Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10207
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2290) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (424) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (849) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (543) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (624) | Türk Dünyası (891) | Şiir (77) | Sağlık (186) | Diğer (3430) |

Görüş bildirebileceğiniz Diğer konuları
Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular (3430)


Diğer - Görüş bildirmek istediğiniz diğer konular konusu hakkında görüşler
Mustafa Mete İSLAMOĞLU - (Ziyaretci) 13.10.2015 20:26:26

BİLİNMEYEN YAKIN TARİH ve ATATÜRK (11)


Mustafa Mete İSLÂMOĞLU
YAZIYOR
BİLİNMEYEN YAKIN TARİH ve ATATÜRK
(11)
Selanik`te fotoğrafı Ali Rıza Efendi`yi tanıyanlara göstererek onların görüşlerini, düşünce ve imzalarını da alan Mustafa Önsay bu çalışmasını Atatürk`e sunar.
Atatürk`te bunları Türk Tarih Kurumu`na vererek babasının geçici olarak bulunduğu bu tabur hakkında araştırma yapılmasını ister.

Selanik Asakir-i Milliye Taburu hakkında araştırmayı Türk Tarih Kurumu`nun o yılların as başkanı tarih araştırmacısı İhsan Sungu, araştırmasını zamanın Ankara Milletvekili Falih Rıfkı Atay aracılı ile Atatürk`e ulaştırır. Araştırma Atatürk tarafından incelendikten sonra fotoğraf ve belge ile Türk Tarih Kurumu`na gönderilir.
Araştırma belge ve fotoğrafla birlikte 1939 yılında Belleten`de İhsan Sungu imzasıyla yayınlanır.
Ali Rıza Efendi`den kalan bu tek ``Askerlik Hatırası´´ fotoğrafına bakarak Selanik halkından kendisini tanıyanlar O`nunla ilgili görüş ve düşüncelerini şöyle belirtmişlerdir:
``Keresteci Bay Abdüş: ``Gördüğüm bu resim merhum Ali Rıza &8216;Efendi`nin kendisidir. Bizim dükkan komşusu idi. Evine giderdim. Hatta evimi yaptırırken yapıya çıkıp zokzokları (arap oyunları) seyrederdik. Odur. Ne iyi ve akıllı adamdı.´´
Marangoz Bay Osman: ``Kereste tüccarlarından Ali Efendi`yi çok iyi bilirim. Gördüğüm resim kendisidir. `` Kabadayı Abdullah da: ``Resmi görünce tanıdım. Kereste tüccarı merhum Ali Efendi`dir. Babam ile çok görüşürdü. Kahvede birleşirlerdi. Daima görürdüm. Bazen hayvanla Lapra Çiftliği`ne giderdi. İnce ve güzel bir adamdı. Bu resim O`nun kendisidir.
Selanik Mektup Kalemi katipliğinde bulunmuş olan Hamamcı Bay Mehmet de; ``Kereste tüccarlarından Ali Rıza efendi, Merhum ile Abdi Hafızın Mektebinde birlikte okuduk. O tarihten sonra ayrıldık. Ali Efendi bir aralık Katerin`de bulundu. Ben Asakir-i Milliye Taburu`nda onbaşı idi. O zaman askerlik etmiş olanları ve yüksek vazifede bulunanları subay yapmışlardı. Ali Efendi`nin de bu taburda ne rütbede olduğunu hatırlamıyorum. Yalnız kendisi Islahhane`de, Emir Bostanı`nda ve Numan Paşa Camisi avlusunda Asakir-i Milliye`ye askeri talimler yaptırmakta idi.
``Askerlik Hatırası´´ olan bu fotoğraf Atatürk`e ulaştığında kendisiyle olan benzerliğini fotoğraf üzerinde karşılaştırmıştır.
Bu karşılaştırmayla, fotoğrafın tanımlanmasını araştırmacı yazar Şevket Süreyya Aydemir`den öğreniyoruz:
``Ali Rıza Efendi`nin katıldığı tabura ``Asakir-i Milliye Taburu´´ da denildiği anlaşılmaktadır.
Savaş dolayısıyla kurulan Yardımcı Askerler Birliğine katılınca, okur yazar olduğu için O`nu geçici olarak üsteğmen rütbesiyle görevlendirmişlerdir. Zübeyde`nin kocası ve Mustafa`nın babası Ali Rıza Efendi`nin elde kalan tek resmi Yardımcı Askerler Taburu üsteğmeni elbisesiyle çekilen resmidir.
Bu resimde Ali Rıza Efendi, başında Aziziye denilen alçak, geniş kalıplı fesi, tek sıra düğmelerle iliklenen sırma yakalı, sırma apoleti ve askeri kemerli uzun ceketiyle hazır ol vaziyetinde görülür. Pantolonu o devrin üniformalarında olduğu gibi şalvar biçimindedir. Sol eliyle kılıcının kınını tutar. Sağ eliyle kılıcını çekmiş selam duruşundadır. Duruşu ve haliyle bir savaşçıdan çok bütün hayatında olduğu gibi uysal, kendi halinde bir memuru canlandırır. Yüz çizgileri, hele gözleri şaşılacak bir benzerlikte oğlu Mustafa`ya geçmiştir. Nitekim, bir gün gelecek Mustafa, babasının bu resminden fes kısmını kestirerek yüz kısmını büyüttürecek ve kendisiyle aradaki benzerliği karşılaştıracaktır. Şu farkla ki, Ali Rıza Efendi de ancak kendi halinde durgun bir memuru canlandıran bu çizgiler ve gözler, bir gün gelecek oğlu Mustafa`da bütün dünyayı büyüleyecek derin iradeli anlamlar alacaklardır.
1935 yılında ele geçirilen ve Ali Rıza Efendi`ye ait olduğu tespit edilen bir fotoğrafla ilgili olarak yapılan araştırmalar sonucu, onun 1876-1877 yıllarında Selanik`teki ``Asakir-i Milliye Taburu`nda ``Birinci Mülazim´´, Üsteğmen rütbesiyle görev yaptığını öğreniyoruz. Mensubu olduğu ``Selanik Asakir-i Milliye Taburu´´ ``1876 Osmanlı Sırp Savaşının başladığı günlerde Şura-yı Devlet Başkanı olan Midhat Paşanın teşebbüsleri ile kurulmuş ``gönüllü taburlar´´dan biridir. Halktan gönüllülerin iştiraki ile orduya yardımcı olacak böyle bir kuvvetin teşkili fikrini ön safta destekleyenler arasında Namık Kemal ile Ziya Paşa da vardır.
İlk hareket İstanbul`da başladıktan sonra, Selanik`te memurlardan ve halktan yazılan gönüllüler ``Millet askeri´´ adı altında bir tabur kurmak ve savaşa hazırlanabilmek için hükümetten silah istemişlerdir.
Başarılı bir eğitim yapan bu taburun İstanbul`a getirilmesinin halkı teşvik edeceği düşünülmüş ve Ali Rıza Efendinin de bulunduğu tabur, Orhaniye Zırhlısı ile 24 Aralık 11876 tarihinde payitahta varmıştır. Büyük törenle karşılanan tabur, Mithat Paşa önünde resmi geçit yapmış ve Süleymaniye Kışlası`nda misafir edilmiştir. Ali Rıza Efendi bu taburun ikinci bölüğünde Üsteğmendir. Ali Rıza Efendi, Selanik Islahhane Mahallesi`nde, Emir Bostanda ve Numan Paşa Camisi avlusunda ``Asakir-i Milliye´´ ye askeri talimler yaptırmıştır. Bu tabur sonradan II. Abdülhamit tarafından, daha 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi`nin sonucu alınmadan lağvedilmiştir.
Ali Rıza Efendi 1881 yılından sonra Rüsumat İdaresindeki görevinden ayrıldı. Kereste ticaretine atıldı. Atatürk`ün çocukluk arkadaşı ve babasını tanıyan Kütahya Milletvekili Hacı Mehmet Somer`in anlattığına göre, Ali Rıza efendinin kereste ticaretine atılmasında, Çayağazı`nda iken tanıştığı ve iyi paralar kazandıklarını gördüğü tüccarlar etkili olmuştu. Elindeki bir miktar parayı koyarak ve Cafer Efendi ile ortaklık kurarak ticaret hayatına atılan Ali Rıza Efendi, önceleri iyi para kazanıyordu. Fakat sonradan işleri bozuldu. Buna sebep olan da yine haraç isteyen ``Rum eşkıyalar´´ idi. Hacı Mehmet Somer bu durumu şu şekilde anlatır:
``Ali Rıza Efendi kereste ticaretine varını yoğunu vermişti İlk zamanlarda büyük başarılar gösteren bu teşebbüs, Katerin`in ezeli belası olan eşkıyaların hırslarını tahrik etti. Ali Rıza Efendi`yi para göndermesi için tehdit ettiler. Şayet para göndermezse, kerestelerini yakacaklarını bildirdiler. Bu sebeple orman mıntıkasına gitmek, işlerini kontrol etmek mümkün olmuyordu. İşlenmiş keresteleri,sahile nakletmeye korkuyordu. Çünkü bu keresteler eşkıyalar için rehine mahiyetinde idi. Nihayet Ali Rıza Efendi`den ümit ettikleri para gelmeyince, bütün keresteleri yaktılar. İşçileri de tehdit ettiler. İşçiler de dağılıp gittiler. Bunun üzerine Ali Rıza Efendi, yangından mal kaçırır gibi, mümkün olabileni kurtarmaya çalıştı.
``Buradaki eşkıyaların hepsi siyasi çetelerdi. 1298 (1883) tarihinde Teselya`nın Yunanistan`a terk edilmesiyle , Yunan hududu Katerin kazasına ve Olimpos dağlarına dayanmakta idi. Bütün mesele bundan ileri geliyordu. 1877 Rus Harbi`nden sonra Makedonya çetelerle dolmuş, artık buralardaki Türklere rahat kalmamıştı. Bu siyasi çeteler yüzünden Ali Rıza Efendinin ticareti de bozuldu.´´
Makbule Hanım da, babasının işlerinin Rum eşkıyaların faaliyetleri sonucunda bozulduğundan bahsettikten sonra, onun ``tuz ticaretine başladığını ve mağazasında bulunan tuzların toptan eridiğini, bu işten de ziyan gördüğünü, tekrar memuriyete geçmek istediğini, bunda da muvaffak olmadığını´´ anlatır.
Memuriyetten ayrıldıktan sonra giriştiği her ticari faaliyet bu şekilde başarısızlıkla sonuçlanan Ali Rıza Efendi, bu olaylardan çok etkilenmiş ve büyük bir moral çöküntüsü içinde hayata küsmüş ve ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Zübeyde Hanım anılarında bu gelişmeleri şöyle anlatır: ``Merhumun, son günlerinde işinin fena gitmesinden çok müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da derviş-meşrep bir hal alarak eridi gitti. Kocamın hastalığı büyüdü, artık yaşayamazdı.´´ Makbule Hanım`ın ifadelerine göre Ali Rıza Efendi, ``işlerinin kötü gitmesinden çok müteessir oldu. Nihayet barsak veremine tutuldu. Üç sene hastalık çektikten sonra vefat etti.´´
Ali Rıza Efendi 47 yaşında öldüğünde, Mustafa yedi ya da sekiz yaşında idi. Dul eşi kocasının ölümüne işlerinin bozulmasının neden olduğunu düşünüyordu. ``Merhum son günlerde işinin fena gitmesinden müteessir oldu. Kendisini salıverdi. Daha sonra da dervişmeşrep bir hal olarak eridi, gitti. Kocaman hastalığı büyüdü. Artık yaşayamazdı. Ben dul kaldığım zaman yirmi yedi yaşında bir tazeydim, bana iki mecidiye, (40 kuruş) dul maaşı bağladılar.´´
Ali Fuad Cebesoy ``Sınıf Arkadaşım Atatürk´´ yapıtında: ``Babasının ölümü ile Mustafa Kemal kendini adeta yalnız hisseder: ``Babamın vefatı bizi ayakta tutan kuvvetli bir desteğin yıkılması gibi bir şey oldu´´ demişti,´´ der.
-36-
Ali Fuad Cebesoy ``Sınıf Arkadaşım Atatürk´´ yapıtında: ``Babasının ölümü ile Mustafa Kemal kendini adeta yalnız hisseder: ``Babamın vefatı bizi ayakta tutan kuvvetli bir desteğin yıkılması gibi bir şey oldu´´ demişti,´´ der.
Mustafa Kemal Atatürk`ün babası Ali Rıza Efendi öldüğü zaman küçük Mustafa`nın, isimleri Makbule ve Naciye olmak üzere kendisinden küçük iki kız kardeşi bulunuyordu. Bu sıralarda küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaşını henüz doldurmuştu. Naciye ise kırk günlüktü. Ali Rıza Efendi`nin ölümü üzerine, Zübeyde Hanım üç çocuğu ile bir süre Selanik yakınlarındaki Rapla Çiftliği`nde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi`nin yanına yerleşti. Çiftlik hayatı nedeniyle küçük Mustafa`nın öğrenimi ister istemez bir süre aksamıştı. Fakat çok geçmeden Selanik`e dönen Mustafa, halasının yanında, bıraktığı yerden öğrenimine devam etti.
Zübeyde Hanım`ın Ailesi
Mustafa Kemal Atatürk`ün anne soyu da Anadolu`dan gelerek Rumeli`ye yerleştirilen Yörük ya da Türkmenlere dayanır. Anne tarafından dedesi Vodina Sancağı`na bağlı "Sarıgöl"de denilen "Kayalar´´dan göçerek Selanik yakınlarındaki ``Lankaza´´ya yerleşen, Sofu-zade (Sofi-zade) Feyzullah Ağa`dır. Yerleştikleri ``Sarıgöl´´ bölgesi, ``Sofular´´ lakabı ve ailedeki hatırların gösterdiği üzere, Atatürk`ün anne yanı Konya Karaman`dan Rumeli`ye gelen ve bundan dolayı da ``Konyarlar´´ şeklinde, Rumeli`deki diğer Yörük gruplarından farklı olarak bu adla anılan Yörüklerdendir. ``Sarıgöllü Sofu ailesinden Varyemezoğlu İbrahim Feyzullah Efendi, arı duru Karamanlı bir Türk ferdidir. Tabii ki onların kızı Zübeyde Hanım da, Kırmızı Hafızın oğlu Ali Rıza Bey de, hiçbir karşı çıkmaya izin vermeyecek kesinlikte Karamanlıdır. Sonuç olarak dört bin yıla uzanan Türk ve Karamanlı soya sahip bir baba ile, yine aynı uzunlukta Türk ve Karamanlı soya sahip bir ananın evladı, nerede doğarsa doğsun Karamanlıdır, Karaman soyludur. Arı duru Türk soyu Karamanlıdır.´´
Mustafa Kemal`in anne soyundan dedesi Sofu-zade Feyzullah Efendi`dir. Selanik`e bir saat mesafede bulunan Langaza`da çiftlik sahibi idi. Atatürk`ün ve Makbule Hanım`ın çocukluk anılarında söz ettikleri çiftlik burasıdır. Annesi Zübeyde Hanım, Feyzullah Efendi`nin üçüncü eşi Ayşe Hanım`dan olan tek kızı idi. Atatürk`ün beş kardeşi içinde en uzun ömürlüsü olan Makbule Hanım (1885-1956) anne soyları hakkında, ``annemden sık sık şunları dinlemişimdir´´ diyerek şu bilgileri vermektedir: Bizim esas soyumuz Yörüktür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz. Büyük babam Feyzullah Efendi`nin büyük amcası Konya`ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak...´´
Mustafa Kemal Atatürk`ün annesi Zübeyde Hanım`ın babası hakkında, Atatürk`ün babası Ali Rıza Efendi`yi ve babası Kızıl Hafız Ahmet Beyi de tanıyan ve doksan yaşında vefat eden Aydın Milletvekili Tahsin San, şu bilgileri vermiştir: ``Atatürk`ün validesi Zübeyde Hanım, Sofu-zade ailesinden Feyzullah Ağa`nın kızıdır. Bunlar Selanik`te doğmuşlardır. Bu aile bundan 130 sene evvel Sarıgöl`den Selanik`e gelmişlerdir. Vodina kazasının batısında Sarıgöl nahiyesinde on altı köyden ibaret olan bu nahiye ailesi, Makedonya ve Teselya`nın fethinden sonra Konya civarı ahalisinden Osmanlı Hükümeti`nin sevk ve iskan ettirdiği Türkmenlerdendir. Son zamanlara kadar beş asır müddet içinde hayat tarzlarını, kılık kıyafetlerini değiştirmemişlerdi."
Bu konuda Lord Kinross, kaynak göstermeden şu bilgileri vermektedir: ``Zübeyde Hanım, Bulgar sınırının ötesindeki Slavlar kadar sarışındı; düzgün beyaz bir teni, derin ama berrak, açık mavi gözleri vardı. Ailesi Selanik`in batısında Arnavutluk`a doğru, sert ve çıplak dağların geniş, donuk sulara gömüldüğü göller bölgesinden geliyordu. Burası Türklerin Makedonya`yı ve Teselya`yı almalarından sonra Anadolu`nun göbeğinden gelen köylülerin yerleştikleri yerdi. Bu yüzden Zübeyde Hanım, damarlarındaki ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşayışlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.´´
Eldeki mevcut bilgilere göre aile, 1466`larda Karaman`dan gelerek Vodina Sancağı`na bağlı Sarıgöl`e yerleşmiş; sonra Selanik yakınlarındaki Lankaza (Langaza)`ya göçmüş, Zübeyde Hanım 1857 yılında burada dünyaya gelmiştir. Atatürk`ün annesi Zübeyde Hanım`ın babası Sofu-zade Feyzullah Efendi üç defa evlenmiştir. İsimlerini bilemediğimiz diğer iki eşi bir tarafa bırakılacak olursa, Zübeyde Hanım`la Hasan Ağa ve Hüseyin Ağa, Feyzullah Efendi`nin üçüncü eşi Ayşe (Aişe) Hanım`dan dünyaya gelmişlerdir.
11.böl. sonu



Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.