T.B.M.M. B:62 27.2.1997 0:2
T.B.M.M. B:62 27.2.1997 0:2
Hükümetinin, reşit olmayan küçükler hakkında vize zorunluğunu kaldırması çağrısında bulunmuştur. Söz konusu hatalı uygulamayı protesto etmek üzere, Federal Almanya`daki Türk vatandaşları, bugün, Almanya`nın çeşitli kentlerinde gösteri yürüyüşleri düzenlemişler; ayrıca, çocuklarının bir gün okula gitmemesi kararını almışlardır. Bütün bu nedenlerle, Federal Almanya İçişleri Bakanlığının, 16 yaşından küçük çocuklar için vize zorunluğu getiren ve aile birliği kavramına ters düşen yeni uygulamayı en kısa zamanda gözden geçirmesi, yalnız Türk ailelerinin mağdur olmaması bakımından değil, aynı zamanda, Federal Almanya`nın insan onurunun dokunulmazlığına dayalı anayasal düzeni bakımından da son derece yararlı olacaktır. Hükümetimizin Alman Hükümeti nezdinde bu yolda girişimde bulunması, Federal Almanya`daki vatandaşlarımızın ve onların anavatandaki kardeşlerinin ortak beklentisidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 62 nci maddesi doğrultusundaki düzenlemeler, henüz bu madde Türk anayasalarında yer almadan, daha 1978 yılında başlamıştır. Önce, 2147 sayılı Kanun çıkarılmış, sonra da, 1982 Anayasası döneminde, 1985 yılında, 2147 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 3201 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Her iki kanunda, yurt dışında çalışan veya bulunan Türk vatandaşlarının yurt dışında geçen ve belgelenen çalışma sürelerinin değerlendirilmesi öngörülmüştür.
3201 sayılı Kanun, ayrıca, Türk vatandaşlarının, çalışma süreleri arasında veya sonunda, bir yıla kadar işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen sürelerinin değerlendirilmesi olanağını da getirmiştir. Gerek 2147 sayılı Kanun, gerek 3201 sayılı Kanun "yurt dışında geçen sürelerin, primler döviz olarak ödenmek kaydıyla borçlanılması" ilkesine dayanmaktadır. 3201 sayılı Kanun, halen yürürlüktedir. Nitekim, bu kanunun 9 uncu maddesiyle verilen yetkiye dayanılarak, sosyal güvenlik kuruluşlarınca, dövizle değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarının 1 dolardan 2,5, dolara yükseltilmesi, Bakanlar Kurulunun 16.1.1997 tarih ve 97/9064 sayılı kararıyla kabul edilmiştir. Bu bakımdan, Anayasanın 62 nci maddesi anlamında, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması için yeni bir yasa çıkarmaya gerek yoktur.Yeni tasarı, gerekçesinde belirtilenin dışında bir amacı izlemektedir.
Bu amaç, 12 500 dolar karşılığında sosyal güvenlik hakkı vaadiyle kısa vadeli döviz kaynağı yaratmaktır. Sigortasız hizmet veya sürelerin borçlanılması yoluyla sosyal güvenlik sağlanması, son yıllarda, Türkiye`de, çeşitli yasalarla getirilen yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da, gerek adından gerek 1 inci maddesi ve diğer maddelerinden anlaşılacağı gibi, bir borçlanma kanunu niteliğindedir. Oysa, vatandaşlara bu yöntemle sosyal güvenlik hizmeti sunulması, ilgili sosyal güvenlik kurumlarının aktuaryal dengelerini bozduğu, böylece malî yapılarını olumsuz yönde etkilediği, üstelik, çoğu kez sigortalı veya hak sahipleri için beklentilerini karşılamayan sonuçlar getirdiği, hatta hayal kırıklığına yol açtığı için, sakıncalı bir yöntemdir.
Bu bakımdan, 1996-2000 yıllarını kapsayan Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan şu satırlar dikkat çekicidir: "Sosyal güvenlik kurumlarında plasmanlar verimli şekilde değerlendirilememiş, aktuaryel dengelere bakılmaksızın kurumların mevzuatlarında değişikliklere gidilmiştir. Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur`da ödenmeyen prim borçları için gecikme zammı affı ile si- • gortasız hizmetlerin borçlanılması gibi uygulamalar kurumları olumsuz etkilemektedir." O nedenle, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında "amaçlar, ilkeler ve politikalar arasında şu ilke benimsenmiştir: "Ödenmeyen primler için gecikme zammı affı, sigortasız hizmetlerin borçlanma yoluyla sigortalanması gibi uygulamalara gidilmeyecektir." Aynı saptama ve ilkeler, 1997 yılı programında da yer almıştır. Bu bakımdan, getirilen tasarı...
|