Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10207
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2290) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (424) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (849) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (891) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3430) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (401)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 17.07.2022 17:14:50

İnönü’ye Lozan’da imza yetkisi vermeyen Başvekil Hüseyin Rauf Orbay (vefât 16 Temmuz 1964)

İnönü’ye Lozan’da imza yetkisi vermeyen Başvekil Hüseyin Rauf Orbay (vefât 16 Temmuz 1964)
16 Temmuz 2022
A


Halit Kanak İletişim:


“Şüphe yok ki ben, Koca Barbaros’un bir dümen neferi dahî olamam”

Yukarıdaki sözlerin sahibi Hüseyin Rauf Orbay, 1880 yılında İstanbul Cibali-Küçükmustafapaşa’da mütevâzi bir konakta doğdu. Babası, Sultân Abdülhamid Hân’ın Âyân Üyesi, Bahriye Şûrası Başkanı, Oramiral Mehmet Muzaffer Paşa’dır. 7 Eylül 1911’de vefât etmiştir. Dedesi 1877-78 Rus savaşında şehid olan Abdullah Efendi’dir. Babasının Girit görevi sırasında evlendiği annesi, Koca Memi sülâlesinden Tahrirat Müdürü Emin Efendi’nin kızı Hayriye Rüveyde Hanımdır.

Rauf Bey, ilkokulu Cibali’de, ortaokulu Trablusgarp’ta Askerî Rüştiye’de, liseyi Heybeliada Bahriye İdadisi’nde aynı okuldaki abisi Hasan Murad’ın himayesinde okudu. 29 Mart 1899 tarihinde Deniz Harp Okulu’ndan teğmen rütbesiyle mezun oldu. Heybetnümâ adlı okul gemisinde stajını yaptıktan sonra Selimiye Fırkateyni’ne tayin edilerek Deniz Kuvvetleri’ne katıldı.

9 Nisan 1901’de üsteğmenliğe yükseldiğinde Mahmudiye Zırhlısında görev yapıyordu. Sonra sırasıyla Hamidiye Torpidosu ve Fethiye Gemisinde komutan yardımcılığı görevlerini icra etti. 23 Nisan 1904’te yüzbaşı rütbesine yükseldi. Aynı yıl 24 Ağustos’ta Mesudiye Zırhlısına atandı.

Amerika Birleşik Devletleri’nde inşâ edilen Abdülmecid Kruvazörü’nü teslim alma görevi verildiğinde, gemiyi Amerikalı Bucknam Bey ile İstanbul’a getirdi. Bucknam Bey, II. Abdülhamid Hân tarafından “paşa” yapılınca, Rauf Bey de Bucknam Paşa’ya tercüman ve yardımcı olarak görevlendirildi.

Bucknam Paşa ile 1905’te gemiler satın almak, tersaneleri ve deniz altı gemilerini incelemek için ABD’ye gitti. Dönüşünde, Kızıldeniz’de faaliyette bulunan donanmada gö­revlendirildi. Bir yıl sonra 28 Ekim 1906’da bu kez Almanya’nın Kiel Tersanesinde baştan aşağı yenilenen Âsâr-ı Tevfik Zırhlısını yurda getirmesi istendi. 8 Ocak 1907’de önyüzbaşı oldu ve 1 Mart 1908’de Peyk-i Şevket Kruvazör komutanı olarak Sisam Ayaklanmasını bastırdı.

Destanlar yazacağı meşhur Hamidiye Zırhlısına atandığında ise takvimler 5 Mayıs 1909’u gösteriyordu. Hamidiye ile önce Arnavutluk ayaklanmasının bastırılmasında rol oynadı. 7 Ağustos 1909’da kıdemli yüzbaşı olduğu yıl, Tuna Milletlerarası Su Yolu Komisyonunda devletimizi temsil etti.


1911 İtalya Savaşı’nda Enver Paşa ile çalıştı ve Trablusgarb’a ikmal sevkiyatı sorumlusu O idi. Ardından Balkan Savaşları sırasında Aralık 1912- Eylül 1913 tarihleri arasında Varna, Draç, Şinkin baskınlarıyla tanındı. Bu başarıları O’na “Hamidiye Kruvazörü Hümâyunu Madalyası’nı” kazandırmış, asıl taltifi ise Yüce Türk Milleti “Hamidiye Kahramanı” ismiyle vermişti.

Rauf Bey, Balkan baskınları dönüşünde 31 Ağustos 1913’te binbaşılığa terfi ettirildi. 6 Ocak 1914’de, bedeli son kuruşuna kadar ödenerek İngiltere’ye yaptırılan Reşâdiye ve Sultân Osman Zırhlılarını teslim alarak sâlimen Türkiye’ye getirilmesi istendi. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması sebebiyle İngiltere, Osmanlı Devleti savaşa henüz katılmadığı halde bu gemilere el koyup teslim etmedi.

Rauf Bey İstanbul’a geldiğinde ülkede her ihtimale karşı kısmî seferberlik ilân edilmişti. Derhal Harbiye Nezareti’ne giderek Enver Paşa’yı makâmında ziyaret etti, Devletinin emrinde görev varsa hazır olduğunu söyledi. Enver Paşa, o sıra Rusya ve İngiltere tarafından ortadan ikiye bölüşülen İran üzerinden yapılacak bir saldırıya mâni olabilmek için İran’ın arka sınırındaki Afganistan’a görevlendirdi. Ancak yollar kapalıydı gidemedi. Kaldığı Kerkük’te 4 Ekim 1915’te yarbay oldu. Buradan Bahriye Erkân-ı Harbiye Reisliğine tâyin edilerek İstanbul’a alındı.

1917 yılı içinde, birlikte çalıştığı Bahriye Nâzırı Cemal Paşa ile Alman İmparatoru Wilhelm’i Almanya’da savaşın gidişâtını görüşmek için gittiği ziyaret dönüşünde 28 Eylül 1917’de albaylığa yükselerek Deniz Kurmay Başkanı oldu.


1917 Rus Devrimi’nden sonra Kopenhag’da yapılan toplantıya Türk Heyeti Başkanı olarak katıldı. Savaşın sonlarına doğru Talat Paşa kabinesinin istifa etmesiyle, 14 Ekim 1918’de yeni kurulan Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nâzırlığına getirildi. 1. Dünya Savaşı’nda Müttefiklerimiz yenilince masaya oturmak zorunda kaldık. Pek çok uluslararası görüşmelerde bulunduğu İçin tecrübeli olarak Mondros’a gönderildi.

Limni Adasında büyük baskı altında ve dönemin başbakanın imzala telkiniyle Osmanlı murahhas heyeti başkanı olarak 30 Ekim 1918’de, Mondros Mütarekesi’ni imzaladı. İmza atmasına en büyük etken kendisine verilen fakat asla tutulmayan sözlerdi.

Bu sözlere istinaden, 2 Kasım 1918 tarihinde gazetelerde yayımlanan şu demeci verdi; “Devletimizin bağımsızlığı, milletimizin gururu tamamıyla kurtarılmıştır. Sizi temin ederim ki, İstanbul’umuza tek bir düşman askeri çıkmayacaktır.”

Ancak kendisine verilen sözlerin aksine, düşman kuvvetlerinin ülke topraklarını işgalini yüreği sızlayarak izledi. Bunun üzerine Rauf Bey, 11 Kasım 1918 tarihinde askerî ve siyasî tüm görevlerinden istifa etti.

Sonrasında Mustafa Kemal ve Fethi Okyar’la gelişmeleri takip ettiler. Sultân Vahidettin Mustafa Kemâl’i kurtuluşu Anadolu’dan başlatması için görevlendirmesinden sonra, düşmanı topraklardan atmak için Mustafa Kemal’le birlikte planlama yaptılar. Bu plan gereği Mustafa Kemal Samsun’dan, Rauf Orbay Bandırma’dan harekete geçecekti. Öyle de oldu.

İzmir’in işgalinden bir gün sonra hareket eden Mustafa Kemal, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktığında, Rauf Orbay da 5 gün sonra 24 Mayıs 1919 tarihinde maiyetiyle birlikte Bandırma üzerinden Anadolu’ya geçti.


Balıkesir, Salihli, Ödemiş, Aydın, Nazilli, Afyon’u baştanbaşa dolaştı, halkın nabzını tuttu moral verdi, İzmir’den sonra yeni işgâllere karşı halkı teşkilatlandırdı. Nede olsa Enver Paşa’nın kurduğu Teşkilât-ı Mahsûsa’da yıllarını vermişti. Ankara’ya geldi. 8 Haziran 1919’da buluştuğu 20. Kolordu Komutanı Ali Fuad Paşa’yı yanına alıp Amasya’da randevulaştıkları Mustafa Kemal Paşa’nın yanına geçti.

21-22 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile temelinde; “Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” fikrî olan Amasya Genelgesi’ni birlikte imzaladılar. Mustafa Kemal Paşa ile Bandırma Vapurunda 27 kişilik maiyetiyle Samsun’a çıkan 3. Kolordu Komutanı Refet Bele Bey’in yanına Sivas’a gittiler. Sivas’ta kongreyi toplama görevini Refet Bey’e verdikten sonra, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey Erzurum’a giderek, Erzurum Kongresine katıldılar.

Burada Mustafa Kemal Paşa Heyet-i Temsiliye baş­kanlığına, Rauf Bey de başkan vekilliğine getirildi. Kongrede “Vatanın bütünlüğü, Milletin istiklâli” temel prensip kabul edildikten sonra, Heyet-i Temsiliye üyeleri hep birlikte Sivas’a gitti. 4 Eylül 1919’da Mustafa Ke­mal Paşa Sivas Kongresini açtığında yine Mustafa Kemal Paşa kongre başkanlığına, Rauf Bey başkan vekilliğine getirildi.

Sivas Kongresi ile Anadolu`da başlayan milli mücâdele daha da güçlendi. İstanbul`da mecliste karşılık buldu. Sultân Vahdettin`in Sadrazâm atadığı Ali Rıza Paşa 2 Ekim`de hükümeti kurdu.

Bu, değerlendirilmesi gereken iyi bir fırsattı. Âcilen meclisin daha milli bir yapıya kavuşturulması gerekiyordu. Öyle de oldu ve bu hükümet döneminde seçimler yapıldı. Bu arada Sivas Kongresine katılan Mustafa Kemal ve Heyet-i Temsile Üyeleri hâlen Sivas’taydılar.(2 Eylül-18 Aralık arası Sivas’ta kalındı.)

Sultân Vahidettin’in onayladığı listeyle seçimlere gidildi. Meclis-i Mebûsan büyük ölçüde yenilenerek, hem meclisin önüne gelecek barış anlaşması hükümlerine gereği gibi müdahale edilebilmesi, hem de Anadolu`daki Milli Mücadeleye destek olunabilmesi için milli bir yapıya büründürülmüştü.

Bu seçimde Sultân Vahdettin`in onayladığı listeden Mustafa Kemal Erzurum Milletvekili, Rauf Bey ise Sivas Milletvekili seçildiler. Osmanlı Devletinin parlamentosu olan Meclis-i Mebûsan seçimler sonrası toplandığında Mustafa Kemal Paşa İngilizlerce hakkında tutuklama kararı olduğu için tedbiren bu toplantıya katılmadı. Ancak milletvekilleri ile toplantı yaparak onlara kendisini meclis başkanı seçmelerini istemişti.

İstanbul`da toplanan meclis Mustafa Kemal`i meclis başkanı seçmedi, ancak Rauf Orbay Bey’in büyük gayretleriyle 28 Ocak`ta 6 maddelik MİSÂK-İ MİLLÎ`nin kabûl edilmesi kararını almış ve 17 Şubat`ta da ilân etmişti. Buna göre Rauf Bey’in Felâh-ı Vatan Grubu Başkanı olarak; Misâk-ı Milli kararlarının 6. Maddesinde belirlenen "Mondros Ateşkes Anlaşması imzalandığı 30 Ekim 1918’de Türk Askerinin koruduğu sınırlar TÜRK VATANIDIR ve bu sınırlar içerisindeki vatan hiçbir biçimde parçalanamaz" şeklindeki aldırdığı karar hem Milli Mücâdele`nin temelini oluşturmuş, hem de istemeyerek imzaladığı Mondros’un rövanşı olmuştur.

Ancak İngilizler, 16 Mart 1920’de Meclis-i Mebusan’ı bastılar. Rauf Bey’i de tutuklayarak ileri gelen 145 kişi ile Malta’ya sür­düler. 2776 sicil numarasıyla 20 ay burada tutuklu kalan Rauf Bey’in Malta’daki sürgün hayatı ancak Sakarya Savaşı’ndan sonra 23 Ekim 1921 tarihinde İstanbul’da, Ankara Hükümeti temsilcisi Hamit Bey ile İngiltere temsilcisi Sir H. Rumbold arasında imzalanan anlaşmayla son buldu. Bu anlaşmaya göre Rauf Bey, daha önce 22 kişilik ekibiyle esir edilen ve Erzurum’da tutulan Yarbay Rawlinson’la değiştirildi.

Buradan 13 Kasım 1921’de Ankara’ya gelen Rauf Bey, Sivas milletvekili sıfatı ile 17 Kasım 1921’de Nâfıa (Bayındırlık) Bakanlığına seçildi.

Fakat burada kendilerini “Müdafaa-i Hukuk Grubu” diye adlandıran kalabalık muhalefet grubun Rauf Bey’in etrafında toplanmaları Atatürk’ün gözünden kaçmadı.

Bu durumu Ali Fethi Okyar Bey’le paylaşan Mustafa Kemal Paşa şu cevabı alır: “Fevzi Paşa İcrâ Vekilleri başkanlığından çekilsin, Rauf Bey Başvekil olsun. Basiret ve kıymet sahibi olduğu nispette Meclis’in muhabbet ve itimâdına sahiptir. Sen o zaman çok rahat çalışır, sadece askerî işlerinle meşgul olursun.”

Bu teklif, Mustafa Kemal Paşa tarafından benimsendi. İcra Vekilleri Heyeti Reisi Fevzi Paşa istifa etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 11 Temmuz 1922 günü yapılan toplantısında, Rauf Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın teklifi ile hükümeti kurma görevini üzerine aldı. Ve TBMM’sinin 12 Temmuz 1922 günü yapılan oturumunda, 204 milletvekilinden 197’sinin oyuyla Başvekil seçildi.

Rauf Orbay Başvekil olduktan dört gün sonra, Büyük Millet Meclisi’nde “Misak-ı Millî” esasları bir kez daha gündeme getirildi ve aynen kabul edildi. Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık yetkisi de kat‘î zafere kadar uzatıldı.

Zaferden sonra Rauf Bey, Lozan Konferansı’nda heyet başkanı olmak istedi. Ancak Mustafa Kemal Paşa, tercihini İsmet Paşa’dan yana kullandı. İsmet Paşa Lozan’a gidince, Dışişleri ve Milli Savunma bakanlıklarını da vekâlet eden Rauf Bey; konferans sürecinde; savaş tazminatı, İngilizlerin 1. Dünya Savaşı öncesinde gasp ettikleri gemiler, Patrikhâne ve özellikle Ege adaları meseleleri gibi önemli konularda İsmet Paşa ile ters düştü.

Türkiye’nin aleyhine cereyan eden bu konular yüzünden Başvekil olarak İsmet Paşa’ya anlaşmayı imzalama yetkisini vermedi. Mustafa Kemal Paşa bir kez daha devreye girdi ve İsmet Paşa’ya TBMM Reisi sıfatıyla imza yetkisini bizzat verdi.

İsmet Paşa’nın Lozan dönüşünde ise ipler koptu. Rauf Bey, İsmet Paşa’nın Ankara’ya dönüşünde yurt gezisine çıkmak istedi. Maksadı İsmet Paşa ile karşılaşmamaktı. Ancak Mustafa Kemal Paşa, başvekillik görevinden istifa etmesi şartıyla bu izni vereceğini söyledi. Bu; “Ya kalır İsmet Paşa’yı karşılarsın, ya da istifa edip çeker gidersin” anlamına geliyordu. Rauf Bey tereddüt etmeden 13 Ağustos 1923 tarihinde istifa etti.

Ve beklemeden yola çıktı. Önce seçim bölgesi Sivas’a, ardından annesinin elini öpmek için İzmir’e gitti. Sonra geldiği baba ocağı İstanbul’dan İkinci Dönem Milletvekilliğine seçildi. 4 gün sonra Cumhuriyeti ilân edecek yeni mecliste Atatürk’ün Meclis başkanı olduğu TBMM’de 25 Ekim 1923’te İsmet Paşa’nın da aday olduğu meclis ikinci başkanlığı için yapılan seçimi kazandı.

Rauf Orbay, Cumhuriyetin ilânında acele edildiğini beyan ettikten bir müddet sonra Halk Fırkası’ndan ayrıldı. 17 Kasım 1924 tarihinde kurulan Terakkiperver Fırkasının 30 milletvekili ile kurucuları arasında yer aldı.

İşte bundan sonra siyaset karıştı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Başvekillikten istifa eden İsmet Paşa’nın yerine görevi Ali Fethi Bey’e verdi. Akabinde Şeyh Sait meselesi Türkiye’ye damgasını vurdu. Bu süreç içerisinde Kurulan İstiklal Mahkemeleri, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını irticaya destek verdiğini söyleyince, Hükümet, 3 Haziran 1925 tarihinde, bütün memlekette Terakkiperver Fırkasını kapattı.

Bundan sonra bağımsız kalan Rauf Orbay, nükseden eski hastalıklarının tedavisi için, Meclis Başkanlığı’ndan 45 gün izin alarak, 2 Mayıs 1926’da Avusturya’ya geçti. Tedavisi bitince bu seferde Dr. Adnan Adıvar ile eşi Halide Edip Hanım’ın dâvetini kabûl ederek Londra’ya gitti. Ancak yakasını İstiklal mahkemelerinden kurtaramadı.

Rauf Bey Londra’da iken, Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik, “İzmir Suikastı” meselesi ortaya atıldı. Ali Çetinkaya’nın başkanlık ettiği, İzmir İstiklâl Mahkemesi, memlekette olmayan Rauf Bey’i suîkastle bağlantılı olarak suçlu ilân etti. Başkan Ali Çetinkaya 26 Ağustos 1926 tarih ve 111/69 sayılı kararıyla on yıl kalebentliğe, medeni haklardan mah­rum edilmesine ve mallarının haczine hüküm verildiğini duyurdu.

Londra Büyükelçiliği kararı geciktirmeden Rauf Bey’e tebliğ etti. Ayrıca Mahkeme kararı, 3 Kasım 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okunarak, suçlamaları hiçbir zaman kabûl etmeyen Rauf Bey’in milletvekilliği sona erdirildi.

Rauf Bey, karar temyize kapalı olduğu için 10 yıl yurda dönmedi. İngiltere, Hindistan, Türkistan ve Mısır’da kaldı. Cum­huriyetin 10. Yıldönümü” münâsebetiyle yayınlanan 26 Ekim 1933 tarih ve 2330 sayılı kanunun 8. maddesiyle affa uğradıysa da, vatana dönmedi. Nedenini soran yakın dostlarına bunun, sûikast suçuna iştirâki kabul demek olacağını bildiği için dönmeyeceğini bil­dirdi.

Fakat o sırada aile büyüğü Aziz Bey’in ölümü, ardından kız kardeşinin Mısır’a gelerek kendisini ikna etmesiyle 5 Temmuz 1935’te Türkiye’ye döndü. 3 Aralık 1935 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile emekli aylığına bağlandı. Yetmedi, TBMM’nin VI. döneminde Hüsnü Açıksöz’ün vefâtıyla açık bulunan Kastamonu milletvekilliği için, Başvekil Dr. Refik Saydam tarafından 1939 ara seçiminde aday gösterildi.

Ancak Rauf Orbay, 1926 yılında hakkında İstiklâl Mahkemesi tarafından verilen karar değiştirilmedikçe milletvekilliğini kabul etmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine ilgili mahkûmiyet kararı iptal edildi. Ve Kastamonu Milletvekili olarak TBMM’de yerini aldı.

Ancak Rauf Bey, Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılmadı. İkinci Dünya Savaşı devam ederken, 17 Şubat 1942’de, hükümetin talebi üzerine 9 Mart 1944 tarihine kadar sürecek olan Londra Büyükelçiliğine atandı. Burada, amcası Nuri Paşa’nın teşvikiyle hava harb okulunu bitirerek staja gelen Enver Paşa’nın oğlu Ali Enver’i; 1915 Çanakkale hezimetini kastederek “Baban Başbakan olmamı 25 yıl engelledi” dediği Başbakan Churchill ile buluşturdu.

TÜRKİYE’NİN 2. DÜNYA SAVAŞINA GİRİŞİNİ ENGELLEMESİ

İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken, Cumhurbaşkanı İnönü önce Adana’da, bir yıl sonrada Kahire’de İngiltere Başbakanı Churchill ile görüştü. Görüşmenin ardından, Çankaya’da İnönü’nün başkanlığında üst düzey bir toplantı yapıldı. Toplantıya Londra Büyükelçisi Rauf Orbay da dâvet edilenler arkasındaydı.

İsmet Paşa toplantıda, Türkiye’nin en tepesindeki heyete şöyle seslendi; “İngilizler harbe girmemizi istiyor ve ısrar ediyorlar. Bu durumda ne yapacağız?” En mâkûl cevap Rauf Orbay’dan geldi : “Müttefikimiz olmakla beraber, İngilizlerin bugün bizden harbe girmemizi istemeye hakları yoktur. Çünkü geçen sene Adana’da yaptığınız görüşmede Churchill size verdiği sözleri asla tutmamıştır. Bir sene içerisinde hani bize 500 adet son sistem Speed Firee hücum uçağı, 500 adet Sherman Tankı ile külliyetli miktarda top ve cephane verecekti. Ne oldu vermedi. O halde ne kadar ısrar ederlerse etsinler; vereceğimiz cevap harbe girmemizi istemeye haklarının olmadığını kendilerine hatırlatmaktır.”

Bu cevap toplantı salonunda bomba etkisi yapmış ve 2. Dünya Savaşında devletin politikasını belirlemiştir. Başvekil Saraçoğlu kendisinden bu birikimlerini bir kere de, Bakanlar Kuruluna aktarmasını istemiş, Rauf Orbay gereğini yapmıştır.

Londra Büyükelçiliği’nden sonra, kendisine yapılan Washington Büyükelçiliği teklifini kabûl etmedi. Bundan sonraki hayatını, üniversitelerde konferanslar vere­rek, dinlenerek geçirdi. Nihâyet İstanbul Cihangir’deki evinde 16 Temmuz 1964 Perşembe günü saat 13.20’de geçirdiği bir kalp krizi so­nucu vefat etmiştir.

Hiç evlenmemiş olan Hüseyin Rauf Orbay’ın ağabeyi Ha­san Murat’tan başka, Safiye, Hamide ve İffet adlarında üç kız kardeşi vardı. Cenazesi, 18 Temmuz 1964 günü Teşvikiye Câmii’nde öğlen namazını müteâkip askerî törenle kaldırılmış ve Kadıköy Sahrâ-yı Cedit’te babasının yanına defnedilmiştir.

Rauf Orbay, asker olarak 1911-1912 Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşları ve 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde mücadele etmiştir. Bu savaşlar ve diğer askerlik hizmetlerinde gösterdiği üstün başarılarından dolayı Osmanlı Devleti (13 adet) ile müttefik devletler Almanya (3 adet) ve Avusturya (3 adet) tarafından çeşitli nişan ve madalyalarla ödüllendirilmiştir. Mekânı cennet olsun inşaallah...




Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.