Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10207
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2290) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (424) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (849) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (891) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3430) |

Görüş bildirebileceğiniz Milli Kültür konuları
Milli kültürümüzü nasıl geliştirebiliriz? (14)
Toplum giderek dejenere mi oluyor? (9)
Milli Kültür ile ilgili diğer konular (401)


Milli Kültür - Milli Kültür ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Halit KANAK - (Ziyaretci) 26.03.2022 11:39:47

26 Mart 1913 Edirne’nin İşgâli-Kurtuluşu ve Batı Trakya Cumhuriyeti

26 Mart 1913 Edirne’nin İşgâli-Kurtuluşu ve Batı Trakya Cumhuriyeti
26 Mart 2022

Halit Kanak İletişim:

1877-78 Rus savaşının büyük bir trajediyle aleyhimize sonuçlanmasıyla masaya oturduğumuz Berlin’de, Yunanistan dâhil bütün Avrupa devletleri bizden taviz üstüne taviz kopardıkları halde İtalya’ya birşey düşmemiş, sonradan İtalya’nın mızmızlarından usanan İngiltere ile Fransa İtalyanlara Libya’yı sunmuştu.

1911’in Eylül’ünde Libya’ya asker çıkartan İtalya, Berlin’de Askeri Ataşe olarak görev yapan Kurmay Binbaşı Enver’i (Paşayı) hesaba katmamıştı. Binbaşı Enver Bey derhal İstanbul`a gelerek Türk Hâkânı ile görüşmüş ve yanında Fuat Bey (Bulca), amcası Halil Bey Paşa), Ekrem Bey, Kendi kardeşi Nuri Bey(Paşa) olduğu halde gizlice Libya`ya Cephe`ye koşmuştu.

Libya`yı, sayısı sürekli artan 60 bin asker, 48 sahra topu, 24 dağ topu ve muazzam donanması ile bir hafta içinde ele geçireceklerini zanneden İtalyanlar, Enver Bey’in organize ettiği çoğu Senûsi’lerden oluşan birliklerin şiddetli direnişi karşısında sahilde çivilenip kaldılar.

Bu cehennemî direnişi çözmek için İngilizlerin aklıyla İtalyanlar farklı yollara başvurdular. Önce, nisan başında Beyrut`u bombaladılar olmadı. Ardından 389 yıl 4 ay 7 gündür elimizde olan birer bölük askerin jandarma görevi yaparak koruduğu Rodos ve oniki adayı 26 günde işgâl ettiler yine olmadı. Kurmay Binbaşı Enver, “Libya’da bağımsız devlet kurarım ama vatan toprağı Libya’yı kimseye yedirmem” diyerek cehennemi direnişine devam etti.

İngilizler, İtalya’nın Libya’ya rahat girebilmesi için bu kez de Balkanları patlattılar. Sırp, Bulgar, Karadağ ve Yunan aniden saldırıya geçince İstanbul Hükümeti Libya’da bulunan Kurmay Binbaşı Enver Bey ve arkadaşlarını, daha önemli gördüğü Balkan Savaşı ve İstanbul savunması için Türkiye’ye çağırmıştı. Çünkü Bulgar 1. ve 3. orduları kısa sürede Çatalca önlerine gelmişti.

Balkan Savaşı Çatalca önlerinde bütün hızıyla devam ederken, Bulgarlar 4 Şubat ve 10 Mart tarihlerinde yaptıkları taarruzlarda büyük kayıplar verince, Büyükçekmece-Terkos savunma hattını kırmak ve İstanbul’u anlaşma masasına oturtmak için, 2. ordularıyla 5 aydır kuşatma altında tuttukları Edirne’yi almaktan başka çareleri kalmadığını anladılar.

Sırplardan istedikleri destek de gelmişti. Sırp General Stepa Stepanoviç 47.275 asker ve 96 topla yardıma gelmiş, Bulgar 2. Ordu Komutanı Nikola İvanov ile General Georgi Vazov komutasındaki 106.425 Bulgar askeriyle birleşmişti.

Edirne Şükrü Paşa tarafından 52.597 askerle yaklaşık 5 aydır kahramanca savunuluyordu. Edirne’de asker sayısının iki katıda sivil halk bulunuyordu. Şükrü Paşa askerine güveniyordu, mühimmatı vardı, savunma tahkimâtı mükemmeldi. Şükrü Paşa Edirne’yi bırakmaya niyeti yoktu...

Bulgar güçleri, 21 Ekim 1912’den itibaren Edirne’yi kuşatmaya başlamışlardı. 15 Kasım’a gelindiğinde Edirne’nin dış dünyayla irtibatı tamamen kesilmişti. 21 Kasım’da 474 topla Edirne dövülmeye başlandı. Şükrü Paşa aynı şiddetle karşılık veriyordu. Bu durum 4 Aralık tarihine kadar devam etti.

Bu arada 10 şiddetli muharebe yapıldığı gibi, Bulgarların sayısız hücumu yine Şükrü Paşa tarafından akamete uğratıldı. Bulgarlar hiçbir başarı gösteremediler.

Ancak yiyecek sıkıntısı son haddeye gelmiş, bütün otlar, ağaçların yumuşak kökleri bitirilmiş, şehirdeki fareler yenmeye başlanmıştı. Açlık...Ahh açlık ahh. Açlık olmasa Bulgarlar zorla Edirne’ye girmeleri mümkün görülmüyordu.

Bulgar Ordusu yeni bir taarruzlarına hazırlanıyordu.. O gün Şükrü Paşa son kez asker evlatlarının bitkin yüzlerine baktı. İçi burkulmuştu. Yaverini çağırdı. İvanov’a teslim olacağını bildirmesini istedi. Takvimler 26 Mart’ı gösterdiğinde 5 ay 5 gündür savunulan Edirne’ye düşman ayağı bastı. Kral Ferdinand bizzat Edirne’ye geldi. Şükrü Paşa’nın elini sıktı.. Kılıcını iâde etti..

88 GÜN SONRA EDİRNE KURTULUYOR

Teşkilât-ı Mahsûsa`nın efsâne lideri Kuşçubaşı Eşref, Kurmay Yarbay Enver Bey`den (paşa) aldığı emir gereği oluşturduğu özel birlikleriyle Büyükçekmece`de Mimar Sinan köprüsünü geçmiş, balıkçı Rum köyü Kalikratya`da, (Mimarsinan) şimdiki karayollarının olduğu yerden limana kadar olan bölgede konuşlanmıştı.

Eşref, bir müddet önce Libya dönüşü Çatalca Muharebelerine katılmış, girdiği çatışmalarda büyük yararlıklar göstermişti. Bu arada İkinci Balkan Savaşı başlamış Bulgarlar Çatalca önlerindeki kuvvetlerin büyük bölümünü diğer cephelere sevketmeye başlamışlardıki Enver Bey`den beklenen ileri harekât emri geldi.

Kuşçubaşı Eşref düşman hatlarının gerisine sızarak Lüleburgaz`da bir Bulgar Taburunu esir aldı. Bu durum Enver Bey`i dahada cesaretlendirdi.Emrindeki 4 bin kişilik kuvvetle ileri harekâta devam etti ve bizzat 700 kişilik Bulgar birliğini teslim aldı.

Kuşçubaşı Eşref bu sıra Enver Bey`den aldığı ikinci emirle güney cephelere sarktı. 13 Temmuz 1913 tarihinde Marmara Ereğlisi ve Tekirdağ`da iki noktaya denizden çıkarma yaptı ve birlikleriyle Muratlı`ya vardılar. Kısa süre içerisinde Tekirdağ ve Muratlı kurtarılmıştı.

Kuşçubaşı Eşref, üç kollu bir harekât düzeniyle yürümeye devam etti. Bir an önce Süleyman Askerî`nin de Kurmay Başkanlığını yaptığı Enver Bey`in kolordusuyla buluşmak ve Enver Bey`in hedefindeki Edirne`ye girmekti.

Bunun için büyük devletlerin ikaz ve tehditlerine aldırış edilmeden ilerlemeye devam edilerek üç gün sonra 16 Temmuz`da Midye - Enez hattına ulaştılar.

Bir taraftan İstanbul`da çıkan gazeteler mütemâdiyen Edirne`nin mutlaka alınması gerektiği konusunda millî yayınlar yaparken, diğer taraftan Harbiye Nâzırı Ahmet İzzet Paşa, karargâhını Çorlu`ya kuran Enver Paşa`ya 30 Mayıs`ta imzalanan Londra Antlaşması`na uymasını (bu anlaşmayla Edirne Bulgaristan’a bırakılmıştı), devletin başını belaya sokmamasını tekrarlayıp duruyordu.

Öte yandan; Talat Bey (paşa) tarafından görevlendirilen Müslüman, Ortodoks Rum, Ermeni ve Yahudi kimliklerden oluşan "Edirne Komisyonu" Avrupa başkentlerini hızlıca dolaşarak Edirne`nin Türklerden koparılmaması gerektiği şeklinde propaganda yapıyorlardı.

İşte bu sırada Kuşçubaşı Eşref nihâî durum değerlendirmesi için Çorlu`ya ana karargâha geldi. Enver Bey son kez Harbiye Nâzırı Ahmet İzzet Paşayla görüştü ona Edirne`ye girme planını anlattı.

Telefonda sert tartışmalar oldu. Ahmet İzzet Paşa, hâlâ anlaşma gereği Edirne’ye girilemeyeceğini söylüyor, Enver Bey’in planına karşı çıkıyordu. Hatta haddi aşan Kuşçubaşı Eşref`i derhal cezalandırmasını istiyordu. Telefonlar kapatıldığında Enver Bey kararlı ve sert bir şekilde Eşref ile karargâh subaylarına ileri harekâta devam emri verdi.

İlerleyiş hızlı başladı. İlk önce önlerine çıkan 1.200 kişilik Bulgar kuvvetlerini daha esir aldılar. Kuşçubaşı Eşref ise sağ cenâhında kardeşi Selim Sami, sol cenâhında daha sonra Kars`ta hükümet kurarak başına geçecek olan Cihangiroğlu İbrahim olmak üzere ilerleyişlerini sürdürdüler.

Edirne uzaktan gözüktüğünde son kez mola verdiler. O geceyi Edirne`yi uzaktan seyrederek geçirdilersede, Eşref sâdık iki adamıyla gizlice yaklaştığı Edirne`den bir Bulgar`ı kaçırarak Karargâha getirip sorguya aldı.

Bulgar esir, şehirde tam bir panik havası olduğunu anlatıyordu ki, İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey`in, 30 Mayıs’ta Londra Antlaşması`yla Edirne`nin kesin bir şekilde bırakıldığını, Edirne`ye girmeleri halinde İstanbul`u kaybedeceklerini içeren tehdit dolu mesajının içerdiği telgraf Enver Bey`e İstanbul`dan iletildi.

Enver Bey önce telgrafı avucunda kaybedercesine yoğurdu, sonra yere atıp çizmesiyle çiğnedi ve "sabah erkenden haber salın Edirne`ye gireceğim. Eğer direniş olursa fena şekilde ezerim" sözleri dudaklarından döküldü.

23 Temmuz 1913`te Enver Bey, yanında Kuşçubaşı Eşref olduğu halde birliklerinin başında 1360`larda fethedilen Edirne`ye ikinci kez girdi. Birkaç ufak çaplı çatışmanın dışında direnen olmadı.

Bâb-ı Âli sürekli anlaşmalara sâdık kalınması noktasında telkinler yaparken, sınırların öbür tarafında kalan Türk köylerinden kan donduran haberler geliyordu. Enver Bey bunlara kayıtsız kalamazdı.

İngilizlerin Meriç’in geçilmesini savaş sebebi sayacakları tehdidine rağmen. Türklere yapılan bu mezâlime dur diyecek birliklerin hazırlanmasını emretti. Ancak, Türklerin yoğun yaşadığı Bulgaristan ve Yunanistan içlerine girildiğinde Bâb-ı Âli’yi zor durumda bırakmamak için yerel yönetimler oluşturulmasını söyledi.

Eşref, tereddüt etmeden sınırı geçti Ortaköy`e geldi. Kolay bir şekilde kontrolü sağladı. Koşukavak istikâmetine doğru yola çıktı.

Papazköy yakınlarında bir vadide 600 Müslümanın elleri arkadan bağlı cesetleriyle karşılaşınca biraz daha hırslandı.

Koşukavak`ta Binbaşı Domuschiev`i sıkıştırdı. 6 şehit 12 yaralı vermesine karşı 1.000 kişi üzerindeki Bulgar taburunu imha etti. Domuschiev ve birkaç subayı tutukladı.

Ele geçirdiği silahlarla Koşukavak`ta millî ve yerel bir alay oluşturdu. Kurduğu geçici hükümetin başına Kamber Ağa isimli kanaat önderini geçirerek yoluna devam etti. Yol üzerindeki Mestanlı`da kısa sürede düzeni kurup kuzeye Talat Bey`in (Paşa) memleketi Kırcaali`ye yöneldi.

Kısa çarpışmanın ardından Kırcaali`ye girdi Talat Bey`in amcası Emin Ağa ve akrabalarını buldu. Onların yardımıyla yerel yönetimi kurdu. Halka zulmeden Bulgar süvari komutanı, atının arkasına bağlanarak sürüklendi.

Kısa sürede bu başarılar İngilizleri endişeyle baskı yapmaya zorladı. İstanbul Hükümeti Meriç`in batısında hiçbir askeri birliğinin olmadığını büyük devletlere bildirdi.

Enver Bey ise yanında Talat Bey ile Edirne`ye atadıkları Vali Hacı Âdil olduğu halde sınırı geçip Ortaköy`e geldi Eşref`i yanına çağırdı. Harekâtın devamını ve Batı Trakya’nın tamamen kurtarılmasını konuştular.

Eşref daha fazla asker, silah ve subay istedi. İstediği subayların başında Süleyman Askerî, İskeçeli Arif, Bandırmalı İlyas ve Lütfi Fatihî geliyordu. Enver Bey ayrıca sivil 3.000 asker, fazlasıyla silah ve cephane vererek geri döndü sınırı kapattı.

Grup Koşukavak’ta ikiye ayrıldı. Eşref kendi istikâmetinde Kırcaali`ye doğru çıkarken, Süleyman Askerî elindeki seçkin ve iyi donatılmış 3.000 askerle Osmanlı`ya Başkentlik yapmış (çoğu kimse bilmez)Dimetoka`ya girdi. Bulgar ordusu tarafından ezilen Yunanlılar Dedeağaç`ı teslim etmeye hazırlanıyorken Süleyman Askerî`nin Dedeağaç`ın kuzeyinden yaptığı harekât bunu önledi.

Hedeflerinde on gün önce Yunanistan tarafından Bulgarlara bırakılmak zorunda kalınan Gümülcine vardı. Süleyman Askerî ve Eşref Gümülcine önlerinde buluştular. Vakit kaybetmeden küçük çatışmalardan sonra önce Gümülcine`ye bir gün sonra İskeçe`ye girdiler.

Tarihler 31 Ağustos 1913`ü gösteriyorduki sınırları Ortaköy, Koşukavak, Kırcaali, Dimetoka, Sofular ve İskeçe`yi içine alan ve başkenti Gümülcine olan Garbî Trakya Hükümetini; Süleyman Askerî, "Batı Trakya Bağımsız Hükümet`ini Allah`a (c.c.) ve Kelâmına güvenerek bugün itibariyle ilân ediyoruz. Muvaffakiyet Allah`tandır" diyerek duyurdu.

Hükümet Başkanlığını Müderris Mehmedoğlu Hâfız Salih Hoca, Ordu Komutanlığını Kuşçubaşı Eşref, ordu müfettişliğine Selim Sami, jandarma Komutanlığına Sapancalı Hakkı, Genelkurmay Başkanlığını Süleyman Askerî üstlendiler.

Hükümet binası önünde gönüllerden hiçbir zaman inmeyen, en kısa zamanda yeniden aynı yerde dalgalanmayı bekleyen "BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ" bayrağı göndere çekildi.

Yeşil - beyaz - siyah renklerden oluşan ayyıldızlı bayrağı Süleyman Askerî çizmişti ve ayyıldız Türklüğü, yeşil İslâmiyeti, siyah mâruz kalınan zulmü ve soykırımı, beyaz hürriyeti ifâde ediyordu. Akabinde iki dilde pasaportlar ve damga pulları basıldı.

Dedeağaç`a yakın Ferecik`te şiddetli çarpışmalardan sonra Yunanistan`ın Bulgaristan`a vermemek için yeni hükümete teklif ettiği Dedeağaç, 2 Ekim’de teslim alındı.

Sınırlar tamamlanmıştı ve yine Süleyman Askerî`nin kaleme aldığı istiklâl marşıyla son nokta konulmuştu.

Bu arada; 29 Eylül 1913`te Bulgaristan ile İstanbul antlaşması imzalanmış, Enver Paşa Bulgaristan içlerine ileri harekâtla istediğini almış yâni Edirne ve Dimetoka Türkiye`de kalmış, Edirne`nin Bulgaristan`a verildiği 30 Mayıs Londra Antlaşması rafa kaldırılmıştı.

Yeni devleti yeterli düzeyde tanıyan olmayınca eve dönüş başladı. Batı Trakya`daki muvazzaf ve emekli subaylar İstanbul`a döndü. Salih Hoca ilerleyen dönemlerde iki dönem Yunan Parlamentosunda milletvekilliği yaptı.

Son Osmanlı Meclisinde kabûl edilen ve TBMM`ce de onaylanan ve hâlen Misâk-ı Millî sınırlarımızda gözüken Batı Trakya, Anavatana katılacağı günü sabırsızlıkla beklemektedir. Yeni Türkiye`nin KIZILELMA`sında bu uzak değildir..


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.