Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10219
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2294) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (426) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (850) | Tarım (149) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (892) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3432) |

Görüş bildirebileceğiniz Dış Politika konuları
Irak`ın kuzeyinde yapılan sınır ötesi harekat ne olmalıdır? (5)
Barzani mi daha tehlikeli PKK mı? (15)
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (199)
ABD ve İsrail ile ilişkilerimiz nasıl olmalıdır? (279)
Türk Dünyasıyla ilişkilerimiz yeterli mi ?hedef ne olmalıdır? (5)
Beşli Shangay örgütü ile ilişki kurmalı mıyız? (110)
Dış politika ile ilgili diğer konular (1681)


Dış Politika - Dış politika ile ilgili diğer konular konusu hakkında görüşler
Fatih KOŞAK - (Ziyaretci) 9.01.2013 11:02:02

ORTADOĞU`DA PETROL EKONOMİSİ VE SİYASİ SONUÇLARI

ORTADOĞU`DA PETROL EKONOMİSİ VE SİYASİ SONUÇLARI

Petrol, küresel ekonomiye yön veren en önemli enerji kaynağıdır. Petrolü küresel ekonomik mücadelenin dışında ele almak imkânsızdır. Ortadoğu açısından ele alınacak olursa, hem ekonominin, hem de uluslararası ilişkilerin belirleyicisi olan en önemli faktördür. Bununla birlikte, Ortadoğu ülkeleri sahip oldukları rezervler, üretim miktarları ve petrol ihracatı bakımından küresel açıdan merkezi bir öneme sahiptir.

Jeo-politik olarak Ortadoğu diye adlandırılan bölgenin, genel olarak Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Umman, Yemen, Mısır, Irak ve İran`ı kapsadığı kabul edilir.

Jeo-stratejik açıdan Ortadoğu`nun önemi 1869 yılında Süveyş Kanalı`nın açılması ve 20. yüzyıl başlarında petrolün bulunması ile daha da artmış, Süveyş Kanalının İngiltere ile Fransa, petrolün de yine İngiltere ile Almanya arasında rekabete yol açması, Osmanlı Devleti`nin paylaşılması ve Ortadoğu`ya dış güçlerin yerleşmesi ile sonuçlanmıştır. Eski dönemlerde de rastlandığı üzere bölge halkları kendi ortak çıkarlarını birlikte hareket ederek koruyamamış, dış güçler bölgede kendine tabi yönetimleri ortaya koymuşlardır. Bu şartlarda kısa vadeli çıkarları peşinde koşan yerel liderler de dış güçlerle işbirliğine girişmişlerdir. Bu çerçevede 1899 yılında Kuveyt, İngiltere`nin himayesine girmiş, sonra da Birinci Dünya Savaşında İngiltere ile işbirliği yapan Arap Emirleri, İngiliz ve Fransız himayesine girmeyi kabul etmişlerdir. Bu tarihi süreç daha ileride Arap- İsrail Savaşları, İran- Irak savaşı, marjinal grupların ortaya çıkışı, halen devam eden terör, işgaller, birinci ve ikinci körfez krizleri ile 2010 yılında ortaya çıkmaya başlayan halk ayaklanmalarına sebep olmuştur.

Kaynak zenginliğine göre, dünya petrol rezervlerinin yaklaşık olarak üçte ikisine ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık olarak 1/2`sine sahip olan bu bölge ülkeleri gelişmiş ülkeler olmamakla birlikte büyük kısmı az gelişmiş, birkaçı da gelişmekte olan ülkeler sınıfındadır.[1] Binlerce yıl köklü medeniyetleri barındırmış bu coğrafya, sahip olduğu enerji kaynakları nedeniyle I. Dünya Savaşı`ndan sonra güçlü devletlerin işgaline uğramış, petrol rezervlerine göre paylaşılmış, savaşların, çatışmaların ve siyasi krizlerin odağı olmuştur. 20. yüzyılın başlarına kadar bölgenin yönetim birliğini sağlamış olan Osmanlı Devleti`nin de dağılma sürecine etki eden ve özellikle Körfez ülkelerinin yer aldığı bölgede hâkimiyetini yitirmesine sebep olan en önemli unsurun petrol olduğu söylenebilir. Ortadoğu`nun petrol kaynakları, o dönemde özellikle İngiltere ve Fransa`nın işgal etme, Almanya`nın ise bölgeyi kontrol politikaları geliştirmesine sebep olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı`nın çıktığı ilk günlerden itibaren İngiltere, Osmanlı Devleti`ne karşı Arap halklarını ayaklandırmak istemiş ve bunun için de Mekke Şerifi Hüseyin ile temasa geçmiştir. 1915 yılı içerisinde yapılan uzun müzakerelerden sonra İngiltere ile Şerif Hüseyin arasında 1916 Ocak ayında bir anlaşma sağlanmıştır. Bu anlaşmaya göre Lübnan hariç bütün Arap yarımadası, Suriye ve Irak`ı içine alan bağımsız bir devlet kurulacak ve başına da Şerif Hüseyin geçirilecekti. İngiltere, Şerif Hüseyin ile arasındaki müzakerelerden Fransa`yı ancak 1915 Kasımda haberdar ettiğinden, Fransa Ortadoğu`yu paylaşma isteğini dile getirdi ve sonunda Mayıs 1916`da İngiltere ile Fransa arasında bir anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye`nin Akka`dan itibaren, Beyrut dâhil kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi, Adana ve Mersin bölgeleri Fransa`nın olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulacaktı. Akka- Kerkük çizgisinin kuzeyi Fransız nüfuz alanı, güney kısmı da İngiliz nüfuz alanı olacaktı. Ayrıca İskenderun serbest liman ve Filistin`de milletlerarası bölge olacaktı. Bağımsız Arap devletinin kendi nüfuz alanı olması ve Suriye`nin kıyı bölgelerinin Fransa`ya verilecek olması ile İngiltere Şerif Hüseyin`e karşı iki yüzlü bir oyun oynamıştır. İngiltere`nin Şerif Hüseyin`e ikinci oyunu da Necd Emiri İbn-i Suud ile görüşmelere başlaması oldu. Daha önce Şerif Hüseyin`e vaadettiği Necd ve Kuveyt hariç Basra Körfezi`nin güney kıyılarını Aralık 1915`te İbn-i Suud`un egemenliğine bıraktı. Halbuki bu topraklar daha önce Şerif Hüseyin`e vaat edilmişti. Şerif Hüseyin Haziran 1916`da Osmanlı Devleti`ne savaş açtı ve Ekim 1916`da da kendisini Arabistan Kralı ilan etti. İngiltere bunu hemen tanıdı.[2]

İngiltere ve kartel şirketleri, Ortadoğu petrollerine sahip olabilmek için, Osmanlı`nın o topraklardan çıkarılması gerektiğine inanıyordu. İngiliz ordularının Arap yarımadasında yaptıkları bütün muharebelerin hedefi, dünyanın sayılı petrol sahalarının yer aldığı Körfez Bölgesi idi. Musul ve çevresini ele geçirmek isteyen 45.000 kişilik İngiliz ordusunun Ali İhsan Paşa komutasındaki Türk birliğine mağlubiyeti ve kumandanlarının esareti, Osmanlı ordusu mağlup edilmedikçe o bölgeye hâkim olamayacaklarını gösterdi. İngilizler mütarekenin ilan edildiği güne kadar özellikle Musul ve çevresine herhangi bir hamle yapmaktan kaçındılar. Fakat buna rağmen bazı tedbirler almaktan da geri kalmadılar. En yetenekli ajanlarını Türk ordusu ve Osmanlı Devleti`nin çökertilmesi için seferber ettiler. Tüm dünyanın çok yakından tanıdığı Lawrens`te bu ajan ordusunun içerisinde yer almıştı.[3]

Özellikle Basra Körfezi ve çevre ülkeleri petrol ve doğal gaz kaynakları ile dikkat çekmektedir. 1927 yılından sonra petrolün dünya piyasalarında önem kazanmaya başlaması, 1938`de Kuveyt`te, 1944`te de Suudi Arabistan`da zengin petrol yataklarının bulunması ile Körfez ülkeleri ile birlikte Ortadoğu daha çok önem kazanmış ve bölgenin önemi günümüze kadar devam etmiştir.

Tek başına 262 milyar varil petrol rezervine sahip olan Suudi Arabistan`da dünya petrol rezervinin 25`i bulunmaktadır. Irak, 115 milyar varil petrol rezervine sahip olmakla birlikte bu oran dünya petrol rezervinin 11`ine karşılık gelmektedir. İran ise 135 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervleri ile dünya petrol rezervlerinin 12`sine sahiptir. Ayrıca İran`ın sahip olduğu doğal gaz rezervleri dünya rezervlerinin 15,4`ü kadardır. Bu alanda Rusya`dan sonra en fazla doğalgaza sahip ikinci ülkedir. Basra Körfezi`ndeki diğer ülkeler Kuveyt ve BAE`nin ise toplam kanıtlanmış petrol rezervi yaklaşık 100 milyar varildir. Bu da dünya genelinde kanıtlanmış 1,1 trilyon varil toplam rezervin 700 milyar varili bu beş ülkededir ve dünya rezervlerinin yaklaşık 65-67`sine karşılık gelir.[4]

Petrolün kanıtlanmış rezervleri üzerinden yapılan değerlendirmelerde, dünyanın yaklaşık 50 yıl daha Ortadoğu Ülkelerine bağımlı kalacağı ifade edilmektedir. Petrolün geleceğini, bu enerji kaynağına ihtiyaç duyan sömürgeci anlayışların mücadelesi veya hammaddeye sahip olan ülkelere karşı geliştirdikleri işbirlikleri ile petrol kaynaklarına sahip ülkelerin tutumları tayin edecektir.

Petrol üreten ülkelerin yabancı şirketlerle ilişkileri esas olarak 1950`lerden itibaren değişmeye başlamış ve şirketlerden 1940`larda alınan ve yüzde 15-16 bu yıllarda yüzde 50`ye çıkarılmıştır. 1960`lardan sonra ise ulusal petrol şirketleri söz konusu ülkelerde imtiyaz dışı kalmış alanlarda başlayan üretimlerini zaman içerisinde yabancı şirketlerin millileştirilmesiyle genişletmişlerdir. 1960`larla beraber yabancı petrol şirketlerinin rollerinin azaltılmaya başladığı dikkati çekmektedir. 1970`lerde millileştirme konusunda farklı uygulamalar olsa da bu durumun genelleştiği görülmüştür.[5]

1970- 1973 yılları arasında özellikle Libya, Cezayir, Mısır ve Irak millileştirmeleri bir silah gibi kullanmış, İngiliz, ABD ve Hollanda şirketlerinin imtiyaz haklarının büyük bölümünü millileştirip ulusal şirketlerine devretmiştir.

``1973 Petrol Krizi´´ bu çerçevede ele alınması gereken bir örnek durumdur. 15 Ekim 1973 tarihinde ortaya çıkan bu kriz OPEC[6] üyesi Arap ülkeleri ile Mısır ve Suriye`nin oluşturduğu OAPEC`in (Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği) Yom Kippur[7] Savaşında, ABD`nin İsrail ordusuna verdiği desteğe tepki olarak ilan ettiği petrol ambargosu olarak bilinir. Ambargo, kısa sürede diğer batılı ülkeleri ve Japonya`yı da içine alacak şekilde genişlemiştir.

Bu kriz, Osmanlı sonrası Ortadoğu petrolleri üzerinde sömürgeci anlayış ile sindirilen ülkelerin, adil olmayan ticari faaliyete karşı verdikleri en büyük tepkinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. O dönemde ABD`nin Ortadoğu`da en sadık işbirlikçisi olarak bilinen İran Şahı`nın, ülkesinin en büyük ikinci petrol ihracatçısı olmasının da etkisiyle ``Petrolün fiyatı tabii ki artacak, hem de nasıl! Siz (Batılı ülkeler) bize sattığınız buğdayın fiyatını 300 artırdınız, aynı durum şeker ve çimentoda da geçerli. Bizim ham petrolümüzü alıyor, onu rafine ettikten sonra tekrar bize 100 katı fiyata satıyorsunuz. Bundan sonra adil olan bize petrol için daha fazla ödeme yapmanızdır. Diyelim ki on kat daha.´´ ifadesi New York Times`ta yer almıştır.

Krizi ortaya çıkaran petrol ambargosu ile birlikte OPEC petrol fiyatlarını yükseltmiş, ambargoyla birlikte petrol arzında da azalma sağlanmış ve petrol talebinde bir azalma olmayınca fiyatlar çok fazla artış göstermiştir. Bu durumun sonucu olarak dünyada ekonomik düzen ciddi anlamda sarsılmış, bir çok ülkede sıklıkla yüksek enflasyon ve resesyon (durgunluk) görülmeye başlanmıştır.

Ambargonun kısa vadede çok çarpıcı etkileri olmuştur. OPEC, petrol şirketlerinden ödemeleri arttırmalarını isteyince petrol fiyatı dört kat artarak varil başına 12 dolara çıkmıştır. Bu nedenle yıllarca batılı devletlerin kontrolündeki petrol gelirleri Ortadoğu ülkelerine akmaya başlamıştır. Bu gelirin bir kısmı gelişmekte olan bölge ülkelerinde mali darboğazın etkilerini hafifletmek için kullanılmıştır. Kendi ihraç mallarının fiyatı düşen ve petrole yüksek fiyat ödeyen gelişmekte olan diğer ülkeler ise bu durumdan çok olumsuz etkilenmiştir.[8]

Petrol fiyatları daha sonraki yıllarda artmaya devam etmiş, bir varil petrole 34 dolar gibi yüksek paralar ödenmiştir. Bu işte dönen para miktarı o güne kadar petrolcülükte kazanılmış veya harcanmış ne kadar para varsa hepsini gölgede bırakmıştır. ABD Petrol şirketleri, bir kez daha kazandıklarını yeni gelişmeler için bu işe yatırdı. Bu günler bağımsız petrolcünün altın çağıdır. Bağımsız petrolcü bu dönemde gerektiğinde borcunu geri ödememiş, anlaşmalarını bozmuş, yeni anlaşmalara girmiştir. Her şeyden önemlisi de giderek daha çok sondaj araç gereci kiralamış, çok derinlerde ve giderek daha derinleşen yataklarda arama yapmış, hiç durmadan çılgınca para harcamıştır. Birleşik Devletlerde petrol endüstrisi o güne kadar görülmemiş baş döndürücü bir faaliyet dönemine girmiştir. Genel kanıya göre, o dönemde petrol sanayii tehlikelerle dolu ``petrol dağı´´ denen yerin tam kenarındaydı. Ayrıca ortaya çıkan kıtlık, OPEC`in katı kurallarıyla birleşiyor, giderek azalan bu ticari metanın çok yakında çok daha pahalıya satılacağını, fiyatların hiç durmadan yükselmeyi sürdüreceğini gösteriyordu.[9]

OPEC 1977 yılına kadar dünya ham petrol piyasasının 2/3`ünü üretmiştir. 1982 yılına gelindiğinde ilk defa OPEC kaynaklı olmayan üretim OPEC üretimini günde 1 milyon varil fazlalık göstererek geçmiştir. Daha sonraları bu fazlalık artmaya devam etmiştir. 80`li yıllarda Sovyetler Birliği`nin de Batı`ya yaptığı petrol ihracatında önemli artışlar olmuştur. Yine aynı dönemde yeni üretilen petrolün çoğu, özellikle de Kuzey Denizi`nden gelen petrol spot piyasalarda satılıyor, bu yüzden spot piyasa fiyatları pazar koşullarından etkilenerek buna göre saptanıyordu. Bütün bunlar OPEC`i zor durumda bırakmış ve etkisizleştirmeye başlamıştır. Artık OPEC`in karşısında farklı alternatifler de vardır.[10]

Günümüzde günlük 85 milyon varil dolayında olan dünya petrol tüketiminin 2020`de 120 milyon varile çıkması beklenmektedir. Avrupa ülkelerinin Ortadoğu petrollerine bağlılığı yüzde 55-60 seviyesindedir. Bu bağımlılık Japonya ve Çin için yüzde 70 dolayındadır. ABD ise petrol ithalatının yüzde 25`ini bu bölgeden gerçekleştirmektedir. ABD`nin petrol tüketimi günlük yaklaşık 20 milyon varildir. ABD bu tüketimin yaklaşık yüzde 55`ini dış pazarlardan karşılamaktadır. Ortadoğu ülkelerinde petrol üretimi büyük oranda ulusal petrol şirketlerinin elinde olsa da, rafine, taşıma ve pazarlama sektöründe halen büyük şirketlerin egemenliği devam etmektedir. Dünya genelindeki üretimin yüzde 70`i diğer alanlarda ise yaklaşık yüzde 90`ı büyük petrol şirketlerinin elindedir. Petrol fiyatlarındaki 10 dolarlık artış ABD`nin gayrisafi milli gelirinde 165 milyar dolarlık bir kayba yol açmaktadır. Petrol fiyatlarındaki yükselişler faiz oranlarında yükselişe, talep düşmesinden dolayı üretimin düşmesine, beraberinde işsizliğe ve milli gelirde daralmaya yol açmaktadır.[11] Bu duruma petrole üretim-ihracat ve tüketim-ithalat açısından bağımlı olan ülkelerin ekonomilerinde oluşturabileceği riskler açısından bakıldığında ne kadar önemli bir enerji kaynağı olduğu, sadece ticari bir meta olmaktan öte bir stratejik önemi olduğu anlaşılacaktır. Günümüzde ham petrolün varil fiyatı da 100 dolara yaklaşmıştır.

Özellikle petrol ve doğal gaz rezervleri açısından zengin olan Ortadoğu ülkelerinin doğal kaynak bağımlılığı ve tipik bir gelişmiş ülke ekonomisinin sahip olduğu çok çeşitli mal ve hizmet üretebilme yeteneğinden yoksunluğu da kolayca gözlemlenebilmektedir. Buradan yola çıkarak üççeyrek yüzyıl boyunca sağlanan büyük petrol gelirlerinin farklı sosyal ve ekonomik sistemler altında daha etkin kullanımı sağlanarak bu ülkelerin daha gelişmiş düzeylere ulaştırılmaları mümkün müydü sorusunu sorabiliriz.[12]

İran, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin ekonomileri neredeyse tamamen petrol üretimine dayanmaktadır. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında ipek, pamuk ve tahıl gibi tarımsal ürünler Ortadoğu ekonomisin yükünü taşımaktaydı. Ancak 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu durum tamamen değişti. Artık, petrol Ortadoğu ekonomisinin en önemli belirleyicisi ve ana ihraç hammaddesi olmuştur. Petrolün yanı sıra doğalgaz da bölge ekonomisi için önemli hale gelmiştir. Ortadoğu`da petrol üretimi sadece bölge içindeki ülkeleri değil, tüm dünya ülkelerini de etkilemiştir. Petrol üreticisi bölge ülkelerinin özellikle petrol fiyatları üzerinde yaptıkları oynamalar, dünya devletlerinin politikalarını yakından etkilemiştir.[13] Artan petrol fiyatlarından üretici ülkelerin sağladığı gelir Batı bankalarına ve Batı`nın sermaye ve nakit piyasasına intikal etmiştir. Batı`nın sanayileşmiş ülkeleri, artan petrol fiyatlarını kendi sanayi mamullerine ve teknolojilerine aksettirdiler. Burada özellikle silah fiyatlarına dikkat çekmek gerekmektedir. Halbuki Batı`nın sanayisine, teknolojisine, silahına ve hatta tüketim maddelerine en fazla ihtiyaç duyanlar, petrolden sağladıkları gelirle ülkelerinin ekonomik kalkınmalarını hızlandırmak isteyenler, petrol üreticisi Arap ülkeleri idi. Yani, Arap ülkeleri pahalı sattılar ve aldıklarını da pahalı almaya başladılar. Bu arada en büyük sıkıntıyı gelişmekte olan fakir ülkeler çekti. Türkiye de artan petrol fiyatlarından dolayı büyük sıkıntılar çekmiştir. Petrol üreten Arap ülkeleri, özellikle geri kalmış veya gelişmekte olan Müslüman ülkeler için yeni bir yardım programı da gerçekleştiremediklerinden, Batı`nın zengin ülkelerine vurmak istedikleri darbenin acısı, Müslüman fakir ülkelerden çıkmıştır.[14]

20. yüzyılın son on yılında, Avrupa, ABD ve Uzakdoğu ülkeleri gibi dış dünya devletleri Ortadoğu ile üç konuda ilgiliydiler; Enerji gereksinimleri için kaynak, mal ve hizmetleri için zengin ve genişleyen bir pazar, bu ikisini güvenceye almak için görünüşte de olsa, uluslararası hukuk ve düzenin sağlanması.[15]

Ortadoğu ülkeleri içinde yer alsa da farklı ekonomik modeliyle Türkiye, petrol tüketimi açısından dezavantajları olmasına rağmen günümüzde gelişmiş ülkeler safında yer almaya adaydır. Doğal kaynak çeşitliliğine sahip olmakla birlikte, Ortadoğu ülkeleriyle kaynak transferinde tatlı su kaynaklarının sağladığı büyük imkânları yeterli kullanamadığı gözlemlenmektedir. Türkiye, teknoloji, mal ve hizmet üretme kabiliyetine stratejik önemi olan doğal kaynaklarının etkin kullanımını da eklerse, dezavantajlı olduğu petrol ve doğal gaz tüketimini doğal kaynaklar ekonomisi yönünde dengeleme olanağına kavuşabilir. Bu durum, Ortadoğu`da topyekûn ekonomik kalkınmışlıkla desteklenen refah toplumuna, en güzel örneği ortaya çıkarabilir.

Ortadoğu ülkelerinin, dünya ile ekonomik entegrasyonlarında yaşanan sıkıntılar, petrol dışında dünya ile rekabet edebilecekleri üretimden yoksun oluşları, ekonomik kalkınmışlıkta ilerleme sağlayamamaları ve bölge ülkelerinin birçoğunda görünen demokratik olmayan yönetim anlayışları nedeniyle çeşitli sosyal problemleri de ortaya çıkmaktadır.

Ortadoğu 2010 yılının sonundan beri, tarihi bir aksiyon içerisinde. Soğuk Savaş dönemi rejimleri ile bu rejimlerin ortaklığı ve düşmanlığından ortaya çıkan ilişkiler zinciri içerisinde yer alanların mücadelesi devam etmektedir. Sadece Tunus`ta siyasal değişim talepleri göreli olarak başarılı bir noktaya ulaşmış olup, eski rejimlerin yıkıldığı Libya ve Mısır gibi ülkelerde devrim süreci devam ediyor. Buna karşılık sivil demokratikleşme talepleri ile başlayan Suriye`deki olayların iç savaşa dönüştüğü görülmektedir. Ürdün ve Kuveyt gibi ülkeler istikrarlı gibi görünsede kırılgan yapıdalar. Lübnan, Suriye`deki olayların da etkisiyle her an 1970`li yıllara geri dönebileceğinin sinyallerini veriyor. Irak ise 2009`dan bu yana ilk kez 2012 sonlarında yeniden bölgenin gündeminde üst sıralarda. İran ve İsrail ise iç politikalarından çok dış politikadaki hamleleriyle öne çıkmaktadır.[16]

Sonuç olarak, dış dünyanın Ortadoğu ülkeleri üzerinde etkileri sürecektir. Bu etkinin temel sebebi ekonomiktir. Petrol ve doğalgaz gibi iki önemli enerji kaynağının varlığı ile verimli bir pazar olma özelliği dış güçlerin ilgisinin devam etmesi için en önemli nedenlerdir. Bölgenin kontrolü söz konusu olduğunda bazen ``kitle imha silahları´´, bazen ``demokratikleşme sorunları´´, bazen de ``teröre destek verilmesi´´ sorun olacak, ABD, 1940`lı yıllardan beri ortaya koyduğu ``Yeşil Kuşak´´, ``Büyük Ortadoğu´´, ``Genişletilmiş Ortadoğu İnsiyatifi(Greater Middle East Initiative)´´ gibi hegemonik teorilerini hayata geçirmeye çalışacaktır. Bu yolla, içerisinde Arap Yarımadası`nın, İran`ın, Türkiye`nin, Pakistan`ın, hatta Rusya`nın yer aldığı bölgeyi denetlemek ve bölgenin ekonomik zenginliklerini kontrol etmek isteyecektir. Bu durumda bölge ülkeleri ve bölge halklarının, ayrıştırma politikalarına karşı birlik olma çabası, kendi zenginliklerini kendi halklarının refahına sunmalarına olanak tanıyacaktır.









FAYDALANILAN KAYNAKLAR



ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu- Siyaset Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2007



ARI, Tayyar, Irak,İran,ABD ve Petrol, Alfa Yayınları,2.Baskı, İstanbul, 2007



ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 17. Baskı, İstanbul, 2010



ERKMEN, Serhat, ``2013 Yılında Ortadoğu`da Beklentiler´´, Dış Politika Analizleri, http://orsam.org.tr/



GÜNGÖRMÜŞ KONA, Gamze, ``Ortadoğu ve Petrol´´, Jeopolitik Hakemli Dergi, sayı: 10, http://gamzegungormuskona.blogspot.com/, 2004



KARADAĞ, Raif, Petrol Fırtınası, Truva Yayınları, İstanbul, 2008



LEWİS, Bernard, Ortadoğu- İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Çeviren: Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, 4. Baskı, Ankara, 2006



ÖZTÜRKLER, Harun, ``Ortadoğu Ülkelerinin Ekonomik Yapılarının Temel Özellikleri´´, Ortadoğu Analiz, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi(ORSAM) Yayını(cilt:1, sayı:6), www.orsam.org.tr, 2009



YERGIN, Daniel, Petrol- Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, Çeviren: Kamuran Tuncay, Türkiye İş Bankası Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2007



http://tr.wikipedia.org/wiki/1973_Petrol_Krizi









07.01.2013

Fatih KOŞAK



Marmara Üniversitesi

Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü

Ortadoğu İktisadı A.B.D.

Doktora Öğrencisi





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Öztürkler, H. ``Ortadoğu Ülkelerinin Ekonomik Yapılarının Temel Özellikleri´´, Ortadoğu Analiz, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi(ORSAM) Yayını(cilt:1, sayı:6), www.orsam.org.tr, 2009, s.66

[2] Armaoğlu, F. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Alkım Yayınevi, 17. Baskı, İstanbul, 2010, s. 164-165

[3] Karadağ, R. Petrol Fırtınası, Truva Yayınları, İstanbul, 2008, s. 111-112

[4] Arı, T. Irak,İran,ABD ve Petrol, Alfa Yayınları,2.Baskı, İstanbul, 2007, s.110-111

[5] Arı, T. Geçmişten Günümüze Ortadoğu- Siyaset Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2007, s. 385-386

[6] OPEC(Petrol İhrac Eden Ülkeler Birliği); 7 Arap ülkesi ile birlikte, İran, Ekvador, Endonezya, Angola, Venezuela ve Nijerya`nın oluşturduğu birlik.

[7] Yom Kippur Savaşı; 6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye`nin koordineli olarak İsrail`e karşı ilan ettikleri savaştır. Arap- İsrail Savaşlarının dördüncüsü olarak bilinen bu savaş, çıkması beklenen büyük enerji krizini(1973 Petrol Krizi olarak adlandırılır) tetiklemiştir.

[8] http://tr.wikipedia.org/wiki/1973_Petrol_Krizi

[9] Yergin, D. Petrol- Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, Çeviren: Kamuran Tuncay, Türkiye İş Bankası Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2007, s. 670

[10]Yergin, D. a.g.e., s. 673

[11] Arı, T. a.g.e.i s. 112-113

[12] Öztürkler, H. a.g.e., s. 67

[13] Güngörmüş Kona, G. ``Ortadoğu ve Petrol´´, Jeopolitik Hakemli Dergi, sayı: 10, http://gamzegungormuskona.blogspot.com/, 2004, s. 77-86

[14] Armaoğlu, F. a.g.e., s. 870

[15] Lewis, B. Ortadoğu- İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Çeviren: Selen Y. Kölay, Arkadaş Yayınevi, 4. Baskı, Ankara, 2006, s. 484

[16] Erkmen, S. ``2013 Yılında Ortadoğu`da Beklentiler´´, Dış Politika Analizleri, http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4160



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.