Türk Meclisi

Anasayfa Görüşler Tartışmalar Haber & Yorum Temel Bilgiler Anketler Arama İletişim
Türk Meclisinde kayıtl?toplam kullanıc? 1832
Görüşlerde Yer alan toplam Makale sayıs? 10194
Açılan toplam Tartışma konusu sayıs? 236
Tartışma Panelindendeki toplam Mesaj Sayıs? 756
Toplam 798 Bilgi Makalesi ve toplam 2053 Haber bulunmaktadır.
Üye olmak istiyorum
Şifremi unuttum
Kullanıcı Sözleşmesi
Kullanıcı:
Şifre:
Görüş bildirebileceğiniz Ana Kategoriler
Anayasal Düzen (154) | Dış Politika (2285) | Ekonomi (234) | Eğitim (91) | Devlet Kurumlarımız ve Memurlar (63) | Adalet (71) | Milli Kültür (423) | Gençlik (27) | Siyasi Partiler ve Siyasetciler (848) | Tarım (147) | Sanayi (13) | Serbest Meslek Mensupları (5) | Meslek Kuruluşları (2) | Basın ve Televizyon (19) | Din (542) | Yurt Dışındaki Vatandaşlarımız (54) | Bilim ve Teknoloji (13) | Milli Güvenlik (623) | Türk Dünyası (889) | Şiir (77) | Sağlık (185) | Diğer (3429) |

Görüş bildirebileceğiniz Anayasal Düzen konuları
Üniter ve Laik devlet yapımız sasılıyor mu ? (14)
Yeni Anayasa çalışmalarının hedefi sizce nedir? (21)
Demokratik yapımız demokratik mi? Neler yapılmalıdır? (8)
Anayasa hakkında diğer konular (111)


Anayasal Düzen - Anayasa hakkında diğer konular konusu hakkında görüşler
Hayrettin ÇAKMAK - (Ziyaretci) 10.10.2023 20:48:15

Vesayet prangası 12 Eylül

Hukuk sistemimizde aşağıdaki şartlarda kişiler vesayet altına alınır.

Küçüklük, Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı, Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, Özgürlüğü bağlayıcı ceza ve (yaşlılık, engelli olma hali, ağır hastalık gibi) gerekçelerle de istek üzerine.

Anayasalarımızın vatandaşlara bakışı bir vasi bakışı olmuştur. Kısaca vatandaşın aklı ermez, vatandaş çocuktur, yetişkin olursa da sarhoştur bu nedenle onun yerine her şeyi biz düşünür biz yönetiriz. Yetkili makama seçilse bile bizim kurallarımızla yönetmek zorundadır. Kabaca vesayet sistemi budur. Her darbe ve muhtırada bu sistem tahkim edilmiştir. Anayasalar vatandaşı koruyan metinlerdir. Bizde ise aksine anayasalar devleti vatandaştan korumaktadır. 1980 darbesi ile bu yanlış çelikleşmiştir.

Bu yazıyı 12 Eylül haftasında yayınlamayı düşünüyordum, fakat yazılı ve görsel medyada çok sayıda haber ve makale olunca bekletmeyi düşündüm.

Ben 1979-1980 dönemi mezunuyum. 12 Eylül’e tank sesiyle uyanmadım.

11 Eylül günü okulda (Bugün Bursa Osmangazi kaymakamlığı olan bina) kavga çıkmıştı. Takviye güvenlik kuvveti gelince; ben Yazıcıoğlu sinemasına daldım. (şimdilerin Çetinkaya mağazası) Montum ikiyüzlü idi. Hemen tersyüz edip film seyretmeye başladım. İki polis geldi biri elektrikli el feneriyle seyirciyi tarıyor ve ötekine “bembeyaz bir mont giyiyordu o it kurusu” dedi. Tesadüf seyircilerde beyaz mont giyen yokmuş ki çıktılar. Ben filmleri iki kez seyrettim. Gece 23.oo gibi sinemadan çıktım. Eğer yakalansaydım darbeyi nezarette karşılardım ki; hayat çizgimiz ne olurdu bilinmez. İşkence ile işlemediği suçları kabul edenlere şahit olduk.

O sabah (12 Eylül sabahı) bir arkadaşım kapıyı çaldı ve “kalk ordu darbe yaptı” dedi. Radyoyu açtım ki Hasan Mutlucan kahramanlık türküleri okuyordu.

O gün Türkiye’ye ABD`nin "cunta eliyle format attığı" bir gündür. Türkiye 24 Ocak kararlarıyla karma ekonomik sistemi terk edip serbest piyasa ekonomisine geçiyordu. Bu da ancak askeri bir yönetimle olabilirdi ki; bu sağlanmıştır. Yunanistan’ın; Türkiye’ye hiçbir şey verilmeden NATO’nun askeri kanadına dönüşü de bu darbe sayesinde sağlanmıştır.

Darbe hazırlıkları, Genelkurmay da Haziran 1980’den itibaren yapılmaya başlanmış, Kod adı "Bayrak Harekâtı" olan darbe, bütün ordu komutanlarına gönderilen emirle 11 Temmuz saat 04.oo`te yapılacaktı. Demirel’in dokuz gün önce güvenoyu alması darbeyi 12 Eylül’e erteletmiş oldu. Darbeyi bir dönem CIA’nin Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar başardı” diyerek haber vermişti

Neler yapıldı? Hükümet görevden alındı, TBMM lağvedildi. 1971 muhtırası ile değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve siyasetin yeniden tasarlandığı askeri dönem başladı. Tüm yurtta sıkıyönetim ilanı; ülkenin tamamını açık cezaevi statüsüne sokmuştu. Belediye başkanlarının yerlerine askerleri atayan cuntacılar, 13 generali ülke genelinde ilan edilen 13 sıkıyönetim bölgesine komutan olarak görevlendirmişti, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) darbeci beş generalden oluşuyordu ve her konuda son yetki sahibi idi (1982 anayasasına bile son şeklini verme yetkisi onlardaydı)

Darbe yönetimi 1.Özal Hükümetinin onaylandığı 13 Aralık 1983 tarihine kadar (3 yıl 3 ay) fiilen yasama ve yürütmeyi elinde tutmuştur. Seçimler 6 Kasım 1983 tarihinde yapılmış, TBMM başkanlık divanı 7 Aralık 1983 tarihinde oluşunca; darbecilerin üyelerini atadıkları Danışma meclisinin varlığı sona ermiştir. O son günde (7 Aralık) çıkardıkları 2969 sayılı kanunla 12 Eylül harekâtı ile icraatının eleştirilmesi yasaklanmıştır. Ayrıca 6 Kasımda yapılan seçimin galibi Turgut Özal’a hükümeti kurma görevi ancak 12 Aralıkta yani 36 gün sonra verilmiştir. (2010 referandumuyla yukarıdaki yasağı kaldırdık. Asıl önemlisi darbeciler yargılanıp mahkûm edilmiştir)

Vesayeti tahkim eden (güçlendiren) Temel Kanunlar

3 yıl 3 aylık bu süreçte 669 kanun, 139 kanun hükmünde kararname ile Türkiye’nin hukuk noktasında şekli şemaili değiştirilmiştir. Anayasal kurumlardan temel hak ve özgürlüklere uzanan her sahada yasalar çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, HSYK, TRT ve YÖK gibi kurumları düzenleyen metinlerin yanında Siyasi Partiler, Seçim, Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt, Dernekler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Olağanüstü hal, seferberlik gibi temel kanunlar ilk göze batanlardır. (Gelen bütün hükümetler bu yasaları adam etmekle meşguldür)

Anayasa yasalara uyduruldu

Gazeteci Doğan Akın “12 Eylül darbecileri önce bu yasaların çoğunu çıkardılar, ardından bu düzenlemelere uygun bir anayasa hazırlatarak yürürlüğe soktular. Böylece dünyada ilk kez yasalar anayasaya değil, anayasa yasalara uyduruldu” Tespitini yapar. “Geçici 15. madde ile de; Milli Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılan kanun, KHK ve kararların anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği, bu süreçte görev alanların yargılanamayacağı hükme bağlandı” Bu şu anlama geliyor: Anayasa “kendisine aykırı bile olsa bazı yasalar için aykırı olduğu iddiasıyla yargı yoluna gidilemez. Demektedir. Bu durum hem tuhaftır hem de hukuk açısından komedidir. Benzer bir koruma maddesini de 1960 darbesini yapanlar geçici 4.madde ile anayasaya eklemişlerdi.

12 Eylül’de kaybedilen geleceğimiz.

80 Darbesinin görünür gerekçesi anarşi ve can güvenliği idi. 11 Eylül günü çok yerde sıkıyönetim varken var olan anarşi, 12 Eylül sabahı nasıl olduysa bıçak gibi kesilmişti. 1980 darbesinin gerekçelerinde aranan asıl suçlu da tespit edilmişti; Politize olmuş gençlik politize olmuş toplum. (1971 müdahalesinde de Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç Sosyal gelişme, ekonomik gelişmeyi aştı gerekçesini öne sürüyordu). Darbe gerekçelerinin panzehiri yukarıda belirtilen yasalarla elde edilmişti. YÖK üniversiteleri kontrol altına almış, Dernekler, Sendikalar, toplantı ve yürüyüşler, seçim, siyasi partiler kanunları siyasal alana gem vurmuştu. Düşünmeyen, sorgulamayan apolitik bir gençlik ve toplum tasarlanmıştır. Bunun için de ciddi bir kültürsüzleştirme politikası olarak popüler kültür pompalanmış, siyasetten doğan boşluğu moda, eğlence ve içi boş fan kulüpleri, arkadaş grupları gibi ciddiyeti olmayan yapılar almıştır. Oysa 70’li yılların gençliği hangi siyasal kesimden olursa olsun, toplum çıkarlarını hedef alan bir sorumluluk bilinciyle hareket ediyordu ve kitap okuyordu. (Bugün Türkiye’yi o nesil yönetiyor)

Düşündüren bir araştırma

USADEM, 1980`lerde yaklaşık 3 bin, 1990`ların sonunda bin 200 ve 21.yüzyılda da iki ayrı dönemde 2 bin 500 ve 5 bin kişiyle gerçekleştirdiği araştırmadaki verilerden ikisine bakarak 80 öncesi ve 80 sonrası neslin farklılaşmasının boyutunu görüyoruz.

Zengin olmanın yolu nedir? Sorusuna, 80 gençliği ``eğitim`` karşılığını vermiş, takip eden cevaplar: ticaret, memurluk, miras ve şans oyunları olarak sıralandı.

Aynı soruya 90 ve 2000`li yılların gençlerinin verdiği cevaplarda ciddi bir farklılık var. İlk sıraya “miras” yerleşirken, şans oyunları, politika ve ticaret takip eden yanıtlar oldu.

Hayatta en çok değer verilen olgular sıralamasında 1980 gençliğinin ``sevgi`` tercihi, 90 ve sonrasında ``para`` olarak değişti.

Bugün ne görüyoruz? Elinde akıllı telefon, anadilini düzgün konuşamayan, konuştuğu dil Türkçe değil, İngilizce değil, resmen nesebi gayri sahih (piç) bir lisanla mırıldanan gençlikle karşı karşıyayız. Yarınlarımızı bu nesil nasıl yönetecek sorusuna cevap arıyoruz. Bütün bunlara sebep 12 Eylül’ün zehirlemesidir.

Allah zeval vermesin vatana ve millete

Benim sözüm 12 Eylül denen illete

Yapanları şikâyet ediyorum millete

Ben 12 Eylül`ün nesini seveceğim

Sevmediğim gibi de devamlı söveceğim


Paylaş

Proje Yerlinet tarafından çözümlenmiştir.

© 2008 TurkMeclisi.org Her hakkı saklıdır. İçerik izin alınmadan kullanılamaz. Siteyi kullanan herkes "Kullanıcı Sözleşmesini" kabul etmiş sayılır. Kullanıcı Sözleşmesi.