Kraliyet`in endişesi
Ömer Özkaya omerozkaya@gunes.com 11 Mayıs 2017
Kraliyet`in endişesi İngiliz Kraliyet`i, yaklaşık 800 yıldır Anadolu`da bulunan akrabalarının peşinde. Kraliyet Ailesi`nin planlı ve kötü niyetli baskılarından bunalan akrabaları, 1210`larda Anadolu`ya gelmeye başladılar, güvenlik sebebiyle birçok noktaya dağıldı ve özel bir şifre dili geliştirdiler. Özellikle Anadolu`da ve Türk coğrafyasında ticaret sebebiyle mobil olan etnik unsurların içine gizlendiler. İngiltere için tarihin en önemli dönüm noktalarından biri, Magna Carta Anlaşması sürecidir. Bu yıllar itibariyle bir adaya sıkışıp kalmış olmak, ``adalet´´ ve ``adil paylaşım´´ gibi çok önemli iki parametreyi ada halkına dayatmaktadır. Hanedan içi rekabetin dayattığı bu iki kavram, İngilizlerin de taleplerini içermektedir ve Hanedan`dan yetkilerini ve varlıklarını paylaşması istenmektedir. Bu yıllarda Kraliyet Ailesi ağı içindeki ağır ve ölümcül rekabet, bazı hanedan mensuplarının Anadolu coğrafyasına sığınmasına sebep olur. İngiliz Kraliyet Ailesi`nin tilkiliklerinden bunalan akrabaları, Kraliyet`i eleştirince takibe uğrarlar: ``I. Dünya Savaşı`na gelene kadar hiçbir ülkede monarşiler ve hükümdar aleyhine konuşmak olağan bir davranış sayılmazdı. Hiçbir ülkede, belki bazı marjinal anarşist gruplar ve kapalı sosyalist toplantılar hariç, monarşi ve hükümdarların varlığının tartışılması kabul edilir bir davranış sayılmazdı. Bu tip üslupsuzlukları yapanlar şiddetle terslenir ve topluluktan kovulurdu.´´ (İlber Ortaylı, Milliyet gazetesi, 21.07.2013) Kraliyet, -daha sonra Anadolu`ya yerleşecek olan- akrabalarını hanedanlık dışından evlendirerek kanlarını bozmak suretiyle onları tahttan uzaklaştırmak istedi. İngiltere`de Kraliyet ailesine kan bağıyla mensup kişiler, evlenebilmek için, Kraliçe`nin onayını almak zorundadır, bu onay olmaksızın evlenenler, tahta çıkma hakkını yitirir; taht hakkından vazgeçmiş sayılır ve Kral/Kraliçe olamazlar. Osmanlı`da erkek her zaman ``Osmanlı´´ soyundan, eşlerini asalete bakmaksızın muhtelif ırk ve ülkelerden seçerken başta İngiltere olmak üzere Avrupa`daki monarşilerde evliliklerde ``asalet´´ esastı, evlilikler ancak hanedanlar arasında yapılırdı ve bunu düzenleyen kurallar çok katıydı. Bu yaklaşım doğal olarak hanedanları sığ bir gen havuzunda yüzmeye zorluyordu. Büyük hanedanlardan kız almak ya da kız vermek yoluyla diğer güçlere karşı kan bağıyla müttefik haline gelmek de, sıkça başvurulan bir yoldu. Mesela ``Bella gerant alii, tu, felix Austria, nube / Başkaları savaşabilir, sen mutlu Avusturya, evlen´´ sözü Habsburg Hanedanlığı`nın eskilerden kalma bir şiarıydı. Habsburglar, hemen hemen bütün hanedanlara kız vermiş, tümünden de kız almıştır. Hanedan mensupları, ``krallar ve veliaht prensler asla ve asla aşk evlilikleri yapamazdı. Önemli olan soyu devam ettirmek ve diğer hanedanlarla siyasi bağları sağlam tutup monarşilerin geleceğini garanti altına almaktı. Aşk-meşk ancak metreslerle yaşanabilirdi. Pervasızca aşık olmak faciayla noktalanabilirdi. Aşkın prens ve prensesler arasında olması tercih ediliyordu. Sekizinci Edward, iki kere boşanmış Wallis Simpson ile evlenmeye kalkınca İngiltere tahtından oldu.´´ (Ayşe Ö. Karasu, Hürriyet, 22 Mayıs 2004) İngiliz kraliyet ailesinin erkeklerinin sadece Kraliyet ailesinden kızlarla evlenebilir olmasından amaç, genetiği-kanı korumak ve taht üzerinde dışarıdan herhangi bir müdahale ve hak iddiasına mahal vermemektir. ``Bugün İngiltere`de kraliyet ailesi mensupları, sırf kan bağı nedeniyle, kiliseden orduya birçok devlet kurumunda makam sahibi.´´ (BBC Türkçe, 28 Nisan 2011) Kraliyet Ailesi olmanın en büyük değer olduğu, üretimden değil de statüden kazanıldığı bir dönemde Kraliyet Ailesi içinde olmak, önemli bir sigorta ve gelecek beklentisi oluşturmaktaydı. Akrabalar, İngiliz Tahtı üzerinde hak iddia edince, bu talebe Almanya da destek verince, imha olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar ve yurtdışına çıkmaktan başka çareleri kalmadı. Pazar günü devam edelim.
|