çağrılarda bulunmaktadır. Fikirsiz hiçbir başarının elde edilemeyeceğini belirterek büyük bir hedefi işaret etmektedir. “Dünyanın en büyük silahı fikirdir. Fikirsiz hiçbir hareket başarı kazanamaz. Ben size bu silahı veriyorum. Dokuz Işık Doktrinini anlamaya çalışınız. Onun etrafında demirden bir halka olarak büyük hedefe yürüyünüz.” 91 “Türkiye’nin yaşaması ve tehlikelerden kurtulması; güçlenmesine yani ileri, kalkınmış bir millet haline gelmesine bağlıdır. İlimde, teknikte, ileriye gitmiş, sanayileşmiş, atomunu, füzesini yapabilen bir memleket olmamıza bağlıdır. Bu sağlanmadıkça Türkiye başkalarına muhtaç ve zayıf durumda kalır. Türkiye’nin kuvvetli olmasının süratle gerçekleşmesi ise, ülkücü, inançlı, muktedir, milliyetçi kimselerin aynı program etrafında, aynı prensipler etrafında, aynı teşkilat içinde toplanmasına, birleşmesine ve ekip teşkil etmesine bağlıdır. Böyle yapmazsak, kısa zamanda kolayca mevki elde etmek ve yahut herhangi bir refahı, çıkarı elde etmek için: herhangi bir topluluğa kapağı atmak, hiçbir hizmet yapmadan murada ermek, demek olur… Yani, Türk Milliyetçileri olarak, milletimizn bölünmesini önlemek, Türk Milletini yıkmak isteyen komünizm gibi yabancı ideolojilerin pençesinden kurtulmasını sağlamak ve Türk Milletini güçlendirmek, kısa zamanda kalkındırmak, sanayi- (91 9 Işık. Alparslan Türkeş.1978. Sayfa:13) leştirmek; ükücü, inançlı, muktedir, milliyetçi kadroları aynı program etrafında, DOKUZ IŞIK’ın etrafında, aynı prensipler etrafında, aynı teşkilat içinde, toplanmasına, birleşmesine ve ekip teşkil etmesine bağlıdır. Bunun dışında kurtuluş yoktur.” 92 Dokuz Işık aynı teşkilat içinde toplanıp birleşmeyi önerirken büyük hedefe varmak için öncelikle yeni bir mücadele başlatmak gerektiğini belirtmektedir. Bu yeni mücadeleyi şöyle anlatmaktadır: “Dünya üzerinde yaşayan milletler ailesinin en şerefli, en büyük üyelerinden birisi olan Türk Milletinin yaşayabilmesi, yükselebilmesi, güçlü ve mutlu olabilmesi için yeni bir mücadeleye atılması gerekmektedir. Bu mücadele vatandaşlarımız arasında LEKESİZ VE GÖLGESİZ TAM BİR ADALET VE HAK DÜZENİ KURULMASI mücadelesi olacaktır. Bu savaş, GERİLİĞİ, BİLGİSİZLİĞİ, YOKSULLUĞU YOK ETME savaşı olacaktır. Bu savaş BAŞKALARININ PAZARI OLMAKTAN, BAŞKALARI TARAFINDAN SÖMÜRÜLMEKTEN, BAŞKALARINDAN YARDIM DİLENMEKTEN KURTULMANIN savaşı olacaktır. Bu savaş bizi sarmış bulunan iktisadi, içtimai, siyasi ve manevi HER ÇEŞİT TUTSAKLIK ZİNCİRLERİNİ PARÇALAMA savaşı olacaktır. Her türlü art düşüncelerden ve ön yargılardan kurtularak, insan sevgisini ve insan haysiyetine karşı derin saygıyı esas alan, her hal ve şart içinde haksızlığa boyun eğmeyen ASİL BİR BAŞKALDIRMA HAREKETİ olacaktır. İnsanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısı olma hareketini geliştireceğiz. Türk Milletine çağlar üzerinden sıçrama yaptırarak onu İLİMDE, TEKNİKTE, YÜKSEK MANEVİ DEĞERLERE SAHİP OLMADA en (92 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:668-669) yükseğe çıkarmanın savaşını vereceğiz. Bizi anlamayanlar, anlamak istemeyenler vardır ve daima olacaktır. Dar dünyaları içinde bencilliklerinin, çıkarlarının kölesi olan ruhlar bize düşmanlık etmeye devam edeceklerdir. Kıskançlığın, hasedin, sahteciliğin, yalancılığın, alçaklığın çirkefi içinde beslenen kimselerin aleyhimizde her çeşit faaliyeti yapmaları olağandır ve buna devam edeceklerdir. Milliyetçi Hareketçiler Dokuz Işık’çılar, Ülkücü’ler böyle yanlış yolda olanların da kurtuluşu, iyiliği ve uyandırılması için iğrenmeden, tiksinmeden, ürkmeden ve korkmadan vakarını ve inançlarını taze tutarak çalışacaktır. Biz Türk Milliyetçileri, Ülkücüleri olarak Türk Milleti için en güzeli, en iyiyi, en yükseği sağlamak üzere her engeli aşarak ve hiçbir şeyden yılmayarak ileriye atılmalıyız. Elimizde hedefe ulaşmak için harcayabileceğimiz fazla zaman yoktur. Dünyanın en zengin toprakları üzerinde, en önemli bir bölgede, tarihin gördüğü en güçlü devletleri kurmuş ve en şanlı orduları yürütmüş olan bir milleti, yoksul, geri, teşkilatsız, bakımsız, perişan ve dağınıklık içinde kendi haline bırakmayacaklarını hatırdan çıkarmamalıyız. Davranmalıyız, el ele verip, omuz omuza şahlanmalıyız. Yokluktan bahsedenlere inanmamalıyız. İmkânsızlık ve yokluk insanların her zaman yok etmeye muktedir oldukları düşmandır. Yeni bir TÜRK MÜCİZESİ DOĞMALIDIR… Doğacaktır. Belki yarın, belki yarından da yakın.” 93 Dokuz Işık’ta hedef Türk Milletinin her alanda en yüksek seviyeye çıkarılmasıdır. Bunun için de yapılması, tercih edilmesi, dikkat edilmesi gereken konulara şöyle işaret edilmektedir. (93 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:67-68-69) “Her şeyin üstünde Türk Milletinin milli menfaatlerini görmek ve BÜYÜK TÜRKİYE’Yİ KURMAK ülküsünü, ihtirasını, aşkını taşıyacaksınız. Bu aşkla dolu, bu aşkla kendinizi unutmuş hale geleceksiniz, bu aşkla alev haline geleceksiniz; dokunduğunuz her Türk’ü tutuşturacaksınız ve böylece önümüzde her engel yıkılıp, yollar bize açılacaktır. Milletçe hasis menfaatlerin üstüne çıkmayı bileceğiz ve birbirimize karşı derin bir sevgi, derin bir saygı beslemeye, bu yola girmeye dikkat edeceğiz. Hak ve adalet duygusunu her şeyin üstünde tutacağız. Vatandaşlarımızın hakkını kendi hakkımız gibi, hatta ondan daha mukaddes, daha değerli olarak görerek gözeteceğiz.” 94 “Hedefi iyi bilmeliyiz, davayı iyi kavramalıyız. Hedef, Türk Milletinin birliğini koruyarak, Türkiye Cumhuriyetini koruyarak, en kısa zamanda ilimde, teknikte en yüksek seviyeye çıkarmaktır. Ahlakta, maneviyatta en yükseğe çıkarmaktır…” 95 “Bugün yeni bir şahlanış getirmenin mücadelesini yapıyoruz. Bu mücadelede ALLAH’ın yardımıyla muvaffak olacağız. Çünkü yolumuz FAZİLET YOLU, davamız HAK DAVASIdır. Bu uğurda önümüze çıkacak her engeli çiğneyip geçmek azim ve kararındayız. BÜYÜK TÜRKİYE’yi kuracağız…” 96 Dokuz Işık’ta Türkiye’nin nüfusu konusunda da bir hedef vardır. Bu hedef, üçyüz milyona varan bir nüfustur. Böyle bir hedef sebebiyle de yakın zamana kadar ve bilhassa 1980 öncesi bir politika haline gelen ‘doğum kontrolü’ne karşı çıkılmaktadır. “Nüfusumuz, topraklarımızın yüzölçümü ve verim kabiliyeti gözönüne alınırsa düşüktür. Türkiye toprakları yüz milyon insanı rahatça geçindirecek zenginlik- (94 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:103 95 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:175. Paragraf:1 96 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:230. Paragraf:5. Sayfa:231) tedir. Bu, bir görüş, bir iddia değil, ilmen ispat edilmiş bir gerçektir.” 97 Dokuz Işık’taki en son hedef aşağıdaki bölümde ortaya çıkmaktadır. Bu son hedef; Dünyaya nizam verme hedefi ile “Büyük hedef: ALLAH YOLU” hedefi aslında birleşen hedeflerdir. Dokuz Işık, Güçlü ve Büyük Türkiye kurulduktan sonra Dünyaya hâkim olmayı değil, dünyaya nizam vermeyi işaret etmektedir. Zaten mensup oldukları dinleri esas almayan milliyetçilik dışa yönelişte emperyalist olabiliyorlar. İslam inancı esasına dayanan Türk Milliyetçiliğinin dünyaya yönelişi bu nedenledir ki istilacı, sömürücü özellikler taşımamakta, bunun aksine adalet tesis etme amacını taşımaktadır. İşte 9 Işık’taki son nihayi hedef: “…Türk Milleti kendi iradesini, geçmiş tarihi asırlarda olduğu gibi, mutlaka saydıracak, hâkim duruma getirecektir. Türk Milletinin iradesi, yalnız Türk Milletinin insan haysiyetiyle yaşatılması, yükseltilmesi gayesini güden bir irade değil, aynı zamanda NİZAM-I ÂLEMİ sağlama, diğer insanların ıstıraplarını giderme, diğer insanlara yardım sağlama ve bütün dünya üzerinde lekesiz, gölgesiz bir adalet meydana getirme gayesini de taşıyan bir iradedir. Bundan sonra da Türk Ülkücülüğünün yönü bu yöndedir.” 98 Dokuz Işık Doktrini ve bütün eser ve demeçleri ile birlikte Alparslan Türkeş önce Türk Milleti’nin yükselmesi ve güçlenmesinin yollarını göstermekte, Türk Milletinin en üst seviyeye gelmesini istemekte daha sonra Türk ve İslam dünyası ile çok köklü ilişkiler ve işbirlikleri önermekte ve nihayet dünyaya nizam vermeyi işaret etmektedir. Bugün onun yolunda yürüyenlerin hedefi de bu hedeflerdir. (97 9 Işık. Alparsaln Türkeş. 1978. Sayfa:359. Paragraf:1 98 9 Işık. Alparslan Türkeş. 1978. Sayfa:171-172) ********************************************** Dokuz Işık Doktrininin Sahibi Alparslan Türkeş’in Genişletilmiş Özgeçmişi Alparslan Türkeş’in ataları Kayserili’dir. Büyük dedesi Arif Ağa, Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşkerli köyünden göç ederek Kıbrıs’a yerleşmiştir. Türkeş 1917 yılında Kıbrıs’ta (Lefkoşe’de) doğmuştur. Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatımül Zehra Hanım’dır. Türkeş ilk ve orta öğrenimini Lefkoşa`da yapmıştır. Daha sonra ailesi Türkiye’ye göç etmiş ve İstanbul’a yerleşmiştir. Küçük yaşlardan itibaren askerlik mesleğine gönül veren Türkeş, 1933’te Kuleli Askeri Lisesine girmiş, 1936’da üstün başarıyla mezun olmuş ve Harpokuluna geçmiştir. 1938 yılında Harpokulunu başarı ile bitirerek, Piyade Asteğmen rütbesi ile ordu saflarına katılmıştır. Orduda hizmetleriyle muntazam terfi etmiştir. Harp Akademileri imtihanını kazanarak Harp Akademisine girmiş, başarılı bir öğrenimle Kurmay subay olmuştur. 1948’de Genel Kurmay Başkanlığınca açılan imtihanlarda başarı göstererek Amerika Birleşik Devletleri’ne tahsile gönderilmiş, orada Amerikan Piyade Okulu ve Amerikan Harp Akademisinde tahsil görmüş ve bunları da iyi derece ile bitirmiştir. 1955’te kurmay Binbaşı Türkeş, Amerika’da (Waşhington’da) bulunan “Daimi Grup” nezdinde Türk Genel Kurmayı Temsil Heyeti üyeliğine tayin edilmiştir. 1957 yılı sonuna kadar bu vazifeyi başarı ile ifa etmiştir. Alparslan Türkeş bu süre içerisinde “University of America”ya (Amerikan Üniversitesi) devam etmiş ve Uluslararası Ekonomi tahsili görmüştür. Yurda dönen Türkeş, 1956’da Almanya’ya ‘Atom ve Nükleer Okulu’na gönderilmiş, bu okulu da başarı ile bitirmiştir. 27 Mayıs 1960 tarihine kadar Avrupa’da muhtelif NATO toplantılarında ve askeri manevralarında Türk Genel Kurmayı temsilcisi olarak bulunmuştur. 27 Mayıs 1960 ihtilalinde Başbakanlık müşaviri ve Milli Birlik Kurulu’nun üyesi olmuş ve fiilen Başbakanlık görevini yürütmüştür. Daha sonra lideri bulunduğu 14’ler gurubu ile birlikte yurt dışına gönderilmiş, Hindistan’a Yeni Delhi Elçiliği’ne tayin edilmiş ve bu şekilde ihtilal yönetiminden tasfiye edilmiştir. Yurda tekrar dönen Alparslan Türkeş, önce (CKMP) Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin genel başkanı olmuş, sonra da bu partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olmuş ve Alparsalan Türkeş yıllarca MHP’nin genel başkanlığını yapmıştır. 1977-1979 yılları arasındaki Milliyetçi Partiler koalisyonunda Başbakan yardımcısı olarak görev yapmıştır. 12 Eylül 1980 ihtilalinde 577 arkadaşıyla birlikte Askeri mahkemece idamla yargılanmış, yaklaşık beş yıl içerde kaldıktan sonra tahliye olmuş ve beraat etmiştir. Alparslan Türkeş, , 12 Eylül askeri yönetimi bütün siyasi partileri kapattığı için, önce MHP’nin yerine kurulan Milliyetçi Çalışma Partisinin genel başkanı olmuş, ardından kapatılan partilerin açılmasından sonra da Milliyetçi Çalışma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ismini almış ve bu şekilde 12 yıl aradan sonra tekrar MHP genel başkanı sıfatını kazanmıştır. Hak’kın rahmetine kavuştuğu 4 Nisan 1997 tarihine kadar MHP Genel Başkanlığı görevini yürütmüştür. Başbuğun asıl adının Alparslan değil, Feyzullah olduğu gibi bazı iddialara açıklık getirmek için Başbuğ’un geçmişini biraz daha detaylandıralım ve ‘Şahinlerin Dansı’ adlı eserden, kendi ağzından ve Hulusi Turgut’un tespitlerinden belirleyelim. Başbuğ anlatıyor: “ Hulusi Turgut belirliyor: Başbuğ anlatıyor: ” Alparslan Türkeş’in çok sayıda söylev ve makaleleri mevcuttur. “Temel görüşler”, “Türkiye’nin meseleleri”, “1944 Milliyetçilik olayı”, “Dış politikamız ve Kıbrıs”, “Yeni ufuklara doğru”, “Kahramanlık ruhu”, “Gönül seferberliği” ve “Dokuz ışık” adlı eserleri vardır.”99 (99 Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket. Rıza Müftüoğlu.2004. Ortadoğu Yayınları. Sayfa:110) **************************************** “9 Işık” üzerine bir inceleme adlı bu eserin yazarı Rıza Müftüoğlu’nun Özgeçmişi: 1949 yılında Rize’nin Ardeşen ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Ardeşen’de bitirdi. Lise tahsilini Trabzon Lisesi’nde tamamladı. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Etibank Genel Müdürlüğünde göreve başladı. Etibank Kastamonu/Küre Bakırlı Pirit İşletmesi, Etibank Elazığ/Keban Simli Kurşun İşletmelerinde memur ve yönetici olarak çalıştı. Ticaret Bakanlığı Teşkilatlandırma Genel Müdür Yardımcılığı görevini yaptı. Çelik-İş Anonim Şirketi Genel Müdürü oldu. 12 Eylül 1980 İhtilalinde MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda yargılandı. Yirmiyedi ay Mamak Askeri Cezaevinde sanık olarak tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu ve beraat etti. Şu anda (www.turkmeclisi.org) Türkmeclisi internet sitesinin yöneticisi ve sahiplerindendir. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanlığı, Ülkücü Maliyeci ve İktisatçılar Der- neği Genel Başkanlığı, Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı’nın başkanlığı, genel sekreterliği ve kurucu üyeliği, Büyük Hedef Derneği Genel Başkanlığı, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcılıkları, 19. Dönem MHP Erzurum Milletvekilliği görevlerinde bulundu. Meclis Çalışmaları I. Meclis Çalışmaları II. Siyasette Yeni Boyut Milliyetçilik. Küreselleşme ve Türkiye. Ekonomik Milliyetçilik. Copların Askerleri. Kur’an Devrimi Üzerine Bir İnceleme. Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket. Turancılık. Din ve Siyasetin Barış Yolu. Demokrasimiz ve Kralları adlı onbir eseri ve çok sayıda makaleleri mevcuttur.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.