İspanya`da son kale gırnata düşüyor (2 Ocak 1492)
İspanya`da son kale gırnata düşüyor (2 Ocak 1492)
1469 yılında Avrupa’da önemli bir gelişme yaşandı. Osmanlı dâhil, bütün devletlerin yakından takip ettiği bu olay, babaları amca çocukları olan Aragon Kralı Fernando ile Kastilya Kraliçesi İsabella`nın evlenmeleriyle İspanyolların birliğinin sağlanmasıydı.
Bu evlilikten sonra, bölgesinde büyük bir devlet olan Napoli Krallığıda bu birleşmeye katıldı. Sicilya Krallığı zaten İspanya`ya aitti. Böylelikle İspanya; Almanya, Fransa, Macaristan, Venedik`ten daha güçlü hâle geldi.
Yine bu evlilikten Prens Don Juan ile Prenses Dona Juana dünyaya geldi. Prens 28 yaşında ölmüş, prensesin ise bütün bu mirasa konarak, Avrupa`yı ve Kânûni Sultân Süleyman`ı pek fazla meşgûl ettiği için Kânûni`den çok tokat yiyen Charles - Quint (Kral Carlos) adlı oğlu olmuştu.
Fernando ve karısı katoliktiler ve Müslümanlara, Yahudilere, birde Katolik olmayan Hristiyanlara karşı yobazca bitmek bilmeyen bir kin besliyorlardı. Ve İber Yarımadasında Katolik olmayan herkesi kovmak yada imha etmek için çalışmalara başladılar.
Önce Fransızları 1483`e kadar girdikleri mücâdeleler neticesinde safdışı bırakarak Marsilya`nın kuzeyinde bulunan Roussillon Eyâletini kopardılar.
Sonra gözlerini diktikleri güneye yöneldiler ve tarihler 18 Ağustos 1487`yi gösterdiğinde 776 yıldır Müslüman olan Akdeniz`de liman şehri Malaga`yı, çok şiddetli bir savunmaya rağmen düşürdüler. Gırnata`nın Akdeniz’le bağlantısı kesilmişti
Bu durum sadece Başkent Gırnata`yı değil, bütün İslâm Âlemini endişeye sevk etti.
Gırnata Hükümdarı XI. Ebû Abdullah Muhammed, çok geçmeden sıranın kendisine geleceğini ve büyük katliamlar yaşanacağını biliyordu. Harekete geçti. İki Türk Devleti olan ve Mısır`da Hilâfet Merkezinde oturan Memlûk Sultânı Kayıtbay ile Osmanlı Sultânı II. Bâyezid`e elçiler gönderdi yardım istedi.
Sultân Kayıtbay, elinde bulundurduğu Kudüs`ten hatırı sayılır büyük bir rahiple, iyi bir devlet adamını Kral Fernando`ya gönderdi.
Gelen elçiler, Sultân Kayıtbay`ın; "Gırnata`dan ellerini çekmezlerse ve katliama girişirlerse, Kudüs`teki Hristiyanları Kıyâmet Kilisesi`nde imha ederekkiliseyi üzerlerine yıktıracağını, üstelik Kudüs`e hac için gelenleri bir daha topraklarına sokmayacağını" içeren mesajını Fernando`ya ilettiler.
Fernando bu tehdit karşısında önce korkup çekinsede danışmanlarının, "Müslümanlar hiç bir şekilde başkaldırmayan Hristiyan’a dokunmamıştır, helede Kudüs`e giden hacılardan aldığı önemli ayakbastı gelirinden asla vazgeçmeyecektir" şeklindeki uyarısıyla planlarına devam etti.
Sultân Bâyezid ise zâten o bölgede yaşananlardan an be an haberi oluyordu. Fakat başında Papa`nın elinde esir bir Cem Sultân sıkıntısı vardı.
Buna rağmen dünyanın en büyük devleti olarak bir şeyler yapması gerekiyordu. Divânı topladı konu önemliydi. Toplantı üç gün sürdü, tedbirler görüşüldü.
Avrupa’yla savaşarak karadan İspanya`ya ulaşamazdı çünkü Cem Sultân`dan dolayı elleri bağlıydı, kardeşi Cem Sultân`a zara verebilirlerdi. Oraya denizden asker çıkaracak olsa, Kuzey Afrika sahillerinde bir tane bile üssü yoktu. Ama yinede Sultân Bâyezid deniz yoluyla Müslüman kardeşlerine yardıma koşacaktı, buna kararlıydı. "Bana Kemal Reisi çağırın" dedi.
Gerekli talimatları alan Kemâl Reis Türk Hakan`ının huzurundan çıktı. Ne yapması gerektiği kendisine en yetkili ağızdan tek tek anlatılmıştı. Hemen yola koyuldu.Osmanlı Türk Donanması ilk defa Batı Akdeniz`de operasyona çıkıyordu.
Kemâl Reis önce İspanya`nın idâresi veya nüfusu altında bulunan Cerbe, Malta, Sicilya, Sardunya ve Korsika adalarını vurdu. Hızını alamadı Güney İtalya Kıyılarını yaktıktan sonra Balear Takımadalarını alt üst etti. Bu kadar gözdağı yetmişti. Dümeni İspanya sahillerine kırdı.
İspanya sahillerinde bombardıman etmediği liman bırakmadığı gibi, pek çoğuna asker çıkartıp yağmalattı. Yetmedi, iki buçuk ay önce İspanyolların Müslüman Arapları kovarak ele geçirdikleri Malaga`ya geldi. Malaga Limanını zaptettikten sonra baştan aşağı şehri yağma ederek ateşe verdi ve bir kaç gün sonra çekildi.
Yine hızını alamamıştı. Vuracağı liman kalmayınca Cebelitarık`tan döndü bu sefer daha kuzeye Fransa sahillerine yöneldi baştan aşağı yaktı geçti.
Korsika ile Sardunya adaları arasındaki Bonifacio Boğazından geçerken kendine geldi. Başta yeğeni Piri Reis olmak üzere üst düzey komutanları amiral gemisine topladı "Eksik birşey kaldımı" diye sordu. Güngörmüş denizciler "Kefere beş yıl daha kendine gelemez Reis`im" dediler. "Ancak bilirizki Tunus`taki Hafsî Sultânı İspanyol keferesine bâzı imkânlar tanımıştır." Bu son cümle Kemâl Reis için yeterli oldu. Hemen talimatını verdi dümenler Tunus`a kırılmıştı.
Tunus sahillerinden bir kaç şehir daha bombardımandan nasibini aldıktan sonra İstanbul`a dönüldü.(Sinop`lu Safâyi Kemal Reis`in birbirinden güzel zaferlerini 13 bin beyitlik bir kitapta topladı.) Müthiş bir harekât olmuştu. İspanyollar tam beş yıl kendilerine gelemediler.
Ancak boşta durmadılar. Endülüs Emevî Devletinden sonra bölgede varlığını sürdüren Benî Ahmer Hânedanlığının 1232`den beri başkenti olan 500 bin nüfuslu Gırnata`yı almak için planlar yaptılar. Ve 2 Ocak 1492`de ani bir baskınla Gırnata`yı ele geçirdiler. Gırnata Hükümdârı XI. Muhammed Fas`a kaçtı. Dünyanın en büyük medeniyet merkezlerinden biri olan Gırnata`da İspanyollar 600 bine yakın ilim hazinesi kitabı yaktığı gibi Müslümanları imha etmek yadaHristiyan yapmak için akıl almaz yollara başvurdular.
Kral Fernando zâten enginizasyon mahkemelerini kurmuş başınada Torquemeda`yı geçirmiş ve yıllarca ateşi sönmeyecek olan odunlar tutuşturulmuştu.
Kaçabilenlerin dışında kalanların din değiştirmeyenleri bu ateşlere atıldı. Hatta Portekiz`e kaçanlardan ve din değiştirdik diyen üç bin kişi gerçek manada Hristiyan olmadıkları gerekçesiyle linç edildiler.
Büyük bir Müslüman avı başlamış, bundan Musevilerde paylarını almışlardı.
İş yine Türk Hâkânına düşmüş, aç sefil perişan halde dağlara sığınan Müslümanları gemilerle Kuzey Afrika kıyılarına, Lizbon`a kaçan Musevileri de İstanbul`ataşımıştır.
Böylelikle İber Yarımadasında 781 yıldır devam eden Müslüman varlığı son bulmuştur.
O yıl Müslümanların tahliyesi sene boyu sürdü. Tahliyeler devam ederken Sultân II. Bâyezid Hân ise 1492 yılı içerisinde dokuz buçuk ay sürecek olan Belgrad ve Arnavutluk seferine çıkmıştı.
Bu sefer sırasında Türk Hâkân`ı Rumeli Beylerbeyliğinin merkezleri Sofya ve Manastır`a uğradıktan sonra Arnavutluk Topraklarına derinlemesine girdi. Tepedelen`e kadar tâ Arnavutluk`un güneyine kadar indi. Fakat karşısına kimse çıkmadı.
Dönüşte 44 km.lik Manastır - Pirlepe mesâfesini katettiği sırada, yüksek meblağlar ödenen derviş kılığına girmiş İranlı bir Şii ölüm fedâisi tarafından suikaste mâruz kaldı. Korumalar suikastçiyi anında parçaladı. Sultân yara almadan kurtuldu.
Ancak gün geldi, 29 yıl Trabzon Sancağını yöneten oğlu Yavuz Selim`i tahta oturttuktan sonra 26 Mayıs 1512`de Osmanlı`nın eski başkenti Dimetoka`ya giderken Edirne - Havza`ya bağlı Abalar Köyünde Rahmet-i Rahmân`a kavuştu.
Mekânı cennet olsun. (Bu makale Yeniakit Gazetesinde 4.01.2021 de yayımlanmış)
|