Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10787
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2274) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız konuları
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunları nelerdir? (22)
Yurt dışında yaşayanların Türkiye’ye bakışları? (4)
Yurt dışındakilerin bulundukları ülke ile ilgili bilgileri. (2)
Yurt dışında yaşayanlarla ilgili diğer konular (26)


Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız - Yurt dışında yaşayanlarla ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mazlum - (Ziyaretci) 21.07.2013 21:54:22

Hak, Dilenerek Değil; Direnerek Alınır! ( 1 )

Hak, Dilenerek Değil; Direnerek Alınır!

Hak, Dilenerek Değil; Direnerek Alınır!
İnsan Hakları Bağlamında Hak-Hukuk Kavramı Hakkın kendisi olan Cenâb-ı Hak, ... Hak, Dilenerek Değil; Direnerek Alınır! İnsan Hakları Bağlamında Hak-Hukuk Kavramı Hakkın kendisi olan Cenâb-ı Hak, hak ve sorumluluklarını bildirerek insanları mutlu kılmak için kendi katından kitabını da hak olarak indirmiştir. Onun için geçerliliğini yitirmeyen mutlak doğru/hak, gerçek ancak Allah’ın kitabında bildirdikleridir. Yani, Allah’ın indirdiği ve O’nun bildirdiği doğrular haktır. Yani, hakikat, doğruluk, gerçeklik, adâlet kişilere göre değil; Allah’ın bildirdikleri ölçüde haktır.

Hak, mutlak doğru; şahsa, zamana ve mekâna göre değişmeyen kesin doğru demektir. Beşerî doğrular, göreceli yaklaşımlar, teori ve zanlarla; hak/hakikat, farklı şeylerdir. Allah’tan bize gönderilen kanuna da hak diyoruz. Çünkü Hak olan Allah’tan geldiği için haktır. Hak kelimesinin çoğulu “hukuk”tur. O yüzden haklar, yani hukuk da, Hakk’a dayanmalı, mutlak doğru hükümler olmalı; şahsa, zamana ve yere göre değişen, beş on sene içinde eskidiği kabul edilip değiştirilmek istenen, nice haksızlıklara/zulümlere kılıf olacak tarzda olmamalıdır. “Kim Allah’ın indirdiği (“hak”la, “hukuk”la) hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (5/Mâide, 45). Hak ve hukuk, Hak olan Cenâb-ı Hak’tan gelirse hak ve hukuk olur. Yoksa, bunu insan belirlemeye kalkarsa o, hak ve hukuk olmaz. Çünkü insanın kendisi hak değildir. Kendisi hak olmayandan, hak türeyip ortaya çıkmaz. İnsanoğlunun geçmişi ve sonu, evveli ve yokluğu vardır. Belirli zaman içinde yaşar, belirli düşüncelerin etkisinde kalır. Her an düşüncesini değiştirebilir. Onun içindir ki, kendisi hak olmayanın söylediği de mutlak anlamda hak ve hukuk olamaz; insanları bağlamaz. Ama Hak olan Allah ve indirdiği kitap; haktır, hukuktur.‘el-Hakk’, Rabbimizin güzel isimlerinden biridir. Allah’ın bir adı olarak Hak, inkârı mümkün olmayan, varlığı kabul edilmesi gereken, gerçek var olan, varlığı ve ilâhlığı kesin olan, hikmetinin gereğine göre eşyayı yaratan, hakkı ortaya koyan, sözünde doğru olan, her hakkın kendisinden alındığı gerçek var olan mevcut mânâlarına gelir.

Hak olan Allah’ın insanlar arasından seçtiği peygamberle gönderdiği din de haktır. O dinin kitabı Kur’an hak bir kitaptır. İslâm’ın bütün hükümleri, Kur’an’ın bütün âyetleri, haber verdiği şeyler haktır. Hakk’ın sâbit, doğru, insan fıtratına uygun, her hükmü tutarlı hak nizamı olan İslâm’a teslim olanlar hakkı bulurlar, işlerinde hak üzere olurlar. İnsanlara, hayvanlara ve çevreye ait haklara saygı gösterirler, Cenâb-ı Hakk’ın, tahakkuk edecek azâbından korkarlar, hak yolu izlerler ve hak olan ameller yaparak Allah’ın dünyada nice nimetini, âhirette cennetini hak ederler.

İslâm Hukukunda Hak Kavramı: İslâm hukukunda hak, “hukukun, bir başka deyişle şeriatın bir yetki veya yükümlülük olmak üzere benimsediği, kişiye ait olan şeydir.” İslâm’a göre hakların kaynağı, bir ismi de “Hak” olan Cenâb-ı Allah’tır. Haklar, şer’î hükümlerin dayandığı kaynaklardan çıkarılan İlâhî bağışlardır. İslâm’da delilsiz şer’î bir hak yoktur. Buna göre hakların kaynağı Allah’tır. Çünkü O’ndan başka mutlak Hâkim ve O’ndan başka hüküm koyucu olamaz. İslâm’a göre, insanlara veya yaratıklara ait hakların kaynağı insan irâdesi ve aklı değildir. İnsan aklı ve irâdesi yalnızca, bu hakların yerli yerinde kullanılmasını sağlar, hukukun uygulanmasına yardımcı olur, hak tecavüzlerini önlemeye çalışır. Daha doğrusu akıl, İlâhî irâde tarafından sâbitleştirilen hakları anlamaya ve onları yerli yerinde kullanıp korumaya yarar.

Bugün yaygın olarak kullanılan ‘insan, hayvan, çocuk hakları’ deyimleri 19. yüzyılda Batıda ortaya çıkmaya başladı. İlk insan hakları evrensel beyannâmesi ise ancak 1947 yılında ilân edilebildi. Hâlbuki İslâm’da haklar ve yükümlülükler, insanlar için bizzat Hakîm olan Allah tarafından belirlenmiştir. İlâhî irâde tarafından belirlenen bütün haklar sâbit, yani değişmezdir. Haklarla ilgili prensipler Kur’an ve Sünnette zâten bulunmaktadır. İslâm hukuku (fıkıh) bu konuyu geniş bir biçimde ele almıştır. Bu hakların nasıl korunacağını, hak ihlâli olursa nasıl ceza verileceğini detaylı bir şekilde sistemleştirmiştir. Hatta İslâm fıkhı, Batılıların hiç aklına gelmeyecek kişi ve varlıkların bile haklarını belirlemiştir. Ta İslâm’ın başından beri bilinen, uygulanan hak ve hukukun ayrıca bayraklaştırılmasına İslâm âleminde ihtiyaç bile olmamıştır. Batılıların, kendilerinin uzun yıllar arayıp da buldukları bazı prensipleri, bütün dünyaya yeni bulunmuş ve yalnızca kendilerine ait gibi göstermeleri tarihî gerçeklerle bağdaşmaz.

Hakların kaynağı İlâhî irâdedir. İnsanlara ve varlıklara ait haklar, bencil, çıkarcı, unutkan, bazen de zâlim olan insanın eline verilemez. Üstelik insan kafasına dayalı olan hak kaynakları, yine insanlar tarafından değiştirilebilir. Zaman geçtikçe insanların anlayışları da değişiyor. Dolayısıyla onların hak tanımları da değişikliğe uğruyor. Öyleyse hak gibi önemli bir şey, her şeyi hakkıyla bilemeyen insanın hükmüne dayanmamalı. Haklar, ancak Hak olan Allah’ın hak hükmüne göre yerine getirilebilir, korunabilir. Hakk’a rağmen konulan bütün ölçüler, bütün hükümler bâtıldır, temelsizdir, geçersizdir, boştur. (1)

İslâm hukukuna göre üç çeşit hak vardır:
1- Allah hakkı (hukukullah): İnsanların kulluk görevi, onları Allah’a yaklaştıran şeyler, genelin çıkarına olan, Allah tarafından belirlenmiş hükümler,

2- Allah hakkı ve insan hakkı: Örneğin, kişinin aklının, dininin, neslinin korunmasında iki hak vardır. Bu hakların yerine getirilmesiyle hem Allah’ın emrine uyulmuş olur, hem de bunlarla toplum ve kişilerin çıkarı (maslahatı) korunmuş, haklarına tecavüz önlenmiş olur.

3- Kişinin maslahatının korunduğu haklar: Çok geniş bir alanı vardır. İnsan hakları dediğimiz şeylerdir.
İslâm’da İnsan Hakları: Hiçbir düzende (dinde) görülemeyecek kadar insan haklarını gözeten İslâm, temel olarak insanın şu haklarını korumaya alır:

a- Din emniyeti: İslâm, din hakkını ve dini yaşama hürriyetini güvence altına alır.

b- Nefis (can) emniyeti: İslâm, yaşama hakkını temin eder.

c- Akıl emniyeti: İlim ve tefekkürü emreden İslâm, içki ve uyuşturucu gibi akla zarar verecek şeyleri yasaklar ve aklı her türlü ârızalardan koruyucu tedbirler alır.

d- Nesil emniyeti: Irzın, şeref ve nâmusun korunmasını ve sağlıklı nesiller yetiştirilmesini temin için İslâm gerekli her türlü ortamı hazırlar.

e- Mal emniyeti: İslâm malı korumak için, hırsızlık vb. suçlara giden yolları tıkadığı gibi, insanlara yeterli geçim kaynaklarına sahip olma hakkını ve imkânını tanır.

Özetle İslâm, her insanın onurunu, nâmusunu, özgürlüğünü, dinini, malını, canını, geçimini ve işini garanti altına alır.
İslâm, insan hakları konusunda hâlâ ulaşılamaz durumdadır. İnsanî kardeşlik prensibine yer verir. Irkçılığı ve takvânın (ve ilmin, cihâdın) dışında üstünlük anlayışlarını reddeder. İslâm’ın emir ve yasakları, hükümleri, ibâdetleri, cezâ anlayışı… eşitliği ispat etmektedir. Diğer düzenlerde bu denli eşitlik teoride bile yoktur. Eşitlik adına adâletsizliğe de göz yummaz. Kadının erkekle her konuda eşitliğini savunup da cinsel farklılıkların göz ardı edilip istismar edilmesine, insanların sömürülerek zulmedilmesine yol açacak aşırılıklara da geçit vermez.

Hak ile bâtıl, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, ancak vahiy ile bilinir ve vahiyle değer kazanır. Allah’a göre, bu değerler her zaman sâbittir, değişmezler. Hak ve hakikat, Allah’a ait olduğuna göre, sürekli hak hukuktan bahseden kimselerin hakkı Allah’ın Kitabı dışında aramaları selîm aklın kabul edemeyeceği bir iştir. Yalnız Allah hak olandır. “Allah, hakkın ta kendisidir, Hak sadece O’dur. O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kaadirdir.” (22/Hacc, 6)
Bâtıl da gerçeğe uymayan, haklı olmayan, haktan ayrı olan, boş ve anlamsız, hükümsüz ve geçersiz olan şeylerdir. Bâtıl da Yüce Allah’ın bildirdikleri ölçüde bilinir. Hak ve bâtılı, inanç yönünden ele alırsak, sadece Allah’a ve Allah’ın inanmamızı istediği değerlere iman etmemiz gerekir. Yani şirksiz bir iman, ancak hak/gerçek imandır. Yüce Allah’ın katında bâtıl, boş ve anlamsız olduğu için karşılığı da yoktur. Öyle insanlar vardır ki, ömürleri boyunca bâtıl uğrunda mücâdele verir, bu uğurda çok büyük işler yaptığına inanır, hatta bu yolda ölür. Ancak, hak/gerçek ile değerlendirilince, bunların bütünüyle karşılıksız ve boş olduğu ortaya çıkar. Çünkü hak ve bâtıl insanlara göre değil; Allah’a göre sonuçlandırılır. İmanî konularda olsun, sosyal yaşantıyla ilgili konularda olsun, hayatın bütün boyutlarında hak ve bâtıl, Allah’ın bildirdikleri ile bilinip alınmalı ve uyulmalıdır. Bu ölçünün dışında başka kriterler kullanılırsa, bunlar da, bâtıl/bozuk teraziyle tartılanlar da yanlış olur. Hz. Ali’nin dediği gibi, “hakkı/gerçeği insanların ölçüleri ile değil; insanları gerçeğin ölçüsü ile tanımalıdır.” Yani hak ve gerçekler bize değil; biz onlara uymalıyız.



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.