Afganistan’da ‘büyük güçler’ sürekli kaybeden oldular. Peki neden?
Afganistan’da ‘büyük güçler’ sürekli kaybeden oldular. Peki neden? 04 Eylül 2021
Mehmet Koçak İletişim: kocak61mehmet@gmail.com
Afganistan’da büyük bir değişim yaşanıyor. Tüm yabancı unsurlar ülkeyi terk etti. Son gelişmelerin ardından Taliban’ın yönetim yapısı belli olmaya başladı.
Bir yanda süreç egemen güçlerin kontrolünde devam ederken, diğer yandan farklı yorumlar, çeşitli senaryolar ile komplo teorileri üzerinden tartışmalar devam ediyor.
Son zamanlarda ABD’nin çekiliş sebepleri pazarlıklar ve kirli hesaplar irdelenerek “Emperyalist işgalci güçler neden başarılı olamıyor” sorularına cevap aranıyor.
Bir gazeteci olarak bende ister istemez bu tartışmalara dahil oluyorum.
Elbette her soru ve cevabının bir önemi ve anlamı vardır. Fakat bazı tarihi hakikatlerin yeniden tezahürü anlaşılmadan yapılacak tüm analizler kifayetsiz kalacaktır.
Dünyanın en modern ve güçlü silahları ile eğitimli ordularına rağmen işgalci emperyalist güçler, neden netice alınamadığı sorusu yorumdan ziyade cevaba muhtaçtır.
Benim araştırmalarıma göre, bunun bir değil birden fazla sebebi olsa da iki önemli sebep konunun anlaşılması için yeterli olduğu kanaatindeyim.
Konuya açıklama getirmeye çalışırken yaşadığım bir olayı nakletmek istiyorum.
Aralık 1995’de 80 bin kişilik askeri güçle Ruslar tarafından kuşatmaya alınan Çeçenistan’a girmeyi ve Çeçen direnişinin lideri, Çeçenistan Cumhurbaşkanı rahmetli Cevher Dudayev ve diğer öncü siyasilerle buluşmak bana nasip oldu.
Cepheleri dolaşırken gördüklerim karşısında şok olmuştum. Çünkü sayıca 6 bin kişi ancak ellerlindeki silahlar kızıl orduya karşı direniş için hiç mi hiç yeterli değildi.
Rahmetli Dudayev’e “Bir milyondan fazla ve güçlü silahlarla donanımlı bir orduya karşı 6 bin askeriniz var. Ki; bunlar yeterli eğitim almamış elindeki silahlar ise Kızıl Orduya karşı direnişi sürdürecek bir güç olmadığı açıktır. Siz nereye güvenerek işgale karşı cihat ilan ettiniz? Korkmuyormusunuz?” şeklindeki soruma gülerek cevabı şöyle olmuştu:
“Dünyanın en tehlikeli ordusu inanmış insanlardan oluşan ordulardır. Savaşçı haklı olduğuna inanmıyor ise elindeki silah ve aldığı eğitim ne olursa olsun. Hangi Orduya mensup olursa olsun o savaşçı savaşı baştan kaybetmiş demektir.
Benim ordum küçük ama bir başkasının toprağını işgal için değil, kendi vatanını müdafaa ettiği için savaşıyor. Küçüktür ancak inançlı ve imanlıdır.
Haklı davasını sahipleniyor ve bir beklenti içinde olmadan aç ve susuz savaşıyor. Bunu da isteyerek yapıyor.
Ancak esir aldığımız Rus askerleri ağlıyor “biz istediğimizden değil mecbur olduğumuzdan buradayız” diyorlar.
Ben de onları tekrar Rus ordusuna değil, annelerine teslim edin talimatını verdim.
Biz davamızda haklıyız ve savaşçılarımız o ruhla savaştığı için koca kızıl Orduyu dize getirdik” demişti.
•
Bu anekdottan sonra konumuza dönelim.
Tüm işgalci güçler gibi ABD öncülüğündeki son işgalci güçler de 20 yıl Afganistan topraklarında jakoben bir anlayışla Afganistan’da yaşayan insanları kendilerine göre “medenileştirmeye” çalışırken, yerli Afgan halkının onur, gurur ve şerefini hiçe saymış olmaları kaybetmelerinin diğer bir önemli sebebidir.
Milli ve manevi değerlerini yok etmeye ve ülkeyi sömürmeye gelmiş olmalarıdır.
Diğer işgalci güçler gibi ABD’nin öncülüğündeki işgalci güçler, 20 yıl boyunca Afganistan halkına kendi kurallarını ve hayat tarzını benimsetmeye zorlamıştır.
Diğer önemli sebeplerin ayrıntılarında ise şu gerçekler vardır:
İşgalci güçler, Afganistan’da yaşayanların tarihi, kültürü, hayat felsefesinin dikkate alınmadığı ve geleneklerine saygı gösterilmediği için halkla beraber değil, halka rağmen anlayışla hareket ettikleri için.
Ancak İngilizlerden sonra Rusların ve en son ABD öncülüğünde ve NATO destekli güçlerin hezimete uğramasının sebebi sanırım anlaşılmış olmalı ki, daha fazla kayıp vermemek için ülkedeki tüm yabancı güçler kaçmak zorunda kalmışlardır.
İşgal kadar işgalden kaçışın ve tahliyelerde yaşanan beceriksizliklerin sonucu şu günlerde Afganistan’da derin ve acı trajedinin yaşandığı bir gerçektir.
Bugün ortaya çıkan “trajedi ve kayıp”ların çok olması ve Afganistan’da güçlü işgalci orduların başarısız olmalarının sebepleri bu gerçeklerde aranmalı.
Afgan halkı içeride farklı görüş ve etnik bölünmelere rağmen işgalci güçlere karşı vatan müdafaasını birlikte vermeyi benimsemiş bir millettir. “Dışarıdan bir şey dayatmanın imkansız olduğunu” tüm yaşanan acı tecrübelerden sonra hem görülmüş hem de anlaşılmış olduğu kanaatindeyim.
Bütün bu gerçeklerin yanında işgalci emperyalist güçlerin Afganistan’da kaybetmelerinin hülasası ise Cevher Dudayev’in işaret ettiği gerçeklerdedir.
Yani işgalci savaşçıların isteyerek değil, savaşa mecbur edilmelerinden buna karşı ise direnen savaşçıların vatan müdafaası yaptıklarına inanmış olmalarıdır.
Tüm imkanlara sahip olmalarına rağmen kaybetmenin ve imkansızlıklar içinde zafer kazanmış olmanın sırrı ise işte bu gerçeklerde saklıdır.
|