Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLÂMOĞLU - (Ziyaretci) 21.09.2017 22:08:13

MÜSLÜMAN KATLİAMLARI (3-4)

BU YAZI DİZİSİ 5846-YA TABİDİR. KOPYALANAMAZ ALINTI YAPILAMAZ

Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR
MÜSLÜMAN KATLİAMLARI
(3)
Kudüs`te Sel Olup Akan Müslüman Kanları
Kudüs`ü istilâ eden vahşî haçlı sürüleri 1096 yılında yetmiş bin müslümanı kılıçtan geçirmişler, yaptıkları bu büyük katliam yetmezmiş gibi, Hazret-i Ömer Câmii`ne sığınan on bin müslüman`ı da boğazlayarak şehid etmişlerdi. Müslümanların kısa bir süre önce huzur ve güven içinde yaşadıkları topraklar, haçlı sürülerinin işgâlinden sonra âdetâ bir mezbahaya dönmüştü.
Birinci Haçlı seferi`nde müslümanların katledilmesine öncülük eden Godefroy de Bouillon, etrâfındaki cânîlere müslümanların etini pişirmelerini tavsiye eden Papa II. Urban`a yazdığı mektupta, Kudüs topraklarını müslümanların kanlarıyla sulamaktan ve kendince ``İsâ`nın rûhunu hoşnut etme´´yi başarmaktan (!) duyduğu vahşî sevinci, akılları donduran bir üslûpla şöyle bildiriyordu: Mustafa Mete İslamoğlu Türk ve İslam Alemine İhanetler.) s.203 ist. 2007

``Kudüs`te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malûmunuz olsun ki, Süleyman mâbedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yüzüyoruz!.´´ (Necati Kotan, ``Tarih Fıkraları´´, İstanbul, 1988, s. 80)
Üç gün boyunca Kudüs sokaklarını remen kana boyayan, bütün Kudüs`ü parçalanmış müslüman cesedleriyle dolduran, en kanlı cânîlere dahî parmak ısırtan bu eşi-benzeri görülmemiş vahşet, başka bir kaynakta şöyle târif ediliyordu:
``Haçlılar şehri istilâ ederken, Kudüs`te öldürülen Müslümanların kanının ayak bileği hizâsına çıktığı söyleniyordu.´´ (Louis Brehier, ``Histoire Anonyme De La Premiére Croisade´´, bas.: Paris, 1924.)
Öldürülenlerin çoğu da kadın ve çocuktu!..
Gaddarlığın ve vahşetin çığırından çıktığı; insanlık târihinin bir benzerine rastlamadığı, başlı başına bir barbarlık numûnesi olan Kudüs katliâmı başka bir eserde şu sözlerle anlatıyordu: ``Katliâm korkunçtu!.. Öldürülenlerin kanları sokaklarda akıyor, atıyla gezenlerin üzerine sıçrıyordu. Akşam karanlığında haçlılar, sevinçten haykırarak kiliseye geldiler ve kana bulanmış ellerini âyin için uzattılar.´´ (G. E. Perry, ``The Middle East: Fourteen Islamic Centuries Englewood Cliffs´´, s. 78, bas.: 1983.)
İlk Haçlı seferi`ne bizzat iştirak etmiş bir şövalyenin, daha sonra kaleme aldığı hâtıralarında bizzat görgü şâhidi olarak aktardığı şu mâlumat da en az yukarıdaki kadar tüyler ürperticidir: ``Böyle bir katliâmı o güne kadar hiç kimse ne duymuş, ne de görmüştü! Ölüler piramitler şeklinde yığınlar hâline getirilerek yakıldı. Sayılarının ne olduğunu Tanrı bilir.´´ (T. G. Djuvara, ``Türkiye`yi Parçalamak İçin 100 Plân´´, s. 37, bas.: İstanbul, 1979.)
Diğer yandan el-Bara şehrinde, büyük-küçük, kadın-erkek demeden bütün şehir ahâlisi kılıçtan geçirilmiş; Hayfa`da ise şehri savunan müslüman askerler ve ahâli, kendileri için emin bir yer olduğu söylenerek, dikili bir haç etrafında toplanmış ve ardından hepsi merhametsizce doğranmıştır. Trablus`taki katliâmı ise, ismi bilinmeyen şövalye: ``Adamlarımız onları dağıttı ve birçoğunu öldürdü. Şehirde içeceğimiz suların bulunduğu tanklar bile kan ile kirlenmişti.´´ diye anlatacaktı. (``Türkiye`yi Parçalamak İçin 100 Plân´´, s. 37.)
Haçlılar, Kudüs`te işlerini bitirdiklerinde şehir tamamen insan cesetleriyle dolmuştu. Ortaçağ tarihçilerinden Fulcherius Carnotensis, gerçekleşen katliâmın dehşetinden şöyle söz ediyordu: ``Şövalye ve askerlerimiz, öldürdükleri insanların midelerini deşip, bağırsaklarının içlerini boşalttılar ve sağken yuttukları altınları aldılar. Bütün evlere giren askerlerimiz, bir kişinin bile sağ kalmasına izin vermediler. Hattâ bebeklerin ve yalvaran kadınların bile!..´´ Ünlü Arap târihçisi Ebu`l-Fidâ ise ``el-Bidâye ve`n-Nihâye´´ adlı eserinin ilgili kısmında; ``Öldürülenlerin büyük bir kısmı Müslümanların ileri gelenleri, âlimleri ve mukaddes mekâna mücâvir olan âbid ve zâhidleriydi.´´ demekteydi.
Kan ve ete doymayan insan kasaplarının katliâmı, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bir türlü bitmek tükenmek bilmiyordu. Bunun en büyük örneklerinden biri, Üçüncü Haçlı seferi`ni başlatan İngiliz kralı Aslan Yürekli (!) Richard`ın, bağışlayacağına söz verdiği üç bin müslüman esiri hunharca katletmesiyle ortaya çıkıyordu.
Nitekim ``Histoire des Croisades´´ adını taşıyan dönemin en önemli târih kaynağının yazarı olan Ch. Mills, milletinin başında bulunan bu kana susamış canavarın, insanlığa sığmayacak kadar çirkin olan bu tavrını: ``Kanlı Richard, silâhsız ve savunmasız düşmanlarının boğazlanarak denize atılmalarını emretmiş, ancak hunharlıktan daha aşağılık bir tamah hırsıyla hareket ederek, büyük fidye vererek kendilerini kurtarmak imkânına sahip kimseleri bu âkıbetten uzak tutmuştu.´´ diyerek kınamıştı.(Ch. Mills, ``Histoire des Croisades - Haçlı Seferleri Tarihi´´, s. 183.)
Oysa Üçüncü Haçlı seferi`nden sonra Selâhaddin Eyyûbi Hazretleri`nin, büyük bir yenilgiye uğrattığı hıristiyan ordusundan tek bir esiri bile öldürmeye insâfı ve vicdânı elvermemişti. Onları katletmek şöyle dursun, çoğunu tek kuruş bile fidye ödemeden salıvermişti.
Bizans imparatoru Alexis Komnen`in kızı Anna, ``Alexis Comnen`in Hayatı´´ adlı kitabında ``Barbarlar´´ diye târif ettiği haçlıların sergiledikleri vahşetten söz ederken: ``En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti.´´ diyor; Fuller de bu çocukların çok küçük yaşlarda olduklarına dikkati çekerek; ``Boğazlanmamaları için yalvarmasını bile bilmeyen, henüz konuşmaya başlamamış çocuklar, zayıflıkları, kahraman bir savaşçının darbeleri karşısında umumiyetle bağışlanma sebebi olan kadınlar bile boğazlandı.´´ diyordu.(Thomas Fuller - Holywar, ``Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi´´, c. 1, Bölüm 24.)
Alman Tarihçi L. Heeren kendisi de bir hıristiyan olmasına rağmen, insanlık târihi boyunca haçlıların yaptığı çirkin katliâmların bir benzerine rastlanmadığını ifâde ederek: ``Bunlar Moğollar veya dinsiz kavimlerin taşkınlıklarıyla meydana gelmiyor, onlardan daha da barbar olan hıristiyanlarca yapılıyordu!´´ demişti. (L. Heeren, ``Essai sur I`influence des Croisades - Haçlı Seferlerinin Tesiri Üzerine Deneme´´, s. 414.)
Haçlılar`ın Kudüs`e ulaştıklarında yaptıkları katliam ve mezâlimi, Tyre Başpiskoposu William ise ``Historia Rerum in Partihus Transmarins Gestarum´´ adlı eserinde bütün ayrıntılarıyla tasvir ederek şöyle diyordu:
``Karşılaştıkları her düşmanı, hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın yere serdiler. Her taraf kan gölüne dönmüştü, her yerde parçalanmış kafa kümeleri vardı. Katledilenlerin cesedlerini çiğnemeden bir yerden bir yere yürümek imkânsızdı. Komutanlar, zaten değişik yolları zorluyarak şehrin hemen hemen merkezine yaklaşmışlar ve ilerledikçe târif etmek için kelimelerin âciz kaldığı bir katliam yapmışlardı. Arkalarında, düşman kanına susamış ve kendilerini yıkıma adamış bir insan topluluğunun öncüsü?´´
``Katledilen çok sayıdaki insan manzarasına, nefret duymaksızın bakmak imkansızdı; her yerde cesed parçaları kol geziyordu. Zemin maktullerin kanlarıyla doluydu. O, sadece kafası gövdesinden ayrılmış ve kötürüm edilen organların, bunlara bakan herkesin tiksintisini uyandıracak şekilde, her tarafa dağılmış cesedler manzarası değildi. Bunlara bakmak, gâliplere, katillerin kendisine bile korkunç geliyordu. Kafadan ayaklara damlayan kanlar, onlarla karşılaşan herkesi dehşete boğuyordu. Sadece Mâbed`in duvarlarında yaklaşık on bin müslümanın yok edildiği bildirilmiştir. İlaveten, şehrin her köşesinde, caddelerde ve mahallelerde uzanan cesetlerin sayısının da bundan az olmadığı tahmin edilmektedir.´´
``Askerlerin geri kalanları, ölümden kurtulmak için dar girişlere ve ara yollara saklanmaları muhtemel hayatta kalan sefilleri aramak için şehirde aramadık yer bırakmadılar. Bunlar halkın gözü önünde sürüklenerek koyun gibi boğazlandılar. Bazıları çeteler halinde evlere girerek aile reislerine, bunların eşlerine, çocuklarına ve aile fertlerine her türlü işkenceyi revâ görmüşlerdir. Bu kurbanlar, sefil bir şekilde ölmeleri için ya kılıçtan geçiriliyor ya da yüksek bir yerden kafa üstü yere atılıyordu. Her yağmacı yağmaladığı evin, eşyâlarıyla birlikte dâimî sahibi oluyordu. Çünkü şehrin zaptedilmesinden önce haçlılar, şehri güç kullanarak ele geçirdikten sonra kim tecâvüz yoluyla kendi nâmına birşey kazanırsa, onun mülkiyet hakkına sahip olacağı konusunda anlaşmışlardı. Bunun sonucunda, haçlılar şehri didik didik aradılar ve insanları pervâsızca katlettiler.´´ (Z. Serdar - M. W. Davies, ``Batı Irkçılığının Kaynakları´´, s. 39-40. )
Böyle bir zulüm, böyle bir vahşet târih boyunca görülmemişti!
KAYNAKLAR:. .. .(R. C. Financane, ``Soldiers of the Faith: Crusaders and Muslims at War´´, s. 39. bas.: London, 1983.) .(Thomas Fuller - Holywar ``Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi´´, c. 1, Bölüm 24.) (``Batı`nın Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı´´, trc.: Ziyad Ebuzziyâ, Ankara, 1988, s. 100, 105.) .(Funck Brentano, ``Les Croisades´´, Paris 19
17-Mart-2016
KAYSERİ
(4)
Endülüs`teki Müslümanların Hıristiyanlar
Tarafından Hunharca Katledilişi:
Müslümanların Endülüs`te büyük bir medeniyet kurmalarını hazmedemeyen İspanyol kilisesi, hâkimiyetleri altında bulunan Endülüs`lü müslümanlara hıristiyan olmaları veyâ bölgeyi terketmeleri yönünde baskı yapmaya başlamış; kısa bir müddet sonra Engizisyon mahkemeleri aracılığıyla, bölgedeki müslüman halka uygulanan baskı, yapılan işkence ve şiddet son haddine varmıştı.
Gustave le Bon, İspanya`daki hıristiyanların müslümanlara yaptıkları barbarlık ve zulmün vahşet ve soykırım seviyesine ulaştığını ``Civilasition des Arabes´´ adlı eserinde şöyle anlatır:
``Zafer kazanan hıristiyanların mağlûp Müslümanlar`a karşı icrâ ettikleri her çeşit zulüm ve katliamların hikâyelerini titremeden okumak mümkün değildir! Onları zorla vaftiz ettirdiler. Kutsal (!) Engizisyon mahkemelerine teslim ederek kabil olduğu kadar diri diri yakılmalarını sağladılar. Bu işleri kestirmeden halletmek için de Tuleytule başrahibi hıristiyanlığı kabul etmeyen bütün Araplar`ın kılıçtan geçirilmelerini emretti. Dominiken tarikatı papazı daha da kestirme hareket etti. Kadın ve çocuklar dâhil, ne kadar müslüman varsa kafalarının uçurulması emrini verdi. İspanya`nın yüksek tabakasını, aydınlarını ve sanâyicilerini teşkil eden üç milyon Arap ya öldürüldü, ya da yarımadadan dışarı atıldı. Sekiz asırdan beri Avrupa`nın üzerine ışık saçan parlak medeniyetleri ebediyyen söndü. Bu korkunç katliamlar yanında, &8216;Saint Barteleni Gecesi` (Protestanların katolikler tarafından katledilme gecesi) basit bir arbede gibi kalır. Şunu da itiraf etmek gerekir ki, en vahşî istilâcılar arasında bile, bu derece korkunç katliamlarda bulunan tek bir kimse gösterilemez!´´ (Gustave le Bon, ``Civilasition des Arabes´´, s. 129, 160.)
Bu onların, küfürleri nedeniyle kalplerinin kaskatı oluşundan, gönüllerinde merhametten eser dahî bulunmayışından ileri geliyordu.

Kazıklı Voyvoda`nın Uyguladığı
Katliam ve Vahşet:
Macarlar`ın &8216;Drakul`, yani şeytan, Ulahlar`ın &8216;Çpelpuç`, yani cellâd, Türkler`in de ``Kazıklı Voyvoda´´ diye isimlendirdiği, ölümünden asırlar sonra filmlere konu olan III. Vlad Tepeş, Fâtih Sultan Mehmed Han döneminde Eflâk voyvodalığına tâyin edilen, ancak kendi halkına uyguladığı görülmemiş işkenceler ve pâdişâha karşı yeltendiği isyan nedeniyle alaşağı edilen zâlim ve gaddar bir kimseydi. Hattâ bu sebeple, dönemin târihçilerinden Tursun Bey ``Târîh-i Ebu`l-Feth´´ adlı eserinde onu ``Keferenin Haccac`ı´´ diye isimlendirmişti.
Kazıklı Voyvoda`nın en sevdiği cezâ yöntemi kazık işkencesiydi. Yemek yerken, kazıklara oturtulmuş insanların çığlıklar içinde can çekişmesini seyrederdi. Hayvanları da kazığa oturtur, öldüttüğü annelerin kızartılmış etlerini çocuklarına zorla yedirirdi. Bazen de annelerin göğüslerini kestirip yerine çocukların başlarını diktirir; insanları doğrayarak çömlek içinde pişirtirdi.
Onun binlerce insanı nasıl acımasızca katlettiğini dönemin papalık elçisi Modrusa şöyle târif etmekteydi:
``Kimilerini arabanın tekerlekleri altında kemiklerini kırdırarak öldürttü, kimilerinin bağırsaklarına varıncaya kadar derilerini yüzdürttü; kimilerini ya kazıklara geçirtti, ya da kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatırttı, kimilerinin ise başlarını, göbeklerini, göğüslerini deldirtti; kazıklara otutarak, kazığın ağızlarından çıkmasını sağladı. Böylece, hiçbir işkence yöntemini ihmâl etmedi. Annelerin göğüslerine kazıklar saplayıp, bebeklerini bu kazıkların üzerine attırdı.´´ (Zeynep Dramalı, ``Canavarlar Galerisinin Esas Oğlanı: Drakula´´, Hürriyet Tarih dergisi, 5 Şubat 2003, s. 5.)
Vahşet ve gaddarlıkta sınır tanımayan Kazıklı Voyvada`nın en büyük düşmanı, himâyeleri altında yaşadığı Türkler`di. Bu hıncını tatmin için bir defâsında kazıklara vurulmuş ve işkenceler içinde can vermekte olan Türkler`in karşısına geçerek, onlara baka baka saray halkıyla birlikte büyük bir iştahla yemek yemişti. Eline Türk esir geçtiğinde ayaklarındaki derinin yüzülmesini ve meydana çıkan kırmızı etlerin tuz ile oğuşturulmasını, sonra da elem ve azabın daha da artması için keçilere yalattırılmasını emrederdi. Fâtih Sultan Mehmed tarafından kendisine gönderilen Osmanlı elçileri, sarıklarını başlarından çıkarıp önünde eğilmeyi kabul etmeyince, sarıklarını üçer çivi ile başlarına çiviletmişti.
Târih kaynaklarında bu hâdiseden şöyle bahsedilir:
``Bir gün Türk elçileri geldi. Voyvada`nın huzuruna çıkınca onu kendi geleneklerine uygun şekilde selâmladılar. Sarıklarını çıkarmamışlardı. Drakula sordu: &8216;Büyük bir prensin huzurundasınız, niçin böyle davranıyorsunuz?` Osmanlı elçileri dediler ki: &8216;Bizim ülkemizde gelenek bu şekildedir!` Bunun üzerine Drakula, &8216;Ben de geleneğinizi pekiştireceğim!` diyerek, elçilerin sarıklarının kafalarına çivilerle, bir daha çıkarılamayacak şekilde çakılmasını emretti. Ardından da &8216;Şimdi gidin pâdişahınıza söyleyin, sizin geleneklerinize boyun eğmem!` dedi. Ancak kafalarına sarıkları çivilenmiş elçiler, hayatlarını kaybettiklerinden mesajı ulaştıramadılar.´´ (Zeynep Dramalı, ``Canavarlar Galerisinin Esas Oğlanı: Drakula´´, a.g.d., s. 5.)
Drakula`nın korkunç işkenceleri yalnız Müslüman Türkler`le sınırlı kalmıyordu. Kendi halkından gömleği çok kısa ve pantolonu dar bir köylünün karısını, kocasını ortalıkta böyle dolaştırdığı için önce kazığa geçirtti, sonra da adamı yeni bir kadınla evlendirip, yeni kadına da kocasına iyi bakmazsa adamın eski karısının durumuna düşeceğini tenbihledi. Voyvoda`nın zulmünden korkan zavallı kadın, herhangi bir sebeple Drakula`nın öfkesini üstüne çekmemek için, ömrü boyunca saçını süpürge ederek kocasına baktı. Evli bir kadın evlilik dışı bir ilişki kurarsa, ya tenâsül uzvunu kestirir, ya da diri diri derisini yüzdürür; sonra da derisi yüzülmüş vücüdu ve deriyi ayrı ayrı şehirlerin ana meydanlarında halka teşhir ettirirdi. Aynı cezâyı bekâretini koruyamayan kızlara ve namuslarına sahip çıkmayan dullara da tatbik ettirirdi.
Târih boyunca yaşamış en zâlim ve gaddar hükümdarlardan biri olan Kazıklı Voyvoda`nın yaptığı zulümler haddi aşmış, işlediği korkunç cinâyetler artık mide bulandırıcı bir hâl almıştı. Sefilliğine bakmadan Osmanlı Devleti`ne başkaldırmaya kalkışan acımasız voyvodanın defteri, çok geçmeden cihan hükümdârı Fâtih Sultan Mehmed Hân tarafından dürüldü ve yaktığı fitne ve katliam ateşi bir daha alevlenmemek üzere söndü.
Pâdişah`ın kudretli pençesiyle köşeye kıstırılan Kazıklı`nın saltanat ve iktidârı tamâmen dağılmakla kalmadı, binbir güçlükle kaçıp sığındığı Macaristan`da kıskıvrak yakalanarak başı gövdesinden ayrıldı.
KAYNAKLAR:. .. .(R. C. Financane, ``Soldiers of the Faith: Crusaders and Muslims at War´´, s. 39. bas.: London, 1983.) .(Thomas Fuller - Holywar ``Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi´´, c. 1, Bölüm 24.) (``Batı`nın Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı´´, trc.: Ziyad Ebuzziyâ, Ankara, 1988, s. 100, 105.) .(Funck Brentano, ``Les Croisades´´, Paris 19
17-Mart-2016
KAYSERİ
DEVAMI 5. BÖLÜMDE MUTLAKA OKUYUN






Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.