Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10219
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2294) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (426) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (850) | Tarım (149) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (892) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3432) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (199)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (279)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1681)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 27.01.2016 19:48:20

ULUSLARARASI İLİŞKİLER (7)


Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR
ULUSLARARASI İLİŞKİLER
(7)
- AKADEMİK PERSPEKTİF -

FEMİNİZM VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER
1980`lerin sonlarında uluslararası sistemde meydana gelen değişikliklerle birlikte tanımların, kavramların ve kuramların yeniden ele alındığı bir döneme girilmiştir. Özellikle iki kutuplu sistemin ortadan kalkması ile birlikte gelişen bu yeni dönemde, bireylerin kendilerini, sahip oldukları yurttaşlıkların yanı sıra ırk, etnik, dini ve cinsel kimlikleriyle de ifade etmeye başladıkları görülmektedir.[47] Bu dönem, feminizmin tarihsel gelişim çizgisinde ``Üçüncü Dalga Feminizm´´ olarak adlandırılmaktadır ve bu dönemdeki tartışmaların amacı, kadın hareketlerinin daha geniş bir tabana yayılmasını sağlamaktır. Bunun yanı sıra, kadını sınırlayan ve baskı altında tutan mikro konularla da ilgilenildiği, toplumsal değişimi sağlayacak, bilinçlenmeyi arttıracak eylemlerin ve eğitimin yaygınlaşması üzerinde durulduğu görülmektedir. Temelde ataerkil toplumsal düzeni eleştiren ve üç dalga halinde gelişen feminizmi bir bütün olarak ele alan ve çözümlemeye imkân tanıyan tek bir kuram geliştirilememiştir. Bu nedenle, feministler, görüşlerini sosyalist feminizm, liberal feminizm, post-modern feminizm gibi çeşitli yaklaşımlar temelinde açıklamaya, kadın sorunlarına yönelik çözüm arayışlarını farklı şekillerde ortaya koymaya çalışmışlardır. Ancak bu yaklaşımlardan hangisi söz konusu olursa olsun, feministlerin temelde, kadının tüm alanlarda görünür kılınması, maskülen değer ve yaklaşımların sorgulanması ile ilgilendikleri görülmektedir. Dolayısıyla sosyal bilimlerin diğer alanlarına göre gelişim süreci daha geç başlamakla birlikte maskülen değerlerin en hâkim olduğu disiplinlerden biri olmakla eleştirilen uluslararası ilişkiler de bu sorgulamanın dışında kalamamıştır. Feminist uluslararası ilişkiler yaklaşımı uluslararası ilişkiler alanına yönelik ciddi eleştiri noktaları ortaya koymuş ve bu yaklaşım uluslararası ilişkiler disiplinine bir takım katkılar sağlamıştır. Bu yaklaşım genel olarak disiplinin temelinde gizli bir erkek bakışının yer aldığını ve alanda kadınların düşüncelerinin, sorunlarının ve yaşadıkları değişimlerin yadsındığını ileri sürmekte ve uluslararası ilişkilerin geleneksel yaklaşımlarını da, evrensel ve objektif olmamaları noktasında eleştirmektedir.[48] Önde gelen feministlerden J. Ann Tickner&8223;e göre, hem uluslararası ilişkilerde hem de uluslararası politikada ``prenses´´lerin sayısı oldukça azken, ``prens´´lerin sayıları bir hayli fazladır. Örneğin, uluslararası ilişkiler disiplininin esaslarını belirleyen en önemli çalışmalardan biri olarak kabul edilen Machiavelli`nin Prens adlı çalışması, devletin ve ``prenslerinin´´ dış politikada başarılı olmaları için ne yapmaları gerektiğini açıklamaktadır. Tickner&8223;e göre, uyuşmazlıkların çözümünde kullanılan tek araç olarak kabul edilen ``güç´´ de, Hobbes&8223;un anarşik dünyasında yine bir prens olan ``Leviathan´´ tarafından kullanılmaktadır.[49] Morgenthau`nun uluslararası politikayı insan doğasından hareketle ele alan görüşlerini eleştiren Tickner, burada belirtilen insan doğası ve insani değerlerin erkeksi bir ön kabulle kavramsallaştırıldığını ifade etmektedir. Feministler, toplumsal cinsiyetçi yaklaşımlar çerçevesinde uluslararası ilişkiler disiplinini ele alırken öncelikle, alanın temelinde yer alan kavram ve kuramlara yönelik eleştiriler getirmektedir. devletin ve devletin uluslararası alandaki faaliyetlerinin hep erkekle özdeşleştirilmesini, güvenliğin sağlanması, gücün elde edilmesi ve egemenliğin korunması gibi olguların maskülen olmasını sorgulamaktadırlar. Örneğin uluslararası ilişkilerin temel kuramlarından biri olan Gerçekçiliğin öncü isimlerinden Hobbes`un, doğal devlet içindeki insan davranışlarını tarif ederken kullandığı verilerin, açıkça orta yaş erkeklerin davranışları ile ilgili olduğu belirtilmektedir. Machiavelli`nin de benzer bir biçimde tehlikeyi, devlet yapısı içindeki erkeğin sosyalleşmemiş davranışlarında değil, ``kaprisli tanrıça Fortuna´´ ile ıssız yerlerde yaşamakta araması da eleştirilmektedir. Bunun yanı sıra Machiavelli`nin kullandığı ``ülke toprakları dışındaki tehlikeli alanların dişileşmesi´´ ifadesi de, genişlemeci devlet politikalarının veya savunma bütçelerinin haklı gösterilmesinde başvurulan mecazi bir anlatım olarak dikkat çekmekte ve sorgulanmaktadır. Bu örneklerden de görüleceği gibi, uluslararası ilişkilerde özellikle dışarıdan gelen tehlikeler resmedilirken çoğunlukla toplumsal cinsiyetçi yaklaşımlara yer verilmekte ve tehditler dişil karakterlerle özdeşleştirilmektedir.
Feminizmin Güvenlik Kavramına Yönelik Eleştirileri
Feministler, disiplinin geneline hâkim olan erkek bakış açısının ve maskülen değerlerin kendisini en çok güvenlik konusunda hissettirdiğini ve günümüz güvenlik sorunlarında da bu bakış açısının etkili olduğunu ileri sürmektedirler. Ayrıca güvenlik alanında kadınların görünür kılınmasının ve kadın deneyimlerinin dikkate alınmasının disipline çok önemli katkılar sağlayacağını da belirtmektedirler.[50] Güvenlik, uluslararası ilişkiler disiplininin ``yüksek politika´´ (high politics) alanı içinde yer alan ve en maskülen niteliğe sahip konusu olarak kabul edilmektedir. Uluslararası ilişkiler alanında devlet başkanlarının, diplomatların, askerlerin, bürokrasinin başında yer alanların çoğunlukla erkek olduğu ve yürütülen politikalarda da maskülen değerlerin (savaşçı, cesur, bağımsız, akılcı olmak vb.) ön plana çıktığı görülmektedir.[51] Kadının ve feminen olarak benimsenen değerlerin ise (duygusallık, rasyonel olmamak, analitik bakıştan yoksunluk, toplumsalı ön planda tutma, doğal ve barışçıl olma vb.) çoğunlukla dışlandığı ya da görmezden gelindiği ifade edilmektedir.[52] 1990`ların başlarından itibaren uluslararası ilişkilerde güvenlik algılamalarında bir takım değişiklikler yaşanmaya ve güvenlik başlığı altında yeni sorun alanları yer almaya başlamıştır. Çünkü Soğuk Savaş sonrası dönemde güvenlik tehditleri, iki kutuplu sistemin sona ermesi ve küresel
düzeyde yaşanan gelişmelere paralel olarak büyük ölçüde değişikliğe uğramıştır. Bu dönemde uluslararası ilişkilerde ``alçak politika´´ (low politics) alanları olarak görülen çevre, insan hakları, azınlık hakları, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, küreselleşme, nüfus artışı ve buna bağlı göç, insan kaçakçılığı ve cinsiyet sorunlarına bağlı yeni güvenlik tehditleri çok daha fazla ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede alçak politika alanlarının/sorunlarının çoğuyla bağlantılı analizler ortaya koyan feminizm de, alternatif bir yaklaşım olarak uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde yer edinmeye başlamıştır.[53] 1980`ler uluslararası ilişkiler teorilerinde &8216;üçüncü tartışma` (third debate) olarak adlandırılan bir kırılmanın yaşandığı dönemdir.[54] Bu tartışmalar kapsamında uluslararası ilişkilerin geleneksel yaklaşımları sorgulanmaya başlanmış ve disiplin; teorik olarak tecrübesiz olmanın yanı sıra erkek eğilimli ve toplumsal cinsiyete karşı duyarsız olmakla da eleştirilmiştir.[55] Bu eleştiriler özellikle uluslararası ilişkilerin geleneksel kuramlarından realizm üzerinde yoğunlaşmıştır. Yaşanan değişim sürecinin, realizmin devleti temel alan yaklaşımından ziyade toplumsalı ve bireyseli ön plana çıkartan yaklaşımları desteklemesi de bu eleştirel süreçte belirleyici olmuştur. Bu çerçevede uluslararası ilişkilerde eleştirel yaklaşımlar gelişmeye ve feminist düşünce de eleştirel yaklaşımlarıyla disiplin içerisinde dikkat çekmeye başlamıştır.

Feminizmin Realizme Yönelik Eleştirileri
Feminist yaklaşımın özellikle, uluslararası ilişkilerin geleneksel kuramlarından biri olan Gerçekçiliği yoğun bir şekilde eleştirdiği görülmektedir. Gerçekçilik ve yeni gerçekçiliğe yönelik bu eleştirilerin temelinde öncelikle analiz birimi tartışmaları yer almaktadır. Geleneksel uluslararası ilişkiler yaklaşımı analiz düzeyleri olarak bireysel, ulusal ve uluslararası sistemi ele almaktadır. Irk, etnisite ve sınıf gibi farklılıklarla birlikte toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı analiz birimlerine ise yer vermemektedir. Feministler ise, devletlerin uluslararası alandaki davranışlarının açıklanabilmesinde devlet içindeki birimlerin de dikkate alınmasını, özellikle toplumsal cinsiyetin bir analiz birimi olarak sürece dâhil edilmesini vurgulamaktadır. Uluslararası ilişkilerde feminist yaklaşımlar alanında önemli bir yere sahip olan Christine Sylvester, realist uluslararası ilişkilerin bir hayli cinsiyetçi bir bakış açısına sahip olduğunu belirtmektedir.[57] Sylvester gibi diğer feministler de realizmi, devletleri ve savaşları merkezi kabul ederken değerlere ve yapılara (örneğin cinsiyet, maskülenlik, etniklik gibi) hiç önem vermemesi ve bu yapıları savaşın veya güvensizliklerin kaynağı olarak da kabul etmemesi anlamında eleştirmektedirler.[58] Örneğin inşacı feministlerin (constructivist feminism), uluslar arası ilişkilerin güç, güvenlik, ulusal çıkar, devlet, politika ve egemenlik gibi kavramlarının birer toplumsal yapı/inşa olduğunu ileri sürdükleri,[59] uluslararası ilişkiler analizlerine toplumsal yapıyı da ekleyerek uluslararası politikaların tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladıkları ve realizmin devletleri tek aktör olarak gören yaklaşımını eleştirdikleri görülmektedir. Çünkü inşacı feministler, devletleri onların varlığını oluşturan sosyal süreçlerin dinamik sonuçları olarak görmektedirler. Devletlerin ve diğer uluslararası aktörlerin, kendi ve diğerlerinin kimlikleriyle ilgili algılarının da onların global politikadaki davranışlarını şekillendirdiğini ifade etmektedirler.[60] Feministler, realizmin dışarıdaki anarşi ve tehlike durumuna karşı içeride düzen ve güvenlik yaklaşımından yola çıkarak askeri güvenliğe verdiği önemi, bireyselliklere özellikle de kadına karşı bir tehdit olarak kabul etmektedir. Çünkü feministlere göre askeri yapılar, çoğu zaman kadını yok saydığı ve mekanizmalarında da yer vermediğinden hareketle, kadını erkeğe bağlı kılmakta ve mevcut eşitsiz yapıyı meşrulaştırmaktadır.[61] Uluslararası ilişkilerde feminist yaklaşımın önemli bir diğer ismi olan Enloe ise, &8216;Bananas, Beaches and Bombs` adlı eserinde realizmin vurguladığı ulusal güvenlik kavramına değinmekte; bu kavramın bir devletin dış saldırılardan korunmasına göndermede bulunduğunu ve bu göndermenin de erkek baskın kuralları sakladığını belirtmektedir. Kadının arka plandaki rolüne rağmen yüksek politika alanlarından dışlandığını da ifade etmektedir. Ayrıca Enloe, realizmde kullanılan bazı temel kavramların örneğin, güç dengesi, zayıf ve güçlü devletler gibi, oldukça yanlı bir şekilde oluşturulduğunu ve toplumsal cinsiyetçi bir perspektife sahip olduklarını belirtmektedir.[62] Uluslararası ilişkilerde feminist yaklaşımlar, yeni-gerçekçiliğin uluslararası sistemi anarşik bir yapı olarak ele almasını da eleştirmekte ve anarşik yapının erkeklerin bir kurgusu olduğunu belirtmektedir. Sylvester feminizmin, gerçekçiliğin temel varsayımı olan uluslararası sistemin anarşik olduğu savını çürüttüğünü ileri sürmektedir. Çünkü işbirliği ve karşılıklılık temelinde uluslararası ilişkilerin, devletler arasındaki ilişkilerin de ötesinde tüm insanlar arasındaki ilişkileri kapsadığını, bunun da feministlerin dünyanın her yerinde kurdukları iletişim ağları ve kadın örgütlenmeleri sayesinde gözlenebileceğini belirtmektedir. Güvenlikle ilgili çalışmalara (özellikle realist düşünce ile kaleme alınanlara) genel çerçevede bakıldığında, ulusal güvenlik ve askeri strateji konularının genellikle maskülen alan olarak algılandığı, barış ve uyuşmazlıkların çözümünün ise feminen kalıplarla ilişkilendirildiği görülmektedir. Ancak günümüzde Betty Reardon`un da ifade ettiği [63] gibi, bu algılamanın tersine, barış araştırmaları aynı ulusal güvenlik çalışmaları gibi erkekler arasında da popüler bir disiplin olarak kabul edilmektedir. Kadınlar ne zaman ulusal güvenlik üzerine konuşsa ya da yazsa bu çok toyca ve gerçekçi olmaktan uzak bir çaba olarak görülmektedir.[64]Uluslararası ilişkilerin çoğu kuramsal alanı gibi barış çalışmaları alanı da aslında toplumsal cinsiyet konularında tarafsız bir duruş sergilemekte, bunu kendi önerme ve düşüncelerine uygun bulmamaktadır. Barış çalışmaları alanında daha çok barış nasıl tesis edilir, barış ve güvenliğin korunması için neler yapılmalıdır, bunların alt başlıkları olarak da kadınlar savaştan nasıl etkilenir, yapısal şiddet nasıl engellenir gibi konularda araştırmalar yapılmaktadır. Kadınların yaşamları, deneyimleri veya toplumsal cinsiyetçi ayrımların barışa yönelik sonuçları, yukarıda sıralanan sorunlara göre oyalayıcı nitelikte konular ve zaman kaybı olarak algılanmaktadır.[65]
SONUÇ
Feministlerin yaptığı çalışmalar sayesinde biyolojik cinsiyet ile toplumsal cinsiyet kavramı birbirinden ayrılmış ve toplumsal cinsiyet alanında erkeklik ve kadınlık kültürel ve toplumsal bağlamlarda tanımlanmıştır. Böylece kadının ezilmesinin temel sebebi olan doğal farklılık teorisinin eleştirilmesiyle kadınlarla erkeklerinin eşit kabul edilmesinin önü açılmaktaydı. Bu çalışmalar sayesinde günümüze kadarki süreçte kadın hakları konusunda teorik olarak ciddi ilerlemeler kaydedilmiş fakat pratikte tüm dünyada istenen seviyeye hala gelinememiştir. Örneğin kimi ülkeler ikinci dalgayı yaşarken kimi daha birinci dalgayı bile geçememiş kimiyse üçüncü dalgayı yaşamaktadır. Feminizm tüm dünya kadınlarının sorunlarına duyarlı olmalı hepsinin aynı seviyeye gelmesine yardım etmelidir. Feministlerin pratikte daha çok mesafe kaydedip bunu dünyaya duyurması gerekmektedir. Günümüzde iletişim sektöründe gelinen seviyeyle birlikte artık kadınlara ulaşmak daha da kolay hale gelmiştir. Feministler bu imkânlardan faydalanıp tüm kadınlara ulaşmalıdır.
Feminist kuramlar oluşturulurken kadınların sadece erkekler karşısındaki eziklikleri üzerinden yorumlar yapılmış kadın psikolojisi üzerinde durulmamıştır. Örneğin kadınların ev işi yapması erkeğe göre değerlendirilip ona hizmet olarak algılanmış, kadınların bunu hangi psikolojiyle yaptığı tartışılmamıştır. Yani yine erkek psikolojisi çözümlenmeye çalışılmış kadın psikolojisi ihmal edilmiştir.
Uluslararası İlişkiler disiplinini erkek merkezli olmakla eleştiren feminizm teorisinin en büyük sorunu; tüm eleştirilerine rağmen erkek bakış açısına karşılık onun yerine geçebilecek, uluslararası ilişkileri açıklayabilecek farklı bir kadın bakış açısı getirmemesidir. Örneğin güç, güvenlik ve realizme birçok eleştiriler getirmiş fakat onların yerine konabilecek herhangi bir teori ya da ütopya üretmemiştir.
21-OCAK-2016- ERDEMLİ-MERSİN
KAYNAKÇA
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar (Eleştiriler-Farklılıklar-Çözüm Arayışları), Editör: Hilal Onur İnce, Doğu Batı Yayınları, Basım 2010, S.476-520.
ATAMAN Muhittin ``Feminizm: Geleneksel Uluslararası İlişkiler Teorilerine Alternatif Yaklaşımlar Demeti´´ Alternatif Politika, Cilt. 1, Sayı. 1, 1-41, Nisan 2009
ELİUZ Ülkü ``Cinsel Kimlik Paniği: Kadın Olmak´´ Turkish Studies &8211; International Periodical For The Languages, terature and History of Turkish or Turkic Volume 6/3 Summer 2011, p. 221-232 TURKEY
DÜZKAN Ayşe, KOÇ Handan ``Radikal Feminizm´´ İstanbul &8211; Amargi Feminizm Tartışmaları 2012
BERKTAY Fatmagül ``Kadınların İnsan Haklarının Gelişimi ve Türkiye´´ Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları no 7, 2004
BOZOK Mehmet ``Erkeklik İncelemeleri Alanındaki Başlıca Kuram Ve Yaklaşımların Sosyalist Feminist Bir Eleştirisine Doğru´´ VI. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Ekim 2009, ``Toplumsal Dönüşümler ve Sosyolojik Yaklaşımlar´´, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın.
ERDOĞAN Aynur ``Erkek Aklına Eklemlenen Feminizm´´ Dünya Bülteni Araştırma Masası DÜBAM Yayınları Mayıs 2011
AKIN F. GÜL ``Feminizm´´ Fârâbî e-dergi, Yıl: 2, Sayı: 2 / Ocak 2012
KARA Nurten ``Feminizm(Ler)İn Toplumsal Hareket Olarak Medyada Yansıma(Ma)Sı´´ Küresel İletişim Dergisi, Sayı 1, Bahar&8208;2006
Türkiye`de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Feminist Analizi
MORSÜNBÜL Bilgen Cennet ``Toplumsal Cinsiyet Rolleri Ve Feminist Etik Kramer Kramer`e Karşı Filminin Özen Etiği (Care Ethic) Bağlamında İncelenmesi´´
DEMİRBİLEK Sevda ``Cinsiyet Ayırımcılığının Sosyolojik Açıdan İncelenmesi´´ Finans Politik & Ekonomik Yorumlar 2007 Cilt: 44 Sayı:511
KARA Zülküf `` Küresel Cinsiyet Yapılanmasından Postmodern Feminizme´´
ARI, Tayyar. (2002), Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, İstanbul: Alfa Yayınları.

SON







Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.