Türk - Yunan Savaşı Sahada kazanıp masada kaybettiğimiz zafer (18 Nisan 1897)
Türk - Yunan Savaşı Sahada kazanıp masada kaybettiğimiz zafer (18 Nisan 1897) 1877/78 Rus savaşından sonra Berlin`de masaya oturduğumuz anlaşma gereği Tesalya ile Arta`yı bizden koparan Yunanistan, bu kezde gözünü Yanya ile Girit`e dikmiş, Rum çeteler bu yönde akılalmaz yıldırma faaliyetleri yapıyorlardı.
Yeri geliyor yakıp yıkıyorlar, yeri geliyor kaçırdıkları kadın ve erkeklere akıl almaz işkencelere tâbi tutuyorlardı.
1896`yı 1897`ye bağlayan kış Yunan çetelerinin saldırıları şiddetlenince yaşamak zor bir hâl almıştı. Üstelik Yunan birlikleri Türk sınırlarından girerek vur kaç yapıyorlardı.
Sultân Abdülhamid Hân`ın bir an önce müdâhale yapılsın isteğini Bâb-ı Âli, büyük devletler müdâhale eder endişesiyle frenletiyordu.
Yunanlılar ise, yaptığı katliamlar karşısında mutlaka karşı harekât yapılır düşüncesiyle 4 Aralık 1896`da geniş çaplı birde seferberlik ilân etti.
Artık iş çığırından çıkmıştı. Türk Hâkânı II.Abdülhamid Hân, devletin üst düzey yöneticilerinden seçtiği isimlerden fevkalâde bir meclis yaptı ve derhal toplantıya çağırdı.
12 Şubat 1897 tarihinde Yıldız Sarayı`nda Yunanistan meselesinin görüşüldüğü toplantı kesintisiz 56 saat sürdü.
Alınan kararlar 15 Şubat`ta uygulanmaya başlandı. Önce bütün ordu teyakkuza geçirildi. Ardından, Türklere yapılan saldırılar durmazsa Türk topraklarında yaşayan Yunan tebâsınınsınırdışıedileceği duyuruldu. Saldırı durmayınca Yunan tebâsı olanların büyük bir kısmı sınırdışı edildi, mallarına bloke kondu. Durum çok yakından izlenmeye başlandı.
Fakat bu tedbirlerde Yunan çetelerinin saldırılarını durdurmadığı gibi, sınıra asker yığmaya başladılar.
İş çığırından çıkmıştı. Yıldız`da yapılan fevkalâde meclis, tedbirler netice vermez ise son çare olarak fizikî müdâhale kararı almıştı. Düğmeye basıldı.
18 Nisan 1897 tarihinde Atina Büyükelçimiz Âsım Bey, Yunanistan Dışişleri Bakanına savaş ilânı notasını verdi. Aynı günTürk taarruzu başladı. Karşı sınırda bekleyen Yunan birlikleri Pırnar Meydan Muharebesinde Plevne Gâzisi Hâfız Abdülezel Paşa`nın şehit düşmesine rağmen fena şekilde bozuldu.
Türk Ordusuna Müşir Edhem Paşa komuta ediyordu. Yanında gözü kara oğlu ve aynı zamanda yaveri olan Nureddin Bey (Paşa) vardı. Vakit kaybetmeden ileri atıldı ertesi gün Losfaki Meydan Muharebesinde Yunan bir kez daha hezimete uğratıldı, ancak bu seferde Şeyh Himmet soyundan Mehmed Paşa`nın oğlu Celâl Paşa boynundan vurularak şehit olmuştu.
Türk Hâkân`ı yanında Gâzi Osman Paşa olduğu halde savaşı an be an Yıldız Sarayı`ndan takip ediyordu. Edhem Paşa`ya yıldırım savaşı istediğini büyük devletler müdâhale etmeden kesin neticeye gitmesi gerektiği talimatını verdi. Bu emir Edhem Paşa`yı kamçıladı. 34 yıllık askerlik hayatının verdiği dinçlikle atının üzerinde doğruldu "Evlatlarım Atina`ya girmeden bize dinlenmek haramdır. İlerii.."
Bu söz, ölümüne komutanlarına bağlı askerde şimşek etkisi yaptı. Daha savaşın 6. gününde yani 24 Nisan`da Türk Ordusu Tesalya Bölgesinde bulunan Yunan Büyük Karargâhının olduğu Tırhala`ya yerli Türklerin tezahüratı altında girdi.
Yunan Ordusu Başkomutanı Veliaht Prens Konstantin Yenişehir`e (Larissa) çekildi.
Edhem Paşa yıldırım harekât emrini zaten almıştı vakit kaybetmedi. Ertesi gün Salamvira Çayı`nı atlayarak yine Türklerin tezahüratıyla Yenişehir`e girdiğinde, perişan ettiği Yunan Ordusundan eline; 1 seyyar hastane, 10.000 tüfek, bunlara ait 2.000 sandık cephane, 14 top ve binlerce top mermisi geçti.
Edhem Paşa hızını kesmek istemiyordu. Bu sefer hedefinde Golos (Volos) Liman şehri vardı. Ege`ye çıkmak Golos Körfezine hâkim olmak çok önemliydi. O tarafa yöneldi.
Yunan Başkomutanı Prens Konstantin, Golos yolunu kesmek için aldığı yeni takviye kuvvetlerle Çatalca`da (Farsala) bekliyordu. 5 Mayıs sabahı Edhem Paşa öyle bir saldırdı ki, kesin bir şekilde bozulan Yunan Ordusu hızla geri çekilerek Velestin`e, Velestin Muharebesinide kaybedince oldukça müstahkem bir yer olan Dömeke`ye (Domokos) çekildi yeni birliklerle takviye ettiği 35.000 askeriyle Dömeke`de kurduğu savunma hattında beklemeye başladı.
40 bin askerle 17 Mayıs`ta Dömeke önlerine gelen Edhem Paşa`nın, Konstantin`in kurduğu müstahkem savunma hatlarının tamamını yarması aynı günün akşamınıbulmuştu.
Başkomutan Konstantin, gece karanlığında atına atlayarak ancak kaçabildi. Edhem Paşa ise, 6 ayda aşılamaz denilen Termopil geçidini 24 saatte geçmişti. Önüne çıkabilecek bir Yunan Ordusu kalmamış Atina`ya sadece 150 km’lik bir mesafe vardı.Türk köylerini yaktırıp yıktıran hükümet, Türk`ün yaklaşan ayak sesini duyuncatopluca istifa etmiş, büyük bir telaşa kapılan Kral, bütün şartları kabûle hazır olduğunu bildirmişti.
Edhem Paşa yürüse Atina`ya girecekti. Yunan`ın hâmisi Rus Çar`ı II.Nikola Abdülhamid Hân`a savaşı durdurmasını ricâ etti. Bâb-ı Âli Tesalya`nın Türkiye`ye iâdesi ve 10 milyon altın savaş tazminatı karşılığında savaşı durdurabileceğini bildirdi. Bu şartlarda 19 Mayıs`ta mütâreke imzalandı. Barış Konferansı ise 3 Haziran`da İstanbul`da başladı.
İşte ne olduysa bundan sonra oldu. 16 Aralık tarihine kadar devam eden görüşmeler bu tarihte 16 madde olarak imzalandı.
Buna göre; Tesalya Bölgesini ve 10 milyon savaş tazminatı isteyen Türkiye, Edhem Paşa`nın yeniden fethettiği Tesalya`yı boşaltacak, savaş tazminatı olarak istenen 10 milyon altından Yunan maliyesi bozuk olduğu gerekçesiyle vazgeçecek, onun yerine verilmesi düşünülen 4 milyon altında uzun vade taksit yapılacaktı.
İş bununla kalmadı, üstelik anlaşma tarihinden iki gün sonra 18 Aralık`ta Girit`in muhtariyetini tanıdık.
Bu kararın alınmasında önemli rol oynayan ve Türkiye’yi savaşla tehdit eden devletler (İngiltere,Fransa, İtalya, Rusya) sonra ülkemizi parçalamak isteyen emperyalist güçlerdi.
Nihayetinde 1. Dünya Savaşı sonrası Yunanistan`ın Anadolu`ya asker çıkarmasını isteyenlerde onlardı. Fakat o kadar kolay olmamıştı.
Çünkü 1897`de Yunan Ordusunu defalarca mağlup eden Edhem Paşa`nın bu savaşta bulunan ve büyük kahramanlıklar gösteren gözü kara oğluNureddin Bey Paşa olmuş, 17. Kolordu Komutanı ve Vali sıfatıyla İzmir`de oturuyor,yer yer kurdurduğu direniş komiteleriyle çok iyi hazırlanmış bekliyordu.
İngilizler ısrarlarına rağmen İzmir`e asker çıkarmalarını istedikleri Yunan`ı bu yüzden bir türlü harekete geçiremiyordu.
Yunanlıların İzmir`e çıkabilmeleri için ön şartı Türk - Yunan Savaşından tanıdıkları Nureddin Paşa`nın görevden alınmasıydı.
İstanbul`u işgal altında tutan İngilizler İçişleri Bakanına ve hükümete yaptıkları baskıyla Nureddin Paşa`yı 22 Mart 1919`da görevden aldırmış yerine Kambur İzzet Paşa`yı Vali olarak atattırmışlardı.
İşte 1897`de meydanlarda mağlup ettiğimiz Yunanistan, Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak (yine öyleler) onların desteğiyle Anadolu`ya çıkabilmişti. Fakat Nureddin Paşa`dan yine kurtulamadılar. Bu seferde kurtuluş savaşında 1. Ordu Komutanı sıfatıyla 9 Eylül`de İzmir`e giren Nureddin Paşa eliyle denize döküldüler.
O günden bugüne derenin altından çok sular geçti. Günümüz Türkiye’si artık kendisini dev aynasında görerek büyük devlet statüsüne koyan ülkelere boyun eğecek durumda asla değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık kabuğunu yırtmış, bölgesel güç olmaktan çıkmış, küresel güç konumuna gelmiştir. Artık kimseye pabuç bırakmayada niyeti yoktur. Önceliklerimiz bellidir ve kalın çizgilerle belirtilmiştir.
Bugün El-Bâb`da, Cerablus’ta, Afrin`de Doğu Akdeniz`de, Karabağ`da, Libya ve Kıbrıs`ta ayağını denk alanlar; yarın Kerkük`te, Ege`de, Batı Trakya`da, Karadeniz ve Kırım`da da ayaklarını denk almak zorundadırlar.
Çünkü, "21. YÜZYIL TÜRK ASRI" olmaya namzettir..
|