AYNI YAĞMURDA ISLANMAK, AYNI DULDADA GÖLGELENMEK VE UNUTMAK…
AYNI YAĞMURDA ISLANMAK, AYNI DULDADA GÖLGELENMEK VE UNUTMAK… PARTİ kurmak ve partilileşmek; hükümet olmayı, iktidarı elde etmeyi, ülkeyi yönetmeyi ve/veya diğer partilerle ortak olmayı ve ittifak kurmayı amaçlar. Partiler; il, ilçe ve beldelerde kurdukları teşkilatlarıyla, yabancı ülkelere dava ve misyonlarını anlatmak amacıyla açtıkları yurtdışı parti temsilciliğiyle, birer arka bahçeleri konumunda olan Sivil Toplum Kuruluşları (STK) eliyle, çeşitli Think-Thank (Düşünce) Merkezleri vasıtasıyla, iktisadi ticari kuruluşların verdikleri ekonomik destekle, kendilerine yakın havuz medyası ya da yandaş medya marifetiyle, gazete yazarları ve TV yorumcularının yoğun çaba içerisinde verdikleri açık veya pasif destekle iç ve dış politikalarını şekillendirir, isteklerine ve amaçlarına ulaşır, iktidar ve hükümet olurlar. SİYASET yapanlar, üretim ve yatırım projeleri olmayınca, seçime son yüz metre kala günübirlik popülist politika ve vaatlerle, toplumun dikkatini dağıtan algılarla, yarattıkları suni gündemlerle, rakiplerine kaybettirecek, aleyhlerine olabilecek bir takım bilgi ve belgeleri arşivlerinden çıkararak, ve son günlerde büyük tartışma konusu olan mal varlıkları ve servetlerinin kaynakları üzerinden ellerindeki güncel kozlarını kullanarak seçmeni etkilemeye, kararlarını değiştirtmeye, seçimi leyhlerine çevirmeye çalışırlar. Adeta bir seçim klasiği halini alan bu taktiği, ittifak bileşeni olsun veya münferiden seçimlere giren bütün partilerin propaganda faaliyetlerinde az-çok görmek mümkündür. Güçlü ve nitelikli vasıflara sahip adaylar, aralarında pelur kâğıt kadar fark olan, at başı giden, kazananı ancak fotofinişin belirleyeceği seçimlerde, kazanamayacağını bildiği halde, kazanamayacağı bilindiği halde, tabanı olmayan, belli bir seçmen kitlesi ve karşılığı bulunmayan, hiçbir iddia taşımayan, medyada iki sütuna beş santim “lütfen haber olan”, irili ufaklı “birer tabeladan ibaret partiler de” seçim kampanyalarına milyonlarca lira harcıyorlar. Seçim kampanyalarına bu kadar katılmalarının, coşkuya bu kadar ortak olmalarının, başkanlığı almaya ramak kalmış konuşmaları yapmalarının, bu kadar istekli davranmalarının mutlaka bir hesabı-kitabı vardır! Seçimde yarışan siyasi partiler ve teşkilatları, bunlara dolaylı destek veren muhtelif organizasyon ve yapılar, irili ufaklı ekonomik ve ticari gruplar, yandaş ya da havuz medyaları, Sivil Toplum Kuruluşları, Düşünce Merkezleri… Seçmeni, peşlerinden ayrılmayacak, kararlarını sorgulamayacak, sözlerinin üzerlerine söz söylemeyecek, servis ettikleri haberlere körü körüne inanacak, gölgelerini adım adım takip edecek, kendilerine her konumda kayıtsız ve şartsız bağlı kalacak ve dahi tuttukları eli bırakmayacak birer “Pamuk şekeri çocuğu”, kendilerini de daimi “Veli” olarak görüyorlar. Oysa, insanın tekâmül eden akıl sahibi bir canlı olduğunu unutuyor, düşünsel dönüşüm geçireceğini, zihinsel gelişim göstereceğini hesaba katmıyorlar… Onlar hesaba katmayadursun… Bugünkü seçmen; artık dünkü seçmen değildir. Bugünkü seçmen; reyinin menkul değerini bilen seçmendir. Bugünkü seçmen; aklını, düşüncelerini ve fikirlerini harekete geçirmiş, mantıklı kararlar alan, vereceği bir oyun nelere mal olacağının hesabını-kitabını yapan, aşırı duygusallığın, aptallık derecesine varan yüksek fedakârlık ve bağlılığın kendinden neler alıp götüreceğini sezen, sebep-sonuç muhakemesi yapan seçmendir. Bugünkü seçmen; «mavi boncuk kimdeyse, benim gönlüm ondadır» nakaratına vokal etmeyen seçmendir. Ve bugünkü seçmen; inanç ve değerleri üzerinden, ideolojiler üzerinden ikna ve istismar edilen seçmen hiç değildir… Ve dahi bugünkü seçmen; sosyal yardımlar üzerinden kendilerine ulaşılan, acıma duygusuyla el uzatılan, yardıma muhtaç bir zavallı değil, iş ve emek üreten, kendisine ve ailesine yetmek isteyen, mahalli üretime katkı, milli ekonomiye can vermek, ülke kalkınmasına omuz vermek isteyen, çalışma arzusu olan güçlü, alın teriyle kazanmak isteyen bir seçmendir. Hülasa bugünkü seçmen; aynı yollarda beraber yürüdüğü, aynı yağmurda beraber ıslandığı, aynı şarkıyı terennüm ettiği gibi… Aynı ağacın duldasında birlikte gölgeleneceği, aynı refahtan pay alacağı, aynı konforu paylaşabileceği ve dahi geriye dönüp baktığında herşeyi güzel hatırlayacağı siyasiler ve kadrolarla yürümek isteyen seçmendir... Ve hülasa ki; bugünkü seçmen, din ve dünya işlerine ait konuları birbirinden ayıran, ihtiyatlı ve tedbirli davranan, gafil avlanmak istemeyen, gaflete kapılıp aynı hataya düşmeyecek, aynı delikten defalarca ısırılmayacak basiret sahibi seçmendir… Bir düşünsenize, hatırlamamak, unutmak bazen şifa’dır aslında… İlk bakışta olumsuz gibi algılansa da çok doğal, çok tabii zihinsel bir tepkidir unutmak. Bazen insanı hayatta tutan, hayatını sürdürebilmesinin temel ihtiyaçlarından biridir unutmak… Hatta yaşanan büyük acıları, verilen büyük kayıpları hafızada kayıtlardan düşürmek, zaman aşımına uğratmak, yani “unutmak” Allah’ın canlılara verdiği büyük bir nimettir. Yoksa, büyük kayıp ve acılar yaşamış, büyük elem ve ıstıraplar çekmiş bir insan “unutmasa”, “o elem, acı ve ıstırabı düşüncelerinde, zihninde yeniden, yeniden yaşasa” hayata nasıl tutunabilir, yaşamını nasıl sürdürebilir ki? Evet… Unutmak, unutabilmek, unutulmak, mutlu bir hafıza, mutlu bir yaşam, mutlu bir gelecek kurmak için gerekli bir ihtiyaç olsa da, o gün bugün değil… Bugün, hafızanızın bütün sektörlerinde kayıtlara erişim sağlayıp mutlu bir yaşam için, mutlu bir şehir için, tertemiz cadde ve sokaklar için, adil ve eşit bir şehir planlaması ve yönetim için… Beş, on, onbeş yıl geriye gitmeniz, seçimleri, verilen vaatleri, tutulmayan sözleri, yarım bırakılan projeleri, kentsel dönüşümlerde mağdur edilen insanları, yapılmayan hizmetleri, toplanmayan çöpleri hatırlayın… Dün, sizi milli ve manevi inanç ve değerleriniz üzerinden aldatanlara, sonra da sizi umursamayarak, sırtını dönüp uzaklaşanları unutmayın… Peygamber efendimizin sahabesi, İslam Devleti’nin ikinci halifesi ve adaletiyle nam salmış Ömer Bin Hattab (Hz. Ömer) (r.a.) bir gün hutbede cemaate şöyle seslenir: “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız?” Cemaat içinden bir sahabe kalkar ve şu cevabı verir: “Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer!” Hz. Ömer (r.a.) ellerini açarak; “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki, ben Senden gaflete düşersem, senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükreder… Bugün, yüksek adalet ve ahlak duygusuna sahip Hz. Ömer gibi bir halife, elimizde ise o’nu sözü üzerine düzeltecek kılıcımız yok… Peki, ne yapacağız? Adaletten sapanları, haktan-hukuktan ayrılanları, toplum hayatını ve insanların yaşantılarını kolaylaştırmak için seçildikleri makamları çıkar ve menfaat gruplarına hizmet etmek için kullananları “oyunuzla” düzelteceksiniz… Siyaset taraf olmaktır. Taraf olmayan, bertaraf olur. Bir partinin liderini sevebilirsiniz. Sözlerine katılabilirsiniz. Hizmetlerini beğenebilirsiniz. Bir partiyi ve politikalarını inanç, düşünce ve fikirlerinizle örtüşüyor diye kendinize yakın da hissedebilirsiniz. Ama bir partiyi din, liderini de din büyüğü ve mutlak iktidar sahibi olarak göremezsiniz. Partiler ve siyaset hizmet aracıdır. Haksız zenginleşmenin, mal ve servet edinmenin yolu ve adresi değildir. Siyaset yapanlar da birer fani ve ölümlüdür. Her insan gibi onlarda nefs sahibidirler ve hata yapma potansiyelleri daima vardır. Yararlı işler yaptıkları gibi, hata ve zararlı işler de yapabilirler. Nasıl ki faydalı iş yaptıklarında destek veriliyor ve alkışlanıyorlarsa, ülkeye ve bölgeye zararlı işler yaptıkları düşünüldüğünde ise yapılan alkış kesilmeli ve verilen destek çekilmelidir. UNUTMAYIN… Oy emanet, seçimler vekâlet, vekâlet ise temsil etmektir… Kamu görevi, devlet yönetimi ve siyaset birer vekâlet müessesesidir ve orada bulunanlara emanettir. O makamlar, o mevkiiler, o koltuklar kimsenin tapulu malı değildir. Seçimlerde partileri ve onların gösterdikleri adayları değil geleceğinizi oylayacaksınız… Sizi en iyi şekilde kimin temsil edeceğini düşünüyorsanız, o kişiye vekâlet verin. İyi düşünün, doğru karar verin… Vereceğiniz oy ya selametiniz olacak, ya da sefaletiniz olacak… Şimdi karar zamanı… Tamam mı, devam mı, işte bütün mesele bu…
|