VATANIMIN SINIRLARI
VATANIMIN SINIRLARI Bedrettin KELEŞTİMUR Kulaklarımızda öyle bir seda bizleri titretti ki, Türk Dünyasının, “kalbi Anadolu!” deriz. Anadolu, üç kıtanın birleştiği yerde… Tarihin kökleri, Anadolu’da bir kan damarı misalidir. Kafkaslar, hala hüzün mü kokar? Doğu Türkistan, gözyaşı mı döker? Anadolu’nun dışında, ‘mazlum bir dünya…’ yüreğimden bir şeyler söker! Bozkır Anadolu’nun merkezinde Ankara Başkentimiz… Kim ne derse desin, Ankara`yı bizler; “Ötüken’e benzetiriz…” “Ankara…” şiirimizde şöyle deriz; “Ankara’nın dört bir yanı yayladır Hacı Bayramla çağrımız hayradır Ötüken’den tuğramız Ankara’ya; Yürür Derviş Gaziler, toyladır! Asya`nın Gül Bahçesi, Ankara’dır Gonca gül gibi sevdası yâredir Gözyaşı dökülür, pare paredir Mevla’m nice sırlar açar, söyletir; Zeval vaktinin bitişi öyledir!” İnşallah artık, zeval vaktinin bittiği günlerdeyiz… Ankara artık günümüzde Türk Dünyasının, “21.asırda tarihi buluşturan vuslat şehridir…” Ötüken, bu milletin yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünyaya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Ötüken, “Büyük Hun Devleti’ne Başkentlik…” yapmıştır. Destanlarda, efsanelerde, romanlarda en önemlisi de, ‘gönüllerin bahtlı ve de tahtlı şehridir’ “Ankara’yı, Hacı Bayram Veli’de gör Hele bir sabrı, rüzgârla ele de gör Bir masumun duasını dile de gör Gönül dünyasının şehadetinde; Yaşar, ebed-i müddet gayretinde Yaşar, yedi düvelin hayretinde!” Gün gelir, Ankara`ya sıla-i rahim yaparım! Bu kutlu şehirde, tarihi tefekkür etmeye çalışırım. Ankara’nın üzerinde, ‘manevi bir zırh olduğunu düşünmüşümdür’ Ankara`nın Başkent oluşunu bir şiirimizde şöyle ifadeye çalışırız; “On üç Ekim bin dokuz yüz yirmi üç Bozkır Anadolu’nun yüzakında Gönül Coğrafyamın yüreğinde öç! Alır, taze filizler için akında Kutlu sefer kalkınmaya ant içtik! Bir ulu makam, Hacı Bayram Veli Bozkır Anadolu’nun Hak Ereni Fethi Mübin müjdesi veren Veli O Velinin manevi huzurunda; Müştak Baba ismiyle Hak Yâreni Muştular Ankara’yı Başkent Oluşu! Ebcet hesabıyla düşer cihana…” Tarihi iyi okumalıyız. Kafkaslarla, Balkanlarla ve ötesiyle/ gönül coğrafyamızla olan bağlarımızı her alanda güçlendirmeliyiz. Bir Avrupa Birliği Modelini, kendi gönül coğrafyamızda geliştirmeliyiz. Çocukluk ve Gençlik yıllarımızda, “Şeyh Şamil Türküsünü…” sıklıkla dinlerdik. O türkü bizlere manevi bir haz verirdi… Büyük bir medeniyet coğrafyasına sahip olduğumuzu bizlere hatırlatırdı! Artık kendimizi, ‘sadece düşlerle ifade etmeye değil…’ bir hayat felsefesinin ufuk ötesi nazarlara aksetmesini tetikliyordu. “Şamil Kafkas dağının Hürriyet güneşidir. Şamil atalarımın Öz be öz gardaşıdır. Şamili bilmeyenler Ata’sını ne bilir. Şair diyor ki; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak! Eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Men de diyorum ki; Benim vatanımın sınırları Kars’ta başlayıp, Edirne’de bitmez. Hazer’imin, Hürriyet! Hürriyet diye çalkalandığı kıyılarda başlar, Taa! Viyana’da biter. Kur, Aras coştukça, Tuna, Volga taştıkça, Benim Ay yıldızlı Bayrağım dalgalandıkça, Benim şiirlerim okunacak benim türkülerim söylenecek. İşte, taa oralardan esen, rüzgârın getirdiği bir oyun. Esaretin düşmanı, cesaretin timsali, Şeyh Şamil… Sormayın kimlerdenem, Haralıyam a dostlar. Gönülden fırtınalı, Boralıyam a dostlar. Kızıl bir kurşun aldım, Yaralıyam a dostlar. Ağlama gözleri bulutlu yar, Men bilirem, Senin de eyninde kanlı bir libasın var. Bu şarkılar, bu türküler. Türk’ü çağırır türküler, Taşar kalpte ülküler. Allahû Ekber Bu ses arslan sesidir, Bu ses demir perdeyi damla damla eriten bir sestir Bu ses Katharina, Petro’yu Deli eden bir sestir. Bu ses ta Kafkaslardan gelen Şeyh Şamil’in sesidir!” Dağlar, nehirler, vadiler, ovalar bir bütün olarak, ‘bu milletin eseceği rüzgâra ses verir, bizleri de soluklandırır…’ Anadolu’m şefkat dili, dost dili, Sakarya ecdadın şahadet dili Destanlar, masallar, efsanelerle; Yüreğimin çağrısı, Yunus Dili Taptuk, Hacı Bektaş, Ahi Evranla; İl tutmuş, yurt tutmuş gaziler; Gazi Erenler, Alplar, Alperenler Manevi harcında, vatanın dili… Selam ve muhabbetle
|