Değişen sosyal yapımız (1)
Değişen sosyal yapımız (1) Sosyal yapımız hızla değişiyor. Gazetelerimizin üçüncü sayfaları, çocuğa ve kadına cinsel istismar, şiddet ve boşanmak isteyen kadınların öldürülmeleri ve hayvanlara kötü muamele haberleri ile dolu. Küreselleşen dünyada ve bundan etkilenen ülkemizde birçok kavramın yeniden tanımı, ciddi ve acil bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Aile kavramı, yeni iletişim platformları ve internetin yanlış kullanımı, aile bireylerinin kültürel dengesizliği sebebi ile deforme olarak; derinliğini, misyon ve vizyonunu kaybetmektedir. Sanal âlemdeki ahlaki sınırları aşan videolar ve ``derin sahte´´ haberler, insanın gördüklerine ve duyduklarına inanma hissini kötü etkilemektedir. Anne, baba, çocuklar ve geniş anlamda anne tarafının ve baba tarafının ve aile yelpazesindeki tüm bireylerin, dünyanın bugünkü şartları ve geleceğe ilişkin öngörüler doğrultusunda konumlarının, misyonlarının, görevlerinin ve beklentilerin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Ayrıca toplumsal yaşamın kurallarının yaptırım gücü ve yasaların etkinliği yeninden tesis edilmelidir. Bu arada teşvik edilen değerler ile ödüllendirilen değerlerin örtüşmediği unutulmamalıdır. Trafikte canavarlaşan sürücülerin, yanlarındaki yolcuların veya yakınlarının kural tanımaz tavırları ve trafikte haksız öncelik elde etme girişimleri, giderek artan oranda gerilimleri artırmakta ve kişiler arası husumetin beslenerek kemikleşmesine sebep olmaktadır. Aile bireylerinin birbirlerine karşı yitirdikleri saygı, toplumun tüm katmanlarına dalga dalga yayılmakta, ``hak ve hukuk´´ olgusu tümü ile birey gündeminden düşmekte ve Gezi türü olayları tetikleyecek bir hınç, şiddet ve kin toplanmasına sebep olmaktadır. Dünyanın değişen şartları bireylerin konumlarını yeniden tanımlamayı gerektirmektedir. Toplumsal ve ailevi kurallar sisteminin, yaşam kalitesini ve disiplinini artırıcı, milli yapımızı takviye edici fonksiyonu tekrar topluma anlatılmalıdır. Çocuğa yönelik cinsel istismar, ailelerin çocuklara karşı duyarsızlaşan tutumları, ailedeki statü kaybı ve çocuklardaki değişimlerin algılanmaması ve yanlış değerlendirilmesinin bir sonucudur. Türkiye bir şiddet sarmalının içine sürüklenmek istenmektedir ve bu sarmala, Gezi Olayları`ndan daha geniş çaplı bir kalkışmanın zemin kazanmasını sağlamak ve sonuçta Hükümet`i devirmek ve Türkiye`yi New York Çeteleri filmindeki gibi bir vahşi ortama sürüklemek için ivme kazandırılmaktadır. Toplumsal gerginliği artıran bir başka olaylar zinciri de bireysel ve toplumsal hak gaspının sıradanlaşması ve hatta övülerek yüceltilmesidir. Hükümete ve devlete kurulan tuzaklardan biri de; içerideki sosyal hoşnutsuzluk alanlarının çoğaltılması ve bunların sürekli beslenmesidir. Toplumsal kaostan doğan bir terör ve şiddet dalgasının, etnik, mafyatik, ideolojik ve dini soslarla, karşı konulamaz hale gelebileceğine şüphe yoktur. Türkiye`ye ve Hükümet`e karşı kullanılacak alanların en önemlilerinden biri budur. Özelikle trafikteki büyük araçların, hafriyat kamyonlarının, beton mikserlerinin, trafik magandalarının ve trafikteki kuralsızlığı giderek kural haline getiren sürücülerin, toplumu içten içe yoğun kin ve intikam duyguları ve en kötüsü acizlik algısı içine iterek anarşiye ortam hazırladıklarını belirtmek gerekir. Bireysel ve toplumsal zaafların oluşturduğu fay hatlarının bazı odaklar tarafından sinsice beslendiğini de unutmamak gerekir. Sonuç olarak küresel gelişmelerin her ülkede sosyal yapıları, aile kurumunu, kadın ve erkek kimliğini, aile içi iletişimi, toplumsal iletişim ve dayanışmayı ve nerede ise her şeyi ciddi şekilde deformasyona uğrattığı gerçeğini göz önüne almalıyız. Topluma bir de bu açıdan bakarsak, dış ve iç pusuların, tuzakların eş zamanlı kurgulandığını da tespit edebileceğiz. Sokaktaki ve toplumdaki kural tanımazlıklar ve ailedeki deformasyon, olağanüstü bir milli güvenlik sorunu haline gelmektedir. Pazar günü devam edelim.
|