Siyonist İsrail’in suç ortakları ve kahrettiren gerçekler
Siyonist İsrail’in suç ortakları ve kahrettiren gerçekler Terör devleti İsrail, Filistin’deki işgal ve toplu katliamlarına aralıksız devam ediyor.
Sivil ve savunmasız halka yönelik orantısız güç kullanan İsrail güçleri 10 Mayıs’tan bu yana 28’i çocuk 109 kişinin hayatını kaybettiğini, yaralı sayısının da 621’e yükseldiğini açıkladı.
Bir yandan Gazze’ye yönelik hava saldırıları sürdüren terör devleti İsrail’in diğer yandan kara saldırılarını başlatması yeni katliamların habercisidir.
İsrail’in hukuk dışı, saldırı ve işgal girişimlerine karşı tüm dünya acilen sorumluluk almaz ve İsrail, durdurulmaz ise bir insanlık faciası yaşanacağı açıktır.
Bir çare bulma adına çırpınan Türkiye yoğun diploması trafiği sonucu “Sivil halkın ve Kudüs’ün korunması amacıyla BM-GK kararıyla bölgeye bir ‘Barış Gücü’ gönderilmesi” önerisi yönündeki girişimleri, ABD öncülüğündeki Batılı emperyalist devletler tarafından engelleneceği şimdiden seslendirilmeye başlanması insanlık adına bir utanç tablosudur.
Öte yandan, İsrail ile Filistinliler arasındaki şiddetin sona erdirilmesi için arabuluculuk girişiminde bulunmak üzere Tel Aviv’e giden Mısırlı heyetinin önerdiği ‘insani ateşkes planı’ İsrail hükümeti tarafından reddedilmesi hadsizlik olduğu kadar, kana susamışlık yani bir çılgınlık halidir.
Bu tavır, hukuk ve insani değerleri hiçe saymak suretiyle dünyaya meydan okumak anlamına gelmektedir.
İsrail’in bu pervasızca tavrı takınması, saldırı ve işgallerini artırarak sürdürmesinin müsebbibi, suç ortakları olan ABD ve onun öncülüğündeki Batılı emperyalist ülkelerdir.
BM-GK’nın toplanıp İsrail’i kınanması yetersiz olduğu bir gerçektir.
Tek çare:
Mutlaka ve acilen Siyonist İsrail, durdurulmalı ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı ‘Uluslararası Lahey Adalet Divanı’ ve ‘Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi’nde yargılanmak üzere gereken girişimler başlatılmalıdır.
•
Eyyubi devletini 1171’de kuran Selahaddin Eyyubi 12 Ekim 1187’de Kudüs’ü 88 yıllık Haçlı işgalinden kurtardı.
Fethin ardından Kubbetü’s Sahra’daki haçın indirilmesinin ardından 88 yıl boyunca duyulmayan ezan sesi tekrar şehrin semalarında yankılanmaya başladı.
Şehre birçok eser kazandıran Sultan Selahaddin, Halep’ten getirttiği minberi Mescid-i Aksa’ya yerleştirdi. “Selahaddin Minberi” olarak adlandırılan bu tarihi eser Kudüs’ün fethinin simgelerinden biri haline geldi.
Mescid-i Aksa’nın içerisinde yer alan Kıble Mescidi, 21 Ağustos 1969 yılında Denis Michael Rohan adlı Avustralyalı fanatik bir Yahudi’nin saldırısına maruz kalmış, çıkardığı yangın sonucu, mesciddeki Selahaddin Minberi ile güney duvarı tamamen yandı.
Zamanın İsrail Başbakanı Golda Meir, Mescid-i Aksa’nın basılıp Selahaddin Minber’inin yakıldığı o olayı hatıratında şöyle anlatır.
“Ben Mescid-i Aksa’nın basılıp Selahaddin Minberi’nin yakıldığı o gece sabaha kadar uyuyamamıştım.
ABD ve İngiltere’den yardım istedim. Ordu ve tüm güvenlik birimlerini teyakkuza geçirdim.
Çünkü, Mescid-i Aksa’nın basılması ve Eyyübi Minberi’nin yakılması Müslümanların kabullenmeyecekleri büyük bir olaydı. O gece İslam dünyası ayaklanacağı gibi Kudüs işgal etmeye dahi kalkışılacağı korkusunu yaşadım.
Sabah olduğunda hiçbir şey olmadığını gördüğümde yanıldığımı anladım.
İşte o sabah yanımdakilere; ‘bu olay üzerine hiçbir şey olmamış ise bundan sonra korkmaya gerek yok’ dedim.”
O günden bugüne gelelim.
Gazze’ye yönelik hava saldırılarında yaralanan ve kanlar içindeki yaşlı Filistinliye yaklaşan kameraman, “dünya Müslümanlarına çağrınız nedir?” diye sorar.
Kanlar içindeki yaşlı Filistinli, “Onlar bizden önce öldüler. Eğer bizim mesajımızı anlayacak Müslüman dünyada kalsaydı bugün biz bunları yaşamazdık” şeklindeki imalı yakınması gerçekten derin anlamlıdır ve bugünkü Müslümanların halini anlatmaktadır.
Tarihte yaşanan acı olaylar kadar kahrettiren gerçekler var.
Bu iki örnek sanırım meseleyi anlatmak veya anlamak için yeterlidir…
|