Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10791
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2278) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (522) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (844) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (1052) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (888) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3429)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 14.10.2015 23:31:29

BİLİNMEYEN YAKIN TARİH ve ATATÜRK (15)


Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR
BİLİNMEYEN YAKIN TARİH ve ATATÜRK
(15)
Bu arada Ahiler ortaya çıktı. Ahiler ve Germiyanlı Yakup Bey`in yönetiminde olan Ankara, Moğollar`ın eline geçti. Moğol-İlhanlı egemenliği kırk yıl sürdü. Bu dönemde Ankara`da ``Engüriye´´ adını taşıyan para basıldı.
Ahi reisleri içinde en tanınmış olanı Ahi Hüsameddin`dir.
Ankara 1308 yılında İlhanlılar egemenliğine girdi.
Ardından Orhan Gazi, Ankara`yı Osmanlı topraklarına kattı.
Çubuk Ovası`nda 28 Temmuz 1402 günü büyük bir savaş oldu. Yıldırım Bayezıt ile Timur arasında geçen savaşta, Yıldırım Bayezıt yenildi. Oğulları Musa ve Mustafa ile birlikte tutsak oldu.
Bu sırada kent, Mehmet Çelebi`nin elinde idi. 1404 yılında İsa Çelebi tarafından kuşatıldı. 1406 yılında ise Süleyman Çelebi`ye teslim oldu. 1411 yılında Anadolu Beylerbeyi Yakup Bey isyana yeltendi, ama sonunda Mehmet Çelebi`ye sadık kaldı.
15. yüzyılın ikinci yarısında Ankara`da Bayramiye denilen Hacı Bayram tarikatı ortaya çıktı.
Osmanlı şehzadelerinin ayaklanmaları sırasında yaşanan bazı olaylar Ankara`yı olumsuz etkiledi. 15. yüzyılda iki kardeş Fatih Mehmed`in oğulları Cem ve Bayezid arasındaki iç savaşta Cem`in ailesi, dönemin Beylerbeyi tarafından Ankara Kalesi`nde konuk edildi. Bu olay Bayezid kuvvetlerinin kenti kuşatmalarına ve belli ölçüde tahribat yapmalarına yol açtı.
Kanuni Sultan Süleyman`ın oğulları Sarı Selim ya da Sarhoş Selim diye anılan 2.Selim ile Bayezid arasında çıkan saltanat kavgası Ankara kentini çok etkiledi. Bayezid silaha sarıldı, Amasya Ankara yöresinden asker toplamaya başladı. Bu askerlere ödenmesi gereken parayı bulabilmek için Amasya`dan başlayarak Tokat ve Ankara halkına salma salar. Sonunda 30.000 kişiyi bulan ordusu ile Selim`in ordusu ile Konya önünde savaşa girişti. Bu savaşta Bayezit yenildi ve 10.000 kişilik kuvveti ile İran`a sığındı. Kanuni Süleyman, oğlunu destekleyen tımarlılardan ve ilgililerden öç almak için girişimde bulundu. ``Teftiş´´ denilen büyük bir soruşturma açıldı. Bayezid`in ordusuna girmiş ya da ondan para yardımında bulunan Ankara halkı da sorguya çekildi. Bu girişim ``ihbar´´ furyası harekete geçirdi. Şehzade Bayezid olayına ilişkin ihbarları içeren yüzlerce belge var, filan kişi, aile, timarlı sipahi ya da müderris iç savaşta Bayezid`i destekledi, ona para verdi. ``Yevimlü´´ olarak adamını gönderdi diye. O yüzden 1559 yılını izleyen 20 yıl boyunca Ankara yöresi büyük karışıklıklara, büyük sıkıntılara uğradı.
16. yüzyılın sonlarında Celali ayaklanmaları başladı. 16. yüzyıl sonları ile 17.yüzyıl başlarında ayaklananlar tarafından Ankara kuşatıldı. Ankara halktan zorla para alındı ve kent işgal edilip yakılıp yıkıldı. Bunlardan Deli Hasan adlı birisi 1602 yılında Ankara`yı kuşattı. Halk kentin yakılmaması yıkılmaması için kendilerinden salma olarak istenen fidyeyi toplayarak Deli Hasan`a vererek saldırıdan kurtuldu. Bu olaydan 8 yıl sonra Karakaş Ahmet diye bir başka bir Celali Ankara`yı kuşattı. Ancak istediği parayı alamayınca surlardan içeri girdi. Anafartalar Caddesinden başlayarak Samanpazarı-Karacabey Külliyesine varan bir çizginin sağında kalan bütün yerleri yakıp yıktı. Ankara halkı Onun harap ettiği bu yerleri onarmak için 40-50 yıl uğraşmak ve gerekli parayı bulmak zorunda kaldı.
Bu yıllarda büyük bir iç göç başladı. 1623 yılında Abaza Mehmet Paşa, 1651 yılında Abaza Hasan Paşa ve bir yıl sonra da İbiş Paşa`nın hücumuna uğradı.
Ankara, Köprülüler devrinde yeniden huzura kavuştu.
Osmanlı toprakları üzerinde eyalet teşkilatı meydana getirdiği sırada, Ankara Büyük Anadolu Eyaleti`nin merkezi oldu. Daha sonra, eyalet merkezi Kütahya`ya taşındı. Bunun üzerine Ankara, bir süre sancak merkezi olarak kaldı.
Daha sonra da bu eyalet Kırşehir, Yozgat, Çorum ve Kayseri sancaklarını içine alan bir vilayet haline dönüştürüldü.
17. yüzyıldan başlayarak bütün Anadolu`da hanedanlar arasında taht mücadelesi başladı. Ankara ve yöresinde de birkaç güçlü aile sancak ve kent yönetimini ele geçirmek için birbirleriyle mücadele içine girdi. Aynı yüzyıl içinde Ayan`lık ortaya çıktı. 18. yüzyılda Ankara yöresinde iki aile vardı. Bunlardan biri Müderriszadeler öteki ise Mimarzadeler`dir. Mimarzadeler`in temsilcisi bir din adamı, Müderriszadeler`in temsilcisi de kadıdır. Din adamı ile kadı yönetimi ele geçirmek için birbirleriyle yarışa girdi. Müderriszadelerden Ahmet Bey, önce kentin ayanı oldu, sonra da mütesellimliğe geçerek sancağı 6 yıl yönetti. Bu görevleri sırasında halktan topladığıvergileri zimmetine geçirdi. Bu yüzden hazineye 320 kese para borçlanmış oldu. Ancak borcunu ödeyemedi. Bu nedenle borcun önemli bir kısmı af edildi. Yalnız 25 bin kuruş ödemekle yetindi. Ama zulmü devam ettiği için Bursa`ya sürülmesine karar verildi.
Mimarzadeler`den gelen ünlü yöneticilerden olan Mehmet Şakir, 1769-1774 yılları arasında Ankara`da mütesellimlik yaptı. Onun yönetiminden halk şikayetçi olduğu için hakkında soruşturma açıldı. Bunun üzerine 500-600 kadar eşkıya ile isyan etti. Ancak yeni mütesellim kuvvetleri karşısında tutunamadı. Sonunda Kastamonu`ya gönderildi, ama bu kez oğulları halka zulmetmeye başladı. Özellikle Mimarzade Abdullah yolsuzlukları ile ün yapmıştı. 1793 yılında Kütahya`ya gönderilerek kaleye hapsedildi. Aynı aileden gelen Mehmet Emin de Mesut Ağa`ya yardımcı olduğu için 1807 yılında Kastamonu`ya sürüldü.
Ankara`da yönetimi ele geçiren bir başka aile de Zennecizadeler`dir. Anapa muhafızı Vezir Mustafa Paşa`ya Ankara ve Kayseri Sancakları ``arpalık´´ olarak verilmişti. Kendisi muhafazada olduğu için buraların yönetimini Zenencizadeler`e bıraktı. Ankara mütesellimi olan Zennecizade Sadık, hazineye olan borçlarını uzun zaman ödeyemediği için kendisine 1797-1805 yılları arasında bu konuda kendisine pek çok emir ve ferman gönderildi.
Üçüncü Selim döneminde askerin ıslahı ön sırada yer almıştı. Devletin Rusya ve Avusturya`ya karşı yapmak zorunda olduğu savaşlarda, Avrupa askerinin düzen ve bilgi bakımından askerimizden üstün olduğunu takdir eden padişah, askerin ıslah edilmesini emretti. Bu amaca ulaşmak için 1801 yılında Levent Çiftliği ve Üsküdar sancağında Üsküdar kışlası açıldı. Anadolu eyaletiyle ki, bu eyalete Ankara sancağı bağlı idi. Karaman eyaletinde vaki livaların neferleri, Nizamı Cedit Ocağı`na bağlandıkları için, bunlar bütün zeamet ve timar erbabıyla Levent Çiftliği`ne ve Üsküdar kışlasına gelerek süvari talimine başlamışlardır.
Mesut Ağa, öncelikle 750 nefer piyade sağlayıp İstanbul`a gönderdi. Bunlar eğitildikten sonra Ankara merkezine gönderildi. Ayrıca 400-500 kişilik bir kışla yapılması için Hassa mimarlarından Seyyid Mustafa görevli olarak Ankara`ya gönderildi. Yapılan incelemelerden sonra Şeyh Yağmur Ovası (Macun Çiftliği denen yer) uygun görüldü. Kırk dönümlük tarla satın alınarak 13 Temmuz 1803 günü kışlanın temeli atıldı. Bir yandan asker toplanarak kısa süre içinde 6 bölük oluşturuldu. Eğitim öğretim başladı. Böylece kent merkezinde güvenliğin sağlanması bu birliklere bırakılmış oldu.
Bu dönemde Ankara`yı yönetenlerin halkla ilişkileri hiç iyi değildi.
Mesud Ağa,1800-1808 yılları arasında Ankara`da mütesellimlik yaptı. Mesut Ağa`nın görevi sırasında yapmadığı zulüm kalmadı. 1808 yılında haksız yere ``cerime´´ adı ile külliyetli para topladığı için şikayet edildi. Muhasebesinin yapılarak gerçeğin ortaya çıkarılması için emir gönderildi, ama buna olanak vermedi. Kent ileri gelenleriyle birlikte halkın ısrarı üzerine kardeşi Esad Ağa önderliğinde 200`den fazla kimseyi toplayarak kazalara gönderdi. ´´Alacağım vardır´´ diyerek zorla para topladı. Şikayetlerin devam etmesi üzerine İstanbul`dan mübaşir gönderildi. Mesud Ağa azledilerek yerine Abdülkadir adlı birisi mütesellim olarak atandı. Yeni mütesellim naible işbirliği yaparak gerekli önlemleri aldı. Mesut Ağa`nın muhasebesini yaptırarak 101.305 kuruş hazine gelirini zimmetine geçirdiği belirlendi. Bu paranın Mesud Ağa`dan alınması için Padişahtan emir geldi. Ama Bozok mutasarrıfı Cebberzade araya girince bağışlandı.
İkinci Mahmut döneminde Ankara sancak merkezi olma niteliğini 1836 yılına dek sürdürdü. Redif askeri birlikler oluşturulunca mülki bölünmede yeni düzenlemeler yapıldı. Bu düzenleme ile birlikte Ankara 1836 yılında eyalet merkezi oldu. 2.Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketlerinden Ankara kenti, uygulamada öncelikli yörelerden biri oldu. Osmanlı Devleti tüm ülkede genel nüfus sayımı yaptı. Bu sayımda Ankara nüfusu 23.000 olarak belirlendi. Bu tarihte Ankara kenti, Ayaş, Murtazabad, Arapsun, Büyük ve Küçük Haymana, Şurba, Çubukabad, Yabanabad, Yörügan kazaları ile Sufla ve Bala bucaklarından oluşan idari ve adli bölgenin sancak merkezi idi. Sancak yöneticisi Mesut Ağa, kadısı Abdullah Hilmi Efendi idi.
2.Mahmud döneminde Yeniçeri Ocağı`nı kaldırıldıktan sonra yeni bir ordu kuruldu. Bu ordu ile ülkede iç güvenlik sağlanamadı. Bunun üzerine, eyalet askeri görevini üstlenecek Redif örgütü kurulmasına çalışıldı. 1834 yılı Eylül ayından başlayarak tüm Anadolu`da Redif birlikleri oluşturuldu. Redif örgütünün kurulmasında Ankara öncelik kazandı. Ankara halkı severek ve isteyerek Redif yazıldı ve para yardımında bulundu.
2.Mahmud döneminde Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Paşa`nın oğlu İbrahim Paşa Osmanlı ordusunu yendikten sonra Ankara önlerine kadar geldi. Ankara halkı kendiliğinden teslim oldu. Böylece İbrahim Paşa Ankara`yı ele geçirmiş oldu.
İbrahim Paşa Ankara`yı aldıktan sonra surları onarttı.
Tanzimat`ın ilanı ile birlikte ülke yönetiminde yenilikler yapıldı. Özellikle 1842 yılında yapılan düzenleme ile, eyalet-sancak-kaza ve köy birer yönetsel birim olarak benimsendi. Ankara bu düzenlemede eyalet olarak kaldı.
Tanzimatla birlikte Ankara`ya müşir olarak Davut Paşa atandı. Haziran 1840`ta Tanzimat`ın gerektirdiği yönetimi gerçekleştirmeye elverişli olmadığı gerekçesiyle görevinden alınarak Bursa`ya sürüldü. Yerine henüz uygulama dışında tutulan Diyarbakır Eyaleti müşiri Sadullah Paşa atandı. 1842 yılında vergilerin doğrudan doğruya muhassıllar eli ile toplanmasından vazgeçildi. Bu yüzden ülke yönetimi yeniden düzenlendi. Yeni bazı eyaletler oluşturuldu. Ankara Eyaleti`nin sancakları yeniden belirlendi. İsmail Paşa müşir olarak atandı. Yanına merkezden gönderilen bir defterdar verilerek maliye işleri defterdara bırakıldı.
1869 yılında Ankara`da ilk matbaa kuruldu ve Vilayet Gazetesi çıkarılmaya başladı. 1890 yılında bu matbaa yenilendi.
Böylece valilerin daha rahat çalışmaları ve yolsuzluklara karışmamaları için bir önlem alınmış oldu. Büyük Meclislerin adları ``Eyalet Meclisleri´´ olarak değiştirildi. Görev ve yetkileri bir nizamname ile yeniden belirlendi.
Ankara eyalet olmanın yanı sıra aynı zamanda eskinin ``Paşa sancağı´´ olarak şu kazaları kapsamakta idi: Ayaş, Beypazarı, Nallıhan, Günyüzü, Yabanabat, Büyük ve Küçük Haymana, Yörük kazası, Murtazabat, Şurba (Kemerözü), Çubukabat, İstanos, Seferihisar ve Tabanlı (Aşiret-i Tabanlı
Buralar öteden beri, asırlarca Ankara`ya bağlı idi. 1855 yılından sonra Yozgat Eyalet merkezi olunca, Ankara`ya bağlanan kazaların sayısında artma oldu.
19. yüzyıl ortalarından itibaren Ankara giderek geriledi. Zaman içinde çok yıpranır, bakımsız bir kent durumuna geldi. 1882 yılında demiryolunun gelmesi ile kent biraz canlandı. Ancak kent 19. yüzyıl içlerinde büyük bir kent konumundan yavaş yavaş kasaba durumuna düştü.
Bütün bu olumsuz gelişmelere karşın, Ankaralıların gözlerinde akıl ışıkları parladı. Bu aklın varlığı Atatürk Ankara`ya gelince görüldü. Ankara adı üzerine anlatılan bir çok efsane ve öykü var. Bu efsane ve öykülere göre kentin ilk adı Ankura, son adı, Angara ve 1930 yılından itibaren Ankara olarak anıldı.
Yukarıda sözü edilen efsane ve öyküler içinde en büyük ve gerçek öykü aslında Mustafa Kemal Paşa ile başladı. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, Ankara adını tüm dünyaya duyurdu, yeniden, çağdaş bir kent yaptı.
``Gönül sana güzel denince
Kazancın büyüme zamanı gelir
Aklın peşinden erkince gidiş
Bayrağımın göklere çıkışına benzer
Karşı dağda bir ışık var
Gülüşü insanın aklını aşar
Yücelen Atatürk`ün özgün bakışı
Anadolu`nun beynine benzer´´
Ankara`nın dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olması, aslında oldukça güzel bir olgu. Güzel olan bir başka olgu da, ömrün bir düş gibi gelip geçmesidir. Ne güzeldi, ne hoştu o yaşam! Neydi o apaydın bir nisan sabahında Ankara kızlarının söyledikleri coşkulu türküler... Gökyüzü gibi açılan güneş gibi parlayan mavi gözler... Neydi altın güneşe durmuş yaşam! Neydi kök salmış iyiliklerin, güzelliklerin sevgilerin izleri!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin başkenti Ankara`dır. Ankara denilince önce Anadolu`nun doğusu ile batısını, kuzeyi ile güneyini birbirine bağlayan ana yolların kavşağında kurulmuş görkemli bir kent düşünülür.
İnsan yaşadığı sürece iki şeyi hiç unutmaz. Birisi anasının ak yüzü, ikincisi ise doğup büyüdüğü, içinde yaşadığı kentin yüzü.
Ben anamın ak yüzünü hiç unutamam. Zaman zaman gözlerimin önüne gelen o gülen yüzde bulduğum öyle bir sevgi var ki anlatılması çok güç olan o sevgiyi hiç unutamam. Bir de doğup büyüdüğüm, içinde yaşadığım Ankara kentini... Ankara sevgisi nedense beni çok uzaklara götürüyor, çok uzaklara, tarih öncesi çağlara... Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Galatlar, Bizanslılar sonunda da Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile birlikte yaşıyorum.
Seni çok seviyorum güzel Ankara! Seni sevgilisi ile buluşan bir aşık gibi mutlu görüyorum hep...Senin zafer dolu ve parlak geçmişinle bir öz Ankaralı olarak gurur duyuyorum.
Çankaya`da altın ışıklarla doğan, akşam kızarıp büyüyerek batan güneşin eşi ve benzeri yoktur. Çünkü Çankaya`da doğan o görkemli güneş ile aydınlandı Anadolu.
Çevresinde bulunan çiğdem, söğüt, kavak, iğde ve ceviz ağaçları, bu güzelliğe ayrı bir güzellik katar. Bu nedenle Ankara halkı çok şanslı. Çünkü Ankara halkının gözlerinde görkemli bir ışık parlar. şte bu güzel kenti yücelten, bir dünya kenti yapan bu ışıktır. 15. VE SON BÖLÜM.
Selam ve dua ile
07-Ekim-2015
Erdemli-MERSİN
Kaynaklar: Türk tarihinden kesitler ( Türkiyenin yakın tarihi) Atatürk ve Türk tarihi araştırmaları . ( yakın ve uzak tarihin unutulanları .Necdet EVLİYAGİL. Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU. Georges PERROT. Atatatürk ve hatıralar. Atatürk`ün mücadele yılları. Bilinmeyen tarih ( Mustafa Mete İSLAMOĞLU) s. 233-251 2002.ist.Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara. arşiv.


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.