Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10207
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2290) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (424) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (849) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (891) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3430) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (401)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 25.02.2023 11:19:45

II. Osman’ın tahta çıkması ve dönemindeki gelişmeler (26 Şubat 1618)

II. Osman’ın tahta çıkması ve dönemindeki gelişmeler (26 Şubat 1618)


25 Şubat 2023
Halit Kanak

Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretlerinin iyi bir talebesi olan Sûltân Birinci Ahmet, yakalandığı tifüs hastalığını atlatamayarak 21 Kasım’ı 22 Kasım’a bağlayan gece 1617 yılında 28 yaşında vefat ettiğinde, Osmanlı Hânedanlığında taht için yeni usul başlamıştı.

Buna göre saltanat, babadan oğula değil de yaşayan en büyük bireye verilecekti. Öyle de oldu. Sultan 1. Ahmet Han’ın kardeşi Birinci Mustafa tahta geçti. Oğullarının en büyüğü Şehzâde Osman ise veliaht olarak kaldı.

Ancak bu durum fazla sürmedi Sûltân Birinci Mustafa aklî melekelerini kaybettiği gerekçesiyle 96 gün sonra 26 Şubat 1918 tarihinde tahttan indirilince, Veliaht Şehzâde Osman İkinci Osman unvanıyla aynı gün tahta geçti ve devlet ileri gelenleriyle biat töreni düzenlendi.

Ardından büyük devletlere yönetim değişikliği mektuplarla bildirildiği gibi, Avusturya, Venedik, İngiltere, Fas gibi ülkelerle önceden yapılan anlaşmalar yenilendi. Bu sırada Osmanlı Türk Ordusu Sadrâzâm Halil Paşa’nın komutasında İran seferinde bulunuyordu.

Halil Paşa, İran Ordusunun çekilmek zorunda kaldığı Tebriz’e girmiş, geri çekilen İran Ordusunun, Kırım Hân’ı Canbey Giray Hân ile Abaza Paşa’nın baskısıyla Erzurum Beylerbeyi Hasan Paşa komutasında takip edilmesi kararlaştırılmıştı.

Yorgun asker üç günlük yolu geçmişti ki İranlılar tarafından pusuya düşürüldü. Başta Hasan Paşa olmak üzere Rumeli Beylerbeyi Arslan Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Mustafa Paşa ve binlerce asker şehit oldu.

Bunun üzerine Sadrâzâm Halil Paşa yerinde bir kararla beklemeden kutsal şehir Erdebil üzerine yürüdü. Bunu beklemeyen Şâh Abbas sulh istedi. Yapılan anlaşmada sınır Kânûni dönemine çekildi. Ancak Halil Paşa azledilmekten kurtulamadı. Yerine Güzelce Ali Paşa getirildi.

Doğuda sulh yapılınca Sûltân II. Osman Türk topraklarına sürekli tâcizde bulunan Lehistan üzerine sefere çıktı. Lehistan’dan gelen elçiler İstanbul’a dâhi sokulmayıp Küçükçekmece’den geri çevrildi. Hedefinde Polonya sahillerinde yâni Baltık Denizinde tersaneler kurarak gemiler yapmak ve Avrupa’yı kuzeyden ve batıdan kuşatma altına almak vardı.

II. Osman, 21 Mayıs 1621 Cuma günü namazdan sonra bu niyetle Lehistan üzerine sefere çıktı. 12 Temmuz’da Dobruca yakınlarında Tuna Nehrinin sağ kıyısında bulunan İsakçı’ya varılmıştı. Kurulan köprü üzerinden karşıya geçmeden askere bahşiş dağıtılacağı söylenmiş, bahşişini almak için padişahın önünden tek tek geçerek köprüye yürüyen askerin sayım işi de böylece yapılmış oldu. Tabi ki bu durum askerin hoşuna gitmemişti.

Lehistan Kralı Sigismond, oğlu Vladislas’ı Alman ve Macarların desteğiyle hazırladığı 100 bini aşan ordusunun başında Sûltân II. Osman’ı karşılamaya gönderdi. Vladislas, Türk Ordusunun önce Hotin’i kuşatacağını görünce Hotin önlerine giderek mevzilendi.

Gerçekten de II. Osman’da 100 bine yaklaşan ordusuyla Hotin önlerinde yarım Hilal şeklinde orduyu konuşlandırdı. Böylece hem Leh Ordusunu hem Hotin’i kuşatmaya aldı. Bu arada Özi Valiliğine getirilen Nogay Tatarları Beyi Kantemir Mirza Lehistan içlerine başarılı akınlar yapmaya başladı.

İlk hücum emrini 8 Eylül’de veren II. Osman’ın; 9, 11 ve kendisinin de katıldığı 15 Eylül’de verdiği hücum emirleri birbirini izledi. Son taarruzda Karakaş Mehmed Paşa Türk Bayrağını düşman karargâhının ortasına dikti.

Ali Paşa’nın vefâtıyla onun yerine Sadrâzâm yapılan Hüseyin Paşa koltuğu elden gidecek endişesiyle yardıma gitmeyince Mehmed Paşa iki kurşunla şehid olduğu gibi asker orada tutunamadı. Hüseyin Paşa görevden alındı. Yeniçeriler zâten savaşmıyordu.

21 Eylül’de Dinyester Nehri üzerine kurulan köprüden yeni bir cephe açılarak 27 Eylül 1621’de son kez hücuma geçildi. Yeniçerilerin artık işi ihanete götüren davranışları, sipahilerin ve Kırım atlılarının da moralini bozunca taarruz başarısız oldu.

II. Osman topladığı harp meclisinde “Gerekirse kışı burada geçireceğiz Hotin’i almadan gitmek yok” diye gürledi. Lehistan Kralı içinde durum vahimdi. Çünkü bütün ordusu kuşatma altında olduğu için Lehistan savunmasızdı. Kırım atlıları ülkenin altını üstüne getiriyorlardı. Kral Sigismond çaresizlik içinde Eflak Voyvodasını aracı yaparak sulh istedi.

Ağırlaşacak kış şartlarından ve askerin durumundan dolayı II. Osman güzel bir anlaşma yaparak 19 Ekim’de yola çıktı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin doğum günü olan 14 Ocak 1622 günü İstanbul’a girilince, hem Lehistan seferinde elde edilen muvaffakiyet, hem kandil vesilesiyle 3 gün 3 gece şenlikler yapıldı.

Ancak Sûltân Osman asker üzerinde kuvvetli bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu bu seferde iliklerine kadar hissetmiş ve düğmeye basmıştı. Yapmayı planladığı yenilikler âdeta; “Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” düsturunu içeriyordu.

Önce yeniçeri ocaklarında sayım yaptırdı, sonra kayıt defterindeki sayıyla karşılaştırdı. Aradaki fark korkunçtu. Bu duruma kayıtsız kalamazdı. Askerde olmayan binlerce hayâli isim adına maaş ödeniyordu.

Öyleyse yapılması gereken, iyice bozulmuş ve her geçen gün devletin başına iş açan Yeniçeri ve Sipahi ocakları ortadan kaldırılmalı bunların yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden oluşan millî bir ordu kurulmalıydı.

Dönme ve devşirmeler tarafından işgâl edilen devlet kadroları temizlenmeli, yerine Türk milletinden millî kimseler getirilmeliydi.

Osmanlı İmparatorluğu`nun başkenti İstanbul`dan Anadolu`ya, bir Türk şehri olan Bursa`ya taşınmalı, Bizans oyunlarına son verilmeliydi.

Artık padişah ve yakınlarının devşirmelerle evlilik yapması yerine Türk ailelerinden kız alınması sağlanmalıydı.

Giyim kuşama da çeki düzen verilmeli kavuk ve kaftanlar yerine daha sade giysiler kullanılmalıydı. Bütün bunları planlarken bu arada Lübnan’da çıkan isyanı fırsat bilerek isyancılar üzerine sefere niyetlendi.

Hemen Cezayir ve Tunus Beylerbeyi’ne donanmayla Lübnan açıklarına hareket emrini verdiyse de Şeyhülislam ve Hocası Ömer Efendi tarafından “Koca padişah isyancı üzerine gitmez, bunu serdârlar halleder” denilerek engellendi.

Bunun üzerine Sûltân II. Osman; Mısır, Suriye ve Anadolu’dan asker toplayarak düşüncelerini hayata geçirmek için bu kez Hac’ca gitme fikrini ortaya attı. Hac yapacağını söyleyerek hazırlıklara başladı. Hicâz güzergâhı üzerindeki Beylerbeyi’lerine haber gönderilerek hazırlık yapmaları istendi.

Bu da yeniçerinin fitne çıkartmasıyla akâmete uğradı ve bildiğimiz sonu hazırladı. Bunun rüyasını 10 Mayıs 1622 gecesinde görmüş, rüyasını Aziz Mahmud Hüdâyi Hazretlerine tâbir ettirmiş ve dehşete kapılmıştı. 10 gün sonra da Yedikule Zindanlarında boğdurularak şehit edildi. (Başka bir yazı konusu olacak.)

Mekânı cennet olsun inşaallah..


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.